Arkadaşlarım, çocukları ve ben

Güncelleme Tarihi:

Arkadaşlarım, çocukları ve ben
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 24, 2004 00:00

Bu hayatta arkadaş konusunda gerçekten şanslı insanlardanım. Gerçekten kötü durumlarımda ve zamanlarımda arayabileceğim ve dostum diyebileceğim insanların sayısı küçümsenemeyecek kadar çoktur.Ve inanın ki hepsinden büyük destek görürüm. Hatta ikinci çocuk doğurmama sebeplerimden biri bile olabilir sanırım bu. Pek çok kişi kardeşin yakınlığını savunurken, ben kardeşimi çok sevmeme hatta ona pek çok açıdan hayran olmama rağmen yakınlık ve dert paylaşımı olarak arkadaşlarımla daha önemli şeyler yaşarım. Belki cinsiyet farkından kaynaklanıyor bu. Belki de onun başka bir ülkede, uzakta yaşamasından. Yakın arkadaşlarımın yavaş yavaş doğurmalarına tanık olmak daha da heyecan verici oluyor. Megi benim ilkokul birinci sınıftan arkadaşım. Yazın da iki sokak arayla oturduğumuzdan hem yaz, hem kış görüşmeye başladığım biri idi. Yedi yaşında 365 gün biriyle görüşmeye başlarsan hayatta hiçbir şey ayıramıyor sizi...Önce ilkokul sınavları ayırmayı denedi bizi. Ben Şişli Terakki’de kaldım ama o okul kazanarak gitti. Doğruya doğru, benden daha zeki ve başarılı biri idi. Sonra üniversite sınavı denedi aynı şeyi: İkimiz de İngilizce öğretmenliğini kazandık ama ben İstanbul Üniversitesi, o Boğaziçi! Daha sonra onlar yazlık sokaklarını terk ederek Büyükada’ya taşındılar.Yine koparamadı hayat bizi. Azimle, heyecanla, eğlenerek günlerimizi, aylarımızı ve hatta 27 seneyi... Arada Amerika attı en büyük kazığı bana. Arkadaşımı aldı benden. Gitmemesi için ona ‘Beceremezsin, ne işin var’ konuşması bile yapmıştım bir akrep kızı olarak. Ama o da bir oğlak idi ve gitti.Tabii ki çok daha az görüşür, hatta konuşur olduk. Evlendiğim gün, gelinlikle tek cep telefonu konuşmamı onunla yaptım. Doğumumda yanımda olamadı ama ağladı. Aradan zaman geçti, arada gelince görüşmelere devam ettik tabii. Bir gün görümcem benim için fal baktırmıştı ve bir bebek görmüştü. Ben de direkt Megi’yi aramıştım. Ona falı anlattım nitekim o da beni müjdeyi vermek için arıyordu. Megi’nin 8 aylık bebeğini geçen gün ilk defa görene kadar resimlerle idare ettim. Ben tıpkı annesine benzediğini iddia ederken, benden başka herkesin babaya benzetmesine sinir oluyorum. Çünkü bebek aynı benim arkadaşım.Geçen gün bir film seyrettim. Daha doğrusu seyredemedim. Kanser olduğunu ve öleceğini öğrenen anne, kızına bakması için en yakın arkadaşını çağırıyordu yanına. Kızını ona teslim etmek istiyordu. İnsan istemese de bazen uyku öncesi abuk şeylere kafayı takar ya. Bana da takıldı işte. Ve şu anda anne olan yakın arkadaşlarımın çocuklarına hayat boyu bakabileceğimi hissettim. Çocuklarını arkadaşlarımdan bile fazla seviyorum galiba. Sinir oldum kendime, düşünme böyle kötü şeyler diye. Daha beraber çok oynayacağız, oğullarımıza (evet bu arada hepimiz oğlan doğuruyoruz!) yaptıklarımızı anlatacağız. Hatta makul bir kısmını büyüdüklerinde onlarla da yapacağız.Umarım uzun zaman daha birbirimizden ayrılmayacağız. Ve bu arada ürktüğünden dolayı doğurmaktan çekinen o arkadaşım da bir an önce doğurur... (İki kişiden bekliyorum artık!!!)Çocukla tatil hem sefa hem cefaYaz demek tatil demek... Kulağa ne güzel geliyor değil mi; deniz, güneş, kum, su sesleri arasından yükselen güzel, hafif bir müzik sesi, elinizde soğuk bir içecek... Veeee hiç bitmeyen ‘Annneeee’ çığlıkları! Çocuğunuzla tatile çıkmayı sabırsızlıkla bekliyor ve en güzel yeri bulmaya çalışıyoruz. Peki gittiğimiz yerlerde bizleri neler bekliyor? İşte annelerin Türkiye’nin dört bir yanında yaptıkları tatillerde karşılaştıkları ve Türkiye genelinde beğenilenler ve rahatsız olunanlar. Genel bir özet yapmak gerekirse, bazı oteller çok reklam yapmasına rağmen çocukla ilgili yeterli imkan sunmuyor, büyük otellerde çocuğun peşinden koşturmak zor olabiliyor. Ancak Türkiye’nin neresinde, hangi otelde olursanız olun garsonlar imdada yetişiyor, çocukları oyalamada çok yardımcı oluyor...Nilüfer Birdal SchwindlingBAKICIYI GÖZÜMÜZ TUTMADITatilimizi daha önceden şartlarını iyi bildiğimiz yerlerde yaptık: Bozcaada ve Marmaris Turunç. İki yerde de deniz kenarında güzel kumsal ve gölge lokantalar var. Uyku saatlerinde kumsalda çocuğu uyutmayı başaramazsam, otele gitmemiz gerekiyordu, Bozcaada’da kumsal ve oteller arasındaki mesafe uzun. Başka bir sene tatil köyüne gittik. Kızımızı birkaç saatliğine Kids Club’a bırakıp, esimle baş başa kalmak istemiştik. Ama bakıcı kızları gözüm tutmayınca vazgeçtik. Ela Çolakoğlu5 YILDIZLI OTELDE TAHTAKURUSU VARDIGittiğimiz otel büyük bir gruba ait 5 yıldızlı bir Alman tatil köyü idi. Bebek yatağı diye verdikleri ilk yatak kırık, ikinci yatak küçüktü. Üçüncü yatak ise kum içindeydi. Tatil dönüşü, kaşıntılar sonucu dermatoloğa gidince, eşimi ve beni tahtakurularının ısırmış olduğunu öğrendik. Oğlum için çarşaf taşımakla ne kadar akıllılık yaptığımı anladım. Bebek ve çocuklar için özel mutfak olduğu söylenen otelde, bunun sadece sebze püresi ve patates püresinden ibaret olduğunu gördük. Ayrıca çalışanlar süperdi, özellikle mutfaktakiler. Oğluma yemek ayarlayabilmek için çırpındılar. Baby-sitting olmamasına rağmen, ricamız üzerine oğlum uyuduktan sonra otelde görevli genç bir kız, süitin salon kısmında oturdu, biz de eşimle, şık bir yemek yedik. Işıl Coşar KaratayHAVUZA KAKASINI YAPAN ÇOCUK BİLE VAROtelleri animasyon, çocuk kulübü, parkı dedikleri için kanıp seçiyoruz ama her seferinde hayal kırıklığı yaşıyoruz. Havuzların suyunu değiştireceklerine bolca klor döküp güya dezenfekte ediyorlar. Sabah kahvaltısında ya yoğurt ekşimiş oluyor yada müslinin içinden kurt, böcek çıkıyor. Her yemek ya sarmısaklı, ya da acılı. Çocuklar bunları yiyebilir mi? En kötüsü de bilinçsiz aileler, havuza kakasını yapan çocuklar bile var! Yine de en hoşuma giden şey, küçük otellerdeki garsonların çocuklarımıza olan ilgileri. Nilüfer Çorumluoğlu ÜZERİ TENTELİ HAVUZ İYİBu yaz kaldığımız otele pusetle girdiğimizde ‘keşke getirmeseydiniz’ dediler. Otelde ikiz puseti bile vardı. Tüm restoranlarda yeterli sayıda mama sandalyesi vardı, restoran görevlileri benden erken davranıp önlük bile verdiler! Çocuklar için derinliği 1 metreyi geçmeyen ve üstü tenteli 2 adet havuz ve etrafında anne babalar için şezlonglar vardı. Öğlen yemek yenen restoranın yanında, içinde bir sürü kova-kürek vs olan bir kum havuzu da vardı, onun da üzeri tenteliydi. Biberon ısıtıcısı, babyfon, bebek bakıcılığı gibi hizmetler var, yemek saatinden yarım saat önce çocuk restoranından çocuklara daha uygun yemek alma, mama hazırlama imkanları var, sıcak ve soğuk süt her daim bulunuyor. Otel sivrisineklere önlem olarak odalardaki camlara tel takmış. Yemekte de sivrisinek kovan mumlar var. Ayrıca yapay bir gölde kurbağa besleyerek önüne geçmeye çalışıyorlar.Nagehan ToprakOĞLUM DALGALI DENİZE GİREMEDİGeçen yıl arkadaşlarımızın yazlığına Alanya’ya gitmiştik. Çok sıcak ve nemliydi. Her zaman öyle mi, bilmiyorum ama Kleopatra Plajı çevresinde hep iri dalgalar vardı. Oğlumu denize sokmak azap oldu. Ama iştahı açıldı, boyu ve kilosu gelişti. Doğa ve tarih zengini bu bölgede bol bol şelalelere gittik. Oğlum ilk defa gördüğü şelalelerden inanılmaz keyif aldı, üstelik ortam rahat ve serinleticiydi. İlgi BulutDOKTOR OLMALIÇocuğumla gittiğim yer yeşil bir yer olmalı, odalar havuza denize yakın olmalı, çocuğun ihtiyacını hemen karşılayabilmek için. Ayrıca tesiste bebek arabasını rahat kullanabileceğimiz düzlükler olmalı, merdivenli yerlerde araba ile dolamak çok zor. Genelde çocuk mönülerinin olduğu tesislerde çocuklar için yemek çeşidi bulabilmek daha kolay, çoğu zaman kendi yemeklerimizden de yedirdiğim çocuklar için yapılanları beğenmediğim de oluyor. Kesinlikle doktoru olan bir tesis tercih ederim; yoksa bile doktora, merkezi yerlere yakın olmalı.ANNEMİN KÖŞESİAnnem pembe severKişilikli ve farklı olmak başka bir şey. Annem böyle biri. O kadar belirgin ve keskin özellikleri var ki kaçırmak mümkün değil.Oğlumla dolanıyorduk. Bir ayakkabıcıya girdik. Yerdeki modellerin arasından birini Sinan eline aldı ve ‘Bunu anne anneye alalım, çok sever’ dedi.Dehşete düştüm. Bana hep acayip şeyler gösterirdi alayım diye ama annemin seveceği terliği şak diye bulmuştu: Şeffaf, parmak arası ve ortası lame püsküllü boncuklarla dolu, üç de rengi vardı. Annemi aradım, ‘Mavi, pembe, sarı, seç birini’ dedim. Annem cevap vermeden Sinan verdi: ‘Pembe sever anneannem’. O sırada annem de aynı cevabı verdi.Aldım tabii. Ama alırken düşündüm. Benim de bir an önce tarzımı oturtmam, tavrımı koymam gerek. Ki insanların aklında sıkı bir yer edinebileyim!
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!