Geçse de yolumuz bozkırlardan, denizlere çıkar sokaklar…

Çok şükür sonuna geldik sezonun ve yine çok şükür, alnımızın akıyla finali de geride bıraktık. Kaderin garip cilvesi, son 2 sezondur 1. Lig kapısından son anda dönen Gümüşhanespor ile bir sezon önce 3. Lig’den yükselip hak ettiği mevkilere dönme yolundaki Altay’ı sezonun son haftasında, üstelik gerçek bir final maçında İzmir’de karşı karşıya getirdi.

Haberin Devamı

Kazananın şampiyon olacağı, beraberliğin ise bir adım öndeki Gümüşhane ekibine yaradığı bir karşılaşma idi bu. Son 3 haftayı 3 kritik galibiyet alarak geçen ve her hafta formunu daha da yükselten Altay, tribünlerdeki 35.000 dolayında taraftarıyla bu maça kilitlenmişti. Buna karşılık Ziya Doğan yönetiminde, kaybetme korkusunu iliklerine kadar hisseden, ilk devredeki maçın sonucunun da etkisiyle beraberliği kurtarmaya odaklanmış bir Gümüşhane onbiri sahadaydı. Düdük ise, Süper Lig hakemi forsuna sahip İstanbul bölgesi hakemi Serkan Çınar’ın iki dudağı arasındaydı.

Takımlar sahaya çıkarken, Özden Töraydın doğal olarak hiç sürprize yer vermemişti Altay onbirinde. Klasik savunma kurgusunun önüne son haftalarda performanslarını zirveye taşıyan Ferhat-Atakan-Fatih Gül’ü, ileriye de Uluç’u yerleştirmesi bekleniyordu zaten. Fakat İbrahim Akın’ı ikinci devrenin başlarında beklerken ilk onbir de görü vermek, Altay kurmaylarının ilk devreden maçı koparma isteğiyle oyunu domine etme planının işaretiydi bence. Gelgelelim sürpriz Ziya Doğan’dan geldi. Takımın en skorer 3 oyuncusu Furkan Yaman, Dilaver ve Tita’yı kulübeye çekerek ileride genç Berk İsmail’i tek forvet olarak sahaya sürmüş, beşli savunmanın önünde orta sahadaki presin dozunu arttıracak katkı vermesini ummuştu. Maç boyunca bir stoperi de sürekli Uluç’un ensesine yapıştırarak, Altay hücumlarının etkinliğini kırmayı planladığını izledik. Bu kadro ve planla sahaya yayılan Gümüşhane ekibi, ilk düdüğün ardından futbol denen oyunu oynamak için değil, oynatmamak için didindi durdu. Gole mecbur olan Altay ilk düdükle birlikte oyunu rakip yarısahaya yıkmayı başardı. Ancak gerek rakibin sert ve kalabalık savunma düzeni, gerekse sık sık yapılan fauller, bir türlü atılamayan taçlar, avutlar, her ikili mücadele sonrası yerden kalkmayı başaramayan kırmızılı oyuncular (“oyuncu” burada tiyatro sanatçısı anlamında) nedeniyle sürekli durması sayesinde skor üretmeyi başaramadı. Bir futbolsever olarak hakemlerin de bu anti-futbol anlayışına prim verdiklerini, saçma düdüklerle oyunu sık sık kesip zamandan çalan hareketlere göz yumduğunu söylemek zorundayım. Oyundaki bu atalete rağmen gayet istekli ve fazlasıyla konsantre şekilde oynayan Altay’ın temposuna İbrahim Akın da ilk yarıdan ayak uydursa ve alıştığımız performansını ortaya koysa, kilidin ilk yarıdan açılması işten bile değildi. Bu yarıda Altay’ın özellikle Furkan ve Serkan üzerinden sadece sol kanadı kullanma ısrarı da, rakibin ekmeğine yağ sürdü ve alan daraltmasını kolaylaştırdı. İlk ve son düdük arasında geçen 49 dakikanın futbol oynanabilen 20-25 dakikasında sadece savunma oynayan Gümüşhane karşısında, özellikle Uluç ve Atakan ile pozisyon üretse de ve gol üretemeyen Altay, beraberlikle soyunma odasının yolunu tuttu.

Haberin Devamı

İkinci yarı ile birlikte ilk yarıdan kalan Altay baskısı sürdü, Gümüşhane ekibinin yanıtı ise ilk yarıdan farklı olmadı, taa ki 65. dakikadaki korner vuruşuna kadar. Soldan Fatih Gül’ün altıpas çizgisi üzerine gönderdiği korner, iki stoperin arasından sıyrılan Murat Uluç’un kafasından ağlarla buluşunca tribünler çıldırdı, Ziya Doğan’ın hesaplarında ne kadar hatalı olduğu da olanca çıplaklığıyla ortaya çıktı. Bu sezon bu maça kadar iç sahada tüm maçlarında skor üreterek 2,06 gol ortalamasına ulaşan, ilk maçta da 2 gol bularak galibiyeti alan Altay’ı 35.000 kişi önünde 0-0’a yatarak durdurmanın mümkün olabileceğini düşünmek büyük gafletti hakikaten. Hele takımın ligin alt sıralarında tutunmaya çalışan zayıf bir takım değilken, final maçına lider olarak çıkmışken. Bu gol tribünleri çıldırtmakla kalmadı, aynı zamanda hem oyunun kilidini çözdü, hem Altay takımının iştahını daha da arttırdı, hem de Gümüşhaneli oyuncuların yerden kalkmamalarına sebep olan dertlerine şifa oldu. Bu şifa etkisiyle daha hızlı hareket etmeye başlayan Gümüşhanespor’un oyuna dönüşü darmadağın ve şuursuz halde olunca, Furkan-İbrahim Akın ikilisi cezayı kesmekte gecikmedi. Yine soldan gelişen atakta Furkan ceza sahasına köşeden girer girmez kaleye doğru inen İbo’nun önüne bıraktı, İbo rakip savunmayla kaleciyi boşa çıkarıp topu kale önüne çevirince Furkan’a geriden koşup kaleye göndermek kaldı. 2-0’lık skor, şampiyonluğu kimin hak ettiğini müjdeliyordu herkese. Skoru ele geçiren Altay’da Uluç-Muharrem Ozan, Furkan-Ozan Sol ve nihayet İbrahim-Hüsamettin değişiklikleri ile hem ustalar tribünler önünde birer birer reverans şansı buluyor, hem de Altay onbirinin dinamizmi sürekli diri tutulmuş oluyordu. Nitekim Ozan Sol, maçın normal süresinin bitimine saniyeler kala Altay ceza sahasının 10-12 metre kadar dışında aldığı topla rakip kaleye doğru müthiş bir driplinge kalkıyor, yolda kendisine refakat etmeye niyetlenen rakip sağ bek Taner Koç’u da ardına takıp ceza sahasına girdiğinde yerde kalıyordu. Yaklaşık 60 metrelik mesafeyi topla ve rakiple birlikte dokuz buçuk saniyede geçen Ozan’ın bu çabasıyla gelen penaltı düdüğü, hem 3. golü hem de rakibin 10 kişi kalışını getiriyordu. Sekiz dakikalık uzatma kaldıran hakemi gören Muharrem Ozan, ters köşeye gönderdiği penaltıdan sonra “bir devre daha oynasaydık keşke” diye içinden geçirmiş midir bilmiyorum, ama ben tribünde istedim doğrusu.

Haberin Devamı

Oysa tam 3 sene önce bu zamanlarda, başımızı ellerimizin arasına alıp çöküşü nasıl durduracağımızı düşünerek ağlıyorduk hep birlikte. Zerre kadar gelirin olmadığı, kulüpte bırakın oyuncuyu personelin bile kalmadığı, borç ve haciz haberlerinin ardı ardına geldiği, yönetime aday dahi çıkmadığı bir ortamdaydık. Ülkenin “konjonktür”ü de nicedir arkamızda değildi. Türkiye’nin futbol gündemini takip edenler bilir, bu duruma son derece aşinadır ülkenin futbolseverleri, doğal karşılarlar hatta. En fazla bir kaç “ah vah” ederler, biraz acımayla karışık timsah gözyaşı dökerler, o kadar. Koskoca camialar, nice bilindik kulüpler yuvarlanıp toz duman içinde tarihin derinliklerinde kaybolur, kimi bir patrondan diğerine satılarak, ismini, armasını, formasını değiştirerek, olmadı belediye torpiliyle “yeni”lenerek çıkabilir tekrar futbolun sahnesine. Ülkemiz için gayet normalleşen bu durum, Kurtuluş ve Kuruluş’un kulübü Altay için kabul, hatta teklif dahi edilemez bir durumdur. Camia da çözümü o zamanlar yine kendi içinde bulur ve aynı zamanda spor yöneticiliği eğitimi almış, kayyumluk yapmış avukat Cihangir Marmara’yı ve ekibini başa getirir. Bu, tesadüf gibi gelebilir kimilerine ama gelmesin, Altay camiasının manevi zenginliğinin işaretidir aslında. Gençlerle birlikte ilan edilen seferberlik, kısa zamanda camianın genelinde benimsenir ve o sezon (2015-16) kendi imkanlarıyla hayata tutunur Altay, tarihinde ilk defa oynadığı 3. Lig’de. Ertesi sezona başlamadan önce Cihangir Marmara, bayrağı gepegenç, pırıl pırıl bir başka Altaylıya, Özgür Ekmekçioğlu’na devreder. Sonra da Özgür Ekmekçioğlu önderliğinde 3. Lig’de play-off’tan 2. Lig’e yükseliş, ardından 2 gün önce ulaştığımız 2. Lig şampiyonluğu. Bu da tesadüf değildir elbet, 3 sene arka arkaya tesadüf olur mu? 104 yıllık birikimin zenginliğidir.

Haberin Devamı

En çok inanan, en çok çalışan, en çok isteyen kazandı bu sezon şampiyonluğu. Şimdi artık bir kaç günlüğüne de olsa durup dinlenme, tükenen nefesimizi yerine koyarken zafer şarhoşluğunun hazzını yaşama zamanı. Hatta belki hafiften bir de melodi mırıldanırız, şöyle denize karşı keyif çatarken… 
“Bak işte yaklaşıyor fırtına / Bak yine yükseliyor dalgalar / Yıllardan sonra, yollardan sonra / Şarkılar söylüyor çocuklar / Yıllardan sonra, yollardan sonra / Yeniden yan yana onlar… / Ne geçmiş tükendi, ne yarınlar / Hayat yeniler bizleri / Geçse de yolumuz bozkırlardan / Denizlere çıkar sokaklar…”

Yazarın Tüm Yazıları