Galatasaray, Avrupa’dan boynu bükük vaziyette dönüş yaptığı ligde ‘yaraları sarmak’ için belki de en uygun rakibi ağırladı evinde. Ligin son sırasında yer alan Ankaragücü ligin en az gol üreten (12 haftada 9 gol) ve en çok gol yiyen (28 gol) takımlarından ve 6 haftadır maç kazanamayan bir takım. Sakatlıktan dönen Falcao-Feghouli-Babel üçlüsüyle hücum hattını oluşturan Galatasaray’a karşı Ankaragücü’nün katı bir savunma anlayışı benimsemesi yüksek ihtimaldi ki; öyle de oldu. Rakibi/oyunu yavaşlatmak, durdurmak, savuşturmak ve sarsak savunmasının gardını düşürecek hızlı çıkışlarla skor aramaya dayalı taktik ilk 45 dakikada kusursuz çalıştı denilebilir. Falcao’nun kaleci Korcan tarafından kurtarılan kafa vuruşu dışında ‘ciddi’ bir tehdit oluşturamayan Galatasaray, kapalı savunmayı sarsacak yoğunlukta bir baskı da kuramadı. Nasıl kursun ki? Savunmayı şaşırtacak hamleler yapamadı, verimli kanat organizasyonları üretemedi, hücum hazırlık çalışmalarını neredeyse sadece ‘göbekte gedik açmak’ üzerine yürüttü ve duvara toslayıp toslayıp düştü. İkinci yarıda en azından kanatlarda ‘bir şeyler yapmaya çalışan’ bir Galatasaray gördük. Gol bu ‘organizasyonlar’ neticesinde değilse de ‘yandan’ kullanılan bir duran topla geldi. Evindeki maçta 1-0’ı yakalayan, bir süre sonra karşısında 10 kişilik rakip bulan, bir de 83’üncü dakikada penaltı golüyle 2-0’ı gören takımın maçı kazanacağını düşünüyorsanız bu sezon Galatasaray’ı hiç seyretmemişsiniz demektir. Önce Marcao “ne yapıyorsun sen arkadaşım?” dedirtecek bir penaltıyla rakibe, “Gel bir şansını dene” dedi, sonra 10 kişilik rakibe karşı ikinci golü yemeyi başardı Galatasaray. Güler misin, ağlar mısın? Bence ağlarsın ama yine de sen bilirsin Galatasaraylı! Bahane bulmak isteyen buna da bulur elbette ama Galatasaray’ın vurdumduymazlığı, zayıflığı, karakter yoksunluğu artık taraftarı çileden çıkaracak boyuta ulaştı. Bu sezon ikinci kez bir maçta 2 gol bulmayı başaran Ankaragücü’nü can-ı gönülden kutlarım. Sonuna kadar hak ettikleri bir puanla ayrıldılar İstanbul’dan. Helal olsun Dakika 47 idi. Belhanda bir topu ısrarla ayağından çıkarmadı, sonra basitçe kaybetti. Sarı lacivertliler hızlı hücuma çıkarken ayaklarına dolaştırdılar, top şans eseri yine Belhanda’nın önünde kaldı. O sırada Orgill orantısız bir omuzla Belhanda’yı düşürdü. Yere düşen Belhanda bir tekvando hareketiyle Orgill’e vurmaya çalıştı. Yetinmedi, saldırmak için de ayağa kalktı ama arkadaşları girdi araya. Aynı Belhanda, hafta içi Paris’te de kırmızı kart görmek için çabalıyor hissiyatı vermişti ikinci devrede. Bu tarz disiplinsiz hareketleri aylardır tekrarlayan Belhanda’nın halen Galatasaray’ın penaltıcısı olması, bence sarı kırmızılılardaki teknik yönetim zafiyetinin özeti. Nzonzi saha dışında ne yaparsa yapsın, Belhanda’nın saha içindeki disiplinsiz davranışlarının üstüne çıkamaz bence! Galatasaray orta sahasında bu gariplikler yaşanırken kulübeye bakıyorum, enteresandır terim sahaya 21 değil, 20 kişilik esame listesiyle çıkmış yine. Fatih Hoca garip bir şekilde, İstanbul’daki Brugge maçından sonra dün de kadroyu genç oyuncularla tamamlamayı uygun görmemiş. Oyuna ilk giren adam hâlâ Selçuk... Merak edenler için hatırlatayım: Galatasaray U19 takımı, kendi liginde lider. UEFA U19 Şampiyonlar Ligi’nde de Real Madrid ve Brugge’ü yendi; gruptan çıkma şansını Paris’teki son maça kadar taşıdı ama 1-0’lık yenilgiyle turnuvaya veda etti. Sporseverlerin yakından tanıdığı Yunus Akgün’ün ligde 9, Şampiyonlar Ligi’nde 3 gol katkısı var. Celil Yüksel, Atalay Babacan gibi oyuncular dün gündüz U19 liginde Ankaragücü’ne karşı ilk 11’de forma giydiler. Sanırım Galatasaray’ın bu yılki amacı U19 şampiyonluğu! Yoksa Süper Lig’de 21 kişilik esame listesine 20 futbolcu yazıp, bir adamı U19’dan kaydırmamayı benim aklım almıyor. Dün mütevazı Ankaragücü kadrosu, kendi yarı alanında kompakt durdu, Orgill’le kontra ataklar aradı ama muhtemelen onlar bile maça çıkarken İstanbul’dan bu kadar rahat bir puan çıkaracaklarını düşünmüyorlardı. Galatasaray, şu anda ligde penaltıları çıkardığınızda en az gol atan üçüncü takım. Opta verilerine göre de en az net gol pozisyonu üreten ikinci takım konumunda. Sezon başından beri sahaya futbol namına hemen hiçbir şey koymadılar, rakipleri hiç izlemiyor/ tanımıyor gibiler. Bireysel olarak da Ömer Bayram dışında geçen yılın ilerisine geçmiş bir futbolcu görünmüyor. Bir takımda bir kişi değil, beş kişi değil, hemen herkes geriliyorsa, bunun tek sorumlusu futbolcular olamaz. Dünyanın her yerinde, bütün futbolcuların gerilediği bir takımda baş sorumlu teknik adamdır. Burada da Fatih terim’dir yani kısacası.