Tıp Bayramı'nı kutladı

Güncelleme Tarihi:

Tıp Bayramını kutladı
Oluşturulma Tarihi: Mart 16, 2012 16:21

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Sağlıkta Dönüşüm Programı ile “Türkiye'de oldukça sessiz bir devrim gerçekleştirdiklerini” belirterek, “2011 TÜİK memnuniyet anketlerinde vatandaşımız yüzde 76 oranında sağlık hizmetlerinden memnundur.

Haberin Devamı

Birilerine göre, 'bu halk bilmez, anlamaz' ama bizce bu halk çok iyi bilir” dedi.

 

Akdağ, 14 Mart Tıp Bayramı etkinlikleri kapsamında Ufuk Üniversitesi'nde düzenlenen toplantıya katıldı.

 

Sağlığın insan hayatındaki en önemli değerlerden biri olduğunu belirten Akdağ, bu alanda görev yapan sağlık çalışanlarının özveri ve gayretlerinin her türlü övgünün üstünde olduğunu söyledi. Akdağ, buna gönülden inandığını vurgulayarak, tüm çalışanların bu özel gününü kutladı.

 

14 Mart Tıp Bayramında tüm sağlık çalışanlarına toplumun takdirini geliştirecek geliştirecek çalışmalar ve konuşmalar yapılmasının çok önemli olduğunu ifade eden Akdağ, “Toplumla, bireyle, insanla, hemşire arasında bir sevgi ilişkisi kurmak, en azından sistemler kadar kıymetli, en azından teknoloji kadar kıymetli ve en azından tedavi edici şartlar kadar kıymetlidir. Çünkü, biz sağlık çalışanları doğrudan insanla muhatap oluyoruz ve bu kişiler kırılgandır. Dolayısıyla sevgi ilişkisini geliştirmek çok önemli” diye konuştu.

 

Haberin Devamı

Eleştirel yaklaşımlarda da sevgi ilişkisini zedeleyecek tavırlar içerisine girilmemesi gerektiğine dikkati çeken Akdağ, “Örneğin, performanstan, paradan, kazançtan bahsederken, bu ülkede insanların 750 TL asgari ücretle aile geçindirmek durumunda oldukları hatırlamak gerekiyor. Bu ülkede, emeklilerin, işçilerin kazançlarını dikkate almak gerekiyor. Aksi takdirde tartışmaları bu çerçevenin dışında götürürsek, kendi fil dişi kulemize hapsedersek, bir süre sonra biz sağlık çalışanlarının toplumla, bireyle ilişkilerinde arazılar ortaya çıkabilir” dedi.

 

Akdağ, hekimlerin hastalar için var olduğu anlayışının kaybolduğunda “hakikaten herşey bitmiş demektir” yorumunda bulunarak, hekimliğin zor olduğunun bilinerek tercihte bulunulduğunu söyledi. Öğrencilerin geçtiği dönemlerden zamanında kendisinin de geçtiğini, yaşanan birçok sıkıntıyı kendisinin de yaşadığını dile getiren Akdağ, “Beyaz önlük giyinmenin ne kadar sıkıntılı bir iş olduğunu ve bunu hak etmek için ne kadar çok emek sarf edilmesi gerektiğini biliyoruz” dedi. Akdağ, bu emeğin sonucunda bir “altın bilezik” kazanıldığını anlatarak, “Bu altın bilezik, hekimlik, uzmanlık, hemşirelik mi? Bana göre değil. Bu altın bilezik, insana ömür boyu hizmet edebileceğimiz özelliklerle donanmış olmamızdır. Bundan daha önemli birşey olamaz.

 

Haberin Devamı

Geçmiş yıllarda sağlık sorunlarına ilişkin örnekler veren Akdağ, çok sayıda bebeğe gerekli cihaz olmadığından ağız ağza solunum yapıldığını anlattı. Akdağ, ilk kez yeni doğan nakil küvezinin 1990'ların sonunda hastaneye geldiğini ifade ederek, cihazın NASA'dan gelen bir cihaz gibi ilgi gördüğünü belirtti. Bugün Türkiye'nin her ilçesinde söz konusu nakil kuvözlerinin bulunduğuna işaret eden Akdağ, hekimlerin sorunlarının bulunduğunu kabul ettiklerini, sorunların özlük haklarından ya da sistemden kaynaklanabildiğini söyledi.

 

"SORUNLARIMIZI BÖYLE ÇÖZEMEYİZ "

 

Akdağ, 15 yıl öncesinde çok sayıda çocuk dahil hastanın gerekli tedavi imkanı bulamayabildiğini dile getirerek, “İsterdim ki, kendi bakış açısından doğru ya da yanlış bir Ankara Tabip Odası Başkanı konuşmasını yaparken, bir cümle ilaç olsun diye, bir kelime olumlu cümle sarf etsin. Dikkatle takip ettim arkadaşımın konuşmasını. Yaklaşık 10 karta yakın da not aldım, ama bir tek cümle bir tek kelime yok. Sorunlarımızı böyle çözemeyiz” yorumunda bulundu.

Haberin Devamı

Ankara Tabip Odası Başkanı Beyazıt İlhan'ın yaptığı konuşmada, Türk halkının yeni Sağlıkta Dönüşüm Sistemi'nden ötürü mağduriyet yaşadığı yönünde açıklamalarda bulunduğunu belirten Akdağ, şunları kaydetti:

“Türk halkı Ankara Tabip Odası Başkanı'na göre herhalde hiç önünü göremiyor. Bu ülkede birileri hep “Halk anlamaz, halk bilmez' diye düşündü. Karşınızdaki Sağlık Bakanı AK Parti hükümetlerinin bakını olarak 9 senedir bu görevdeyim ve 10. senenin içindeyiz. Bu dönüşüm başladığında, Tabip Odası Başkanı ve onların arkadaşlarınca 'Göreceksiniz, üç ay sonra çökecek' şeklinde karalamalar yapıldı. İzmir'de 'Aile hekimliğini denize gömeceğiz' denildi. Bu anlayışla hiçbir sorun çözülmez. Kronik olarak belli bir ideolojiden kaynaklanan sürekli karşı çıkmalarla hiçbir şey çözülmez.

Haberin Devamı

Siz biliyor musunuz çatı örgütümüz olan Tabipler Örgütü'nün 2006 yılında dünya sağlık sistemlerini incelediği bir raporunda, editörlerden biri 'sağlıkta birtakım iyileştirmeler yapmak doğru birşey değildir. Çünkü, hedefe ulaşmayı güçleştirir. Asıl olan hedefte sosyalizmdir' sonucuna ulaşıyor. Bu düşünceye saygı duyarım. Bir insan sosyalist olur, sosyalist düşünceyi benimser, bundan dolayı karşı çıkar ve cümle cümle tüm metinleri, kanun gerekçelerini, bir mahkemeye gönderilen avukatımızın hazırladığı herhangi bir savunma yazısını inceler ve 'neresinde bir hata bulacağım diye cımbızla çekerek takdim edeyim' diye düşünebilir. Bu onun en tabi hakkı da olabilir. Ancak bu ülkenin hekimlerine de hemşirelerine de 75 milyon insanına da yapılacak en büyük haksızlık olur.”

 

Haberin Devamı

"VATANDAŞIMIZ  YÜZDE 76 ORANINDA SAĞLIK  HİZMETLERİNDEN MEMNUNDUR"

 

Akdağ, Türk halkının 2003 yılında verilen sağlık hizmetlerini değerlendirdiğini, bunların belirlenmesi için memnuniyet anketleri yapıldığını anımsattı. Vatandaşın, verilen sağlık hizmetlerinde yüzde 39.5 memnun olduğunu belirttiğini ifade eden Akdağ, Sağlıkta Dönüşüm Program sonrasında herşeyin değiştiğini söyledi. Akdağ, “Adeta herşeyi masanın üzerine döktük, bize göre daha doğru biçimde tanzim ederek yerlerine yerleştirmeye başladık” dedi.

Türkiye İstatistik Kurumu'nun her yıl memnuniyet anketi yaptığını anımsatan Akdağ, “2011 TÜİK memnuniyet anketlerinde vatandaşımız yüzde 76 oranında sağlık hizmetlerinden memnundur. Birilerine göre, 'bu halk bilmez, anlamaz', bizce bu halk çok iyi bilir. Bu halk, SSK hastanelerinin izbe bodrumlarında saatlerce ilaç kuyruğunda beklediğini unutmaz, doğuma ambulans istendiğinde 'gönderemiyoruz, kendi aracınızla gidin' diye cevap verildiğini unutmaz. Bundan 10 yıl önce hiçbir köye ambulans gitmezdi” diye konuştu. Akdağ, şimdi hava ambulanslarıyla hizmet götürüldüğüne dikkati çekerek, bu ambulanslarının bir saat uçuşunun 5-10 bin Avro olduğunu belirtti.

“Vatandaşlardan katkı payı alınsın mı alınmasın mı?” tartışmalarının yaşandığını dile getiren Akdağ, “Bu tartışmaları ortaya koyanlar, yıllarca Türkiye'de yanlış bir muayenehanecilik sisteminin, tamamen piyasaya terk edilmiş bir sağlık anlayışının vatandaşımıza neler çektirdiğini unutmuş görünüyor. Sağlıkçılar olarak o zaman yürümeli, itiraz etmeliydik.

Vatandaş, ister devlet, ister üniversite hastanesine gitsin para ödemeden hizmet alamadığında bunun suçlusu bizler değildik. Bunun suçlusu, ülkeyi yönetenler... Asıl itirazın o zaman yapılması gerekiyordu.”

 

"TÜRKİYE'DE ASLINDA OLDUKÇA SESSİZ  BİR DEVRİM GERÇEKLEŞTİRDİK"

 

Akdağ, sağlık alanına ilişkin olarak “Türkiye'de aslında oldukça sessiz bir devrim gerçekleştirdik” dedi.

Sağlık Bakanı olarak göreve geldiğinde anne ölümlerinin yaklaşık yüz binde 60-70 olduğunu; 2011 yılında bu oranın yüzde 14.5'e düştüğünü belirten Akdağ, “Bu ülkenin Sağlık Bakanı olarak bu kısa süredeki büyük ilerlemeden dolayı gurur duyuyorum” dedi. Akdağ, bunda sağlık çalışanlarının özverili çalışmanın etkili olduğunu belirterek, “Allah hepinizden razı olsun” diye konuştu.

 

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, hekimlerin emeklilik maaşlarının düşük olduğuna işaret ederek, “Kabul edilemez ölçüde düşük. Ekonomi yönetimiyle bunu çalışıyoruz” dedi.

Bakan Akdağ, 14 Mart Tıp Bayramı etkinlikleri kapsamında Ufuk Üniversitesi'nde düzenlenen törende, kendinden menkul teorilerle Türkiye Cumhuriyeti'nin sağlıkta geldiği noktayı geriye düşürmeye çalışmanın beyhude bir çaba olduğunu söyledi.

 

British Medical Journal'da Türkiye ile ilgili çıkan makaleye değinen Akdağ, şöyle konuştu:

“Türkiye'de sağlık sisteminin gerilikten, nal toplayıcılıktan liderliğe geldiğini yazacak, Türkiye'den üzülerek ifade ediyorum bazı öğretim üyesi ve bazı doktor arkadaşlar zehir zemberek yazılar yazacaklar 'siz neden bunu yazdınız' diye. Sanki British Medical Journal Sağlık Bakanı'nın hatırına makale yayınlarmış gibi. Ülkeyi karalamakla hükümete karşı olduğunuz için Sağlık Bakanı ve bakanlığına karşı olduğunuz için ülkeyi karalamakla bir yere gidemezsiniz yanlış bir iş yaparsınız.

 

İdeolojiniz farklı olabilir. Bu ideoloji ne hekimlere bir yarar getirir, ne sağlık sistemine bir yarar getirir. Yani bu idolojik karşıtlık, ne de vatandaşa bir yarar getirir”

 

Akdağ, kendisinden önce konuşan tıp fakültesi öğrencisi ve asistan hekimin tutumlarının herkese örnek teşkil etmesi gerektiğine inandığını söyledi. Bugünün Türkiye'nin sağlık geleceği ve sağlık çalışanlarının geleceği adına ümidinin arttığı bir 14 Mart Tıp Bayramı olduğunu ifade eden Akdağ, “Eğer öğrencilerimiz, eğer asistanlarımız böyle bir üslup tutturabiliyorsa geleceğimiz parlaktır” dedi.

 

İZMİR'DE ASİSTANLARIN EYLEMİ

 

Bakan Akdağ, bir yıl önce Libyalı yaralıların, Türkiye'ye getirildiği dönemde İzmir'de 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi asistanlarının ve onlara katılan başka asistanların bir eylemi olduğunu anımsatarak, bu eylemin ardından asistanlarla yaptığı bir görüşmeye değindi.

 

Asistanların görüşmenin başında heyecanlı ve tedirgin olduklarını ifade eden Akdağ, taleplerini içeren dokuz maddelik yazılarının ikisinin pek gerçekleştirilemeyecek talepler olduğunu, ancak yedisinin gerçekleştirilmesi için elinden geleni yapacağını asistanlara söylediğini aktardı.

 

Bakan Akdağ, görüşmeden hemen sonra Sağlık Bakanlığı'na bağlı eğitim ve araştırma hastanelerinin asistanlarını ilgilendiren bir genelge yayınladığını, YÖK'e ve üniversitelere iki defa hatırlatıcı nitelikte yazı gönderdiğini anlattı.

 

Asistanların ana sıkıntılarından birinin, ek ödemelerin azalması olduğunu belirten Akdağ, şöyle devam etti:

“Hastanenin genel geliri azalmış o ay içinde. Neden? Çünkü bazı hocalarımız tepki göstermek üzere odalarını kilitleyerek 'biz hasta bakmayız hatta baktırmayız' demişler. Dolayısıyla hastanenin cirosu ciddi ölçüde düşmüş. Peki kim baktı hastalara hocalar bakmayınca? Asistanlar... Ne günahı var bu asistanların hem hastalara onlar bakacak hem de ek ödemeyi alamayacaklar. Böyle bir haksızlık nerede görülmüş, hangi demokratik ülkede böyle bir haksızlıkla karşılaşabilirsiniz? Anlattım arkadaşlara, anladılar. 'Sizi bu şekilde sırtınızı sıvazlayarak eyleme gönderirler, yarın asistanlıktan da atarlar aman' dedim.

 

İddianızda haklısınız, tavrınızda da haklısınız ama bu davranış şekli sizi doğruya götürmez. Gittiler, ertesi gün çalışmaya başladılar. Biz de o genelgeyi yaptık ve üniversitelerimize de bu genelgenin gereğini gönderdik.”

 

"GÜN AŞIRI NÖBET KURAL İHLALİ"

 

Genelgenin gereğine göre bir asistanın gün aşırı nöbet tutmasının mümkün olmadığının altını çizen Akdağ, “Eğer herhangi bir yerde tutturuluyorsa kural ihlali yapılıyor. Bize bildirildiğinde bizim hastanelerimiz için gerekeni yaparız. Hala gün aşırı nöbet tutturulan asistanlar varsa bu bir haksızlık. Efendim 'asistan sayımız az'. Maalesef asistan sayımızla beraber uzman sayımız da az, aile hekimi sayımız da az. Toplum hekimi sayımız da halk sağlığı uzmanımız da çocuk psikiyatrımız da çocuk kardiyoloğumuz da az. Bu genel bir problem” dedi.

 

Üniversitelerde “çömez asistan” diye bir tabirin bulunduğunu dile getiren Akdağ, “Bu tabir benim zamanımda kullanılıyordu. Eğer hala bazı eğitim hastanelerinde ne kadar yük varsa çömez asistanın üzerine koyuyorsak büyük haksızlık yapıyoruz. Böyle eğitim de olmaz, böyle insani yaklaşım da olmaz. Buna kimsenin hakkı yok” diye konuştu.

 

YILLARCA GÖRMEZDEN GELİNEN HUSUSLAR

 

Bakan Akdağ, performans sisteminin eğitimi aksattığı yönündeki eleştirilere de değinerek, “Peki muayenehaneye giden bir hoca muayenehanesinde mi öğrenciye ya da asistana eğitim veriyor? Ya da özel muayene özel ameliyatla bütün günün yarısını geçiren bir değerli hocamız asistanına ya da öğrencisine orada mı eğitim veriyor. Bunlar hep görmezden gelindi yıllarca” dedi.

 

Performans sistemiyle ilgili niceliksel bir performans olacak diye bir kuralın bulunmadığını belirten Akdağ, bunun kurallarını üniversitelerin ve YÖK'ün koyacağını vurguladı.

 

Üniversitede çalışan hocaların ve diğer görevlilerin kazanabilecekleri bir ek ödeme üst sınırının bulunduğunu ve buna nasıl ulaşılacağını yine üniversitelerin ve YÖK'ün belirleyeceğini anlatan Akdağ, “Tabip Odası, YÖK'le ve üniversitelerle oturup bunun nasıl adaletli biçimde, sadece niceliği değil, niteliği de adaletli bizimde nasıl yansıtacağını çalışmalıdır. Yapılması gereken iş budur” dedi.

 

Bakan Akdağ, performans kriterleri arasında Nobel ödülü alana 140 TL ödül verileceğine ilişkin bazı görüşleri de değerlendirerek, şöyle konuştu:

“Ben geçen Meclis kürsüsünde söyledim. Bu ülkenin Sağlık Bakanı olarak ifade edeyim alabileceklerine de inanarak ifade ediyorum meslektaşlarımın. Bir meslektaşım nobel ödülü alsın, ben kaynağını nereden bulursam bulacağım, söz veriyorum onun tepesinden altınları ben dökeceğim, kamuoyunun karşısında hem de. Çünkü layıktır.

 

Taslak yapılırken, bir üniversitede taslak yapılırken puanlamada ödüller diye bir yer yazılmış. Bu taslakmış. Geçen bunu tıp eğitim kongresinde söyledim. Haklı olarak üniversiteden hocalarımız biraz alındılar, çıktı dediler ki bakanım böyle söylüyorsunuz ama böyle bir şey yok zaten. Bir taslağa bir yerde yazmışlar, şimdi bunu Tabip Odası'nın ya da başka bir takım muhalif çevrelerin alıp geçmesi uygun mu sizce?”

 

"TALEBİNİZ ÇOK HAKLI"

 

Bakan Akdağ, sağlık çalışanlarının çalışma şartlarını ve özlük haklarını yetersiz sayıya rağmen iyileştirmek için gayret göstermeye devam edeceklerini söyledi.

 

Törendeki konuşmalar arasında en önemli bulduğu hususun hekimlerin emeklilik maaşı konusu olduğuna dikkati çeken Akdağ, “Gerçekten hekimlerin emeklilik maaşları düşük. Kabul edilemez ölçüde düşük” dedi. Akdağ, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da bu konuya çözüm bulunması talimatı verdiğini dile getirdi.

 

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, “Ekonomi yönetimiyle bunu çalışıyoruz. Sabit maaşlar, üstüne sabit ek ödemeler, esnek ek ödemelerle bugün kazançlarınız belli bir sınırda. İnşallah ilerde çok daha iyi olur, ülke gelişiyor çünkü. Bu konunun çok haklı bir talep olduğunu hem sizin hem kamuoyunun huzurunda bir kere daha ifade ediyorum ve bu konuda ilerleme sağlayabilmek için bütün çabamı harcayacağımı sizin huzurunuzda bir kere daha ifade ediyorum” şeklinde konuştu.

 

ÜLKEDE HEKİM YETERSİZLİĞİ VAR

 

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, “Türkiye'de hekimlerin, asistanların, teknisyenlerin, hemşirelerin hatta tıp öğrencilerinin üzerindeki ağır iş yükünün en önemli sebebi, ülkedeki hekim yetersizliğidir” dedi.

 

Hekim sayısıyla ilgili de açıklamalarda bulunan Akdağ, 3-4 yıl öncesine kadar her tıp bayramında Türkiye'de hekim sayısının çok fazla olduğuna ilişkin konuşmaların yer aldığını söyledi. Akdağ, bu konuşmalarda tıp fakültelerindeki öğrenci kontenjanlarının azaltılması gerektiğinin belirtildiğini ifade eden Akdağ, “İfadelerde artırılmamalı değil, azaltılmalı denilmektedir. Bunları da Türk Tabipleri Örgütü konuştu ve maalesef üniversite hocalarımız da zaman zaman konuştu” dedi.

 

“Türkiye'de hekimlerin, asistanların, teknisyenlerin, hemşirelerin hatta tıp öğrencilerinin üzerindeki ağır iş yükünün en önemli sebebi, ülkedeki hekim yetersizliğidir” diyen Akdağ, şöyle devam etti:

“Bu gerçek, bizi yıllarca yanlış yola sürükleyen meslek birliklerince ya da başkalarınca işi aslında çözülmesi zor bir duruma da taşımıştır. Kötü niyetli yapıldığına da inanmıyorum. Bir değerlendirme hatasıdır.

 

Türkiye'de kişi başına hekime başvuru oranı 2011'de 7.3 oldu. Yani her bir vatandaş ortalama olarak 7.3 kere hekime başvurdu. Bu oran İspanya'da 11, bir başka Avrupa ülkesinde 8, bir diğerinde ise 9. Avrupa ortalamaları 8 civarında, onların yaşlı nüfusu bizden fazla, bu da doğaldır. Bizde ki 7.3 değeri, ortaya koyduğumuz yeni sağlık sisteminin bütün vatandaşların erişimini çok kolaylaştırmasından dolayı biraz fazla da geçmiş olabilir. Ama bunun 6-7'den az olmasını düşünemeyiz. Özellikle kronik hastalıkların bu kadar yaygınlaştığı bir ülkede insanlar hekime gidecektir. Elbette koruyucu hizmetler yapacağız, ama yaşam biçimleri önümüzdeki 50 yılda Türk halkının hipertansiyon, obezite, şeker, kalp hastalıkları ile sıkça karşılaşılacağını gösteriyor. Önümüzdeki yıllarda da sizlerin üzerinde ciddi bir iş yükü olacaktır.”

 

"HEKİM DAĞILIMI TÜRKİYE'DE HOMOJEN YAPILMAYA BAŞLANDI"

 

Akdağ, hekim dağılımının da Türkiye'de homojen yapılmaya başlandığını vurgulayarak, “Aldığımız tedbirlerle Türkiye'de hekimleri artık oldukça homojen ve adaletli bir şekilde dağıtabilir duruma geldik” dedi.

 

Bunun, devlet hizmet yükümlülüğü ve özelde çalışan hekimlerin belli bir sayı kısıtlamasına tabi tutulması gibi inciten tarafı olabildiğini dile getiren Akdağ, şöyle devam etti:

“Türkiye'de pratisyen hekimler tüm yurda dengeli bir şekilde, herkes için sağlık hakkını sağlayacak şekilde dağıtılmış durumdadır. Ankara'da ne kadar pratisyen hekim varsa, Ağrı'da da ona yakın sayıda pratisyen hekim vardır birinci basamakta, acilde ve diğer yerlerde çalışan. Belki Ankara'da bu sayı biraz fazladır ama yine de birbirine yakındır.

 

Uzman hekim açısından da böyledir. Göreve geldiğimizde Ağrı ile Ankara'daki uzman hekim sayısı 1'e 24'tü. Ankara'da nüfus başına 24 hekim düşerken Ağrı'da 1 hekim düşüyordu. Bu şimdi 3'e 1 oranlarına geriledi, bu da normaldir. Ankara gibi büyük bir şehirde 2-3 kat uzman hekim bulunabilir. Ankara'da hekimlik yapan arkadaşlarıma soruyorum; üzerimizde ciddi bir iş yükü var mı, yok mu? Var. Hekim dağılımı da artık adaletli. Nedir sorun? Demek ki hekim sayısında bir yetersizlik var.”

 

Bir çocuk doktoru olarak kendisinin 20 dakikadan daha az bir süreyi hastasına ayırmak istemediğini vurgulayan Akdağ, hekimlerin hastalarına bu kadar süre ayırmaları halinde hastaların yarısının dışarda kalacağını söyledi.

 

Akdağ, hekim sayısının artırılması gerektiğini dile getirerek, “Bunu artırırken kaliteli biçimde yapmamız lazım, bunun için üniversitelerle Sağlık Bakanlığı ile işbirliği yapmamız lazım. Temel bilimleri güçlendirecek adımlar atmamız lazım. Bu adımlar yıllardır niye atılamadı? Çünkü, yıllardır bir muhalefet çevresi, 'istemeyiz' dedi. Dolayısıyla herkesin üstünde ciddi iş yükü oluştu” diye konuştu.

 

"SAĞLIKTA GELİNEN NOKTAYI GERİYE DÜŞÜRMEYE ÇALIŞMAK BEYHUDE ÇABADIR"

 

Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın gerçek sahibinin sağlık çalışanları olduğunu ifade eden Akdağ, “Böyle Dünya Bankası' falan tamamen boş sözlerdir. Dünya Bankası bir finans kuruluşudur. Dünya Bankası, tüm 9 sene boyunca Türkiye'ye 100 milyonla ifade edebileceğimiz küçük paralarla Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın eğitim tarafını ya da geliştirme tarafını destekleyecek bir finansman kaynağı vermiştir” dedi.

Akdağ, kuralların hepsini kendilerinin koyduğunu anlatarak, “Bu finansman kaynağını, eğitim ve araştırmalar amacıyla kullanmak biraz daha kolay, esnek bir model. Kamunun satın alma usulleri içerisinde değil. Tercihimizin tek sebebi budur. Kendinden menkul teorilerle Türkiye Cumhuriyeti'nin sağlıkta geldiği noktayı geriye düşürmeye çalışmak, beyhude bir çabadır” değerlendirmesinde bulundu.

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!