Ne dedikodusu, gerçek!İş seyahatlerine annemi de götürüyorum

Güncelleme Tarihi:

Ne dedikodusu, gerçekİş seyahatlerine annemi de götürüyorum
Oluşturulma Tarihi: Kasım 05, 2006 00:00

CNN International’ı ya da ayın ilk perşembesi saat 21.00’de CNN Türk’ü seyretmek için televizyonun karşısına oturduğunuzda zayıf, uzun boylu, gözlüklü bir sunucu çıkar.

O an ekrana bakmasanız bile sesinden onu tanıyabilirsiniz. Tonlaması, vurgusu farklıdır. Richard Quest bugün CNN’in en tanınan yüzü. Televizyonculuğa ekonomi muhabiri olarak başlayan Quest, bugüne kadar dünyada aklınıza gelebilecek tüm ünlü ve önemli kişilerle tanıştı, röportaj yaptı. İki farklı program hazırlıyor: Dünyayı dolaştığı Business Traveler (İş Seyyahı) ve zenginlik, korku, güzellik ya da zeka gibi konuları işlediği Quest Show. Ekranda bağırır gibi konuşması kimilerine itici geliyor, şakaları ise aptalca. Kimileri ise ekonomi programlarını sıkıcılıktan kurtaran bir dahi olduğu kanısında. Quest’i CNN’in en seksi anchor’u ilan eden kadınlar, birbirine onun çıplak fotoğraflarını gönderiyor. Dünyanın önemli televizyoncularını ağırlayan News Exchange konferansı için İstanbul’a gelen Quest’le Conrad Oteli’ndeki odasında görüştük.

Otel odanızın kapısında Başkanlık Süiti yazıyor, kapıyı tıklatırken insana bir titreme geliyor...

- Hiç sorma, ilk gördüğümde o titreme bana da geldi! Şu anda bu otelde kalan en önemli kişi kesinlikle ben değilim. Dünyanın her yerinden önemli televizyoncular burada, patronum dahil. Ben başkanlık süitinde kalıyorsam, onlar nerede kalıyor acaba? Patronuma rastladığımda sormak istedim, cesaret edemedim.

BBC’den CNN’e geçtiniz. Ondan önce ne yapıyordunuz?

-
Hukuk okuyor, yerel radyolarda program yapıyordum. Çalıştığım ilk önemli kuruluş BBC. Muhabirken ekonomi servisine geçtim. Finans, para hep ilgimi çekti, çünkü dünya bunların etrafında dönüyor. Şunu sordum kendime: 40 yaşıma geldiğimde en çok neden pişman olurum? Avukat olmaktan. O yüzden BBC’deki işimi çok ciddiye aldım. Şanslıydım, 1987’de Kara Pazartesi krizi yaşandı. 1990’ların sonunda da böyle bir kriz yaşadık. Piyasa dilimlenen salam gibi hızla küçülüyordu. İşimin ne kadar heyecanlı, önemli olduğunu gördüm.

Savaş muhabirleri gibi adrenalin patlaması yaşamış olmalısınız.

- 1989’da New York’ta Wall Street muhabiri oldum. Berlin Duvarı yıkıldı, kaçırdım. Balkan Savaşları’nı kaçırdım. Bosna, Kosova ve Ortadoğu’daki ikinci intifadayı kaçırdım. Hepsi yanımdan geçip gitti, çünkü Wall Street’te başka işler yapmak zorundaydım. Bu yüzden vücudum adrenalini başka yerlerde salgılamayı öğrendi. Savaşa gitmek ister misin, diye sorsanız şimdi "Elbette ama benden daha iyi yapacaklar var" derim. Neyi iyi yapacağınızı ve neye bulaşmamanız gerektiğini bilmelisiniz.

SAYILARIN ANLAMLARINI ANLATIRSAK HERKES DİNLER

Ekonomi haberlerinin doğasını değiştirdiğiniz söyleniyor. Bütün o sayıları ve alım ve satımları izlenebilir kıldığınızı düşünüyor musunuz?

- Hep ekonomi haberlerinin sıkıcı olduğu söylendi bana. İlginç ve heyecanlı olduğunu anlatmak için kendimi paraladım. Şimdi sana soruyorum: Hayatındaki en önemli şey nedir?

Aile, iş filan mı?

- Yok, yok daha basit ve temel bir şey.

Yemek? Para?

- Aynen öyle. Temiz hava, seks, yemek, içmek ve bunlar için gerekeni kazanma, harcama yolları. Bakın sadece "para" demiyorum. Hayattaki en önemli kişisel karar, para kazanma ve harcama yöntemidir. Yaptığım iş hayatı tam karnından etkiliyor. Meslektaşlarımı buna ikna etmeye uğraşıyorum. Evet sayılar sıkıcı ama anlamlarını, hayatımıza etkilerini iyi anlatırsak herkes dinler. Programımı izlerken, komik görünüşlü bir İngiliz’den Google’un YouTube’u almasının ne anlama geldiğini, havayolu sektöründeki kriz ya da petrol fiyatlarındaki dalgalanmanın size nasıl yansıyacağını öğrendiyseniz bu işi başarmışım demektir.

BANA İNEK DİYENLER BUGÜN BENİ İZLİYOR

Sizi çocukluk yıllarından tanıdığını söyleyen bir Leeds’linin blog’unu okumuştum. Ergenlikte inek bir öğrenci olduğunuzu söylüyordu. Bu doğru mu?

- Hey Tanrım! O blogu ben de okudum. İnek miydim? Evet! Hayır! Evet! Lise zamanlarımda pek cool bir tip değildim. Herkesin dinlediği müzikleri dinlemezdim, herkes gibi giyinmezdim, çok arkadaşım yoktu. Sosyal değildim. Dişlerime bak! Ağzımdaki bu karmaşayla okulun en cool’u olmam mümkün mü?

Yok canım kötü değiller...

- Tabii bu yapılmış hali, dişlerime servet yatırdım.

Cool olmayan çocuk nasıl ekranda komik ve güvenli sunucuya dönüştü?

- Hep pekiyi alan öğrenci değildim. Yaramazdım, sınıfta çok konuşurdum. Şu anda ekranda yaptığım da bu. Bana inek diyenler dünyanın neresine giderlerse gitsin, otelde beni izliyor. Ben onları izlemiyorum ama.

KEŞKE ANNEN KÜRTAJ OLSAYDI!

Farklı konuşma stiliniz ve vurgularınız yüzünden size çok sinir olanlar da var değil mi?

- Bazıları ne kadar sinir olduğunu anlata anlata bitiremiyor. Bir izleyici mesajında "Keşke annen kürtaj yaptırsaydı" yazıyordu. İnsan neden bu kadar kötü, acımasız olur? Cevap yazdım. Beni sevmemene üzüldüm, CNN’in geri kalanından memnunsundur umarım, dedim. Mesajınının okunmayacağını düşünüyordu. O gün cevap yazdı: Sevgili Bay Quest, kırıldıysanız özür dilerim. Sizi hálá sevmiyorum ama bana cevap vermeniz klas bir kişiliğiniz olduğunu gösteriyor. Başarılar.

Acaba sesiniz mi rahatsız ediyor, ekranda biraz bağırıyorsunuz çünkü?

- Biliyorum ama ne yapayım, sesim böyle. Normalde de böyle konuşuyorum. Ekranda rol yapamıyorum. Sesimden şikayetçi izleyiciye şöyle yazdım: Haklısınız ama üzgünüm sesim bu, ne yapmamı tavsiye edersiniz? Ekranda bağırmam, coşkudan. Çok heyecanlanıyorum, sesim yükseliyor. Sabah uyandığınızda işe gideceğiniz için sevinç duymalısınız. Herkes işini bu kadar sevmiyor, o yüzden rol yaptığımı zannediyorlar.

Ama genelde sevgi dolu mesajlar alıyorsunuz değil mi?

-Dilimlenmiş tost ekmeğinden sonra dünyadaki en faydalı şeysin, diyorlar. Kadınlar çıplak fotoğraf gönderiyor!

CNN’in en seksi anchor’u seçilmişsiniz zaten?

- Bunu başarı kabul edemeyeceğim. CNN’e bakın, anlarsınız.

Business Traveler programının jeneriğinde "Londra’da kahvaltı, Paris’te öğlen yemeği, New York’ta akşam toplantısı" diyorsunuz. Gerçekten bu hızda seyahat ediyor musunuz?

- Off hem de nasıl! Son iki haftada 15 bin kilometre yaptım. Rotam şöyle: Londra-Singapur-New York-Atlanta-Los Angeles-Oakland-Hong Kong-Londra-İstanbul. Buradan Katar’a gidip, Londra’ya döneceğim.

Jet-lag’in aşısını bulmuşsunuzdur herhalde, tarihe geçmek üzeresiniz?

- Bulamadım, herkes gibi mahvoluyorum.

Annenizi de bu seyahatlere götürdüğünüze dair dedikodular var?

- Ne dedikodusu, gerçek! Bir gün en çok gitmek istediği yeri sordum. "Safari yapmak ve Peru’daki Machu Pichu’ya gitmek istiyorum," dedi. Dünyanın iki farklı ucu olduğunu söyleyince "Biliyorum, n’olacak" diye çıkıştı. O günden beri tüm uzun seyahatlere götürüyorum. 76 yaşında. Yeni kalça ve diz protezi yaptırdı, benden hızlı yürüyor. Babam 13 yıl önce vefat etti, annemi yalnız bırakmamak, neşelendirmek istiyorum. Tek sorun normal koltukta rahatsız olması. Business bilet alırken elim titriyor. Kendime hiç böyle pahalı bilet almadım.

Concorde’un son Avrupa-Amerika uçuşundaydınız. Torunlarınıza anlatacak kadar heyecanlı mıydı, yoksa sıradan bir uçuş muydu?

- Hayal gibiydi. Uçuş tarihinde ilk kez bir süpersonik yolcu uçağı tedavülden kalkıyordu. Concorde’la ilgili sihirli bir şey var. Çok pahalı ve ses kadar hızlı. Londra’dan New York’a üç saatte gidiyordu. Seyahat sona erdiğinde herkes birkaç hatıra aldı uçaktan. Ben pembe kaşmir battaniyeyi kaptım. Geçen gün bir arkadaşım, bunu pikniğe götürebilir miyim demez mi? Delirdin mi, dedim. eBay’de satsam zengin olurum.

EKRANDA BOTOKS YAPTIRDIM ÇOK MEMNUN KALDIM

Quest Show’da konuları neye göre seçiyorsunuz? Bir gün spiritüaliteyi, bir gün zenginliği araştırıyorsunuz.

- Seçilen konu bir saatlik TV programını dolduracak kadar zengin olmalı. Dallanıp budaklanabilmeli. Konuyla ilgili en önemli kişilerle görüşebilmemiz ve programda deneyeceğim bir şey olmalı.

Bugüne kadar neler denediniz?

- Podyuma çıktım. Gökdelenin tepesinden bungee-jumping yaptım, korkudan kalp krizi geçiriyordum. Aerosmith’in bir şarkısını stüdyoda söyledim. Bestecisi Diane Warren da stüdyodaydı, üzüntü ve acıma hissini saklamak için gülümsemeye başladı. Sinirden çenesi kilitlenecek diye korktum. Bir programda atlet Carl Lewis’ten ders aldım, 100 metre rekorumu kırmaya çalıştım. Bir keresinde de programda botoks yaptırdım.

Ekranda o çok kullandığınız mimiklerinizi kaybetmekten korkmadınız mı?

- Doktor konuşma, gülme halini inceliyor. Bunu korumaya çalışıyor. Çok memnun kaldım, yine yaptırabilirim.

Satranç şampiyonu Gary Kasparov’la röportajınızda, size IQ testi yapılmıştı, 96 puan aldınız. Forest Gump’tan biraz daha yüksek yani. Şaka mıydı?

- Keşke şaka olsa. Gerçekten 96 puan aldım. Testte karşınıza bir sürü şekiller geliyor, sonra da seriye uymayanı bulmanız isteniyor. O şekillere ve seçeneklere sonsuza kadar bakabilirim. Hiçbir şey ifade etmiyor. Daha iyi sonuç alabilirdim, olmadı.

Girişimcilik yeteneklerinizle ilgili bir test de yaptırmıştınız. Onda da pek iyi bir not alamamıştınız?

- Çölde bile su satmayı başaramam. Bu işi nasıl yapabiliyorsun derseniz, ekip çalışmasını ve organizasyonu çok iyi beceririm.

Röportaj yaptığımız  kişiler işimiz, arkadaşımız değil

Zenginliğin özünü aradığınız programda devasa tarihi evi için nasıl savaştığını anlatan Lord Charles Buckett’a "Haydi ama Charles, eninde sonunda tuğla ve harç bu", Virgin Airlines’ın sahibi Richard Branson’a "Hadi ordan Richard", Donald Trump’a "Senin dünyadaki değerin nedir Donald’cığım" demiştiniz. Sizi sempatik buldukları için mi terslemiyorlar?

- Oraya gelenler şunu iyi biliyor: Karşılarındaki gazetecinin ilk amacı kıçlarına bir taş sokmak. Onları sıkıştırıp, sinirlendirmek, böylece dürüst ve gerçek cevabı almak. Benim böyle şeyler sormama hazırlıklılar yani. Ağızlarından en çarpıcı sözcüğü almak zorundayım, TV’de yavan röportajdan daha kötü bir şey yoktur. Neyi, nasıl sormanız gerektiğini bileceksiniz. Angelina Jolie’ye, anoreksik misiniz, diye sormadan önce yarım saat konunun etrafında döndüm, onu hazırladım. Dalai Lama’ya, Çin politikasının işe yaramadığı yolundaki eleştirileri sorarken "Dalai Lama Hazretleri, izin verir misiniz, açık konuşayım, sizinle aramızda kalacak" esprisiyle yumuşattım.

Peki bu kişiler arkadaşınız mı?

- Hayır. Magazin gazetecilerinin tek istediği ünlülerle arkadaş olmak, Washington gazetecileri politikacıların takıldığı barlara giderek çetenin bir parçasıymış gibi davranıyor, ekonomi muhabirleri zenginlerle takılmak istiyor. Şimdi onlara şu acı gerçeği açıklıyorum: Biz onların dünyasına ait değiliz ve olamayız canlarım! Üzgünüm ama bizler sadece hırslı gazetecileriz, onlar bizim işimiz, arkadaşımız değil.

Arkadaşlarınız kimler o zaman? Seyahatten vakit bulabiliyor musunuz?

- Şimdi bir bakalım: Bu röportaj boyunca bana inek dedin, sesimi beğenmediğini söyledin, iş dışında bir hayatım olup olmadığını ima ettin, şimdi de arkadaşım var mı diye mi soruyorsun?! Bitirdin beni farkında mısın? Biraz merhamet lütfen! Neyse, arkadaşlarım var ama dünyanın çeşitli yerlerinde, her vakit bulduğumda yemek yiyoruz ve onları iki hafta aramazsam bana küsmüyorlar.

KÁRLI GÜN DİYE BUNA DERİM

En ünlü sözünüz şuydu: Önümüzdeki 24 saatte ne yaparsanız yapın, umarım kárlı olur. Sizin için kárlı bir gün nasıl olur?

- İstediğim saatte uyanmak, gazeteleri zevkle okumak, yanında iki rafadan yumurta yemek, plaja gitmek, orada The Economist’i okumak, iPod’umu dinlemek, ikindi şekerlemesi yapmak, akşam sevdiğim arkadaşlarla güzel bir yerde yemek. Kárlı gün diye buna derim.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!