Kokteyl Türkler

Güncelleme Tarihi:

Kokteyl Türkler
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 03, 2011 00:00

Hepsi iki farklı kültürle büyüyor. Hepsi çift pasaportlu. Hepsinin evinde en az iki dil konuşuluyor.

Haberin Devamı

Ve hepsi güzel...
Yabancılarla evli Türklerin çocuklarından bahsediyoruz. Türkiye’de farklı bir nesil yetişiyor. Ve bu neslin nüfusu gitgide artıyor. Zira Türkiye’de yabancı evliliklerin sayısı 200 bini aştı.
Yabancı evliliklerle ilgili tek resmi istatistik Başbakanlık’a bağlı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nde görevli Mehmet Emin Sezgin’in uzmanlık tezinde karşımıza çıktı. Buna göre Türkiye’de 2001-2009 arasında 190 bin 308 karma evlilik yapılmış. Bunların 140 bin 939’unu yabancı kadınlarla yapılan evlilikler oluşturuyor ve bu ailelerin çoğu İstanbul ve Antalya’da yaşıyor.
Ancak bu evliliklerden doğan çocuklara ilişkin bugüne kadar yapılmış bir araştırma yok. Ne sayıları biliniyor ne yaşamları. İki farklı kültür arasında nasıl yetişiyorlar, aidiyet sorunu ne düzeyde, sosyal uyum problemleri var mı, anne babayı en çok yoran sorun ne, bunlar nasıl çözülüyor, gelecek nasıl bir nesle hazırlanıyor? Melez Türklerin hayatına girip, bu soruların yanıtlarını araştırdık.
Biz de İngiltere, Çin,
Endonezya, Rusya, Brezilya ve Finlandiya vatandaşı olup bir Türk’le evlendikten sonra İstanbul’a yerleşen altı aileyle buluştuk. Aralarındaki farklılıkları en aza indirip aynı noktaya bakabildikleri için yıllardır
birlikte olan çiftlerin çocuklarıyla ilgili ilk sorun isim koymada yaşanıyor. İsmin iki kültüre de yakın ya da iki dile de aşina olmasına çalışılsa da genellikle Türkçe isimlerin tercih edildiği dikkat çekiyor. Bunda çocukların ileride Türkiye’de yaşama olasılığının daha yüksek olması veya bazı ailelerde Türkçe olmayan ismin nüfus memurundan dönme ihtimali de etkin.

Haberin Devamı

Çocuklarla ilgili en büyük sorun din farkı. Asıl sorun vaftiz ya da sünnet taleplerinde ortaya çıkıyor. Fazla dindar olmayan ailelerde hoşgörü galip gelirse iki konuda da sorun yaşanmıyor. Türkiye’de yaşadıkları için erkek çocukların büyük bölümü sünnet ediliyor; ancak burada sağlık endişesi dini ritüelin önüne geçiyor. Çocukların hangi dinden olduğu sorusu, “İleride kendi dinlerini kendileri seçerler” sözleriyle karşılık buluyor

Haberin Devamı

Anneyle babanın farklı dilleri konuşmasıysa, mevcut eğitim sistemiyle yabancı dil öğrenmenin çok da kolay olmadığı Türkiye’de çocuğa genellikle avantaj oluyor. Çocuk iki dili aynı anda öğreniyor. Türk ebeveyniyle Türkçe, yabancı ebeveyniyle genellikle İngilizce konuşan çocuk uluslararası bir okulda okuyorsa daha küçük yaşta, bildiği dillere bir üçüncüsünü ekliyor

Çocuk iki kültürü de doya doya yaşıyor. Bir taraftan Noel, cadılar bayramı, paskalya kutlamalarına katılıyor, diğer taraftan kurban kesip el öpüyor. Geniş aile yemekleri her kültürün vazgeçilmezi. Yılda bir-iki ayın yurtdışındaki akrabaların yanında geçirilmesi bir yandan o kültürün yaşanmasına katkı sağlarken, ikinci dilin unutulmasına da izin vermiyor. Hatta çok küçük çocuklar, kısa süreli de olsa bu ziyaretlerden Türkçe’yi unutarak dönüyor. Ancak eski hallerine dönmeleri uzun sürmüyor

Haberin Devamı

Melez çocukların Türk çocuklarından bir farkı da, ‘Nerede ağlayan bir çocuk görseniz Türk’tür’ tezine gerekçe sunulan yetiştirilme tarzlarında ortaya çıkıyor. Yabancı eş eğer anneyse kurallar daha katı. Çocuklarının kendi başına yemek yeme ve tuvalet eğitimini Türk çocuklarına göre daha küçük yaşlarda aldığını söyleyen annelerin sayısı azımsanmayacak ölçüde. Sonuçta, küreselleşmenin de getirisi olan çok dilli, çok kültürlü, dinler arası farkı yaşarken öğrenen dünya vatandaşlarının Türkiye’deki kapsama alanı gitgide genişliyor

Çocuklar Rio Karnavalı’na şaşırdı

ANNE BREZİLYALI - BABA TÜRK

Elçin Yasemin (9) ve İsmail Kerim (7),  merhum Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile eşi Elçin Cem’in torunları. Zaten onların isimlerini taşıyorlar. Anneleri Andrea Brezilyalı. Andrea ve Kerim Cem, 16 yaşında İngiltere’de lisede tanışmış. Mezuniyet sonrası iletişim kopmamış. 10 yıl sonra bir iş gezisi için Brezilya’ya giden Kerim Cem, bir sürprizle dönmüş. Andrea Türkiye’ye o gün İsmail Cem’in gelini olarak ayak basmış ve 10 yıldır burada yaşıyor. İşin kaymağını hem Türk hem Brezilyalı çocuklar yiyor. Bu durumu Yasemin özetliyor: “Anneannemizin Brezilya’da, babaannemizin Türkiye’de yaşaması çok heyecan verici. Birbirlerinden çok farklılar. Orada da, burada da bambaşka hayatlar yaşıyoruz. Her ikisiyle de değişik şeyler yapabiliyoruz.”
Evde konuşulan dil rekoru onlarda. Anneleri onlarla Portekizce, babaları Türkçe konuşuyor. Yasemin bakıcısından dolayı biraz Rusça da biliyor. Ancak ebeveynlerin kendi aralarında İngilizce konuşması İngilizce’yi çocukların kendilerini en rahat ifade edebildiği dil haline getirmiş. Bu durum okulda bazen avantaj, bazen dezavantaj. Yasemin, “Türkçem iyi ama bazen herkesin bildiği kelimeleri bilemiyorum. İngilizce dersindeyse benim zaten bildiğim şeyler gösteriliyor” diyor. Kerimse isyan ediyor: “Türkçe çok zor!” Andrea da, Türkiye’de çocuk yetiştirmekle ilgili en büyük sıkıntısının hâlâ dille ilgili olduğunu söylüyor: “Türkçe’ye hakim olmadığım için okul toplantılarında zorluk çekiyorum. Ama her şeye rağmen Türkiye çocuk büyütmek için harika bir yer çünkü tıpkı Brezilya gibi çocuk ve aile odaklı bir toplum.”
Aile, yılda birkaç defa Brezilya’ya anne tarafını ziyarete gidiyor ve asıl farklılık o zaman hissediliyor: “Brezilya daha rahat. Türkiye onun yanında muhafazakâr kalıyor. Çocuklar da bunu fark ediyor. Festival zamanı Brezilya’ya gittiğimizde Kerim’in ağzı açık kalmıştı. Dansçıları görüp, ‘Özel yerlerini kapamaları gerekmiyor mu!’ demişti.” Her iki ülkesini de çok sevdiğini söyleyen Yasemin “Brezilya’yı özlüyoruz ama orada hiç kar yağmıyor” derken, Kerim tercihini Brezilya’dan yana kullanıyor: “Orada plajlar var, her gün havuza giriyoruz.”

Haberin Devamı

Beyoğlu’nda kilisede vaftiz oldu Eyüp Sultan’da adı kulağına üflendi

ANNE TÜRK - BABA İNGİLİZ

Lidya (7), Emre-Peter Townley çiftinin tek çocuğu. Türk annesi ekonomist, yatırım danışmanlığı yapıyor. İngiliz babası turizmci. Çift 15 yıl önce İngiltere’de tanışmış. Zira Emre Hanım evlenmeden önce sekiz yıl İngiltere’de yaşamış. Galler bölgesinde bir kilisede evlenmişler. Emre Townley “Rahibin tek istediği İsa’ya ve Meryem Ana’ya inanmamdı. Zaten aldığımız kültürde bu var. Benim için sorun olmadı” diyor. Ancak daha sonra imam nikahı yaptırma isteğinin eşi Müslüman olmadığı için reddedilmesinden üzüntü duyduğunu belirtiyor. Din farkı, kızının doğumuyla ikinci kez karşısına çıkıyor:
“Hıristiyanlar, Müslümanların tersine bebeklerin günahlarıyla doğduğuna inanıyor. Kayınvalidem vaftiz konusunda çok hassas davranıyordu. Onu kırmak istemedim. Bu nedenle kızım Beyoğlu’nda bir kilisede vaftiz edildi. Arkasından Eyüp Sultan’a götürdük. İsmini kulağına imam üfledi. Eşim de ben de çok koyu dindar değiliz, diğer dinlere saygı duyuyor, bütün dinlerin gerçekliğine inanıyoruz. Kızımızı bu yüzden din seçiminde özgür bırakacağız.”
Türkiye’ye, şartlar daha iyi diye hamileliği sırasında dönmeye karar verdiklerini anlatan Townley, yanında yabancı damatla gelmesinin de yadırganmadığını belirtiyor. Eşinin, annesi Galli olduğu için Türk kültürüne yakın bir eğitim aldığını, bu nedenle de ailede fazla kültür çatışması yaşamadıklarını söylüyor. Aklına eşinin babaannesi geliyor:
“Babaannenin büyükbabası İstanbul Ermenisi’ymiş. Evlendiğimizde, 90 yaşındaki babaannesi, ‘Peter topraklarına geri dönüyor’ diye ağlamıştı. Peter’in bütün arkadaşları ve ailesi Türkiye’yi çok seviyorlar; hatta kayınpederim yarı zamanlı Türkiye’de yaşıyor.” Eşinin Türklere fazlasıyla benzemeye başladığını ifade ederken gülüyor: “Çiğköfte bile yapıyor artık.”
Türkiye’de yaşamakla İngiltere’de yaşamak arasında fark olmadığını söyleyen Townley, her iki ülkenin kendine göre avantaj ve dezavantajları olduğunu anlatırken, “Birkaç yıl önce tekrar İngiltere’de yaşamayı denedik. Fakat şu anda Türkiye’yi daha yaşanılabilir bir ülke gördüğümüz için buraya döndük. Kızımıza her iki kültürün de güzelliklerini yaşatmaya çalışıyoruz” diyor. Annesiyle Türkçe, babasıyla İngilizce konuşan kızının gittiği okulda ise İtalyanca öğrendiğini belirten Emre Townley, evdeki ortak dilin İngilizce olduğunu ifade ediyor. Türkiye’deki eğitim sisteminde çocukların çocukluklarını yaşayamadığına işaret ederken de ekliyor: “Ben kızımın bu yarışa girmesini istemiyorum.”

Haberin Devamı

Pilavı tuzsuz ve yağsız yapan Çinli anneye ‘Babam gibi yapsana’ sitemi

ANNE ÇİNLİ - BABA TÜRK

Çinli Doktor Jie Sazcı ile Türk bilim adamı Ali Sazcı’nın Gensay (13) ve Bilgen (11) adında iki çocukları var. Çocukların ismini kendisinin koyduğunu belirten anne, Türk kültürüyle yetişmelerini istediği için Türkçe isim tercih etmiş.
Çiftin yolu Kanada’da üniversitede kesişmiş. Araştırma görevlisi Jie Sazcı’nın hayatı eşinin evlenme teklifiyle değişmiş. Ailelerin kaygılarını giderince evlenen çift Türkiye’ye yerleşmiş. Sazcı evde çocuklarla Türkçe konuşuyor. Bu nedenle çocuklar anne diline hakim değil. Bildikleri Çince kelimeleri çizgi filmlerden öğrenmişler. Çin kültürüne de hakim değiller. Pilavı tuzsuz ve yağsız yapan anneye ‘Babam gibi yapsana’ sitemi de bundan. Anneye Çinli olmasının çocuklara avantajını soruyoruz. Önce Dünya Kadınlar Satranç Şampiyonu’nun bu yıl bir Çinli olduğunu hatırlatıp “İkisi de çok iyi satranç oynuyor. Küçük oğlum dört kez yaş grubunda İstanbul birincisi oldu.” diyor.

SBS bitti, kurtuldum

ANNE ENDONEZYALI - BABA TÜRK

8. sınıfa giden Sera Demirkol “SBS bitti, kurtuldum” diye başlıyor söze. Endonezyalı anne Eka Demirkol destek veriyor: “Çocuk mahvoldu. Endonezya’da böyle her yıl sınav yok.” Türkiye’de yaşamanın belki de en ağır faturası bu onlar için. Belki de bu nedenle üniversite için, çiftin tanıştığı yer olan Avustralya düşünülüyor. Bazı ailelerin baş sorunu din farkı Demirkol ailesinde yok. Çünkü anne de Müslüman. İlk çocukları Sera (14) doğduğunda Endonezya ismi Kinanti’yi koymak istemişler. Ancak bu isim nüfus memurundan dönmüş. Aynı nedenle oğlu Alper Tunga’ya da Bisma ismini ekleyememişler. Sera en zorlu dönemi çocukken yaşadığını anlatıyor: “Okula ilk başladığım yıllarda Çinli, Koreli, Afrikalı ya da Japon diyorlardı, ben de bunu çok kafaya takıyordum. Şimdi alıştım. İki kültürün de karışımı var bende, ikisini de seviyorum” diyor. Galatasaray Lisesi’ni hedefleyen Alper ise daha radikal: “Bir numara Türküm ve Türkiye’de yaşamak istiyorum.” Annesi Endonezyalı olduğu için yaşadıkları en komik şeyi Sera anlatıyor: “Annem kendi diliyle, babam İngilizce konuştuğu için biz de küçükken çok komik konuşuyorduk. Kardeşim ‘Mami go bıcı bıcı’ demişti, çok gülmüştük.”

Ne kadar ahlaklı oldukları önemli

ANNE RUS - BABA TÜRK

Borsacı Tunç Salman (49) ile bir süre fotomodellik de yapan Rus Axana İstanbul’da tanışmış. Başkalarıyla yaptıkları birinci evliliklerinde mutlu olamayan çift, Axana Rusya’ya kesin dönüş yapacağı sırada karşılaşmış. Tunç Salman 46 yaşında baba olmuş. Çocuğa Rus ya da Türk olmasından ziyade orijinal isim koyma isteği Artun’da (3.5) kesişmiş. Axana, ailesi Ural Dağları tarafında yaşadığı ve bu bölgede çok Tatar bulunduğu için bu tür isimleri çok duyduklarını belirtirken ailesinin de yadırgamadığını ifade ediyor. Plansız doğan Emir’in (2.5) ismi içinse fazla düşünülmüyor. “Bütün Emirler yakışıklı diyen bir arkadaşları, isim annesi oluyor. Tunç Salman çocuklar Türkiye’de yaşayacakları için isimlerinin Türkçe olmasını istediklerini belirtiyor. Çift yaşadıkları farklılıkları ise şöyle anlatıyor:
Tunç Salman: Anne Hıristiyan. Ancak ikimiz de çok dindar değiliz. Çocukların dini tercihlerinde etkili olmak istemiyorum. İkimiz için de çocuklarımızın ne kadar dürüst, ne kadar ahlaklı olduğu daha önemli. Çocuğuma vereceğim ahlak önemli, ileride neye inanmak istiyorsa ona inanır. Çocukların anne dilini, Rusça’yı öğrenmelerini çok istiyorum.
Çünkü sanata yatkın görünüyorlar ve bu eğitimi almak istiyorlarsa Rus üniversiteleri daha iyi. Bunun için her yıl iki ay Rusya’ya gidiyorlar. Evde daha ziyade Rus televizyonu açık. Axana çocuklarla Rusça da konuşuyor. Şimdi iki dili de anlıyorlar. Emir doğduğunda bir sağlık problemi yaşadı, sünnet oldu, Artun’a da düşünüyoruz. Artık Hıristiyanlar da sünnet yaptırıyor. Bunlara takılmamak lazım. Axana ile tanıştıktan sonra hayatımıza daha çok eşleri yabancı aileler girdi ve bu ekip gittikçe genişliyor. İstanbul’da farklı bir kültür doğuyor. Özellikle eşlerden birinin Rus olduğu çiftlerde çocuklar hep Rus tarafına benziyor. Çünkü onlar daha baskın ırk. Biz Türkler daha karışığız, ama bizimle birlikte onlar da karışıyor.
Axana Salman: Yabancı biriyle evliliğin hiçbir farkı yok, erkek erkek, kadın kadın. Çocukların yetişmesi açısından da daha avantajlı. En azından iki dil biliyorlar. Bizim orada çocuklar bir yaşında kreşe veriliyor. Tuvalet eğitimini o yaşta alıyor. Artun’a bir yaşından itibaren bez bağlamadım. Emir’e de öyle. Bir de buradaki aileler yemek yemeleri için çocuğun peşinden koşturuyorlar. Bizimkiler uzun süredir yemeklerini kendileri yiyorlar.

Torunlarını internetten seviyorlar

ANNE FİN - BABA TÜRK

Sekiz buçuk aylık Rene Okur, Finlandiya asıllı Reeta Ilona Paakkinen ve Kıbrıslı baba Sergun Okur’un oğlu. Anne Reeta’nın çocukluğunda Yunanistan’da geçirdiği yaz tatilleri onda Türkiye merakı uyandırmış. 19 yaşında Türkiye’ye taşınıp bir ailenin yanında Türkçe öğrenmiş. Ardından Türk siyaseti ve uluslararası hukuk okumak için Londra’ya gitmiş. Mezuniyet sonrası ilk işyeri Financial Times dergisiymiş. 2004’ten bu yana Türkiye’de yaşayan Reeta üç yıl önce İstanbul’da tanıştığı Kıbrıslı Sergun Okur’la evlenmiş; bebekleri, Kıbrıs’ta doğmuş.
Rene, annesi gibi hem Türk hem Finlandiya vatandaşı. Reeta Paakkinen, aile arasındaki tek anlaşmazlığın isim konusunda çıktığını anlatıyor: “Finlandiya’da herkesin iki ismi vardır. Dolayısıyla ben de bebeğe iki isim vermek istedim. Kıbrıs’taysa tek isim veriliyor. Sonuçta eşimin isteği oldu; tek isim verdik ama verilecek ismi, kaynanamla da anlaşarak ben seçtim. Rene ne vaftiz edildi ne de sünnet oldu. Şu an nüfus cüzdanında ‘Müslüman’ yazıyor ama büyüyüp değişik şeyleri deneyimledikten sonra dinine kendisinin karar vermesini istiyoruz.”
Rene, evde üç dil birden duyuyor. Onunla annesi Fince, babası Türkçe konuşuyor. Ebeveynler kendi aralarındaysa İngilizce konuşuyor. Fakat Paakkinen, bebeğin anadilinin Fince olduğunu belirtiyor: “Hem benimle daha uzun vakit geçiriyor hem de ona Fince kitaplar okuyorum. Ayda bir anneannesine, Finlandiya’ya gidiyoruz. Babaannesi de Kıbrıs’ta. Torunlarını ancak internet üzerinden sevebiliyorlar.”
Aile, kimi zorluklara rağmen Rene’yi Türkiye’de büyütmeyi düşünüyor: “Buradaki insanlar çocuklarıyla daha ilgili. Finlandiya’da aileler, çocuklarını çok erken yaşta anaokuluna veriyor. Böylece kadın çalışmak isterse, bebeğini güvenle bırakabiliyor. Buradaysa iyi bir bakıcı bulmak bile çok zor.” Eğitim içinse uluslararası bir okul düşünüyorlar: “Rene, farklı görünüşü
ve isminden dolayı
ileride sadece olumlu geri dönüşler alacak. Uluslararası bir ortamda büyüdüğünüzde kimse sizin geçmişinizi sorgulamıyor. Sizi sadece siz olduğunuz için merak ediyor...”

UZMANLIK TEZİNDEN

-1960’lı yıllarda farklı kültür gruplarıyla evlilik nadiren görülürken, bu yıllar dış göç ve iç göç nedeniyle bu evliliklerde artışın başladığı yıllar oldu.
-Türkiye’de gerçekleşen yabancı evliliklerin bir kısmı aile kurma amacı dışında gerçekleşen evlilikler. Özellikle güneyde gerçekleşen evliliklerin bazıları vize alarak yurtdışında yaşayabilmek için yapılan evliliklerden oluşuyor. Bazı evliliklerse magazin deyimiyle ‘yaz aşk’larıyla yapılan ve genelde kısa süren ve boşanmayla sonuçlanan evlilikler.
-Yabancı evliliklerden doğan çocukların durumuyla ilgili herhangi bir araştırma mevcut değil. Hali hazırda böyle bir sorun ülke gündemine gelmemişse de gelecekte bu çocukların statüsü, eğitimi, sosyal hayatımızla bütünleşmeleri meseleleri göz ardı edilmemesi gereken alanlar.
-Evlilik istatistiklerinde evlenilen yabancıya ilişkin herhangi bir bilgi mevcut değil. En azından evlenilen yabancının uyruğuna ilişkin istatistiklerin tutulması yararlı olacaktır.

TÜRKİYE’DE YILLARA GÖRE YABANCI EVLİLİKLER

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nde görevli Mehmet Emin Sezgin’in, İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü verilerine dayanarak oluşturduğu tabloya göre Türkiye’deki yabancı evlilikler yıllar itibarıyle şöyle:

2001- 26.000
2002- 26.900
2003- 26.603
2004- 24.068
2005- 23.029
2006- 22.594
2007- 22.929
2008- 18.185

Hem daha çekici hem daha sağlıklılar

TOPLUM RUH SAĞLIĞI BİLİM DOKTORU DOÇ. DR. DERYA İREN AKBIYIK

- Var mıdır bilmiyorum ama çirkin bir melez Türk görmedim. Hepsinin güzel olmasını neye bağlamak lazım?
- Psikoloji alanında yapılan çalışmalar, melezlerin çok sayıda kişiye anlamlı düzeyde daha çekici geldiğini gösteriyor. Dr. Craig Roberts ilk olarak 2004’te İngiltere’de genetik melezlikle yüz çekiciliğinin doğrudan bir ilişkisi olduğunu ortaya koydu. Yine melezlerde bazı kalıtsal hastalıkların genetik geçişinin yavaşlaması ve bu nedenle daha sağlıklı olmaları da söz konusu. Sağlık ve çekicilik bir araya gelince de oldukça güzeller gerçekten.
- Melez Türk çocukları da yurtdışındaki gibi aidiyet ve sosyal uyum sorunu yaşıyorlar mı?
- Son yıllarda Türkiye içinde de yabancılarla evlenme oranlarında bir artış dikkati çekiyor ama ortaya çıkabilecek psikososyal sorunlarla ilgili çalışmalar yok denecek kadar az. Ancak genel durum gösteriyor ki tarih boyunca farklı kültürlerin iç içe yaşamış olduğu bir ülkede melez olmak sorunlarını oldukça hafifletiyor; dışlanmanın bu çocukların en önemli sorunları olduğu kanısında değilim. Hiç değilse şimdilik.
- Anne ve babanın farklı kültürlerde olması çocuklara nasıl yansıyor?
- Çocuklar o sırada içinde bulundukları kültür ve gündelik dile çok hızlı uyum sağlarlar. Uygun bir şekilde tanıştırıldığında, her farklı kültür ve dil onları zenginleştiriyor. Uygun şekilde tanıştırılmaktan kastım; farklı kültürlerin çocuğun dünyasına ötekini dışlayıcı değil, kabullenici ve öğretici bir aile ortamında girmesi.
- Melez bir neslin Türk geleceğine etkisi ne olur?
- Toplumsal gelişimimizde hızla büyüyen melez neslin ‘kişiliği’ çok önemli bir rol oynayacak. Farklılıkların içinde büyüyen ve onları tanıyan, bunu içselleştirerek kendi yerini seçebilen bir nesil, toplum olarak gerçek demokratik düşünce yapısına geçişimizde çok umut verici buluyorum.
- Bu çocukların yetiştirilmesi konusunda ebeveynlere neler tavsiye edersiniz?
- Farklı kültürlerden anne babanın çocuğa farklı kültürel doğrular/yanlışlar/inançlar taşımaları kaçınılmaz. Bunu bir fırsat olarak kullanmak ve çocuklara her iki kültürün özelliklerini öğretmek onlara ilişkilerinde hoşgörülü olmayı da öğretmek demektir. Göçmenlerin geleneksel/kültürel değerlerine çok daha fazla sahip çıktıklarını ve kendi ülkelerinde yaşayanlara oranla daha da sıkı koruyarak sürdürdüklerini biliyoruz. Çocukların bu değerleri evlerinde görmeleri ve öğrenmeleri şimdiki durumda en kolay yoldur. Çünkü ülkemizde bu konudaki resmi düzenlemeler halen bazı sivil toplum örgütlerinin kısıtlı çabalarıyla sürüyor. Çocuğun mümkün olan sıklıkta yabancı ebeveynin ülkesini ziyareti ve aile üyeleriyle birlikte vakit geçirmesi onu geliştiren önemli deneyimlerden birisidir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!