‘Kırılgan grupların çoğu hâlâ deprem bölgesinde yaşam mücadelesi veriyor, çıkıp yeni yaşam kuracak imkânları yok’

Güncelleme Tarihi:

‘Kırılgan grupların çoğu hâlâ deprem bölgesinde yaşam mücadelesi veriyor, çıkıp yeni yaşam kuracak imkânları yok’
Oluşturulma Tarihi: Nisan 16, 2023 07:00

Fotoğrafçı Özge Ergin 6 Şubat depremlerine Antakya’da yakalandı. Duvarları patlayan evinden çıktığında yanında birkaç parça eşya ve fotoğraf makinesi vardı. Şehrin en zor günlerini, çektiği karelere yansıttı. Sosyal medyadan bölgenin sesini duyurmak için paylaşımlar yapan Ergin, bir sergi açıp gelirini depremzedelere bağışlamayı planlıyor.

Haberin Devamı

Romanlar ve diğer kırılgan etnik grupların görsel belleğini oluşturmak için 10 yıldır çalışmalar yürüten bir fotoğrafçı Özge Ergin. Çıkış noktasını “Görünmeyeni veya görünüp görmezden gelineni görünür kılmak” diye anlatıyor.
6 Şubat depremleri sırasında Antakya’daydı. Yaşadıklarını anlattı.

 6 Şubat depremlerinde Antakya’daydınız ama orada yaşamıyorsunuz, değil mi?

Baba tarafım Antakyalı. Antakya’ya depremden yaklaşık iki hafta önce gittim. 10 küsur senedir Marmara ve Ege Bölgesi’nde Roman vatandaşları fotoğraflıyorum. Amacım belgesel çalışmama Dom (Hindistan’dan en erken ayrılan Proto-Roman etnik grubu) ve uzantılı diğer etnik kökenli vatandaşları da dahil edip daha kapsamlı bir çalışma olmasıydı. Keza Antakya’da yaşayan Dom vatandaşları araştırıp fotoğraflamaya başlamıştım. Akabinde Adana ve çevre illerle devam edecektim.

Haberin Devamı

‘Kırılgan grupların çoğu hâlâ deprem bölgesinde yaşam mücadelesi veriyor, çıkıp yeni yaşam kuracak imkânları yok’

Özge Ergin

‘Bitti, buraya kadarmış’

İlk deprem olduğunda neredeydiniz?

Evde uyuyordum. Sallantıyla uyandım. İstanbul’dan alışkın olduğum için geçer diye düşündüm, önem vermedim açıkçası, kalkmadım. Sonrasında giderek şiddeti artmaya başladı. Önce sağa sola sallarken sonrasında evin temelinden şiddetli bir sarsıntı oldu. Süre uzadıkça anlam veremiyorsunuz
o an. Uyku sersemi yatağın yanına çöktüm ve durmasını bekledim. Tabii bu esnada duvarların patladığını, yıkılma seslerini duyuyordum. İçimden “Bitti Özge” dedim, “Bitti, buraya kadarmış”.

Evden nasıl çıktınız? Çıkarken fotoğraf makinenizi yanınıza mı aldınız?

Evde yalnızdım. Algı kapanıyor o şokla. Üstümü değiştirdim, telefonum yatağımdaydı zaten, feneriyle kapıya yöneldim. Girişteki büyük dolap kapının üstüne devrilmişti. Dolabın parçaları çok ağırdı, çekemedim. Çıkamadım evden. O vakit sağıma, soluma baktım, yerdeki sırt çantamı fark ettim, makinemi ve bir-iki şeyi çantaya koydum. Elimle, ayağımla vurarak dolabın bağlantı yerlerini kırıp girişi açtım.

Haberin Devamı

O ilk dakikalarda neler hissettiniz?

Merdivenlerin parçalandığını, duvarların patladığını görünce nefesim iyice kesildi.
O sırada 7’nci kattan inmeye çalışıyorsunuz. İlk babama telefonla ulaştım, sesini duyunca yaşadığımı hissederek yüzümde tebessüm belirdi. Ve sosyal medyadan ‘Antakya’ya yardım edin’ paylaşımı yaparak depremi duyurmaya çalıştım.

‘Kırılgan grupların çoğu hâlâ deprem bölgesinde yaşam mücadelesi veriyor, çıkıp yeni yaşam kuracak imkânları yok’

Yaşananları fotoğraflamaya nasıl karar verdiniz? Hiç tereddüt ettiniz mi?

Belgelemek ve durumun boyutunu göstermek istedim. Gerçekler çok acıydı. Tereddüt ettiğim bir an olmadı.

Bu süreçte zorlandığınız anlar oldu mu?

Kişisel olarak elimden ve ayağımdan yaralandığım için yürümek canımı acıtıyordu. Şehre indiğim zaman enkaza dönen Antakya’yı görünce ayağınızın üstüne basamamanızın bir önemi kalmıyor. İnsanlar elleriyle yıkılan binaların altındaki yakınlarına ulaşmaya çalışıyordu. Genel olarak ilk iki gün yardım yoktu, çok büyük bir çaresizliğin içinde olanları algılamaya çalıştım, gerçekten insan inanmak istemiyor. Hayatta kaldığım için kendimi depremzede olarak değerlendirmedim, o kadar ağır ağıtlar yakılıyordu ki ‘ben’ diye bir şey kalmadı.

Haberin Devamı

Siz kırılgan gruplarla çalışmalar yapan bir fotoğrafçısınız. Depremden sonra nasıl sıkıntılar çektiklerine tanık oldunuz?

Aslında bunu söylemek çok zor çünkü öyle bir afet yaşandı ki; kalanların hepsi kırılgan duruma düştü. Ama canım acıyarak şunu söyleyebilirim, ölümün ilk düştüğü yer her koşulda yoksul mahalleler oluyor. Mesela Antakya’da Domların yaşadığı Emek Mahallesi de yok oldu. Hayat mücadeleleri daha yıkıcı ve dönülmez boyuta ulaştı. Kırılgan grupların çoğu, şu an hâlâ deprem bölgesinde yaşam savaşı veriyor. İl dışına çıkıp yeni bir yaşam kuracak imkânları yok.

Depremden sonra kaç gün şehirde kaldınız?

Depremden sonra 2-3 gün bölgedeydim. Zaman geçtikçe yaşananların etkisiyle orada devam edecek gücüm kalmadı. Uykusuzluk, şok, bitmek bilmeyen artçı sarsıntılar… Dönüş de kolay olmadı. Yoldan bir aracı durdurup otogara ulaştım ama otobüs yok. Yola çıktım tekrar, vinç ve operatörlerinin olduğu bir TIR’ı durdurdum. Güzergâhlarındaki Konya Ereğli Otogarı’na kadar gittim. Oradan otobüsle Ankara’ya ve oradan da İstanbul’a ulaştım.

Haberin Devamı

Çektiğiniz fotoğraflarla sergi açmayı planlıyor musunuz?

Bireysel ya da deprem bölgesinde çekim yapan arkadaşlara da ulaşarak geliri deprem bölgelerinde kalan insanların yararına sponsorlu bir sergi açmak istiyorum.

‘Çok yalnız ve terk edilmiş hissettiler’

Antakya’yı nasıl anlatırsınız?

Birçok kültürün bir arada yaşadığı, anlayış ve hoşgörünün şehriydi. Orayı özel kılan kültürel kaynaşmaydı. Samimi bir ortam vardı. Birine yol tarifi sorarsanız, yabancı olduğunuzu anlayıp sizi sofralarına buyur etmeden yollamazlardı. Kapıları herkese koşulsuz açıktı. Bu çok kıymetli ve günümüzde etkisini yitiren bir değer. Antakya halkı bu koca yüreklilikle deprem sonrasında günlerce kendi elleriyle, imkânlarıyla yakınlarını kurtarmaya çalıştığı için kendilerini çok yalnız ve terk edilmiş hissetti. Bu yüzden de kırgın.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!