Ayla Algan: Başrollerin hamallığını yaptım

Güncelleme Tarihi:

Ayla Algan: Başrollerin hamallığını yaptım
Oluşturulma Tarihi: Mart 17, 2022 17:23

Onu ve yaptığı çalışmaları anlatmaya cümleler, sayfalar yetmez. 1971'de Olympia’da konser veren ilk Türk olan, Yunus Emre’yi dünyaya duyuran, 1973'te Bulgaristan'daki Uluslararası Altın Orfe Şarkı Yarışması'nda ikincilik ödülünü alan, 1977’de Polonya Sopot Uluslararası Müzik Festivali’nde dünya birinciliğini kazanan, ‘Hamlet’ karakterini canlandıran, Zeki Müren’in isteğiyle sahneye çıkıp şarkılar söyleyen, tiyatroda çok oyunda rol alan, beyaz perdede de adından söz ettiren, sanata katkılar sağlayan, oyuncu adaylarına eğitimler vermeye devam eden, tiyatronun kilometre taşlarından, değerli oyuncu Ayla Algan sohbet konuğum…

Haberin Devamı

DİJİTAL DÜNYADA EPEY YOL ALDIM!

Dünyayı durduran corona her şeyi değiştirdi. Bu iki yılı aşkın süreçte kendinizi, hayatınızı sorguladığınızda, keşfettikleriniz neler oldu?

Benim için iyi oldu. Tabii hastalık istenmez ama kitabıma yöneldim, yazmaya başladım. İstanbul Drama Sanat Akademisi’nde derslerimi online olarak yaptım. Çekimler yüz yüze yapılıyor, sonra çekimleri online olarak izliyorum. Söyleşiler, seminerler ve festivalleri de online olarak yaptım. Dijital dünyada epey yol aldım denebilir.

Pandemi sürecinde mecburen her şey online oldu. Alışverişler, eğitimler, atölyeler vs… Siz de online eğitim veriyorsunuz. Tiyatro oyunlarının online yapılması konusunda, bir kesim ‘Online gösterim tiyatro değildir’ derken, bir kesim de ‘Hiç izleyememekten iyidir’ şeklinde, görüşler çeşitlilik gösteriyor.  Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Haberin Devamı

Bence de hiç izleyememekten iyidir. Oyuncular ve tüm ekip hem üretmeye hem de para kazanmaya devam edebiliyor. Tiyatro, sinema gösterimleri olur da, müziği çalışamıyoruz. Çünkü internet üzerinden yapılan yayında salise farkı var, bir salise sonra görüntü ve ses gittiği için anda çalışamıyoruz.

Ayla Algan: Başrollerin hamallığını yaptım

‘ALT BEN’LER DAHA YARATICI OLDU YALNIZLIKTAN!

Eğitimlerinizde ‘alt ben’ çalışıyorsunuz ağırlıklı olarak. Hayatımızda olduğu gibi, oyunculukta da ‘alt ben’in etkisi ne kadar devrede ve ne kadar etkili duygu ve durumlara girişlerde?

 Bu hastalıkla ‘alt ben’ler belki daha yaratıcı oldu yalnızlıktan. Belki sanat yapmayanlar da özellikle ev kadınları başka uğraşlar edindiler. El sanatları, örgü, elişleri, kıyafet dikimi, yemek vs… Her kültürün yemeğini öğrenmeye, tattırmaya başladılar. Hem kültürler arası bir zenginlik oldu.

 Bir oyuncu ‘alt ben’i konusunda size geldiğinde nasıl bir yol izliyorsunuz?  

Karmaşık bir durumsa life coaching yapmak lazım. Yaratıcı drama ilkelerine ya da psikotekniğe girmek gerekir. Terapisini yapmıyoruz ama psikoteknik yöntemlerle çocukluğuna dönüyoruz. Prof. Dr. Süleyman Velioğlu'ndan insanları sanatla tedavi etmek için art terapi yani resimle terapi öğrendim. Bu yöntemle çok güzel sonuçlar alıyoruz.

Haberin Devamı

Eğitimler vermenizin yanı sıra oyuncu koçluğu da yaptınız yıllarca.

Artık koçluk yapmıyorum. On beş senedir kamera önü oyunculuğu dersi veriyorum. Bergüzar Korel, Halit Ergenç, Hazal Kaya, Çağatay Ulusoy, Melisa Sözen, Tolgahan Sayışman, Hande Subaşı ve Sera Tokdemir eğittiklerimden bazıları. Hepsi çok başarılılar.

DELİ ROLE GİRER ÇIKAMAZ, OYUNCU ÇIKAR!

 Oyuncular bazen ‘Rolden çıkamadım’ der. Durum oynayan oyuncular, birtakım psikolojik sorunlar yaşayabilir mi?

Evet. Biz de şizofrenik sendromlar yaşayabiliyoruz ama rolden çıkmak için alt benlerimizi temizliyoruz. Delilerle biz oyuncuların farkı şudur; deli bir role girer çıkamaz, biz çıkarız.

UMMADIĞIMIZ BİR ANDA EN İYİ YARATICILIĞI DOĞURMUŞ OLABİLİRİZ!

Haberin Devamı

 ‘Oyunculuk kusur oynamaktır’ demişti bir oyuncu. ‘Kusuru kusursuz oynamaktır’ demiştim ben de. Siz ne dersiniz bu paydada, nedir oyunculuk?

 Kusur bir bilim dalı olmadığı için buna cevabım, tesadüf diye mi düşünüyorsunuz? Ummadığımız bir anda en iyi yaratıcılığı doğurmuş olabiliriz. Kusur demesek de tesadüf desek… O zaman ‘ben’ de değil, anda oluyoruz. O anda.

 ELEŞTİRENLERİN TİYATRO TÜRLERİNİ BİLHASSA SHAKESPEARE BİLMESİ LAZIM!

 Hemen hemen herkes izledikleriyle ilgili ahkam kesebiliyor, oyunları gelişigüzel eleştiriyor. Bu kadar kolay olmamalı diye düşünüyor insan. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

 Çok donanımlı olması lazım bunu yani kritik yapanın. Bütün tiyatro türlerini bilmesi lazım. Bilhassa Shakespeare bilmesi lazım ki; rejisör onları nasıl kullandı, ya da değiştirdi mi? İyi kritikler seyirciyi yöneltir ve onlar da o bilgiyle oturur seyirci sandalyesine.

Ayla Algan: Başrollerin hamallığını yaptım

İKİ AN VARSA BİR OYUNUN İÇİNDE, ANLAYIN Kİ ÇOK İYİ BİR OYUN!
Oyuncu neyi yakalamak için çabalar?     
An dediğimiz bir şey vardır. Ki; ‘İki an varsa bir oyunun içinde, anlayın ki çok iyi bir oyun’ derdi hocam Lee Strasberg. Çünkü ‘An öğretilmez, onu yaratan oyuncu seyirci, oyuncu insan’ derdi Beklan Algan. Anlatılmaz, git seyret denir.

Haberin Devamı

YARATICILIK BİR BİLGİ OBJESİDİR!

Tiyatro yorum işidir. Oyuncuyu yazarın ağız ulağı olmaktan da kurtarır, yerin kulağı olmaktan da, kendini bulamamaktan da! Bunlardan başka tiyatroyu soylu kılan ögelerin neler olduğunu sorsam

 Biz artık yazar tiyatrosu yapmıyoruz. TAL (Tiyatro Araştırma Laboratuvarı) çok daha çağdaş, daha insanı anlatan ilkelerle çalışıyor. İnsan bilimleriyle… Yaratma bir bilim dalıdır. Dolasıyla yaratıcılık bir bilgi objesidir.

 Peki ülkemizde tiyatroyla ilgili en önemli şey nedir, eksik olan?

 Bölge tiyatrolarının Muhsin Hocanın düşündüğü gibi olmaması… Muhsin Hoca; köy enstitülerine benzer eğitim yerlerinin açılmasını isterdi. Oradan çıkan tiyatroların turne yapmasını isterdi. Halbuki bugün bölge tiyatroları köy kökenli oyuncu yetiştirmek değil. Mesela devlet tiyatrosu ağırlıklı oyuncuların o bölgelerden alınarak köy enstitüleri gibi, müzisyen yetiştirmek. Örneğin bir çoban kaval çalıyorsa, flütte çalabilir. Köy enstitüleri varken bunu yapıyorduk.

Haberin Devamı

 18. YÜZYILDA ROMANTİK DEVREYİ KIRAN KOMEDİDİR!

 Tiyatro tarihinde de gördüğümüz gibi komediyle halkı bilinçlendirip, sistemi eleştiriyor oyuncular. Komediye biraz gizli silah diyebilir miyiz bu noktada?

 Tarih içinde komedi, dans, sirk gibi oyunlar 18. yüzyılda burjuvaları eğlendirmek için yapılıyordu. Tabi bunun içine politik görüşler de giriyordu. Çoğu sınıfsaldı. Zengin, fakir… Fransa’daki bir burjuvaya hitap eden tiyatro ağırlıktaydı. Kabare gibiydi. Oyun öncesi bir oyundu bu eğlence. Bizimki ise meddahın moderni oluyor. 18.yüzyılda romantik devreyi kıran komedidir. Örneğin o zamanlar bir kadının elini öpen erkek kıpkırmızı olurdu. Bu romatizmin kırılışı resimde, şiirde emprestyonizm bir tür oldu.

Ayla Algan: Başrollerin hamallığını yaptım

BAŞROLLERİN HAMALLIĞINI YAPTIM!

 “Hayatımda hiç komedide rol almadım, istememe rağmen” diyorsunuz. Size komedi türü işlerin gelmemesinin nedenini neye bağlıyorsunuz?

Şehir Tiyatroları oyuncusu ve devlet sanatçısı olduğum için başrollerin hamallığını yaptım. Hep klasik oyunları tanısınlar diye oynadım. Çok severek de oynadım. 

‘Aç kalırım, kötü karakter oynamam’ diyorsunuz. Neden?

İnsanlara iyiyi öğretmek istiyorum oyunlarımda. İyinin nasıl olması gerektiğini… ‘Aliye’ dizisinde iyi kayınvalideyi oynadım, kötü kayınvalideyi oynamak istemedim.

DÜN GECE SHAKESPEARE İLE Mİ TELGRAFLAŞTIN?

Oyunculuğun tatmin eden yönünü sorsam… ?

Alkış, alkış, alkış… Alkış fenomeninin göstergelerini söylemek istiyorum sana. - “Eh fena değildi.”  - “Çok iyiydi.”  - “Ayağa kalkıp alkışlamak, anladım seni”… Bütün tiyatro teorilerinde Hamlet oyunundaki Ophelia alkış alması gerekirken alkış almaz, çünkü sönük çıkar sahneden. Ben ikinci defa Rumelihisarı’nda Ophelia’yı oynarken, ‘Artık eskisi gibi oynamayacağım’ dedim. Bu kız intihar ediyor. Sonra da kraliçe bu intiharı gizleyerek anlatıyor çünkü Hristiyanlıkta intihar günah. İntiharı ben sahneden çıkarken sanki suda boğuluyorum gibi yapıp, gösterdiğimde, seyirciden alkış geldi bu beni de şaşırttı, oyuncu arkadaşlarımı da. Bütün arkadaşlarım; “Aaa sen bunu hazırladın gizli gizli” dediler. Oysa ben provada bunu yapıyordum, benimle alay ediyorlardı. Hatta Muhsin Hoca, “Dün gece Shakespeare ile mi telgraflaştın?” diyordu. Sonra her gece aynı alkışı almaya başladım.

OYUNCULAR DOĞAÇLAMA YAPIP SÖZ EKLEDİKLERİ ZAMAN BAZI POLİTİKACILARI RENCİDE EDEBİLİR!

Genele baktığınız zaman oyuncuların yaptığı hatalar neler daha çok?

 Bilhassa doğaçlama yapıp söz ekledikleri zaman, bazı politikacıları rencide edebilir. Seyirci aynı fikirde olmayabilir. Bu seyirciyi bölen bir tekniktir. Muhsin Hoca oyuncularını, gidip ya karakolda ya mahkemede savunmak zorunda kalıyordu.

 Annenizin ressam olması, sizin de mesleğinizin sanatla ilgili olacağının göstergesi olarak kaçınılmaz mıydı?

 Kaçınılmaz değildi de bana sanatı sevdirdi.

 DANS SEVDAM SHİRLEY TEMPLE İLE BAŞLADI!

 Çocukluğunuzdan itibaren evinize şairlerin yazarların geldiği ortamda büyümeniz size o çocuk kalbinize nasıl izler, izlenimler bıraktı, o yıllara dönüp baktığınızda?

 Çocukluğumda çevremde çok sanatçı vardı, annem ressamdı. Arkadaşları şair, gazeteci, ressamdı. Haftada bir kere bizim evde toplanırlardı. Hatta evlenmeden önce eşim de bize gelirdi. Bazen düşünüyorum da, bizim kısa sürede evlenmemizin sebebi bu buluşmalar da olabilir çünkü onların evinde sanat diye bir şey yoktu. Çocukluğumda Shirley Temple’ın başrol oynadığı filmi vardı, onu izler ve step yapardım. Annem beni öyle görünce bana onunki gibi parlak bir pabuç aldı, ön kısmına demir koydurdu. Dans ediyordum, dans sevdam orada başladı ve sanatı hep sevdim.

 Yine o yıllarda piyano, bale ve şan eğitimi aldınız. Ortaokulu İstanbul’da Notre Dame de Sion’da, liseyi Fransa’da Versay (Versailler) Lisesi’nde tamamladınız. O yıllarda ne olmak istiyordunuz? Piyano konusunda ilerlemek mi, bale mi? Neydi o yıllar gönlünüzde yatan? Ve neden o meslek?

On beş yıl piyano çaldım ama sonra çalmak istemedim. Ekip işi bana daha cazip geliyordu.

Ayla Algan: Başrollerin hamallığını yaptım

İNSANI SEVİYORUM!

Liseden sonra Beklan Algan’la tanışıp evlenip Amerika’ya gittiğinizde orda Actors Studio’ta oyunculuk eğitimi almaya başlamasaydınız, Amerika’da oyunculuk yoluna girmeseydiniz, oyunculuk değil başka bir meslek yapıyor olacaktınız belki de, ne dersiniz?

Sosyal sorumluluk projeleri yapardım diye düşünüyorum. Çünkü insanı seviyorum.

Beklan Algan ile lise bitmeden tanışmışsınız. Bu süreçte mezun olunca sekiz ay içinde evlenmenizin hikayesini dinlemek istesek…

Yılbaşı gecesi Fransa’dan dönmüşüm eğlenceme bakıyorum. Yazın da Anadolu Kulübü'ndeyiz danslar ediyoruz. Panosyan var, her dansı bilir, bize getirir, öğretirdi. Ben onunla dans ederdim hep, çok seviyordum dansı. Eğleneceğim falan derken bu adam çıktı karşıma, tanıştım. Yılbaşında tanıştım, Ağustos 27’de nikah yaptım. Eylül’de Hilton’da kaldık. Ev de açmadık düşün 15-20 gün. Sonra Amerika’ya gitti, ev tuttu. Beni annem Paris’e götürdü. Üst baş, çeyiz yaptık.

 Az önce, ‘Annemin şair, gazeteci, ressam arkadaşları haftada bir kere bizim evde toplanırlardı. Bazen düşünüyorum da, Beklan’la bizim kısa sürede evlenmemizin sebebi bu buluşmalar da olabilir.’ dediniz ya… Sanatla vurmuşsunuz Beklan Algan’ı?

 Beklan sanatı çok seviyordu. Onun evinde o kadar sanat grubu yoktu. Ciddi bir evdi. Baba öyle, babaannesi öyle. Müslüman. Resim koymaz salona. 'Bismillah' koyar falan. Öyle büyümüş Beklan. Halbuki bizim ev deli evi. Bize haftada bir şairi gelir, sinemacısı gelir. Tam istediği şeydi. Çünkü o önce girdi Actors Studio'ya. Robert Kolejli, Boğaziçi’nde okudu. Orada Hamlet üzerine seminer vermiş kütüphanede. Kendi de farkında değil tiyatroyu sevdiğinin. Orada da gidiyor tiyatro kitabı satın almaya. O sırada Actors Studio'dan Michel vardı çocuk, ‘Sen oyuncu musun?’ diyor, tabii yakışıklı da... 'Ne kitabına bakıyorsun?' derken okulu öğreniyor gidiyor ve yazılıyor. Tabii ben kıskanç durur muyum? Ben çocukluktan beri step yapıyorum, şarkı söylüyorum filan. 'Sen gidersen ben de giderim ya.' dedim. Öyle girdik tiyatroya. Ondan sonra işini bıraktı Beklan. Yoksa babasının krom işleri vardı. O da tabii İngilizce bildiği için bütün yazışmaları yapıyordu. Biz evlendik, herkes balayına gittik zannediyor. Çünkü evlendik, gidecek yerimiz yok. Fabrika Niagara Falls’ta. Niagara Falls da bütün Amerika’nın balayına gidilen grupların olduğu yer. Benim kız arkadaşlarım ‘Ooo, bir de balayına…’ diyor. Ben nasıl sıkılıyorum. Gitmek istiyordum bir an evvel Niagara Falls'tan.

ACTORS STÜDİO'YA GİRMEK İÇİN ELMA AĞACI OLDUM!

 Amerika’da Beklan Algan maden mühendisliğinden tiyatroya… Ne güzel bir kesit… E boşuna demiyorlar ‘Sanat her şeyi güzelleştirir, iyileştirir.’ diye. Bir süre sonra birlikte New York Actors Repertory Theatre'da tiyatro öğrenimi görmeye başladınız. Bilindiği üzere Actors Studio’ya girmek kolay değil. Nasıl bir sınavdan geçirdiler?

Orada, öyle bizim konservatuvardaki gibi imtihan yok. İmtihan neydi biliyor musunuz? Bize, ‘Ağaç ol’ dediler. Elma ağacı oldum. Biz bunu yaratıcı dramada kullanıyoruz. Önce ağacın kökü oluyorsun, sonra topraktan çıkıp fidan oluyorsun. Fidanken ne ağacı olduğunu bilmiyorsun. Yani ağacın biyografisini çıkarıyorsun. Kökler, kültürleri, yani aileden aldığın kolektif bilinci; ağacın gövdesi kendi benliğimizi; yapraklar da sosyal benliği temsil ediyor.

Ayla Algan: Başrollerin hamallığını yaptım

ARYA SÖYLERKEN SEVGİLİNİ GÖREMEZSEN ÖTEMEZSİN!

Anlaşılan o ki, Actors Studio’ya parası olan oyuncular, oyuncu adayları giremiyormuş o dönem?

Para değildi giriş kapısını açan. Hocalarımızdan Lee Strasberg çok isteyeni alıyordu. Bizde de Leyla Gencer imtihanda talebeye arya söyletirdi. Çatır çatır söyleyen bir talebeyi almadı ama onun kadar iyi söyleyemeyeni aldı. Nedenini sorduğumda, "İyi söylüyordu ama sevgilisini görmüyordu. Arya söylerken sevgilini göremezsen ötemezsin" dedi.

HOCALARIM ELİA KAZAN, LEE STRASBERG, JOSHUA LOGAN İDİ!

 Actors Studio'ya gittiğinizde eğitim veren isimler...

Elia Kazan, Lee Strasberg, Joshua Logan hocalarımızdı. Marlon Brando başta olmak üzere Montgomery Clift, Julie Harris, Eli Wallach, Karl Malden, Patricia Neal, Mildred Dunnock, James Whitmore ve Maureen Stapleton gibi aktörler de burada eğitim almıştı. Marlon Brando ve Marilyn Monroe bizden önce eğitim almışlardı ama zaman zaman gelir, bir tipten bir tipe geçmek, alt benlerini temizlemek için çalışırlardı. Actors Studio vakıf gibi bir yerdi.

MARLON BRANDO BANA: "COLUMBİA PİCTURES'TAN HÂLÂ KENDİMİ SATIN ALAMADIM" DEDİ!

1968 yılında komedyen Fannie Brice'in hayatını anlatan Funny Girl filmi için Brice rolü Barbra Streisand'dan önce size teklif edilmiş, kabul etmemişsiniz. Neden?

Colombia Pictures, ‘Funny Girl’ filmi için sekiz senelik kontrat imzalatmak istiyordu. Marlon Brando bana: "Columbia Pictures'tan hâlâ kendimi satın alamadım" dedi. Sekiz senelik kontratı imzalattı mı, ne istiyorsa oynatıyor, porno bile! Bu nedenle kabul etmedim.

ROL İÇİN VATAN HAİNİ OLAMAZDIM, OLMADIM DA!

 Başka teklifler de gelmiştir sanırım?

Evet… Belmondo'yla oynayacağım bir film teklifi geldi. Rolüm çok iyiydi; esrar içen kadınları koruyan, onları vazgeçiren bir karakterdi. Ama Türkiye'yi nasıl gösteriyor biliyor musun? Ülkemizi uyuşturucu bakımından çok kötü gösteriyordu. O zamanın Başbakanı Bülent Ecevit, “Biz sadece farmakolojik esrar kullanıyoruz.” diyordu. O zamanlar şimdiki gibi mafyalar, uyuşturucu kaçakçıları filan bu kadar yoktu. Bu yüzden ülkemi karalayan o filmde oynayamazdım. Vatan haini olarak görülebilirdim.

 AMERİKA'DA KALMADIĞIMA PİŞMAN DEĞİLİM!

 Geriye dönüp baktığınızda, ‘Amerika’da kalsaydım, her şey başka olurdu’ diye düşündünüz mü zaman zaman?

Hayır. Çünkü burada kalarak çok iş yaptık.

ALİ POYRAZOĞLU, MÜJDAT GEZEN KENDİLERİNİ ‘HAMLET’ ROLÜNE HAZIRLAMIŞKEN PİYANGO BANA VURDU!

O zaman gelelim Türkiye’ye, burada kalma yıllarınızın başlangıcına. 1960’da Muhsin Ertuğrul’un davetiyle Türkiye’ye döndünüz. Türkiye’de ilk kez sahneye 1961 tarihinde ‘Tarla Kuşu’ oyunuyla çıktınız. Yine 1961’de, Muhsin Ertuğrul’un yönettiği ‘Hamlet’ oyununda, hem Ophelia hem Hamlet karakterlerini canlandırdınız. Oyunda hem iki ayrı cinsiyeti canlandırdınız hem de Muhsin Ertuğrul’un yönettiği oyunda rol aldınız. Muhsin Ertuğrul’dan gerek tiyatro gerek yönetmenlik gerek hayata dair öğrendiğiniz en önemli şeyler nelerdi?

Şehir Tiyatroları'ndaydım. Muhsin Ertuğrul’un rejisörlüğünde iki yaz sezonu Ophelia’yı oynadım, ondan sonraki sezonda ‘Hamlet’i oynar mısın?’ diye sordu. Önce şaşırdım. Çok heyecanlandım, korktum, ‘Becerebilir miyim?’ dedim kendime. Ophelia’yı oynarken karakteri o kadar çok incelemiştim ki düşündüm ve en hazır oyuncu bendim bu rol için de. Oynarsın dedim kendi kendime. Beni kıskanan çok erkek oyuncular oldu. Çünkü her erkek oyuncu Hamlet’i oynamak ister. Mesela Ali Poyrazoğlu, Müjdat Gezen konservatuvardan yeni mezun olmuşlardı. ‘Hamlet oynanacak’ deyince kendilerini çok hazırlamışlardı Hamlet rolüne.

MUHSİN ERTUĞRUL, ALDIĞIM ALKIŞI ROYAL ACADEMY’E YAZIP YOLLAMIŞ!

Hamlet’in provaları da oyun kadar güzel izler, güzel anılar bırakmıştır sanat ve hayat sandığınıza?

Hem de nasıl… Muhsin Hocanın evine giderdim kış aylarında, Dragos’a. Sevgili eşi Handan Hanım beni rolün duygusal tonlamalarını, diksiyonuna çalıştırıyorlardı. Mayıs ayında Rumelihisarı’nda mekan provalarına girdik. Orada da 1.5 ay mekan içinde çalıştıktan sonra Temmuz-Ağustos ayının sonuna kadar oynadık. Ophelia’yı çalışırken öyle oyun eklemeleri yapıyordum ki bedensel, ruhsal olarak. Muhsin Hoca bana küçük notlar yolluyordu; ‘Shakespeare ile dün telegraflaştınız mı?’ diye. Sonra oyun bittiğinde yine alkış aldığım için Muhsin Hoca bir gün “Bütün literatürde, sen, ilk alkış alan oyuncusun. Bunu da ben Royal Academy’e yazıp yolladım” dedi. Ben oyunun sonunda intihar sahnemi gösterdiğim için birden alkışlanmaya başlıyordum. Dolayısıyla o çağı çok iyi incelemiştim. İlişkilerini, mantığını…

1971'de Olympia’da sahneye çıktınız, orada konser veren ilk Türk olarak.

Ben tam Yunus Emre yaptım. Olympia’da Ajda çıktı ama başkasının programına çıktı sazlarıyla. İstedim ki hep bizim insanlarımız olsun. Cemil Demirsipahi çaldı sazı. Timur Selçuk...

Ayla Algan: Başrollerin hamallığını yaptım

SEMAZENLER, YANAN KELEBEKLERDİR!

Yunus Emre’yi dünyaya duyuran biri olarak onun sizi en çok etkileyen yönlerini ve hayata bakışınıza sağladığı katkıları sorduğumda bana neler söylersiniz?

Yunus Emre’nin felsefesi bildiğiniz gibi tasavvuftur. Tasavvufa gelene kadar Mevlana’yı çok iyi tanımak lazım. Edebi bir laf söyleyeyim size, ‘Semazenler, yanan kelebeklerdir’ ve semazenler bizim için en büyük oyunculardır. Çünkü dönerken ‘an’da oldukları için. An, aklın ötesi demektir. ‘Aşk Hastası’ oyununda role girmek için Murat Daltaban’ı sufilerin oruçlarına, ibadetlerine yönelttim, ben de inzivaya girdim. Bu benim dünya görüşümün içindeki gezintilerimdir.

‘Dünya görüşümün içindeki gezintiler’ deyince… 1973'te Bulgaristan'daki Uluslararası Altın Orfe Şarkı Yarışması'nda ikincilik ödülünü aldınız, savaş karşıtı bir şarkı söyleyerek. Gerek yaptığınız işlerde gerek hayatınızda görüşlerinizden, savunduklarınızdan vazgeçmemişsiniz.

Kesinlikle! Mesela 1977’de Polonya Sopot Uluslararası Müzik Festivali’nde, L’aigle Noir şarkısıyla dünya birinciliğini kazanınca, şarkının içeriği Amerikalıların kendi at koşturduğu Kızılderilileri topraklarından etmesini şarkıda, Times Square yerine, Lanfear dedim. ‘Yeşil topraklarımızı cehenneme döndürdünüz’ diye değiştirdim. Yani yaptığım işlerde politik görüşlerimi hep savundum. Hiç taviz vermedim, hep sansüre girdim ama yine de seyirci benim dünya görüşlerimi anlıyordu.

ARKAMDA KENAN IŞIK VARDI DA…

1996 senesinde İstanbul Şehir Tiyatroları’nda Genel Sanat Yönetmeni Yardımcılığı yaptınız. Sanatla idari işleri yönetmek, bir arada götürmek nasıl bir pencere açıyor, neleri fark ettiriyor?

Zor zamanlardı. Allah’tan arkamda Kenan Işık vardı, bazı zor kararları birlikte alıyorduk. Kenan çok iyi bir rejisördü aynı zamanda.

Zeki Müren’in isteğiyle sahneye çıkmışsınız. Nasıl oldu bu güzel gelişme?

Ben Yunus Emre şarkılarımı ülke ülke gezip dünyaya tanıtırken, Zeki Müren Bey birlikte çalışmayı teklif etti. ‘Benim alt programıma girer misin?’ dedi. Ben de, ‘Ayol ben Ajda mıyım? Ben Yunus Emre şiirleri, deyişleri söylüyorum, kadın özgürlüğü şarkılarım var, onlar da müzikallerden kalma söylediğim, bu gazinoya gelen seyirci beni dinlemek ister mi?’ dedim. Zeki Bey de; “Tabii dinler.” dedi. İlk sahnemi Çakıl Gazinosu’nda almaya başladım. Gazinoda star olan sanatçıyı dinlerken, seyirci yemek servisi istemezdi. İlk zamanlar bizler; Ajda (Pekkan), ben, şarkı söylerken seyirciye yemek servisi devam ediyordu. Arada ‘Koca Öküz’ü, ‘Hamsi Balığı’nı da söylemeye başladım. Baktım ki, seyirci yemeğe ara veriyor ve servis yapılmıyor. Öyle de devam etti.

Ayla Algan: Başrollerin hamallığını yaptım

O dönem sahneye çıktığınızda tiyatrocu arkadaşlarınız bu duruma karşı olmuş. Nedeni ne olabilir bunun?

Gazinoda sahne almaya iyi gözle bakmıyorlardı. Belki de sanat olarak görmüyorlardı. “Sen oyuncusun” diyorlardı.

ZEKİ MÜREN’İN VEFATINDAN SONRA SAHNE ALMAK İSTEMEDİM! DOLAYISIYLA PLAK DA YAPMADIM!

33 lük bir tane ve tek albümünüz var. Şarkıların, albümlerin devamının gelmemesinin nedeni nedir? Neydi devam etmeyişiniz konusunda, müzik sektöründe sizi sarmayan veya durduran?

Ben gazinoda şarkı söylemeye, Zeki Müren Bey’le başladım. Gönül Yazar ve Ajda Pekkan’la da aynı gazinoda sahne alıyordum. Zeki Müren Bey’in vefatından sonra sahne almak istemedim. Dolayısıyla plak da yapmadım.

1979’da Almanya’da kurulan bir tiyatroda dört yıl süreyle sahneye çıktınız. Almanya’da tiyatroya dair hangi konular bariz şekilde kendini gösteriyor, ortaya çıkarıyor?

Almanya’da sadece tiyatro yapmadım. Yunus Emre, Pir Sultan Abdal şarkılarımı da söyledim Berlin ve Hamburg’da. Biz Almanya’da Schaubühne’de de işçi tiyatrosu yapıyorduk. Kerim Afşar, Şener Şen, Macit Koper, Beklan Algan ve Ergüder Yoldaş vardı. Ergüder’in besteleri vardı.

Ayla Algan: Başrollerin hamallığını yaptım


GÖZLERİNLE BAK, GÖZLERİNLE KORK!

Tiyatronun, şarkıcılık deneyimlerinizin yanı sıra sinemada da adınızdan söz ettirdiniz. 1964 yılında ilk rol aldığınız, senaryosu Vedat Türkali’ye ait olan ‘Karanlıkta Uyananlar’ filminden sonra 1966’da Atıf Yılmaz’ın ‘Ah Güzel İstanbul’unda başroldeydiniz.  Sadri Alışık ile başrolde oynadığınız bu filmde, ondan size kalanlar?

Sinemada Sadri'den çok şey öğrendim. Ben küçük bir tiyatrocuydum büyük oynuyordum. 'Aylacığım yakın planda gözlerinle oyna, gözlerinle bak, gözlerinle kork' derdi. Ben de şimdi çocuklarıma onları öğretiyorum. Sinema başka türlü bir oyunculuk istiyor. Bir kere montaj bileceksin. Çünkü herkes tiyatro gibi zannediyor. Tiyatro gibi değil ki. Konservatuvar bitirmiş yakışıklı, güzel çocuklar ayrıca sinema dersi almaya geliyorlar bana. 'Git sinema oyunculuğu öğren' diyorlar. Ne yapsınlar?"

Ayla Algan: Başrollerin hamallığını yaptım

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!