Getirilen hesabı kontrol ederim

Güncelleme Tarihi:

Getirilen hesabı kontrol ederim
Oluşturulma Tarihi: Kasım 19, 2012 03:00

Onu, başından genç yaşta iki evlilik geçen ünlü “ikoncan”lardan biri olarak tanıdı çoğumuz. Hakkında türlü dedikodular çıkarıldı. Çocukken pırlantalı kaşıklarla yemek yedirildiğinden köpeklerine botoks yaptırdığına kadar neler neler anlatıldı. Meğer Süreyya Yalçın çok farklı bir kız, gerçek bir çetin cevizmiş. Sanıldığı gibi parasını savurup saçmazmış. Garsonun getirdiği her hesap pusulasını kontrol edecek kadar hesabını bilirmiş.

Haberin Devamı

SÜREYYA YALÇIN PRENSES OLDU FOTO-GALERİ

Ne giydiğinden tut da nerelere gittiğine kadar onca şey biliyoruz ama Süreyya Yalçın in midir cin midir hâlâ haberimiz yok. Haydi gel beraber yazalım biyografini...  
     
- O zaman İsviçre’den başlayalım...
    
Başlayalım bakalım, pasaportum hazır, anlat...

- Zürih’te Universitats Spital hastanesinde dünyaya geldim. 6 yaşına kadar da İstanbul-Zürih arasında mekik dokumuşum.

Miş’li muş’lu konuştuğuna göre o günleri pek hatırlamıyorsun. Belki doğduğun yılı hatırlarsın?

- Yaşımı mı ortaya çıkarmak istiyorsun? Sorun yok daha gencim, 1894 doğumluyum.

1894 doğumlu biri için harbiden genç gösteriyorsun!

- (Kahkahalar) Dilim sürçtü, Hürrem çekiminin etkisinde kaldım herhalde. 1984 doğumluyum.  
 
12 YAŞINDA HER GECE AĞLAYIP DUA EDERDİM   

Peki neden İsviçre?

- Meleğimin işlerinden dolayı... Anaokuluna da orada gittim.

Meleğin mi?

- Babamdan bahsediyorum. O benim hep meleğim oldu.

Rahmetli Faruk Yalçın...

- Öyle... Tapardım ona. 6 yaşında Türkiye’ye geldik. Kışları Kanlıca, yazları Bayramoğlu’nda tam bir baba aşığı olarak büyüdüm. Ama sonra yine kopmak zorunda kaldım meleğimden...

O niye?

- İlkokuldan sonra bir karar vermem gerekiyordu. Ya burada kalacak ya da yurtdışına gidecektim okumak için. Cenevre’yi seçtim.

Yaşın küçük, kararın büyük...

- Biraz öyle oldu. Bundan sonrasını çok iyi hatırlıyorum, bütün detaylarıyla anlatabilirim.

Bir zahmet hatırla artık... Şunun şurasında 16 sene öncesi...

- Daha 12 yaşındayım. Anamdan, babamdan ayrılmışım.

E, kendin istemedin mi, nedir bu arabesk haller?

- Hata mı yaptım acaba diye düşünüp durdum. Her gece ağlayıp dua ederdim “Meleğim n’olur gel, beni al bu okuldan” diye... Her fırsatta da telefon açardım.

O da çırptı kanatlarını geldi Süreyya’sını kurtarmaya...

- Hiç de öyle olmadı. Her seferinde beni çok özlediğini söyledi ama bir dağın yamacındaymışım daha...

İsviçre’de dağ çok tabii...

- Yok ya İzzet, ne dağı!

Sen dağ demedin mi demin?

- Yaşamımdan bahsediyor canım... Dağın yamacına daha yeni tırmanıyormuşum. Tepesine çıkıp bütün zorlukları aşmam gerekiyormuş. O zaman kendi ayaklarım üzerinde durabilirmişim.

Ya sonra? Ağlamaya devam mı?

- Yok, sonra alıştım okula... Ama tabii özlemim hiç dinmedi.

ÇOK KİŞİYE GÜVENDİM VE ÇOK KAZIK YEDİM

Canım yazları burada değil miydin?

- Sadece yazları değil, bütün tatillerde burnumda tüten ailemin yanındaydım.

Kesin dönüş ne zaman oldu?

- Kesin sayılmaz ama 17 yaşında İstanbul’a döndüm. Artık üniversite zamanı yaklaşıyordu.

Meleğin seni yine yolcu edecek galiba...

- Aynen öyle oldu. Bu defa Londra’da okumamı istedi.

Hasret yeniden başlıyor anlaşılan...

- Evet ama bu sefer daha hazırlıklıydım. American International üniversitesinde 4 yıl işletme okudum.

Süreyya Yalçın’ın hayalinin işletme okumak olduğu pek inandırıcı gelmiyor bana?

- Zaten bıraksalardı seçimim moda olacaktı. Ama ne yaptım ettim, kimseye çaktırmadan biriktirdiğim harçlıklarla moda kurslarına gittim. Derken hepsi bitince, 21 yaşında hayata hazır, güçlü bir insan olarak buraya döndüm.

Senin konumunda genç bir kadının hayata ne kadar hazır olursa olsun insanlara güvenmesi zor değil mi?

- Biraz safım galiba. Çok kişiye güvendim ve çok kazık yedim.

TUGAY BANA SÜREYYAM DER BEN DE ONA KOCACIM

Anladık senin güvenmen zor da... Peki sen güvenilir bir insan mısın? Nasıl bir dost, nasıl bir sevgili Süreyya Yalçın?

- Çok fedakar biriyim. Kimseye kolay kolay hayır diyemem... Herkese çok değer veririm.

Sevgili kısmını es geçtin.

- Onu da bana değil, Tugay’a (Gökkaya) sorarsın artık.

Tamam onu Tugay’a sorarım da, sana da şunu sorayım; birbirinize nasıl hitap ediyorsunuz?

- O bana “Süreyya’m” der, ben de ona “kocacım”...

Nazar değdirmeyelim de göründüğü kadarıyla harika bir ilişkiniz var. Evde kaldığınız ender zamanlarda nasıl vakit geçiriyorsunuz?

- Haftada iki kez arkadaşlarla toplanıp Monopoly oynarız.

Babadan kalma alışkanlıkla her yeri satın alıyorsundur.

- Yok yaa... (gülüyor)

Peki evde huysuz musun? Başının etini yiyor musun adamın? Kavga dövüş filan?

- Her ilişkideki gibi tatsızlıklar oluyor bazen... Ama çok şükür ki kısa süreli şeyler bunlar. Birbirimize sevgi ve saygımız o kadar büyük ki, uzun süreli tatsızlıklar yaşamıyoruz.

Tugay’la çok seyahat ediyorsunuz, onu da kendine mi benzettin?

- Yok canım. Tanıdığımda o benden daha çok seyahat ediyordu. Kimse kimseyi bir şeye benzetmedi; çok doğal bir ilişkimiz var.

GETİRİLEN HESABI HEP KONTROL EDERİM

Her daim iddialı ve bakımlı olmaktan yorulmuyor musun?

- Niye yorulayım ki, kendim için yaptığım bir şey bu... Ayrıca ev halim de böyle.

Peki ya estetik durumları?

- Hiçbir zaman karşı değilim. Ama henüz ihtiyacım olmadığı için yaptırmadım.

Canım hiç mi yok beğenmediğin bir yerin?

- Kendimle çok barışığım. Ama en beğendiğim yerimi sorarsan gözlerim derim.

Modacılar, evde bile bu kadar şık dolaşan bir kadının peşini bırakmıyordur. “Haydi gel koleksiyonun hazır” diyenler oluyor mu?

- Londra’dayken oluyordu da inan Türkiye’de hiç olmadı. Zaten ben kendime ne yakıştırırsam onu giyerim. İlla marka olmasına gerek yok. Giydiğim birçok şeyi de kendim tasarlarım zaten.

Gözümüz yok ama paralarını kim idare ediyor?

- Tabii ki ben... Başka kim olabilir ki?

Bilmem. Muhasebeciler, avukatlar filan... “Süreyya zengin kız” diye seni kazıklamaya çalışan çok insan var mı?

- Bunun zenginlikle ilgisi yok. Ama basına yansıtılan imajım nedeniyle oluyor tabii.

Bu kadar geziyorsun, yiyip içiyorsun. Gecenin sonunda garsonun getirdiği hesabı kontrol eder misin?

- Tabii kontrol ederim. Kim parasını çöpe atmak ister ki...

PIRLANTALI KAŞIKLA YEMEK YEDİĞİM YALAN

Madem bu kadar hesabını biliyorsun, söyle bakalım şu anda cüzdanında kaç para var?

- (Gülüyor) Cüzdan taşımam.

Vehbi Koç da öyleymiş. Ama o kendi para kazanırdı. Peki ya sen hiç para kazandın mı?

- Tabii... Hayvanat bahçesinde çocuklara atların üzerinde tur attırırdım. Gişede durur, oyun parkında jeton satardım. Sonra topladığım parayı babama götürür, yarısını ona verirdim. Çok gülerdi bana meleğim.

Hayvanat bahçesi babanın tabii... Çocukken sana pırlantalı kaşıklarla yemek yedirdikleri doğru mu?

- (Gülüyor) Tamamen saçmalık, annem ve babam çok mütevazı insanlardı. Aslı astarı yok bu hikayelerin...

Peki lise yıllarında nasıl bir kızdı Süreyya? Yine böyle iddialı mıydın?

- Onu bilemem İzzet, ama hep kendimle barışık bir insan oldum.

BABAM HÂLÂ BENİMLE VE SÖZÜNDEN ÇIKMIYORUM

Baban Faruk Yalçın’ı hep gazetelerin ekonomi sayfalarında görürdük. Kızı Süreyya’nın hızına ise magazinciler yetişemiyor. Rahmetli kızar mıydı bu duruma?

- Asla... Zaten onun istemediği hiçbir şeyi yapmazdım. Bir dakika yaaa... Hem magazine çıkmak kötü bir şey mi?

Değil tabii de seninki biraz aşırı olmuyor mu?

- Neden aşırı olsun? Ben mi çağırıyorum gazetecileri? Babamın fikirleri benim için çok önemliydi. Hiçbir zaman sözünden çıkmadım, hâlâ da çıkmıyorum. Onun istemediği hiçbir şeyi yapmadım İzzet. O hâlâ benimle...

İlk günlerde magazincilere para vererek haberlerinin çıkmasını sağladığın konuşuluyor.

- Ne diyebilirim? Bu soruya gülmekten başka verilecek cevabım yok.

OYUNCULUĞA HEVESLİYİM KABİLİYETİME GÜVENİYORUM

Beach’lerde bile kaftan giyen ve doğuştan Hürrem Sultan olan Süreyya’yı neden “Muhteşem Yüzyıl”da göremedik? Şaka bir yana oyunculuğa hevesin var mı?

- Hem de çok. Eğitimini almadım ama kabiliyetime çok güveniyorum.

Var mı kafanda “çok iyi oynarım” dediğin bir karakter?

- İran Şahı’nın karısı Süreyya’yı oynamak isterdim. Onun hayatını canlandırmak müthiş olur.

Vayyy... Süreyya, Süreyya’ya karşı...

- Onu bunu bilmem ama eğer reenkarnasyon diye bir şey varsa, ben kesin önceki hayatımda bir sarayda yaşadım. Ama Osmanlı saraylarına daha yakın hissediyorum kendimi.

Hürrem’e rakip olurdun sen vallahi! Hürrem demişken, hangi dizileri izliyorsun?

- Pofidik terliklerimi giyip Hürrem’i izlemediğim çarşamba gecesi yoktur. Sormadan söyleyeyim, sinemaya gitmek yerine de evde film seyretmeyi tercih ediyorum.

KEŞKEK VE BULGUR KÖFTEM ÜZERİNE ROMAN YAZILIR

Sokakta yürürken manavda kıpkırmızı domatesler gördün diyelim. İçinden şunları alıp evde bir salata yapayım diye geçirdiğin olur mu?

- Neden olmasın? Ben de herkes gibi etten kemikten yapılmış bir kadınım. Hem öyle bir yemek yaparım ki parmaklarını bile yersin.

Hadi yaa... En güzel ne yaparsın?

- Herkes risottoma hastadır.

Türkçe konuş Süreyya...

- (Gülüyor) Tamam tamam... Diyarbakır yemeklerini yapmayı da, yemeyi de çok severim.

Hangilerini?

- Meftune’de üstüme yoktur. Keşkek ve bulgur köftem üzerine ise roman bile yazılır.

Domatesleri saymazsak isteyip de satın alamadığın bir şey var mı?

- İstemenin sonu yok, nerede duracağını bilmek lazım.

“GÜZEL BAĞLAR” TÜRKÜSÜYLE  ZILGIT BİLE ÇEKERİM

Mutfaktaki Diyarbakır havaları, Reina, Lucca, Anjelique’te Madonna şarkıları... Bu ne yaman çelişki?

- Aaa o ayrı, öbürü ayrı... Ama Diyarbakır’ın “Güzel Bağlar” türküsü çalarsa halay başı olup zılgıt bile çekerim

Medya Süreyya Yalçın’ı hep Paris Hilton’a benzetti. Paris bir single çıkardı, Kim Kardashian’ın reality şovları var. Sen de Süreyya’nın üzerinden para kazanmayı düşüdün mü?

- Onlardan çok farklıyım İzzet. Ne babamın oteller zinciri var ne de şarkı söyleme yeteneğim.

Anladım, bu benzetmelerden hoşlanmıyorsun. Peki Süreyya’nın rol modeli kim?

- “Titanic” filmindeki Rose...

Nazar değmesin ama masal gibi bir hayatın var. Kendine hangi masal kahramanını yakıştırıyorsun?

- Küçük Deniz Kızı Ariel gibi denizlerin altında yaşamak isterdim.

İlla suyun dibine gireceksin... Peki Dolce Vita sana ne anımsatıyor?

- Fellini’nin filmi...

BOTOKS YAPTIRMADAN ÖNCE KÖPEĞİME SORMAM LAZIM!

Kıvırma! “Tatlı hayat” insanlara uzaktan güzel görünür de içinde olduğun zaman durumlar nasıl? ‘Yeter artık sıkıldım’ dediğin olmuyor mu?

- Kimsenin hayatı dört dörtlük değildir.

Ama kimse da köpeğine botoks yaptırmayı düşünmez…

- O nereden çıktı şimdi?

“Süreyya Yalçın köpeğine botoks yaptırdı” diye haberler çıktı da ondan...

- (Gülüyor)... Böyle bir şey mümkün mü bilmiyorum ama kulağa hoş geliyor. Ama önce köpeğime sormam lazım.

O zaman ben de sana kaç köpeğin var diye sorayım...

- 18...

Yok devenin bale pabucu... Markaları ne?

- Kaniş, Golden, Maltese, Yorkie, Englishtoy, Pekinese….. Bir de tatlı su akvaryumumuz var. Genelde Tugay’ın vakti home ofisteyken orada geçiyor.

Allah korusun gün olur devran döner... Ya bir gün bu serveti kaybedersen, sıfırdan başlayabilir misin her şeye?

- Allah kimseyi gördüğünden eksik etmesin ama yine de ayakta kalmak için çalışır çabalarım.

Babanı kaybettikten sonra hayatında neler değişti?

- Rabbim, acının yanında güç de verir insana... Tabii ki çok zor günler yaşadım. Ama meleğimi dolu dolu yaşayıp içime sindirdim ben.

Babanın mezarına gidip onunla dertleştiğin oluyor mu?

- Ne zaman gitsem onsuz ne kadar yalnız ve mutsuz olduğumu, ona ne kadar ihtiyacım olduğunu söylerim hep. Ama hayat bu... Devam edip gidiyor işte...

Haberin Devamı

KONUMUMDAN  SUÇLULUK  DUYMUYORUM

Hiç suçluluk duyduğun oluyor mu?

- Suçluluk mu, neden?

Memleketin yüzde 90’ından çok daha fazla maddi imkana sahipsin. Canının istediğini istediğin gibi yaşayabiliyorsun.

- İnsan hayata gelirken yerini yurdunu, anasını babasını seçemez ki... Bu yüzden konumumdan hiç bir zaman suçluluk duymadım, duymam da.

Haberin Devamı

ÖZEL HAYATIMDA APOLETLERİM YOKTUR

Davul bile dengi dengine derler... Süreyya Yalçın’ın dengi nedir? Hep tokmağın kendi elinde mi olmasını istersin? İnsan ya da sevgili seçmek konusunda nedir kriterlerin?

- Davulla, tokmakla filan işim yok. Bu kriter lafı da çok komik geliyor bana... Hepimiz yemek yiyor, nefes alıyoruz...

Hiç soyadının ağırlığını hissediyor musun üzerinde? “Keşke Süreyya Yalçın değil de sadece Süreyya olsam” dediğin oluyor mu?

- Ben zaten iç dünyamda hep Süreyya olarak yaşıyorum. Özelimde apoletlerim yoktur. Mesela en yakın arkadaşlarım, komşumun yardımcısının ikiz kızlarıydı.

YAŞAM KOÇUM GÖZETİMİNDE ZAYIFLADIM

Biraz daraldın mı ne?

- Nereden çıkardın İzzet... Keyfim gayet yerinde.

Yok be Süreyya’cım. İncelmişsin demek istedim.

- (Gülüyor) Yaşam koçum gözetiminde çok dikkatli besleniyorum ve spora ağırlık veriyorum. Sana da tavsiye ederim, şöyle bir bakıyorum da ihtiyacın var.

Sen benim kilomu bırak da mücevher kutusu yerine hazine sandığı kullanıyormuşsun, doğru mu?

- Tabii hiçbir şeye sığamıyorum, o kadar çok sandığım var ki! İnsanların para kavramı var mı?

Haberin Devamı

PRENSES SÜREYYA’YI OYNAMAK İÇİN BİR FİLME YATIRIM YAPABİLİRİM

Üstüme vazife değil ama paranı değerlendirecek bir girişimde bulunmayı düşünüyor musun?

- Madem üstüne vazife değil niye soruyorsun? Henüz düşünmedim. Daha zamanı var. Ama Prenses Süreyya’nın hayatını oynamak için bir filme yatırım yapabilirim. Belki bu ilk adım olur, kim bilir?

ÇEKİM NOTLARI

- Ünlü mücevherci Karun, bu özel çekim için milyon dolarlık kolye, yüzük ve küpeleri özel koruma eşliğinde gönderdi.
- Tuvana Büyükçınar ve A46 ekibi, Hürrem kostümünü yarım günde hazırladı.
- Mimarisi ve hizmetleriyle dünya çapında ün kazanan Hürrem Sultan Hamamı, çekim için kapatıldı.

Her şey çarşamba günü bir telefonla yeniden alevlendi... Kelebek’in “paşa”sı Selim Akçin, “Haydi bakalım giy çizmeleri, röportajlara başlıyoruz” dedi. Haydaa... Tam yelkenleri indirmiş, sakin denizlerde bir tatil düşünüyordum. Ama emir büyük yerden. Böylece macera bir kez daha başladı.
Sağ olsun pek röportaj vermeyen Süreyya Yalçın, teklifimi ikiletmedi... Efendim Forbes dergisi 2006 yılında Süreyya’nın babası, “NATO müteahhidi” olarak da bilinen rahmetli işadamı Faruk Yalçın’ı dünyanın en zenginleri arasında 746. sıraya oturtmuştu. Dergi Yalçın’dan bahsederken medyada fazla boy göstermediğine dikkat çekip, sahibi olduğu Darıca Hayvanat Bahçesi’ne ne kadar tutkuyla bağlı olduğundan bahsetmişti. Aziz Yıldırım’ın da dayısı olan Yalçın’ın isminin altında “self-made” diye bir ibare vardı. Bu ne mi demek? Yani servetini kendi kazanmış, kimsenin veliahtı olmamıştı.
Kızı Süreyya’ya gelince... Onu, başından genç yaşta iki evlilik geçen ünlü “ikoncan”lardan biri olarak tanıdı çoğumuz. Medyanın “yerli Paris Hilton” ilan ettiği bu kız hakkında türlü dedikodular çıkarılmıştı. Çocukken pırlantalı kaşıklarla yemek yedirildiğinden tutun da, köpeklerine botoks yaptırdığına kadar neler neler anlatıldı renkli magazin sayfalarında... Doğrusunu isterseniz onunla fazla bir samimiyetim yoktu ama genel imajını düşünerek bu söyleşinin biraz kuzuyla kurt oyunu gibi geçeceğini düşünmüştüm.
Ama yanıldığımı ilk dakikalarda anladım. Öyle bir çetin ceviz çıktı ki Süreyya, kuzu olmaktan kuyruğu son anda kurtardım desem yeridir. Sanıyorum sonunda bütün çabalarımıza değdi ve keyifli bir pazar sohbeti çıktı ortaya... Bir göz atın, bakalım siz de aynı fikri paylaşacak mısınız?

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!