Gerçek bir sinefille tanışın

Güncelleme Tarihi:

Gerçek bir sinefille tanışın
Oluşturulma Tarihi: Nisan 22, 2007 00:00

Vahit Tansoy (43) ismini ilk defa, geçen hafta Uluslararası İstanbul Film Festivali sırasında duydum. Festivalin ödül töreninde, İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı, ona ilk ve son kez verilmesi kararlaştırılan "Yaşam Boyu Bilet Ödülü"nü veriyordu. Vahit Tansoy bir sinefil yani hava, su, yiyecek kadar hayatında sinemaya ihtiyaç duyan, sinemasız yaşayamayan bir kişi.

Antalya’daki birkaç magazin dergisinde kitap ve DVD tanıtım yazıları yazarak hayatını kazanıyor. 18 yıldır film festivalini kesintisiz takip ediyor ve festivale katılabilmek için bir yıl boyunca Buddha kumbarasına her gün para atıyor. Sabah ilk seansta sinemaya girip gece dörtte çıkacak kadar tutkulu. Başına kötü bir şey geldiğinde, "Vahit üzülme bak iki hafta sonra güzel bir film vizyona girecek" diyerek, teselli buluyor. Bir filmi izleyebilmek için Antalya’dan otobüse atlayıp, İstanbul’a gelip filmi izledikten sonra aynı gün dönmüşlüğü var. Röportaj için buluşmaya gittiğimde ünlü Avusturyalı yönetmen Michael Haneke’nin isminin yazılı olduğu tişörtünden onu kolayca tanıdım. Bir sinefilin hayatı nasıl yaşadığını anlattı.

Şu an karşımda bir sinefil vakası mı duruyor?

- Kesinlikle evet. Ben bir sinefilim. Beni hayata bağlayan tek şey sinema. Başıma kötü şeyler geldiğinde, "Dayan Vahit, iki hafta sonra şu film gelecek, bu sıkıntılarını unutacaksın" diyorum. Hayatı da bir film karesi olarak görüyorum. Şu an sizin bakışınız, elinizin duruşu, arkanızdan çıkan kedi, benim için bir film karesi.

Sinema için hayatınızda nelerden vazgeçersiniz?

- Her şeyden. Okumaktan vazgeçtim sinema yüzünden. Sinemaya gideceğim diye hep okuldan kaçardım, sonunda devamsızlıktan okulu bitiremedim. Bir daha seyretmem mümkün olmayan filmlerle, çok sevdiğim arkadaşlarımın doğum günleri, düğünleri çakışınca hep filmleri tercih ettim.

Ya tanışmayı çok istediğiniz, karşı konulmaz cazibeye sahip biriyse film saatinde randevu veren...

- Düşünmeden filmi seçerim ve hiçbir zaman da keşke demem.

Sinemadan anlamayan birine aşık olabilir misiniz?

- Hayır olamam.

Sinema tutkunuzun normal olmadığını ilk ne zaman anlamaya başladınız?

- İnsanların bana tepkilerinden. Mesela Ulysses’in Bakışı filmi Antalya’ya gelmeyecekti ve sırf o filmi izleyebilmek için gece otobüse binip İstanbul’a geldim. Kar kış kıyametti, film saatine de epey vardı, St. Antuan Kilisesi’nde film saatine kadar ısındım, filmi izledikten sonra tekrar otobüse binip döndüm. "Derdin mi yok oğlum senin" diyorlar ama alıştılar.

Hayatınızı nasıl kazanıyorsunuz?

- Antalya’daki birkaç magazin dergisine kitap ve DVD yazıları yazıyorum. Annemle yaşıyorum o yüzden çok masrafım olmuyor. İstanbul Film Festival’ini izleyebilmek için bütün bir yıl para biriktiriyorum. Daha önceden butiklerde, barlarda çalıştım ama festival için yılda 20 gün kaybolduğumda işverenlerin gözüne battı, benimle çalışmak istemediler.

HER FİLME NOT VERİYORUM

Kumbaranız mı var yani?


- Evet Buddha kumbaram var. Her gün bir lira atıyorum. Sigara paramdan kısıyorum, dolmuşla gideceğim yerlere yürüyerek gidiyorum, kitapların yeni baskısı yerine sahaflardan eskisini alıyorum. Gece hayatım yok. Antalya’daki sinema sahipleri de beni tanıdıkları için haftada beş filme gidiyorsam ikisinin parasını benden almıyor, onları da kumbarama atıyorum. Doğum günüm festivalden birkaç hafta önce, bunu bilen arkadaşlarım bana hediye almak yerine para veriyorlar, onlar da eklenince 500 YTL tamamlanmış oluyor. Bilet, ucuz otel ve simit, kahve param böyle tamamlanıyor.

Bütün bir yıl festival için para biriktirip, festival zamanı yaklaştığında kalp çarpıntılarınız başlıyor mu?

- Hem de nasıl! Şubat ayında kaşıntılarım başlıyor. Mart ayında festivalde artık hangi filmlerin oynayacağı yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Paramı tamamlamış ve biletlerimi almış oluyorum ve artık ölebilecek kadar huzurlu hissediyorum kendimi.

Vizyondaki bütün filmleri izler misiniz? Meselá bir yılda kaç film izliyorsunuz?

- Televizyon dizisinin devamı gibi çekilmiş Türk filmleri hariç her filmi izlerim. Gittiğim filmleri not ettiğim bir defterim var. Geçen yıl sinemada 196 film izlemişim. Filmlere o defterde bir de not veririm. 10 defter doldurdum şimdiye kadar. Sinema biletlerimi bir dönem çok sakladım ama o kadar küçük bir evim var ki sığdırmam mümkün değil. Şimdi sadece festival sırasında çok beğendiğim filmlerin biletlerini ve festival kataloglarını saklayabiliyorum.

Sinemada yanınızda birileri konuşsa, mısır yese ayininizi bozmuşlar gibi sinirlenir misiniz?

- Çok sinirlenirim. Bu yüzden çok kavga ederim zaten. O yüzden mümkün olduğu kadar pazartesi günleri ilk seanslara giderim.

Sinema salonlarında yatıp kalktığınız oldu mu hiç?

- Bazen gece seanslarına kaldığımda sabaha karşı 4’te çıkıyorum. Ama sabah 11 seansına da girmem lazım mesela, otele gitmeme değmiyor. Aslında rica etsem o günlerde sinemada yatabilirim ama yatmadım şimdiye kadar.

Festivalde üst üste kaç film seyretme rekorunuz var mesela?

- Yedi. Sabah girip, gece 4’te çıktım.

O karanlık, ses, filmin renkleri yormuyor mu sizi? Nasıl dayanıyorsunuz?

- İki film arasında 15-20 dakikalık aralar verildiğinde hemen dışarı çıkıp yürüyebildiğim kadar yürür ve olabildiği kadar renkli objelere bakarak gözlerimi dinlendiririm. Seyrettiğim filmlerle ilgili hiçbir şey düşünmem.

Bu kadar film izledikten sonra, herhangi bir filmin ilk karesini gördüğünüzde o filmi hangi yönetmenin çektiğini kestirebilir misiniz?

- En sevdiğim yönetmenler Theo Angelopulos, Wong Kar Wai, Tsai Ming-liang, Lars Von Trier, Atom Egoyan. Eğer bunların çektiği bir filmse, beş saniyesini izleyeyim kesinlikle hangisinin çektiğini anlarım. Türk yönetmenler arasından, Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz en sevdiklerim. Demirkubuz’un Masumiyet filmi bence Türk sinemasının yüz akı.

EN BEĞENDİKLERİ

En sevdiğim yönetmenlerden biri olan Tsai Ming-liang (üstte sağda) ve Liang’ın favori aktörü Lee Kang-sheng ile tanışma fırsatı buldum.

Won Kar Wai’nin Aşk Zamanı filmi en sevdiğim film. 2001’de Türkiye’de DVD’si çıktı, o günden beri iki haftada bir sürekli seyrediyorum. Seyrederken bazen annem yanımda oluyor, "Ay anne, acaba şimdi ne olacak" diyorum. Annem, "Oğlum ben ezberledim, hálá nasıl böyle seyredebiliyorsun" diyor.

En beğendiğim oyuncular Gong Li, Isabelle Huppert ve Nicole Kidman. Ama Nicole Kidman’ın ticari filmlerini değil sanat filmlerini seviyorum. Türkiye’den Derya Alabora, Fikret Kuşkan, Zuhal Olcay ve Haluk Bilginer’i beğeniyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!