Çok assolist dövdüm

Güncelleme Tarihi:

Çok assolist dövdüm
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 31, 1998 00:00

Haberin Devamı

Fahrettin Aslan ‘‘estağfirullah’’ diyor ya, kendisi 1960'ten beri ‘‘alemin kralı’’. Bu yıl Taksim-Maksim'i, 38 yıl önceki heyecanla açtığını söylüyor. İşler de yolunda gidiyormuş. Fahrettin Aslan, nüfus cüzdanına göre 68, gerçekte 72 yaşında. Yalnızca ucundan biraz gösterdiği renkli hayatında üç eş, dört erkek evlat ve onlarca yıldız var. Fahrettin Aslan'ın hayatının ve anılarının yer aldığı bir kitap yakında piyasaya çıkacak. Bizimkisi fragman.

‘‘Gazinocular Kralı’’, üçüncü sınıf pavyonun en kuytu masasında, uvertür şarkıcıyı dinler. Bu ses, bu fizik, bu ışık diye düşünür. Program bitiminde çıkış kapısında, geleceğin yıldızının önünü keser, kartını uzatır ve bağırıp çağırmaktan kısılmış sesiyle şöyle der: ‘‘Ben gazinocular kralıyım, ararsan seni yıldız yaparım.’’ Kabul ediyorum, bunu uydurdum. Peki bir de şuna bakın: Çocuk, 12 yaşında memleketinden (Erzurum'un İspir kazası) ayrılır, İstanbul'a ağabeylerinin yanına gelir. Tepebaşı'nda bir gazinoda çalışmaya başlar. Bu arada ortaokulu bitirir. Günün altı saatini uykuda, kalanını da gazinoda geçirecek kadar azimlidir. Patron ne zaman gelse çocuğu çalışırken görür. Bu böyle yirmi yıl devam eder. Yirmi yılın sonunda patronu, üstelik çoluğu çocuğu olduğu halde, genci yanına ortak alırken şöyle der: ‘‘Ben Fahrettin'i ortak alıyorum, çünkü yirmi senedir buranın kahrını, yükünü o çekti. Bu ortaklığı hak etti.’’

Fahrettin Aslan'ın krallığı böyle başladı. 1960 yılında eski patronu, yeni ortağı Emin Bey'le Taksim-Maksim'i satın aldı. Yedi yıl sonra Emin Bey hisselerini Aslan'a devredince, gazinonun tek hakimi oldu. ‘‘Sıfırdan zirveye’’ hikayeleri arasında ilk ona girebilecek bu olaya rağmen, Aslan başına devlet kuşunun konduğunu kabul etmiyor. Patronu gibi o da sahip olduklarını hak ettiğine inanıyor. O gün bugündür de ‘‘kral’’ ünvanını koruyor.

Televizyonsuz ya da az televizyonlu yılların kuralı şu: Şöhretin yolu Maksim'den geçer. Bu kuralın Fahrettin Aslan'a sağladığı iktidarı düşünün. Sahne hayaliyle yaşayan onlarca insanın geleceği, Aslan'ın iki dudağı arasında. Fahrettin Bey'in özgüveni bu iktidarla iyice pekişiyor, işi sanatçı dövmeye kadar vardırıyor: ‘‘Dayağımı yiyen çok oldu solistlerden. Sahneyi bekleten, içkili gelen, disiplinli olmayanları döverdim.’’ Ben yine de inanamayıp ‘‘ciddi misiniz’’ deyince, ‘‘dayağın ciddisi, şakası olur mu canım’’ diyor. Görüldüğü üzere Fahrettin Aslan'ın şakası yok! Nasıl döverdiniz sorusunu şöyle cevaplıyor: ‘‘ Tokat atardım, öyle aletle dövme filan yok. Erkek de dövdüm kadın da!’’

Fahrettin Bey'in sevmediği bir şey varsa o da nankörlük. Meşhur ettiği insanlar hal hatır sormayıp yalnızca işleri düştüğü zaman aramıyor mu, çok kızıyor. Ona göre en vefalı sanatçıların başında Sibel Can geliyor.

BÜLENT ERSOY RİSKTİ

Zeki Müren'in onda ayrı bir yeri var. 1960'tan başlayarak uzun yıllar yılın onbir ayı aynı çatı altında çalışmışlar. Zeki Müren'in sahnedeki en önemli özelliği, dinleyici isteklerini kesinlikle yerine getirmemesiymiş: ‘‘Sahnelerin en zarif, en terbiyeli sanatçısıydı. Ama bu prensibini bozmadı. İstek parça okumazdı. Hayır da diyemezdi. Önce isteği alır, sonra da unuttum filan derdi.’’

İş hayatında aldığı en riskli karar, Bülent Ersoy'u sahneye çıkarmak olmuş: ‘‘1972-73 filandı. Gönül Akkor, Bebek Maksim'de başlayacaktı. Alt kadrosunu yapıyoruz. Bülent Ersoy'u koymak istedim, Gönül Akkor istemedi. Ben, iyi okuyor diyorum. Hayır ben onu tanımıyorum, istemiyorum diyor. O zaman ben de seni istemiyorum dedim. Bülent Ersoy'u assolist yaptım. Etrafımdaki herkes karşı çıktı, ama inat ettim. Neyse ki, dükkan dolup taştı.’’ Peşinden en çok koştuğu insan Türkan Şoray. 10 sene boyunca ikna etmek için uğraşmış: ‘‘Bir tek onu çıkaramadık sahneye. Gittik, geldik, çayını içtik. Bir hafta sonra dedi, hala o bir hafta gidiyor. Konuşunca aklı yatıyor, sonra vazgeçiyor. Türkan Hanım kararsız, bir de sahneye çıkmaya cesareti yok.’’

Sahneye çıkarmadığı insan kalmamış, ama sahnenin insanı bozduğunu düşünüyor. Ona göre sahne tozu yutmuş kişinin dostluğundan hayır gelmiyor. Sahnenin yıldız adayı üzerindeki psikolojik etkisi şu seyri izliyor: ‘‘Geliyor sahneye çıkıyor, çok iyi niyetli. Görmediği maddi manevi güce sahip oluyor. Şaşırıyor çocuk. Sonra dünyayı ben yarattım gibi kılıcını sallamaya başlıyor. Sonra omuzları düşüyor, anlıyor. Daha mütevazı olmaya gayret sarfediyor.’’

Fahrettin Aslan dansözleri assolist yapmaktan da vazgeçmiş. O faslı Pınar Eliçe ile kapattığını söylüyor. Zaten onlar da karambolde assolist olmuşlar: ‘‘Pınar filan, bazı kendini bilmez büyük solistlerin kaprisleri yüzünden assolist oldu. Sahneye geç gelmiştir, içkili çıkmıştır. Ona kızmışımdır. Ona inat dansözü solist yapmışımdır. Onlara hakaret etmek için. Ama Pınar kendini çok geliştirdi.’’

Aradan 38 yıl geçse de, hala şöhretin yolunun Maksim'den geçtiğini düşünenler var. Röportajı yaptığımız günün sabahında, bir anne babanın 19 yaşındaki kızlarının elinden tutup kendisine getirdiklerini anlatıyor Aslan. Ama artık musiki bilen, alaturka seven, eğitimli insanlarla çalışmak istiyor: ‘‘Bir yolunu bulup geliyorlar. Ama onlarla uğraşmıyorum. Adreslerini alıyorum. Ben size iki aya kadar haber veririm, diyorum. İki ay sonra kusura bakmayın olmayacak diye bir mektup gönderiyorum.’’

Şimdi, çeşitli musiki cemiyetlerinde keşfettiği beş solist üzerinde çalışıyor: ‘‘On sene önceki gibi bunun fiziği güzel, çıkartalım olmayacak. Artık dünya güzeli de olsa olmaz. Yanlış yapmışım, o kadar ucuza vermeyeceğim artık assolistliği.’’ Assolistliği aslanın ağzından almak artık daha zor olacak galiba.

‘‘Alaturka artist yetiştirmeyi seviyorum. Şimdi çeşitli musiki cemiyetlerinden bulduğum beş kızı yetiştiriyorum. Nota bilen, hanım solist yetiştireceğim. Yeni yüzler arıyoruz. Ama piyasadan dansöz filan çıkartmayacağım artık. Mektebinden mezun, alaturkaya vakıfını çıkartacağım. 10 sene önceki gibi, bunun fiziği güzel, çıkartalım olmayacak. O faslı Pınar Eliçe ile kapattık.’’

Taksim Maksim 1960 yılında açıldı. 1991 yılına kadar da, hemen hemen aralıksız çalıştı. Türkiye'nin eğlence anlayışını değiştiren televizyonun yaygınlaştığı 70'lere kadar en gözde eğlence biçimiydi.

Fahrettin Aslan'ın dört oğlu var. Sacit, Selçuk ve Atilla ilk eşi Necla Hanım'dan. Arzu Aslan'dan olan oğlu Mehmet şimdi Paris'te okuyor. Fotoğraf, Sacit Aslan'ın Hülya Hanım'la yaptığı evlilik gününe ait. Sacit Bey şimdi Yasemin Kutsi ile evli. Baba Aslan gelinine yüzük takıyor. En solda Selçuk Aslan, yanında anne Necla Aslan var. 4 Temmuz 1975.

Fahrettin Aslan, Gönül Akkor'a kızdığı için Bülent Ersoy'u assolist yapmış. Meslek hayatımda aldığım en riskli karardı diyor. 1972, Gönül Yazar, Fahrettin Aslan, Bülent Ersoy.

Aslan, Muazzez Abacı'ya nazar boncuğu takıyor. 30 Mart 1974.

Fahrettin Aslan'ın en uzun çalıştığı assolistlerden biri Zeki Müren. Müren, için çok terbiyeli ve zarifti, ama seyircinin isteklerini okumamak gibi bir prensibi vardı, diyor. 13 Eylül 1970, Berker İnanoğlu, Zeki Müren, Fahrettin Aslan.

Fahrettin Aslan gözlere, kulaklara ve damaklara hitap edebilmek için, gazinonun mutfağını denetliyor. 27 Kasım 1966.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!