10 bin lirayı duyan şair olmuş

Güncelleme Tarihi:

10 bin lirayı duyan şair olmuş
Oluşturulma Tarihi: Eylül 16, 2007 00:00

Yanılmıyorsam Aziz Nesin söylemişti; "Bu memlekette üç kişiden dördü şairdir" diye. Evet şair milletizdir vesselam.

Ama ne hikmetse kitap türleri arasında en az satanı da şiirdir.

Bırakın genç bir şairin kitabını ha deyince bastırmasını, adı sanı olan şairler bile kitaplarını bastıracak yayınevini zor bulur. Hadi buldu diyelim, şiir kitapları için baskı adedi kaça düştü biliyor musunuz?

Tam 500. İnanamadıysanız resmi belgelerdeki gibi bir de yazıyla yazayım. Evet, yanlış okumadınız, beş yüz adet.

Şimdi durup dururken nereden çıktı bu şiir kitaplarının satış rakamı dediğinizi duyar gibiyim.

Yok hayır, Şahnaz Çakıralp’le bir ilgisi yok. Onun kitabı da zaten şiir değildi, Cumhuriyet’te yazdığı köşe yazılarından oluşuyordu. Şiir kitabı olsa kavga nasıl bir boyut kazanırdı düşünmek bile istemiyorum.

Evet, konuyu neden gündeme getirdiğime geleyim.

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2005’de kaybettiğimiz Türk şiirinin büyük ustası Attilá İlhan adına bir şiir yarışması düzenledi.

1960 sonrası doğumluların yayımlanmamış şiir dosyaları veya süreli yayınlarda yayımlanmış şiirleriyle katılabileceği yarışmanın son katılım tarihi 30 Temmuz’du. Şartnameye göre yarışmayı kazanacak dosyaya 10 bin YTL’lik para ödülü verilecek ve İş Bankası Kültür Yayınları da kitap olarak yayımlayacak.

MANEVİ DEĞER MİMADDİ DEĞER Mİ

Şimdiye kadar bir şiir yarışmasında verilecek benim bildiğim en büyük para ödülü. Attilá İlhan gibi bir ustanın adına konmuş ödülü almanın manevi değeri ise kuşkusuz ölçülecek gibi değil ama ben yine de katılımcıların para ödülünü daha çok göz önünde bulundurduklarını düşünüyorum. Neden mi?

Çünkü yarışmaya gelen başvurusu sayısı ödül sekreteryasını şaşkına çevirmiş.

Tam 1027 (yazıyla bin yirmi yedi) kişi şiir dosyası göndermiş yarışmaya.

Bu, 1960 sonrası doğmuş bin yirmi yedi şair demek.

Fazıl Hüsnü Dağlarca’dan başlatıp (ki kendisi 1914 doğumlu olup yalnız şiiriyle değil yaşıyla da en büyük şairimizdir) 1960’a kadar gelirsek, bir o kadar şairin daha olduğunu varsaymamız demektir bu. Yani şair sayısı bakımından iki bini çok rahat geçmiş oluruz. Hepsi de yarışmaya katılmadığına göre sayı çok daha yukarılara çıkacak demektir.

OKUSUN KERATALAR

Nereye mi gelmek istiyorum, söyleyeyim.

Madem bu kadar çok şairimiz var, o zaman neden şiir kitapları sadece 500 basılır ve onlar da kitap depolarında çürür.

Kendilerinin dışında kimin ne yazdığını hiç mi merak etmez bu şair arkadaşlar?

Şairleri sadece şairler okusa bile şiir kitapları bestseller olacak demek ki.

Attila İlhan’ın (sağda), Dersaadet’te Sabah Ezanları romanı yayımlandığında, romanın diliyle ilgili şikayet gelmiş kendisine: "Efendim, romanda çok fazla Osmanlıca kelime var gençler anlamıyor" diye.

Attila İlhan’ın bu serzenişe cevabı şöyle olmuş: "Öğrensin keratalar."

Büyük usta adına düzenlenen bu yarışmanın çıkardığı sonucu görse şöyle derdi büyük ihtimalle: "Sadece yazmasın, biraz da okusun keratalar!"

Altın Portakal’a magazin dopingi

Bu yıl 44’üncüsü yapılacak Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin jürisinin açıklandığı geceye gittim 11 Eylül Salı akşamı. Yer olarak İstanbul’un popüler eğlence mekanlarından Ortaköy’deki gece kulübü Anjelique’i seçmişler.

Kapıda daha insan kalabalığından oluşmuş bir duvara çarptım desem yalan olmaz. Hem de pek çoğu popüler isimlerden oluşuyordu bu kalabalığın. Eh onlar var diye kameralar falan da mekana akın edince haliyle içeri girmekle Estergon Kalesi’ni fethetmek arasında bir fark kalmadı.

Siz de farkındasınız değil mi, Menderes Türel Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı olduktan sonra Altın Portakal’ın yıldızının nasıl da parladığını.

Hem içerik hem de vitrin olarak baştan aşağıya yenilendi bu en eski film festivalimiz. Türk ve dünya sinemasının starları festival için Antalya’ya geliyorlar artık.

Popüler kültürün ikonlarını da çok iyi kullanıyorlar. Mesela bu yıl komedyen Cem Yılmaz festivalin büyük jürisine alınmış.

Gözümün önünden film şeridi gibi geçti denir ya, o gece tam da onu yaşadım Anjelique’de.

Son yıllarda iyice popülaritesini kaybeden festivalin o klasik kortej geçişini düşündüm.

Üstü açık arabaya binip halkı selamlamak için bir Yeşilçam yıldızı bile bulunamaz olmuştu. İş neredeyse Antalya’ya yerleşen Tecavüzcü Coşkun’a kalmıştı.

Ama bugün İstanbul’un en lüks mekanlarından birinde basın toplantısında bile izdiham yaşanıyor.

Gözlerim yaşardı bunları düşününce, yaşlanıyor muyum ne!
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!