Jaguar alan görgüsüz hallerim geride kaldı

Güncelleme Tarihi:

Jaguar alan görgüsüz hallerim geride kaldı
Oluşturulma Tarihi: Mart 22, 2005 00:58

İstediği güzel hayatı elde etmek için çalışmaktan hiç vazgeçmiyor Hande Ataizi. ‘İstediğimiz gibi yaşamayacaksak, hiç yaşamayalım daha iyi’ diyor. Bu yüzden Jaguar’a da biniyor, kendinden beş yaş küçük sevgilisiyle gezmekten de çekinmiyor.

Ama geriye dönüp bakınca kendini eleştirdiği de oluyor: ‘20 yaşında bir çocuğun eline para geçince ne olacak ki? Gidip Jaguar alıyor işte. Şu anda daha standart bir arabam var mesela. Çünkü o görgüsüz hallerim geçti bitti!’

Aşktan canınız çok yandı. Hiç ‘Artık aşktan uzak durmalıyım’ diye hissetmediniz mi?

Can yanması derken sanırım boşanma olayını kast ediyorsun. Hiçbir zaman öyle düşünmedim, çünkü ben yaşamayı, sevgiyi, paylaşmayı çok seviyorum. Paylaşmayı sevince de hiçbir şey beni yıldıramıyor!

- Çok kötü şeyler de yaşasanız, kazık da yeseniz, canınız yanmamış gibi duruyorsunuz.

Üzüldüğü, kırıldığı zaman herkes kendisine göre bir tepki gösteriyor. Ben de robot değilim, tabii ki üzülüp kırılıyorum. Ben işime sarılmak durumundayım. Hepimiz bir yerden sonra yalnız değil miyiz? Ben işim gereği hep ayakta olmak zorunda olduğum için, yanımda da beni işime karşı motive edecek, bana o küçük heyecanları yaşatacak birisi oluyor.

- Sevgilileriniz biraz da ‘yaşam koçlarınız’ oluyor. Çok mu korkuyorsunuz yalnızlıktan?

Aslında yalnızken de çok huzurluyum. Bir taraftan o hüznü yaşamak da benim hoşuma gidiyor. Ama tabii her zaman değil.

ANNEM EVLİLİK SİSTEMİ ÇÖKTÜ EVLENME DEDİ

- ‘Kötü kadın’ı Türk sinemasında başrol oyuncuları oynamak istemezler. Siz şu anda ‘kötü kadın’ı oynuyorsunuz. Huzursuz olmuyor musunuz?

Hepimizin içinde biraz ‘kötü’ var, biraz ‘iyi’ var, biraz ‘hırsız’ var. Zaten bunları ortaya çıkarabilmektir oyunculuk! Ben hep uçlarda olmayı, ya da olmak istediğim yerlerde olmayı seviyorum.

- Hepimizin içinde ‘kötü’ var dediniz. Mesela sizi içinizdeki ‘kötü’ ne?

Belirli durumlarda ortaya çıkan negatiflikler oluyor tabii ki! Hepimizin içinde ‘küçük bir şeytan’ var. En önemlisi seneler ilerleyip, tecrübeler arttıkça o içimizdeki ‘şeytan’ ile ‘meleğin’ dengesini ayarlayabilmektir.

- Siz istediğiniz herkesle beraber olabilir misiniz?

Birisine bağlı olmadığım, evli olmadığım için ‘duygu seçimimde’ böyle bir özgürlüğüm var. Bir insanla mutluysam beraberliğimi sürdürüyorum, mutlu değilsem bir takım bedellerini ödemek durumunda kalmıyorum.

- Ödediniz ama!

O benim zoraki olarak o ilişkinin içinde kalmamı gerektirecek bir bedel değildi. O olması gereken bir finaldi.

- Hissettiniz mi o finalin geleceğini? Ben sanki sizin o finali hissettiğinizi düşündüm.

İnan ki o finali ben bile tahmin edemezdim, etmedim. Evlenip 24 saat içinde boşanmak gibi hayaller kurmamıştım tabii ki! Ama şimdi daha objektif baktığım zaman, hayatta her şeyin bir nedeni olduğunu düşünüyorum.

- Ne dersi çıkarttınız o olaydan? Bir şeyleri zorlamamak olabilir mi mesela!

Ben hiçbir zaman evliliği zorlamadım aslında. Her şeyi olduğu gibi kabul etmek gerektiğini ve hayatta hiçbir zaman plan yapmamak gerektiğini öğrendim. İş konusunda tabii ki stratejileriniz olacak. Ama özel hayatın stratejisi olmuyor!

- Sizin var mıydı bir özel hayat stratejiniz?

Ben hep planladım. Hep mutluluğun en yükseğini kendime hedef belirledim. Bu da beni çok hayal kırıklığına uğrattı. Ama ondan sonra gördüm ki hakikaten bir şeyin olacağı varsa oluyor hayatta. Önüne geçilemiyor!

- 24 saat sonra ayrılmak zorunda kaldığınız anda ne hissettiniz? Çok karmaşık bir ruh hali değil mi o?

Ben her şeyin en iyisini isteyen bir insanım. İstediğim güzel şeyleri alabilene kadar, ben bir kanepe ile beş ay oturmuşumdur! Benim annem 56 yaşında ve psikolog. Evlilik için bana ‘Bu sistem çöktü Hande, sen kendi ayaklarının üzerinde durabiliyorsun, sevdiğin insanla aynı evde yaşama özgürlüğün var, neden bir imza? Evlenme’ dedi. Ama toplum bizi oraya yönlendiriyor. Bir insanı sevince de, hemen evlilik düşünülüyor. O zaman bazı konuşmalarımızdan hissettim ki bu evlilik benim istediğim mükemmeliyette olmayacak.

- O anda ‘Yıkıldım, öldüm ben, bittim’ dediniz mi?

Hayallerim çökmüş gibi hissettim. Çünkü hep bir aile kurma isteği vardı içimde. Bizim hiçbir zaman ‘çekirdek aile’ konseptimiz olmadı. Ben de senelerce hep tek başıma, düşe kalka, istediklerimi elde edebilmek için o kadar mücadele ettim ki! Kendimi strese soktum. Bu stresle evlilik konsepti hoş geldi.

- Hep bu ‘güzel yaşantıdan’ söz ediyorsunuz. Nedir sizin için ‘güzel yaşantı’? Çok para ve lüks mü?

Bir şeye sahip olma duygusu değil, bir şeylerin hesabını yapmadan yaşamayı seviyorum. Güzel bir şey gördüğümde alabilmek, istediğim seyahate çıkabilmek, yarın öbür gün bu ülkede yaşamak istemezsem başka bir ülkede yaşayabilmek. Ama tüm bunların bedelleri de var.

- Şimdi de kendinizden yaşça küçük biriyle flört ettiğiniz için eleştiriliyorsunuz.

Eleştiri değil de, bu durum ilginç geldiği için medyada çok fazla haber oluyor. Yaş farkı oldu sekiz! Halbuki beş yaş var aramızda. ‘Nişanlandılar’ bile dendi. Medyadaki arkadaşlar artık ölçüyü kaçırmış vaziyetteler.

YENİ NESİLLE DAHA HUZURLU OLUNUYOR

-Magazin dünyasının içinde olmayan birisinin sizinle bir ‘ilişki’ yaşaması zor değil mi?

Bu dünyanın içinden olması da zor aslında. Yaş da önemli değil bana sorarsan. Çünkü artık nesil değişiyor. Yeni gelen nesil çok daha ‘açık fikirli’, çok daha objektif. Yeni nesille daha huzurlu, mutlu oluyorsunuz.

- 10 yıldır bu ‘magazin dünyasının’ içindesiniz. 10 yıl önceye dönseniz, bütün bu yaşadıklarınızdan, ‘Şunu yapmazdım’ dediğiniz hangisi olurdu?

Valla hepsini yapardım. Hatta az bile yapmışım yani! Çünkü çok yeni yeni bilincine varıyorum bir takım şeylerin.

- Siz bir Altın Portakal ödülü ile bu piyasaya girdiniz, sonra Hülya Avşar’a rakip gösterildiniz. Bu şans mı şansızlık mı?

Altın Portakal benim yeteneğim ile elde ettiğim bir şey. Hülya Avşar’la yan yana konulmak ise dezavantaj herhalde. İstemem de böyle bir şeyi! Benden yaşça da çok büyük, tecrübe olarak da benden çok deneyimli, farklı kulvarda, çok daha fazla filmler çekip, başka bir yaşantı içinden gelmiş birisi Hülya Avşar. Ama hep elma ile armudu yan yana koyup, çarpıp bölme gibi bir merak var insanlarda. Herkes birbiriyle kıyaslanacak ki polemik oluşsun!

Beni zengin koca arayan, hin kadın yaptılar

Bir parça şu anda oynadığım Zinnur karakteriyle, bir parça da evliliğimin 24 saat sürmesiyle özdeşleştirip, benim için şöyle bir karakter yarattılar: Hin, zengin koca arayan, bir yerlerden yapacağı bir çıkışla kendi küçük imparatorluğunu yaratmaya hevesli bir kadın! Bu benim yüzde birim! Geriye kalan yüzde 99 yok! Ben de bundan rahatsızım. Her kadın tabii ki en iyi şartlarda evlilik yapmak, çok mutlu olmak ister. Ben zaten güzeli seven bir insanım. O yüzden de şimdiye kadar hep kendi standartlarımı oluşturdum. Ama ne zaman tek başına bir kadın başarılı olsa, para kazansa, hatta kadın olması da şart değil, biri önde, sivri bir insan olsa, insanlar hemen kıskanıyor ve şimşekleri üzerinize çekiyorsunuz! Bir sürü kadın şu anda kocasının himayesinde sadece alışveriş yaparken, bir kadın çıkıyor ortaya, istediği herkesle beraber olabilir, özgür, parasını kazanan, kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadın. Bu duruma biraz ‘çomak sokmak’ lazım diye düşünüyorlar sanırım.

Kendimi kısıtlayamam

Bir insanın kendisinden dört beş yaş küçük flörtü olabilir. Bunun nesi çok enteresan? Bu yaş meselesini çok olay haline getirdiler. Sanki himayemde çok küçük bir çocuğu taşıyormuşum gibi! Kendisinden 30 yaş büyük biriyle evlenen erkekler normal oluyor, kendisinden beş yaş küçük birisiyle güzel bir ilişki yaşayan kadın anormal oluyor. Beni bu güne kadar sarhoş gözü kaymış bir vaziyette kimse görüntüleyemez. Şu anda yaşadığım ilişki sırasında iki kere resmim çekildi. Ama aynı kıyafetle ve resimlerle dokuz tane haber yapıldı. Dolayısıyla okuyanlar da beni her gece dışarıda sanıyor. Zaten her gece dışarıda olmak gibi bir lüksüm yok, çalışıyorum! Hiç de kendimi kısıtlayamam, tabii ki arkadaşlarımla yemeğe gidip, eğleneceğim. Ne var bunda?

Söyleyemediğim özel şeyler de var

- Bir insana sen benimle malım için evleniyorsun muamelesi bence yapılabilecek en kötü hakaretlerden birisi. Ne düşündünüz?

Bence bir insanın bu muameleyi yapmayı kendisine yakıştırması daha kötü. Ortada benim hiçbir zaman izah etmediğim çok başka şeyler de var. Onları söylemiyorum, çünkü çok özel. Bir buçuk sene çok güzel geçmiş.

- Karşılaşıyor musunuz eski eşinizle?

Bir kere geçenlerde karşılaştık. O da abartıldı. Yok ben onun önünde dans edip öpüşmüşüm falan. Hiç böyle şeyler olmadı. Ne kadar ayıp şeyler bunları böyle aksettirmek.

- Tedirgin olmadınız mı karşılaştığınızda?

Bir yedi ay önce nikáh masanında ‘Evet’ derken karşılaşmışsınız, bir de yedi ay sonra. İnsan tabii bir tuhaf oluyor. Her ne kadar bir takım şeyler çok geçmişte kalsa da, tedirgin oluyor insan! İnşallah o da mutlu olur.

Barbara Cartland romanlarındaki gibi bir kadın olsam

- Sizi hayatta en çok ne yaraladı?

Beni hiçbir şey yaralamadı diyebilirim. Hep uçurumların kenarlarından tepelere gelmeyi başardım ben.

- Kaç kere oldu bu?

Mesela annemin ikinci eşini kaybettiğimiz zaman. Ya da hayatta tam bir şeye tutunayım dediğim zamanlarda o dal kırıldı.

- Niye ‘zengin koca arayan’ kadın imajı yarattılar?

Çünkü ben 23 yaşında Jaguar sahibi oldum. Bir anda küçük, şımarık bir Hollywood starı şeklinde, Jaguarlar’dan indim. Bizim düşünce yapımıza göre böyle yaşayan bir kadın ‘zengin koca’ arar.

- Jaguarı siz aldığınıza göre bu imajın ortaya çıkmasında sizin de payınız yok mu?

Ben hiçbir zaman başkaları için yaşamadım. Hep kendim için, kendi istediğim gibi yaşadım. Şu anda daha standart bir arabam var mesela. Çünkü o görgüsüz hallerim de geçti bitti! 20 yaşında bir çocuğun eline para geçince ne olacak ki? Gidip Jaguar alıyor işte.

- Şov dünyasında entelektüel ‘gözükmek’de çok önemli değil mi?

Ben mesela hiç entelektüel bir insan değilim. Ben yaptığım işle sevilmeyi seviyorum.

- Beş yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?

Türkiye’de görmüyorum. Başka bir ülkede ‘best seller’ olmuş bir kitap yazmış ‘sofistike’ bir kadın görüyorum. Çok zarif, parmağımda antikacıdan alınmış eski bir yüzüğüm var. Bir kadeh de kırmızı şarabım yanımda. Benden imza almaya geliyorlar. Çok kocaman bir evim var. Bahçeli... Ben öyle herkesi kabul etmiyorum eve. Hafif hüzünlü bir kadınım. Barbara Cartland romanlarındaki gibi bir kadın yani. 40 yaşımda kendimi böyle hayal ediyorum. Ama Amerika’da çöp toplayan bir evsiz de olabilirim.

Ali Atıf BİR ne iş yapar

- Harcanıyor musunuz?

Benim tek isteğim var, o da bir şans meselesi. Yurtdışında güzel bir projede yer almak istiyorum.

Mesela Fatih Akın’la çok çalışmak istiyorum.

- Fransa’ya gidip yaşayacakmışsınız bir süre?

Paris’i çok seviyorum. Sadece başka bir kültürde yaşamak için oraya gitmek istedim. Ama dizi uzatıldı. Bu proje de ertelenmiş oldu böylece.

- Ne korkutur sizi?

Gelecek korkusu var bende. Yaşlandığımda ne olacak korkusu. Ailesiz bir gelecek istemiyorum ben. Bir çocuk yetiştirmek istiyorum.

- Belki de sizin çok eleştirilen sevgili seçiminizin kökeninde ‘baba’ duygusunu tanımamanız vardır. Mesela en son Sayın Ali Atıf Bir eleştirdi sizi sevgili seçimleriniz sebebiyle.

Kimdir Ali Atıf Bir? Ne iş yapar? Kaç yaşında bir insandır? (Ali Atıf Bir’in Hürriyet ve Kelebek gazetelerinde yazılar yazdığını ve A.Ü’de dekan olduğunu söylüyorum) Bütün hayatımız doğru seçimler üzerine mi kurulu? Kime göre doğru? Neye göre doğru? Ali Atıf Bey’le çok ortak noktalarımız olduğu gibi, çok ayrılan taraflarımız da vardır. Hayat anlayışı, beklentiler. Beni tanımadan bana ön yargılı olarak yaklaşması yanlış değil mi? Benim yanımdaki insanı hiç tanımıyor ki. Koskoca dekan olmuş bir insanın bu ön yargılı yaklaşımını anlamıyorum. Dekan olmuş birisi bana bunu yaparsa, demek ki başkaları yaptığında çok daha normal karşılamam gerekiyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!