Küçük bir sahnede büyük hikâyeler

Güncelleme Tarihi:

Küçük bir sahnede büyük hikâyeler
Oluşturulma Tarihi: Mart 26, 2012 10:30

Gerçeğe açılan deneysel bir kapı: Şermola Performans.

Haberin Devamı

“El âlem uzaya gitti, biz hâla nelerle uğraşıyoruz?” demekten usanmış bir toplum, günün birinde politik açılımlarla tanışmış. Kimi sırf adından ötürü hemen karşı çıkmış, kimi yetersizliğini dile getirmiş, kimi ümitlenmiş usandığı söylemlerden kurtulacaklar diye. Ne var ki çoğu asıl açılımın bireyde başladığını unutmuş. İnsan etrafında olup bitenleri anlamak istemedikçe değil uzaya, kendi kabuğunun dışına bile çıkmak hayalmiş. Bu bir masaldan alıntı değil. Aksine şimdi sizi götüreceğim hikâyenin ve bireysel açılımın başlayacağı yerin gerçek giriş kapısı!

Bu kapı Beyoğlu’nun ara sokaklarında Şermola Performans adlı bir sahneye ait. 4 yıl önce Mîrza Metin ve Berfin Zenderlioğlu tarafından kurulan Destar Tiyatro, gerçek hikâyeleri deneysel yöntemlerle sahneye taşıyan ve Kürt Tiyatrosu’nu geliştirmeyi hedefleyen bir oluşum. Böyle tanımladığıma bakmayın, onlar için elbette öncelikli hedef “iyi tiyatro” yapmak. Dolayısıyla bu sezonun en çok konuşulan oyunlarından Dîsko 5 No’lu ve hazırlık aşamasında olan Antigone 2012 merkezinde, tiyatro dolu bir sohbete oturuyoruz Zenderlioğlu ve Metin ile. Onlar Kürt Tiyatrosu’nun Destar ile görünürlük kazanmasından buruk bir mutluluk yaşıyorlar. Çünkü yaklaşık 20 yıldır icra ediliyor Kürtçe oyunlar ama gerek eleştirmenler gerek seyirciler tarafından yeni yeni ilgi görüyor.

Haberin Devamı

Destar Tiyatro 4 yılda neler yaptı?

Mîrza: 2008 yılında ilk kurduğumuzda tiyatroyu, başka bir tiyatro grubuna ait bir mekânda atölye çalışmaları yapmaya başladık. Öncelikli amacımız bir oyun hazırlamak değildi, daha iyi tiyatro yapabilmek için daha fazla araştırma yapmaktı. Oyunculuk araştırmaları, okumalar derken bu çalışmalar sonunda Reşê Şevê adlı oyunumuz ortaya çıktı. Daha sonra prodüksiyonlara başladık ve araştırmalar sonucu ortaya çıkan prodüksiyonlar gelmeye devam etti. Cerb de bir oyunculuk araştırması ürünüdür mesela. Hedeflerimizden biri kendi metinlerimizi yazmaktı ve Bûka Lekî, Dîsko 5 No’lu ve şimdi hazırlıklarını yaptığımız Antigone 2012 kendi metinlerimizden oluşan oyunlar oldu.

Haberin Devamı

 

Küçük bir sahnede büyük hikâyeler
 

Berfin: Her yaz kendi içimizde oyunculuk çalışmaları yapmaya devam ediyoruz bir yandan. Kendi içimizde oyunculuk, bedeni yeniden tanıma, dans, ses, ritim çalışmaları yapıyoruz. Yeri geldiğinde farklı hocalar çağırıyoruz. Zaman zaman da talep olduğunda kursiyerlere yönelik çalışmalar oluyor. Ama şimdilik böyle bir sürecimiz yok.

Takip ettiğiniz bir tiyatro geleneği var mı?

Mîrza: Bizim takip ettiğimiz bir gelenek yok ama birçok kuramdan besleniyoruz. Antonin Artaud’un fısıltıları bizi daha çok etkilemiştir. Grotowski’nin oyunculuk yöntemleri ve anlatım biçimi olarak da epik tiyatrodan etkiler taşıyoruz. Kendi sahne dilimizi arıyoruz aslında. Reşê Şevê’de bu anlatım dilini biraz yakaladık. Dîsko 5 No’lu ile de bu oyunun birkaç çıta üstüne çıkabilmeyi hedefledik. Cebimizde artık bir hikâye anlatma yolumuz var. Deneysel çalışmalar daha çok ilgimizi çekiyor, Cerb oyunumuz gibi. 

Haberin Devamı

“Kötü her yerde aynı, kavramlar çok değişmiyor”

Dîsko 5 No’lu oyununda seyirciyi ne bekliyor?

Berfin: Dîsko 5 No’lu yüzleşme oyunu aslında (Asu Maro da değinmişti yazısında yüzleşme kavramına ve bu dönüşü almak mutlu etti bizi). Diyarbakır Cezaevi’ndeki yaşanmış işkenceleri konu alan bir oyun. Daha çok gardiyan ve mahkûm üzerinden giden karakter kurgusu var. Onun dışında oyunu tamamlayan örümcek, fare, sinek ve Joe (Esat Oktay Yıldıran’ın köpeğinin adı) var. Tüm karakterleri ise Mîrza tek başına oynuyor.

Bu evrensel bir konu aslında. Dünyanın hemen hemen her yerinde yaşabilecek bir durum ama anlatılan hikâyeler buraya ait. Başka cezaevlerinde de işkenceler oldu tabii ama Diyarbakır’da biraz daha politik bir kimlik üzerinden yapıldığı için daha farklı kaldı akıllarda. Nihayetinde kötü her yerde aynı, kavramlar çok değişmiyor.

Haberin Devamı

    

Küçük bir sahnede büyük hikâyeler
    

Tüm bunların gerçek olup olmadığını soran oldu mu seyircilerden?

Berfin: “Çekiç gibi kafamıza indi” diyen de oldu, bunların gerçekten olup olmadığını soran da. O yüzden kullandığımız materyalleri açıkladık. Gerçek hikâyelerden birkaçını alıp sahne üzerinde denemek istedik. Zaten ne yapsanız da o vahşeti yeterince anlatamazsınız. Sadece onun için bir kapı araladığımızı söyleyebiliriz. Bunun dışında oyunculuğun iyi olduğunu duyup, ne anlattığından bihaber seyirciler de geliyor bazen ama onlarda bile bir etki bırakıyor. Böyle bir şeyin yaşandığından haberdar oluyorlar artık. Zaten hedefimiz de “tekrar böylesi ahmaklılar yaşanmasın”ı iletebilmekti.

Haberin Devamı

Mîrza: Gardiyanların işkence yapma sebepleri o kadar saçma ki! Yeni bir işkence yöntemi bulabilmek için yarışa giriyorlarmış. Hatta biz de Antigone 2012 için bunu konu alan bir şey yazdık. “İnsan kötülük söz konusu olduğunda daha fazla yaratıcı oluyor” dedik. Bunu Diyarbakır cezaevinde görebiliyoruz. Bu yüzden Dîsko 5 No’lu oyununda mahkûm annesine “Anne, saçma sapan şeyler yüzünden insan öldürmek aptallıktır ve onlar aptallar” diyor.

Oyunlarınızda Türkçe üst yazı kullanmanız oyuncuları olumsuz anlamda etkiliyor mu?

Mîrza: Hayır. Aksine oyuncu repliğini unutursa dönüp bakabilir bile (gülüyor).

Berfin: Oyuncu değil ama seyirci açısından sihri bozan bir tarafı var. Sadece Kürt değil Türk seyircimiz de oldukça fazla ve Kürtlerin hepsi de ana dilini bilmiyor. Bu da ana dilde eğitim olmamasından kaynaklanan bir problem. Dolayısıyla anlamak istediğini söyleyen kişi sayısı çok artınca Mîrza, uluslararası festivallerde denenen üst yazı alternatifini sundu. İyi de oldu. Seyirci profilini genişletmiş olduk. Ayrıca şu da var ki, bir farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Bunu da biz bize yapmak istemezdik. Türkiye’de yaşayan halkların bundan haberdar olmasını istiyoruz. Diyarbakır Cezaevi’ni sadece Kürtlere anlatmanın bir faydası yok.

        

Küçük bir sahnede büyük hikâyeler
        

Mîrza: Dünyanın birçok yerinde bir arada yaşayan halklar, birbirlerinin dillerinin konuşabiliyorlar ama Türkiye’de böyle değil. Hikâyelerimizi anlatmak için mecburen kullanıyoruz bu yöntemi. Ayrıca bizim için öncelikli olan bir tiyatro dili yakalamak. Öyle olunca bildiğimiz tüm dillerde tiyatro yapabiliriz. “Kürtçe olsun da nasıl olursa olsun” demiyoruz kesinlikle.

“Oyunlar dışında sergi projemiz de var”

Antigone 2012 oyunundan bahseder misiniz biraz?

Berfin: Antigone 2012’yi nisanın ilk haftasında bitirmeyi istiyoruz. 2 kişilik ve benim yazdığım bir oyun. Toplu mezarlara yönelik bir içeriği var. Milattan önce 200’lü yıllarda yazılan Antigone oyununu günümüzle kıyaslamak istedim. O dönemden bu yıla kadar dünyada var olan bazı kavramların (iktidar, savaş, yersizlik vb.) aslında hiç değişmediğini vurguluyoruz. Mîrza ile ben oynayacağız. Ayrıca benim yöneteceğim için dış gözler kullanacağız.

Mîrza: Orijinalinde Antigone kardeşini geleneklere göre gömebilmek için iktidara karşı geliyor ve mücadele veriyordu. Bizim oyunda ise gömülecek bir kardeş yok. Aksine kemikleri aranan bir kardeş var. Bu yönüyle toplu mezarlara göndermeler yapılıyor.

Bir de sergi projeniz var. Nedir içeriği?

Mîrza: 1991-2011 yılları arasında Türkiye’de yapılmış Kürtçe oyun afişleri sergisi. Şu anda arşiv toparlama ile uğraşıyoruz. Sergi önce Diyarbakır sonra da İstanbul’da görülebilecek. Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesi ve DestAR-Theatre ortaklığıyla gerçekleştirilen bir proje bu. Başka şehirlerden talep olursa oralarda da organize edeceğiz.

Bu sergi bir albüme dönüşecek ayrıca. Albümde hem afiş yer alacak hem de istatistikî bilgiler, künye, grup ve oyunla ilgili bilgiler yer alacak. Bir görünürlük projesi olarak tasarlandı. Eleştirmenlere, köşe yazarlarına, yönetmenlere, oyunculara ve tiyatro yazarlarına birer hediye olarak da gönderilecek.

Röportaj: Hanife Yaşar

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!