Yüzde 17’miz sessizliğe büyük özlem duyuyor

Güncelleme Tarihi:

Yüzde 17’miz sessizliğe büyük özlem duyuyor
Oluşturulma Tarihi: Ekim 01, 2004 21:27

Halk arasında kulak çınlaması olarak bilinen tinnutus hastalığına karşı uygulanan yüksek basınç, dolaşımı hızlandıran enfüzyon, manyetik dalga ve akupunktur tedavilerinin ortak yanı, hepsinin tamamen etkisiz oluşu.

Mehmet E. dokuz yıl önce kulağında tiz bir çınlama sesiyle uyandığında ‘sanki tarlada zıplayan bir çekirge sürüsünün sesini’ duyar gibi olmuştu.

O zamanlar 53 yaşında olan E. bir yolcu gemisinin mühendisiydi. KBB doktoru tinnutus teşhisi koydu ve kan dolaşımını hızlandıran iğneler yaptı. Fakat iğneler işe yaramadı ve doktoru başka hiçbir tedavinin etkili olmayacağını itiraf edince E’nin bundan sonraki yaşamı cehenneme döndü.

Sürekli gergin ve sinirli olan mühendis kulak çınlamasından asla kurtulmayacağı gerçeğiyle sürekli huzursuzdu.

Oysa nelere başvurmamıştı ki? Amalgam dolgusunu çıkarttırdı.

Yatak odasında detektörle formaldehit sızıntısı aradı,

Ortopedistine boyun omurunu kontrol ettirdi ve boyunluk kullanmaya başladı.

Ozon terapisi ve magnezyum terapisi gördü. Ama hiçbiri fayda etmedi.

Hastane boşuna!

Günlerden birinde diğer kulağında da bir çınlama sesi duyunca nihayet hastaneye yatmaya karar verdi. Damarlarına kan dolaşımını hızlandıracak litrelerce enfüzyon sıvısı aşılandı, tabii yine hiçbir etkisini görmedi.

‘Hatta durum git gide kötüleşiyordu’ diye anlatıyor E. ‘Çınlama sadece bir kez bir saatliğine, komşumun güzel bir arkadaşıyla birlikte elinde bir demet gülle beni ziyarete geldiği sırada yok olmuştu.’

Ama ne var ki bir yıl sonra durumu iyice kötüleşti. Emeklilik vakti geldiğinde antidepresan almaya başladı ve kendisi gibi tinnutus hastalarından oluşan bir gruba katılarak derdine çare aramaya başladı.

Grubun yöneticisi iki yıl sonra kendisini daha iyi hissettiğini anlattığında ilk kez bir umut doğmuştu içime, diyor.

Bugün kulak çınlamasını hala duymasına rağmen hiç rahatsız olmuyor, tıpkı buzdolabının sesi gibi kulağındaki tiz sese de alışmış ve uzun bir süreden beri antidepresan da kullanmıyor.

Yaşamayı öğrenmek

Gerçekten de tinnutus hastaları için kulak çınlamasıyla yaşamayı öğrenmek tek çıkar yol. Şiddeti yaşla birlikte artan tinnutus hastalığı toplumun %17’sinde görülürken, yaşlı nüfusun %33’ünü etkilemekte.

Tinnutus erkeklerde ve kadınlarda eşit oranda görülmekte ve hastaların %50’sinde çift taraflıdır.

Tabii ki kulak çınlamasıyla yaşamaya alışmak hastalar için pek kolay olmuyor ve birçok hastanın yakınmasından yararlanarak mucizevi ilaçlar hakkında haberler yayımlayan medya sayesinde örneğin Almanya’da ‘tedaviye dayalı bir endüstri’ gelişti diyor tinnutus konusunda uzman Alman KBB doktoru Eberhard Biesinger.

Alman Cochrane Merkezi, Cochrane Library projesi çerçevesinde tinnutus hakkında bugüne değin yayımlanan tüm bilimsel makaleleri bir araya toplayacak.

Bugüne kadar elde edilen sonuçlar bile ilgi çekici. Kan dolaşımını destekleyen enfüzyon veya tabletler uzun bir süredir varlığını koruyan tinnutus hastalığında tamamen etkisiz.

Akut kulak çınlamasındaki etkileri de henüz kanıtlanmamış. İlaçlar buna rağmen hala yaygın olarak hastalara verilmekte üstelik bunlara Novocain gibi lokal anestezi ilaçları veya Lidocain enfüzyonu da dahil.

İlaca dikkat

Oysa tam da bu iki ilaç uzmanları endişelendirmekte. Çünkü Lidocain ve Novocain, tinnutus hastalığı için onaylanmamış ve yaşamı tehdit eden yan etkilere neden olabiliyorlar.

Basınçlı oksijen tedavisinin de ne kronik ne de akut kulak çınlamasında etkili olduğu kanıtlanmış değil.

Bununla birlikte piyasada alternatif tıp tedavileri olarak önerilenler kuşkusuz en anlamsızları. Mesela tepili sinyal terapisi gibi. Bu aletler özellikle de arterit ve osteoporoz tedavilerinde de uygulandığı ortopedi alanında kullanılmakta.

Üreticilerin açıklamalarına göre bu aletler sözde atımlı elektromanyetik alanlarla dokuyu uyarıyorlar. Oysa uzmanlar bu yöntemin de kesinlikte kanıtlanmadığını söylüyorlar.

Lazer terapisi, cilde yapıştırılan renkli plasterler, akupunktur ya da ‘kulak mumu’ adlandırılan aletle yapılan tedaviler şarlatanlığa sınır tanımıyor.

Sevilen yöntemler arasında gevşeme terapisi de var. Kulak çınlamasının strese bağlı olarak arttığı düşünülürse aslında bu tedavi akılcı olabilir. Fakat çınlamayı tamamen yok etmek için tek başına yetersizdir.

Bu deneyimi, on yıl kadar önce evinde bir vızıltı sesi duyan Ufuk U. da yaşamıştı. U. önce evindeki aletlerden kuşkulandı, ne olabilirdi buzdolabı mı, kalorifer mi? Uzun arayışlardan sonra vızıltının aslında kulağından geldiğini fark etti. U., Qihong ve Tai Chi de dahil olmak üzere akla hayale gelmeyecek Uzakdoğu kökenli alternatif terapi yöntemlerini öğrendi ve uyguladı.

‘Tüm bu terapiler kulak çınlamasını her an hatırlatmak dışında başka hiçbir işe yaramadı’ diye anlatıyor Ufuk bey. Sonunda depresyona giren hasta intiharın eşiğine geldiğinde ya şimdi teslim olacaksın ya da bununla yaşamaya alışacaksın diyerek kulak çınlamasıyla yaşamaya karar verdi ve o andan itibaren kendisini çok daha iyi hissetmeye başladı.

Bir psikomatik hastalıklar kliniğinin yöneticisi, hatalı tedavi yöntemleri yüzünden hastaların tinnutusun ne şekilde geliştiğini bile doğru dürüst öğrenemiyorlar diyor.

Bazı hastalar içkulakta bir dolaşım bozukluğu olduğunu sanıyorlarsa da hastalığın dolaşım bozukluğuyla ilgisi çok ender görülen bir durumdur. Bazı uzmanlara göre tinnutus beyinde oluşmakta.

Kökeni beyinde mi?

Örneğin gürültü, işitme kaybı ya da ilaçların yan etkisine bağlı bozukluklar veyahut da iyi huylu bir tümör nedeniyle işitme sinirinde gelişen hasarlar yeni tinnutus modeline göre hastalığın kökenleri olarak kabul edilmekte.

İlginç olan ise beyindeki gelişme. Yeni modele göre organik bozukluk ilk başta işitme kanalındaki (kulaktan beyne giden yol) sinir liflerindeki etkinliği bozuyor. Ve beyin, bu bozuk sinir hücresi etkinliğini gürültü olarak değerlendirmeye başlamasından itibaren tinnutus gelişiyor.

Küçük hasarlara bağlı olarak azalan uyartıların azalışı tıpkı bir bacağın veya kolun yokluğundaki etkiyi yaratıyor, bu açıdan bakıldığında tinnutus bedensel bir ağrı türü olarak tanımlanabilir.

Beynin dışarıdan gelen seslerin yokluğuna ne derece duyarlı bir şekilde tepki verdiğini üniversite öğrencileriyle yapılan bir deney göstermekte. Ses yalıtımlı bir odada on denekten dokuzu birden bire kulağında bir çınlama sesi duymaya başlamış.

Kulak çınlamasının gerçek bir soruna dönüşmesinde özellikle de beynin duyu merkezi olan limbik sistem sorumlu. Limbik sistem uyartıları negatif olarak değerlendirerek duyulmamasını engellemekte.

Amerikan Hastanesi’nde

Tinnutus oluşumuyla ilgili bu karmaşık model gerçekten de yeni bir terapinin yolunu açtı. Tinnutus Retraining Terapi olarak adlandırılan yöntem, kulak çınlamasının açtığı ruhsal sorunları hafifleten bir tedavi türü.

Bu yöntemde işitme sistemi, limbik sistem ve otonom sinir sistemi arasındaki refleksler bir işitme cihazı ya da sürekli ses üreten bir ‘maske’ yardımıyla yeniden eğitilmeye çalışılır.

Hastanın kulak çınlamasıyla daha kolay yaşaması ve tinnutusun zamanla ortadan kaldırılmasına dayanan tedaviyle hastanın düşüncelerinin belirlenmesine ve bu düşüncelerin geçerliliği ile savaşmasına ve daha yapıcı düşünceler oluşturmasına yol gösterilir.

Kısacı TRT olarak da bilinen Tinnutus Retraining Terapi ülkemizde ilk olarak VKV Amerikan Hastanesi’nde uygulanmaya başlanmış.

Uzmanlar bununla birlikte Retraining terapisinin de beklenildiği kadar iyi sonuç vermediğini söylüyor.

Tinnutus hastalığındaki en büyük sorun aslında gerçekten etkili olan bir terapinin bulunmamasından kaynaklanmakta.

Bu şekilde kendilerini ihmal edilmiş hisseden hastalar kulak çınlamasından başka hiçbir şey düşünemez oluyorlar. Oysa en etkili tedavi bile kişinin bu rahatsızlığı aklından çıkartmaması halinde işe yaramıyor.

Bu yazının kaynakları: Spiegel 26/2004, http://kbb.atauni.edu.tr/doc/Tinnutustedavisi/doc, www.amerikanhastanesi.com.tr
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!