Güncelleme Tarihi:
UEFA Avrupa Ligi’nde konuk ettiği Royal Antwerp ile 2-2 berabere kalarak gruptan çıkma şansını iyice zora sokan Fenerbahçe’de maç sonrası konuşulan 2 olay vardı..
Birincisi, bir dünya markası olan Mesut Özil’in 66. dakikada oyundan çıkarılmasına sinirlenerek yerdeki su şişesini tekmelemesi; ikincisi ise teknik direktör Vitor Pereira’nın basın toplantısında söylediği ‘Bu takımla Avrupa Ligi şampiyonluğunu aklınıza dahi getirmeyin’ anlamına gelen sözleriydi.
Fenerbahçe taraftarlarının en çok tartıştığı bu konuları Hürriyet yazarları değerlendirdi.
Zaten beklenti ondan uefa Avrupa Ligi kupasını kazanması değil ki! Kendisinin yarı bütçesindeki bir takıma karşı topa en azından rakibinden fazla sahip olacak cesareti göstermesi. 14 resmi maçın birinde, bir dakika olsun ezberini bozabilmesi. Ekstra bir hücumcuyu sahada tutabilmesi. Bir stoper ya da bir merkez orta saha çıkarıp bir forvet sokabilmesi. Yapamadığı şey bu... Ayrıca Fenerbahçe’nin kupa kazanacak bir kadrosu olsaydı zaten teknik direktör olarak onu göreve getirmezlerdi, içi rahat olabilir.
Vitor Pereira realist yaklaşmış. Ancak unutmamak lazım ki ‘büyük hayalleri olanlar büyük başarılara ulaşır. 2000 yılında Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı kazanacağını kim öngörebilirdi? Ayrıca Real Madrid’e 2007-08 sezonunda müthiş bir şampiyonluk yaşatan Bernd Schuster’in bir sonraki sezon El Clasico öncesi “Bu Barcelona’yı Camp Nou’da yenmemiz imkansız” deyince kovulduğunu da hatırlıyoruz (Schuster’in yerine Juande Ramos getirilmiş ve o da maçı 2-0 kaybetmişti). Fenerbahçe hiçbir zaman koşullar ne olursa olsun kaybetmeyi kabul etmez ve her zaman vizyonu ve misyonu kupalardır. Sen büyük düşünmüyorsan Fenerbahçe’de işin ne!
Pereira'nın Türkiye’deki futbolun yurt dışında yarışmaya yetmediği yolundaki tespitlerinin tamamının haksız olduğunu düşünmüyorum öncelikle. Ancak bu düşüncem Pereira’yı haklı çıkartmaya yetmez. Birincisi Fenerbahçe ve benzeri büyük camiaların her maça, organizasyona kazanmak için çıktığını bilmek için alim olmaya gerek yok. Pereira yabancı da o kadar da yabancı değil! Dost ortamında, kahve platformunda hatta televizyon programında bu muhabbet yapılır. Ama Fenerbahçe Teknik Direktörü maç sonu böyle konuşamaz, olmaz, yakışık almaz, tepki alır. Kendisine, futbolcularına, tüm camiasına ve kamuoyuna “Biz UEFA’yı kazanacak seviyede değiliz” mesajını vererek neyi amaçladığını anlamak mümkün değil. “Ne kupası, sen bir Antwerp’i yen önce, bize umut ver” derler adama. Kendi kendine baskı oluşturdu, tuhaf.
Hangi takımda ve ülkede olduğuna bağlı olarak tabii ki konuşabilir. Arkadaşlarıyla konuşabilir. Başkanla özel bir toplantıda konuşabilir. Ancak Fenerbahçe ve Türkiye bu konuşma için doğru ikili mi, tartışılır. Bizim futbol kültürümüz, kazanmak üzerinden şekillendiği ve şampiyonluk dışında bir sonuç özellikle büyük kulüplerin DNA’sında yer almadığı için, bu cümleleriyle sadece kendi işini zorlaştırmış oldu.
Fenerbahçe'nin 6 ofans oyuncusu var: Enner Valencia, Serdar Dursun, Mergim Berisha, Mesut Özil, Diego Rossi ve Pelkas. Bunlardan iyi performans alabildiği tek adam Valencia. Yarım da Rossi. Eğer siz 6 ofans oyuncunuzun 1 buçuğundan iyi katkı alabildiyseniz sadece sporcuları değil, taktiğinizi de sorgulamalısınız. Futbolu icat etmişçesine kibirli basın toplantıları yapmak yerine B, C planları üretmeye kafa yormalı. Tek bir planla koca sezonu oynayamazsınız. Bir taktikler repertuvarınız olmalı.
Mesut Özil’i daha az koşturacak, topa daha fazla sahip olan, oyunu dar alanda oynamaya yönelik bir plan Fenerbahçe için şart. Aksi takdirde iki kale arasında sürekli gidip-gelen oyunda Mesut verimli olamaz. Mevcut durumda Mesut’un atletik yetenekleri ve dayanıklılığı Fenerbahçe’nin şu oyunu için yetersiz. Pereira’nın oynattığı futbol hız, tempo ve dayanıklılık talep ediyor. Aslında günümüz futbolunda birçok üst düzey kulüp böyle oynuyor. Ancak Fenerbahçe’nin kadrosunda buna ayak uyduracak oyuncular Ferdi, Muhammed, Szalai, Min-Jae Kim, Osayi-Samuel, Diego Rossi gibi 25 yaşın altındaki isimler.
Mesut Özil kariyer zirvesini epeyce önce görmüş bir büyük yıldız olarak geldi Türkiye’ye. Kaotik ve kendi tuhaf dengeleri olan memleket futboluna uyum sağlayamayacağını düşünenlerdenim geldiğinde. Yine de Mesut Özil’in deneyimiyle Fenerbahçe’ye daha fazla katkı sunacağını sanıyordum. O parladığı yıllardaki özelliklerini besleyen fiziksel kaynaklar artık daha da sınırlı. ‘Yüksek beklentileri karşılayamamak endişesine’ düşmeyecek kadar görmüş geçirmiş bir yıldız Mesut Özil. Ancak kendi kendisinin doktoru olabilir. Daha fazla sorumluluk almakla işe başlayabilir.
Eğer kafamdaki oyun planına uymuyorsa ya da sahada bekleneni veremiyorsa tabii ki çıkarırım. Sahadaki futbolun ve alınan sonucun faturası teknik direktör olarak bana kesilecekse o sonucu almak için, en doğru olduğunu düşündüğüm şeyi yapmam lazım. Belki de Mesut Özil’in çıkışını değil, sahadayken ne yaptığını değerlendirmek lazım. Bizde her an her şeyi yapabileceği için bazı oyuncuların son dakikaya kadar sahada durması gerektiğini düşünen bir ekol var, ama modern futbolun koşmayan bir oyuncuya bile tahammülü kalmadı. Taraftarın Mesut’la ilgili beklentisi çok büyüktü, sadece Pereira’nın değil, onların da sabrının sonuna yaklaştığını düşünüyorum.