Lokantalar, oteller dolacak hamamlara su yetmeyecek

Güncelleme Tarihi:

Lokantalar, oteller dolacak hamamlara su yetmeyecek
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 02, 1999 00:00

Haberin Devamı

Erzurumspor 1. Lig'e çıktığında, en fanatik taraftar 'Ciğerim Fuat' beklentisini açıklıyordu...

Erzurumspor’un 1. Lig’e çıkması kent sakinlerinde büyük beklentilerin doğmasına yol açmıştı. Ekonomik, politik ve sosyal olarak çok büyük hedeflere ulaşabileceklerini zannediyorlardı.Aradan bir yıl geçti bu yıl da son anda Lig’de kalmayı başardılar. Ama hiçbir şey onların bekledikleri gibi gerçekleşmedi.

Hasbi Ağa, paraya hükmetmesini biliyordu ama futboldan hiç mi hiç anlamıyordu. Samsunspor Başkanı oldu ve bir maça gitti. Çok eğlendi. O kadar ki, aylar sonra bile keyifle anlattı o günü.

- Başkan olduk maça gittik. Aha bir gol oldu. Dedüm ki, kime soktulaa. Dedülee ki, bize. Galkın gidek dedüm. Dedülee ki, gol oldu ama maç bitmedü. Öğreniyon, öğreniyon, zamanla herşeyi öğreniyon, futbolu da öğreniyon.''

Bu sözler Hasbi Ağa'ya ait. Erzurumspor'un 1.lige çıkışının kentteki yansımalarını inceleyen sosyolog Cumhur Aslan, futbol-kent ilişkisini açıklamak için bu örneğe başvurmuş. Aslan'a göre, Hasbi Menteşeoğlu'nun o dönemde Samsunspor'un başkanı olabilmesinin nedeni futbolun, 1980'lerin ‘yükselen beklentiler devrimi’nden payını alması! Yani giderek gelişen kara para, mafya vb. unsurların futbolu etkilemesi ve ‘kurtarıcılık edebiyatı’nın yaygınlaşması...

BİLİMSEL ARAŞTIRMA

Erzurumspor için ise durum farklı. Orada ‘kurtarıcılar’ yok, hatta tam tersine bir futbol takımının koca bir kenti kurtarması sözkonusu! Beklenti bu! Yoksa geçen yılki şampiyonluk, 1.lige çıkış kutlamaları, 900 binlik kenti böylesine ayağa kaldırır; bütün kent aynı afişlerle süslenir miydi?

- Silkin Palandöken dök başındaki karını

Dadaş 1.lige çıktı göster vakarını

Neden Erzurum, futbol takımının başarısını sıradan bir olay olarak algılamadı? İşte bu soru, Türkiye'de ilk kez bir bilimsel araştırmaya konu oldu. Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü, Erzurumspor'un Erzurum'a yansımalarını şampiyonluk kutlamalarından itibaren izlemeye aldı. Bölüm Başkanı Prof.Dr. Sebahattin Güllülü'nün gözetiminde bir araştırma yürütüldü. Araştırma, Erzurumspor'un 1.ligde ilk yılını tamamlaması ve ligde kalmayı başarmasının ardından Araştırma Görevlisi Cumhur Aslan tarafından kaleme alındı.

TOPLUMSAL HİSTERİ

‘Bir yerel kültür unsuru olarak futbol’ başlıklı araştırmada, Aslan, 1. Lig’e çıkış kutlamalarını, ‘toplumsal histeri’ ve ‘başarı sarhoşluğu’ kavramlarıyla açıkladı:

‘‘Bu coşku, Doğunun toplumsal konumlanışıyla ve özellikle son yıllarda terör olaylarıyla birlikte kültürel ve tarihsel şizofreniye dönüşen insanların bir çığlığı, bir isyanı olarak değerlendirilebilir.’’

Önemli bir saptama. Kentsel farklılıkların yansıması! Yoksulluk ve teröre tepki! İşin özü burada. Bu nedenle de ‘‘Erzurumspor-Vanspor vb. takımların 1.Lig’e çıkışlarında ‘anti-PKK hissiyatının etkili olduğu’’na dikkati çekiyor Aslan:

‘‘Doğuda anti-PKK söylemi nedeniyle stadyumlar milliyetçi söylemin daha güçlü olarak ifade edildiği kutsal mekanlar haline gelmiştir. 18 Nisan seçimlerinin galibinin ‘milliyetçiler' olması, Türkiye'de 90'larda üretilen politikalarla söylemlerin birbirini bütünlediğini göstermektedir.’’

KENTSEL DAYANIŞMA

Aslan'ın vurguladığı ikinci nokta, kentsel farklılıkların futbola etkisi. Bu noktadan bakınca fark ortada. Trilyonluk futbolcular oynatan İstanbul takımları ve onlarla yarışabilmek için ekonomik güç kazanmaya uğraşan Anadolu kulüpleri.

Erzurumspor için ekonomik açıdan güçlenmek mümkün değil. Erzurumspor'un her kongresinde aynı tablo yaşanıyor! Takıma ekonomik açıdan sahip çıkacak zengin bir başkan aranıyor. Fakat bir türlü bulunamıyor. Çünkü Erzurum'un az sayıda zengini, riski büyük yatırım olarak görüyor Erzurumspor'u. Trilyonlara sahip olamayan Erzurumspor'un geriye kalıyor iki dayanağı. Birincisi milliyetçi söylem. İkincisi kentsel-bölgesel dayanışma.

AMATÖR KÜLTÜR

Aslan, İstanbul takımlarına karşı bölgesel dayanışmanın pratik önemini somut bir örnekle aktarıyor:

‘‘Kent şovenizminin futbol maçlarının alınışında çok etkili olduğu özellikle Gaziantep maçında çok rahat gözlemlendi. Olmazsa olmaz bir öneme sahip bu maç alınmamış olsaydı belki de Erzurumspor bugün küme düşmüş olacaktı; fakat inanılmaz seyirci baskısı, hakemi de etkisi altına alarak maçın alınması sonucunu doğurdu.’’

Büyük kent takımlarındaki profesyonel kalıplar, küçük kent takımlarında geçerli değil. Erzurumspor gibi takımlarda ‘amatör kültür değerleri' çok önemli.

KENT FANATİZMİ

İşte Aslan'ın sözünü ettiği ‘kent fanatizmi' de noktada açığa çıkıyor:

‘‘Kent fanatizmi her şehrin kendi kültür normlarına uygun şiddet ritüellerini üretir. Erzurumspor Teknik Direktörü Sadi Tekelioğlu'nun kırmızı kart gören iki futbolcusunu dövmesi, ‘eti senin kemiği benim' felsefesini eğitim sisteminde uygulamış bir toplumun spor alanındaki çok normal ve övülen bir türevi gibidir. Futbolun paraya dayalı bir profesyonel spor olduğu özellikle küçük, geri kalmış kent ortamlarında tamamen unutulur ve başarı parayla pulla değil, ruh ve gönül birliğiyle kazanılır.’’

BÖLGEYE FUTBOL DESTEĞİ

Bu da gösteriyor ki, Türkiye'de mensubiyet duyguları çok güçlü. Özellikle de ‘bölgesel mensubiyet', hayatın hemen her alanında varlığını hissettiriyor. Karadenizliler için de böyle, Doğulular için de...

Aslan, 22 sayfalık araştırmanın sonuç bölümünde bu noktaya değindi; Türk siyaseti ve kültüründe bölgeciliğin etkileyici ve belirleyici bir konuma sahip olduğunun altını çizdi:

‘‘Türkiye'de bölge mensubiyeti, belirli bir bölgeye bağlılık, önemli mihenk taşlarından biridir. Doğulu olabilmenin son yıllarda sürekli terörle bağlantılı olarak gündeme gelmesiyle birlikte, bu bölgede, futbolun öne çıkarıldığı, futbola ağırlık verildiği, medya ve televizyonların bunu desteklediği görülmektedir.

DOĞU'NUN TEMSİLCİSİ

'Doğu takımları giderek daha sempatik bulunmaya başlanmış, 1. Lig'de yer almaları suretiyle terörden uzaklaşmaları bir hissiyat olarak sürekli ifade edilmiştir.

'Terörün yoğun olarak yaşandığı bir bölgede Erzurumspor'un bir siyasal-ideolojik ve kültürel form olarak 1. Lig'de olması çok önemlidir. Doğudaki terör eylemlerine hiçbir şekilde katılmayan, dolayısıyla devletine milletine sıkı sıkıya bağlı bir kent, futbol yoluyla ‘Doğu'nun gerçek temsilcisi' olmuş, bu yönde de çokca desteklenmiş, ödüllendirilmiştir. Sonuç olarak futbol patlamıştır.’’

YILLARIN İTİLMİŞLİĞİNE İTİRAZ EDİYORLAR

Başarı varsa tamam, ama başarı yoksa bu kez bir arayış başlıyor! Suçluyu bulmak da zor olmuyor tabii. İstanbul takımlarına karşı bir yenilgi sözkonusuysa suçlu zaten belli: ‘‘Masabaşı oyunlarıyla kaybettik!’’ ya da ‘‘Kazanmamızı istemeyen bazı güçler devreye girdi.’’ Aslında bu yaklaşım garipsenmemeli. Avrupa'ya giden büyük takımların seyircilerinin sloganı nedir?

‘‘Avrupa! Avrupa! Duy sesimizi! Bu Türk'ün ayak sesleri’’ Erzurumlular ne diye bağırıyor?

- Türkiye! Türkiye! Duy sesimizi! Bu Dadaş'ın ayak sesleri!

Mantık aynı. Aslında her iki sloganda da yılların itilmişliğine itiraz var. Birinde titretilmek istenen Avrupa, diğerinde İstanbul takımları!

Erzurumspor ekonomik kalkınmanın manivelası olamadı

Evet, Erzurum'da futbol zirveye çıktı. Palandöken kadar yüce gurur kaynağı oldu. Ama 1. Lig'de geçen ilk yıl, gururu okşamaktan öteye geçemedi. Çünkü asıl beklenti, Erzurumspor'un, kentin ekonomik kalkınmasının manivelası olmasıydı. En fanatik taraftar ‘Ciğerim Fuat' bile geçen yılki kutlamalar sırasında şan-şöhretten değil, ekonomik vaziyetten dem vurmuştu:

- Lokantalar, oteller dolacak, hamamlara su yetmeyecek...

Aradan bir yıl geçti. Erzurum'un ekonomisinde fazla bir değişiklik olmadı. Kısacası, il olmayı yıllarca bekleyen ilçelerde, tabelayı değiştirince ne olduysa Erzurum'da da o oldu...

Stadyum kutsal bir arena

Stadyum, futbolun tezahürlerinin sergilendiği, sosyalleştirme, şiddet, aidiyet duygusu, biz/öteki ayrımının esas olarak yaşandığı ‘ev'dir. Stadyum, taraftarların (bazan da fanatiklerin) savaş karşısında alternatif işlevler sunan bir mücadeleyi izlemek için toplandıkları kutsal bir yerdir.

Stadyum toplumsal eşitsizliği/farklılığı yansıtır; aynı zamanda coşku, heyecan, küfür, şiddet gibi ortak davranış ritüelleriyle her toplumsal kesitin birleştiği, bütünleştiği bir arenaya dönüşür. Stadyumlarda oturma düzeniyle futbolcu beğenileri arasındaki ilişki, ilginç sonuçlar doğurabilmektedir.

Bromberger, stadyum için ‘kentsel bir cemaatin kendisini hem bir bütün olarak hem de ayrışmışlığı ile enine boyuna yansıtabildiği ender yerlerden biridir. Orada, toplumsal ilişkiler olağanüstü güçlü ifadelerle, yüklü ritüellerle teatrelleştirilir' demektedir.

Puşkin’in Erzurumu

Ünlü Rus yazarı Puşkin, kenti istila eden Rus ordusuyla birlikte 1829'da Erzurum'a gelmiş. İlk dikkatini çeken de kentin sert iklimi ve yoksulluk olmuş. Puşkin, anılarında Haçlı Seferleri sırasında kullanılan ‘Asya görkemi' kavramının artık kalmadığını vurguluyor:

‘‘Bugün Asya yoksulluğundan, Asya ilkelliğinden söz edilebilir ancak. Görkem, hiç kuşkusuz, Avrupa'nın sahip olduğu bir şeydir artık. Pskov ilinin ilk taşra kentindeki küçük bir bakkal dükkanında bulabileceğiniz herhangi bir şeyi, Erzurum'da dünyanın parasını dökseniz satın alamazsınız.’’



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!