Şimdi o yok etmek istediğiniz adam yeni bir hayat kuruyor

Güncelleme Tarihi:

Şimdi o yok etmek istediğiniz adam yeni bir hayat kuruyor
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 24, 2005 01:47

Kale kapısı cennete açılıyor. Yüksek duvarlarla çevrili villadan içeri girince...

Begonviller, yaseminler, bademler, palmiyeler arasında; mandalina, muz, portakal, hurma, avokado ağaçları, deve tabanları, akasyalar, selviler, yeşil çimenler; ortasında yüzme havuzu, ötesinde küçük, yapay bir göl.

İngiliz tipi bir malikane. Her salonun bir bölümü antika koltuk takımları, bir bölümü hasır takımlar, masif ve cam masalar, antika sehpalar, göz alıcı aksesuvarlarla bezenmiş, vazolar, biblolar, tablolar, kütüphanelerde bahçecilikten felsefeye kadar çeşitli kitaplar. Hiçbiri süs değil. Yerli yerinde. Bahçe, ev, eşyalar, ince bir zevkin ürünü. Görmüş geçirmiş bir hayatın izleri.

‘Buralar geçmişte sürgün yeriymiş. Namık Kemal’in Magosa’da sürgünde yaşadığı hücrede, ben öğrenci iken defalarca nöbet tuttum, turistik bir yer.’

Kullandığı sözcükler sanki çift anlamlı. Bugünü anlatıyor, geçmişe dokunduruyor. Geçmişi aktarıyor, bugünkü duygularını vurguluyor.

Asil Nadir (64)...

Çok değil, on beş yıl önce dünyanın en büyük bankalarının direktörleri, çokuluslu şirketlerin genel müdürleri, cumhurbaşkanları, başbakanlar kartvizitleriyle onun masasında cirit atıyor. Uzakdoğu’dan Latin Amerika’ya uzanan zincirin odağı Londra’da Polly Peck International şirketi. O, on milyar doların üzerinde bir servetin sahibi. Elindeki güç, bu serveti çoktan aşıyor.

İngiltere’de göz hapsinde ve İngiltere dışına çıkması yasakken Kıbrıs’a dönen Asil Nadir, yaklaşık sekiz yıldır hiçbir gazeteciyle konuşmuyor. Kendi dünyasına kapanıyor.

Kıbrıs’ta Lapta’da yüksek duvarlarla çevrili yeşillikler arasında sohbette, geçmişten bugüne dramatik, heyecanlı, kişilere, kurumlara, hatta ülkelere, derslerle dolu bir yolculuğa çıkıyoruz.

Sohbet bazen Kıbrıs’a geliyor.

Referandum sırasında Asil Nadir sahip olduğu TV’ye çıkıyor. Ekranda Türk tarafından Güney Kıbrıs’a geçen kafileler. Bu görüntüler üzerine Asil Nadir Kıbrıs halkına sesleniyor: ‘Bu manzaraların devamını istiyor musunuz? İstemiyorsanız referandumda Evet deyin.’

Bir ara laf, eski eşi Ayşegül Tecimer’e geliyor:

‘İki çocuğumun annesi. Zaman zaman haberleşiyoruz. Ben Ayşegül’ün bir daha Türkiye’ye döneceğini sanmıyorum.’

Elektronik eşya, gıda, bankacılık, otelcilik, turizm, denizcilik, tekstil, medya, inşaat, kozmetik sektörlerinde fırtınalar estirdikten sonra:

‘Kıbrıslı bir Don Kişot çıkmış, vatan sevgisi nedeniyle Amerikalılarca önü kesilmiş, onlara göre kabul edilemez politik bir tutum takınmış biri olan ben, arkama bir baktım, kimse yok. Yazıklar olsun! Şimdi o yok etmek istediğiniz adam yeni bir hayat kuruyor.’

Lapta’daki evinde, Lefkoşa’daki bürosunda saatlerce sohbet ediyoruz. Bir bölümü kayıtta, bir bölümü kayıt dışı.

Yerinden fırlıyor, heyecanını frenleyemiyor, 80’li yıllara ait mavi kaplı raporları çıkartıyor:

‘Bunların her biri ciddi maliyetlerle, Türkiye’nin ilerisi için uluslararası firmalarca hazırlanmış projeler.’

Türkiye cep telefonuyla 1993’te tanışıyor. Asil Nadir’in dosyalarından biri 1984 yılına ait, cep telefonu raporu. Tütün, fındık, çay, TCDD, elektronik ürünler, ilaç endüstrisine ilişkin projeler günümüz açısından hálá geçerli:

‘Türkiye’ye gelen yabancı yatırımcılar şu anda uzun vadeli düşünmeyenler. Onları uzun vadeye dönüştürmek gerek. Türkiye’de yıllar sonra şimdi ilk defa doğru yönde hareket var. Dinamik davranıldığı takdirde, dünyanın bir Türk mucizesine tanık olacağına inanıyorum, çünkü o potansiyel var.’

En tepeden başlayalım. Şirketlerinizin toplam değerlerinin en yüksek olduğu nokta ne kadardı?

- 80’li yıllarda Polly Peck dünyanın en iyi performans gösteren beş-on şirketinden biriydi. Del Monte de halka açılmak üzereydi. Onun da halka açılmasıyla tüm grubun toplam borsa değeri, 10 küsur milyar dolara geliyordu.

Nerede başladı iniş?

- Bir başlangıcı yoktu. Çok ani oldu.

Sizin hatanız oldu mu?

- Hayır, çok iyi bir sanayici, iyi bir finansördüm inancı bende hálá var. Asil Nadir olayının tamamen siyasi olduğuna hem Türkiye’deki hem Kıbrıs’taki ülkeyi yönetenler çok vakıftırlar.

Tam olarak neyi kastediyorsunuz?

- Kıbrıs’ı. Kıbrıs konusunun çözümsüzlüğünü.

Siz yükselirken de Kıbrıs konusu vardı ama.

- Kıbrıs konusu vardı ama onun çözümünü etkileyecek boyutlarda değildik. Halbuki bu sıkıntıların zuhur ettiği dönemde şayet taşıdığım iyi niyetleri taşımamış olsaydım, istenilen doğrultuda bir çözümü empoze edebilirdim.

Neydi o istenilen çözüm?

- Bizleri ömür boyu vatansız bırakabilecek teklifler.

Kimden gelmişti?

- (Gülüyor) Bu kadar hırpalandıktan sonra şuydu, buydu diye benden bir cevap beklememenizi rica ediyorum.

VASİLİU İLE BENİ UZLAŞTIRMAK İSTEDİ

Hep bahsedilen bir görüşme var. İnişinizin miladı olarak gösteriliyor. Amerikan Başkanı’nın Kıbrıs Özel Temsilcisi Nelson Ledsky ile yaptığınız toplantı.

- Evet, 1989 Aralık’ında, Londra’da ofisinde ziyaret etmiştim.

Ne oldu o görüşmede?

- O görüşmeden evvel, bir defa hem Türkiye’ye hem Kıbrıs’a görüşmemde bir mahzur olup olmadığını sordum. Bir sorun olmayacağını söylediler; biz de gittik. Toplantıda dört kişiydik. Ledsky, Amerikan Büyükelçi Yardımcısı, ben ve Kıbrıs’ta danışmanlığımı yapan bir zat. İki saate yakın konuştuk. Kıbrıs’ın birleşmesinden bahsediyordu.

Siz ne dediniz?

- Ben çok kibar bir şekilde bunun kabul edilemeyeceğini anlattım. Onun yerine kendisine şu anda Annan Planı diye anılan önerinin biraz daha gelişmiş versiyonunu tavsiye ettim. Yani iki ayrı egemen devlet, bunların üstünde federasyondan konfederasyona kadar kayan bir siyasi eşitlik.

Nasıl karşıladı bunu?

- Bir teklifle geldi. ‘Güney’de Cumhurbaşkanı Vasiliu, kuzeyde de halk sizi seviyor. Sizi Vasiliu ile tanıştıralım. Onunla uzlaşmak kolay olur. Böylece de Kıbrıs sorunu çözülür’ dedi.

Yani size Kıbrıs’ın başına geçmenizi önerdi.

- Siyasetçi olmadığımı, bu konularla ilgim olmadığını anlattım.

İNİŞİN BAŞLANGICI LEDSKY GÖRÜŞMESİ

Peki söylendiği gibi, inişiniz o görüşmedeki tavrınızdan sonra mı başladı sizce de?

- O görüşmeden sonra Kıbrıs’ta cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri oldu. Hatta dışarıdan, kaynağını açıklayamayacağım yerlerden bazı müdahaleler oldu seçimlere. Ama yine benim desteklediğim ekipler yönetimde kaldılar. Seçimlerin hemen ardından da İngiltere’de, bize karşı bir hücum organize edilmeye başlandı. Olmayan hadiselerin varlığı iddia edilerek yürütüldü bu hücum. Kimler tarafından, diyecek olursanız, şu anda artık bu kadar zamandan sonra, bu kadar iyi şeye gidişten sonra, artık beni ilgilendirmiyor da diyebilirim.

Yani, düğmeye Ledsky görüşmesinde basıldı.

- Başlangıç noktasıydı.

Peki, siz işadamısınız. Böylesi karmaşık bir siyasi çözüm için nasıl oluyor da bir işadamına geliyorlar?

- Ben de aynı şeyi sordum. Maalesef enteresan bir şey oluşuyor ama. Küçük ülkelerdeki büyük işletmelerin siyasi etkinliği istemeden artabiliyor. Çünkü on binlerce çalışanımız oluyor, dolayısıyla arzu ettiğimiz yönde siyaseti etkileme potansiyelimiz doğuyor. Bu bir gaye ya da vardığınız bir nokta değil ama. Kendiliğinden oluşan bir şey.

Sonra soruşturmalar, vergi kaçakçılığı suçlamaları, 24 bin yatırımcınızdan zimmetinize para geçirme iddiaları...

- O suçlamalarla karşı karşıya kaldığımda, ben 20 seneden beri dünyanın en meşhur denetim şirketlerinden biri olan Coopers&Lybrand’la çalışıyordum. Polly Peck’in hesaplarından, şahsi varlıklarımdan, tüm muhasebe kayıtlarımdan onlar sorumluydu. Böyle profesyonel murakıplar sizin işlerinizle ilgilenirken, bu tür şeyler yapmak imkansızdır.

CHURCILL’İN HABER REKORUNU KIRDIM

Peki kamuoyu önünde anlatmadınız mı bunları?

- Anlatmaya çalıştım tabii. Ama asılsız söylentiler, soruşturmalar, baskınlar başladıktan sonra borsada şirketlerimiz göreceği kadar zarar gördü zaten. Beş aylık bir dönemde benim hakkımda İngiliz basınında o kadar çok haber çıktı ki, 1944-45 savaş yıllarında Churchill hakkında yazılanlardan daha fazlaydı. Churchill’in haber olma rekorunu kırmışım. Hepsi yalan yazılardı.

Orada hakkınızda iflas kararı çıktı, şirketlerinize el kondu. Peki Kıbrıs’taki ve Türkiye’deki malvarlığınız nasıl elden gitti?

- Hem Türkiye’de hem Kıbrıs’ta inanılmaz bir şeyle karşılaştık. Mesela Türkiye’de yüz milyonlarca dolarlık malvarlığım gitti. Çünkü başıboş kalmıştı. Hiçbir şey yapamadım.

Sattınız mı yani?

- Hayır, hiçbir şeyi satamadım. Her şey çarçur oldu.

Haciz mi oldu?

- Ne haczi canım? Çarçur oldu. Çarçur...

Kıbrıs’ta da mı böyle oldu?

- Burada Türkiye’ye kıyasla daha az hadiseler olmuştu. Ama burada da enteresan şeyler oldu. O zaman en büyük işverendim ülkede. Bu sıkıntılı dönemlerde o zaman çok insafsızca davranıldı bize. Milyonlarca dolarlık vergiler, cezalar... Öyle öyle gitti işte.

Kaçışımı güçlü İngiliz arkadaşlarım organize etti

İlk tutuklanma öyküsü nasıl?

- İlk tutuklanma üç günlüktü.

Nerede oldu?

- Londra’da. İstanbul’dan işlerimi takip etmek için geliyordum. Havaalanında indim kalabalık, silahlı, kurşun geçirmez yelekli polis ekipleri vardı.

Sebep?

- Bu gücü altından alın, diye bir düşünceye girdiler ya politik nedenden dolayı. Bu operasyondaki beyni söküp alma düşüncesine kapıldılar. Yani ‘Get the brain out.’

Sonra İngiltere’den çıkış yasağı koydular.

- Hemen koydular ki, işlerime bakamayayım. İki sene dokuz ay, suçumun ne olduğunu öğrenebilmek için İngiltere’de gönüllü savaş verdim.

Kaçışınız nasıl planlandı?

- Baktım hiçbir şey değişmiyor. Hatta Kıbrıs davası nedeniyle artık hayatımın tehlikede olduğuna ve oralarda çok sallanmamam gerektiğine inandım. Çok güçlü, çok değerli dostlarım vardı İngiltere’de her şeye rağmen. Bakan düzeyinde olsun, değişik düzeylerde olsun. Onların sağladığı bir uçakla, küçük bir havalimanından havalanıp direkt Kıbrıs’a uçtum. 1993’ün Mayıs ayıydı.

Çok rahat bir kaçış olmuş.

-
İngiliz dostlarımın organize ettiği bir hadiseydi. Havalimanı için Londra’ya 100 kilometre mesafede bir yere gitmemiz gerekti sadece.

ÊYanınıza ne aldınız ayrılırken?

- Kendimi aldım sadece, başka bir şey almadım.

Türkiye ve Kıbrıs’ta kimlerin haberi vardı bu işten?

- Kimsenin haberi yoktu.

Erdoğan’ı belediye başkanlığından beri takip ediyorum

Sayın Erdoğan’ı, belediye başkanlığı zamanından beri hep takip etmişimdir. Zaman içinde Türkiye’nin yönetiminde çok ehemmiyetli bir rol oynayacağı inancı vardı bende. Nitekim öyle oldu. Tanışmışlığım var. Başbakan olmadan önce. Seçimler olduktan sonra bir defa görüştüm. Oluşumları takdirle karşılıyorum ben Türkiye’de. Eskiden cesaret edilemeyen enteresan şeyler oluyor. Ama bilhassa eğitim konusunda çok ciddi merhaleler oluşması lazım.

Kıbrıs’ta şimdi işler çok iyi doğru, dinamik bir yoldayız

Kıbrıs’taki son genel seçimlerde kimi desteklediniz?

- Çoğunluk olarak Kıbrıs’ta çözümden yanaydık. Bu çözümün Avrupa Birliği’nden dolayı Türkiye’ye yaratacağı avantajları da biliyoruz. Buna uygun bir ekibe ihtiyaç olduğunu biliyorduk.

Anlıyorum. Peki referandumda ne oy kullandınız?

- Yüzde 65’in (Evet) içindeydim.

Sonuçtan memnunsunuz öyleyse.

- İlk defa dünya Kıbrıs Türkü’nün ve Türkiye’nin adil bir çözüm istediğini fark etti değil mi? Memnunum elbette.

Kıbrıs olayında herkesin benimsediği bir çözüm şekli var. Sizinki nasıl?

- Bir Kıbrıs Türk Devleti bir de güneyde Kıbrıs Rum Devleti olacak. Bunun üzerinde de inşallah bir federasyon. Bizim istediğimiz, siyasi eşitliği olan federal bir çatı altında kendimiz yönettiğimiz egemen bir ülke olmak.

Sayın Denktaş’la çelişki yaşamış oldunuz.

- Ben çelişki sözcüğünü kullanmak istemiyorum. Sayın Denktaş çok uzun, çok ciddi hizmetler vermiştir Kıbrıs’a. Birlikte vermişizdir. Ama zamanın etkisiyle belki biraz yorgundur.

Şimdiki cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat ile ilişkiniz nasıl?

- O da çok saygın...

Görüşüyor musunuz sık?

- Gerektiği zaman... Benim şahsen devamlı siyasi erkle işim olmuyor. Lüzumlu olunca konuşuruz.

Nedir bu lüzum olan şeyler?

- Ülkenin gidişatı konusunda, halkın isteklerini belki bazen algılamakta sıkıntıları olursa, onları izah etmekten çekinmiyoruz. Ama şimdi işler çok iyi... Doğru, dinamik bir yoldayız.

VATAN SAHİBİ OLMA ÇABALARIMIZ SÜRÜYOR

İngiliz polisi sizi halen ‘Arananlar’ listesinde tutuyor. Şu andaki uluslararası durumunuz nedir? Kıbrıs’ın dışına çıkabiliyor musunuz?

- 2000’den beri Kıbrıs’tayım ve bir tek Türkiye’ye gidip geliyorum. Seyahat edebileceğim bir sürü ülke var ama gitmedim.

En son ne zaman geçtiniz Türkiye’ye?

- Son iki yıldır hiç gitmedim.

Özel uçakla mı seyahat ediyorsunuz?

- Türk Hava Yolları ve Kıbrıs Hava Yolları sağ olsun.

Daha ne kadar sürecek peki bu durumunuz?

- Vatan sahibi olma konusundaki çalışmalarımız devam ediyor ama hadiselerin çok yakında akıllı bir şekilde finale erişeceği inancındayım.

TÜRKİYE’DE BASIN SEKTÖRÜNE KIBRIS DAVASI İÇİN GİRDİM

1988’de Günaydın gazetesini satın alarak, Türkiye’de basın sektörüne de girdiniz. Sonra Güneş gazetesi, Gelişim Yayınları... Neden? Özal mı istedi?

- Hayır. Rahmetli Turgut Özal Bey’le hiçbir ilişkisi yoktu benim basına girmemin. Biz Kıbrıslılar, uzun yıllar bir vatan sahibi olma konusunda ciddi sıkıntılar yaşadık. Vatansız kaldık. Bu her Kıbrıslı Türk’ün görevi olduğu gibi benim de görevimdi.

Bunun basınla ilgisi neydi?

- Zaman zaman Türkiye’de, Kıbrıs sorununun anlaşılması konusunda sıkıntılar oluyordu. Kıbrıs’ta bir yanlış zuhur ederse bunu hem Türkiye devletine hem Türk halkına aktarma konusunda bir organa ihtiyaç vardı. Organ basındır inancından dolayı ben medyaya girdim. Kıbrıs davasını iyi anlatmak için.

TEK GELİRİM KIBRIS MEDYA GRUBU

Kıbrıs Medya Grubu çatısı altında Kıbrıs’ta dört medya şirketiniz var. Kıbrıs gazetesi, Kıbrıs TV televizyon kanalı, Kıbrıs FM radyosu ve İngilizce yayın Cyprus Today gazetesi. Şu anda bu grup dışında başka bir geliriniz var mı?

- Hayır, başka gelirim yok. Ama enteresan projeler hazırladık. Yakında ekonomik yönden yeni hamleler yapabiliriz. Ama çok kritik bir dönemdeyiz.

Yani siyasi bir şeyden bahsediyorsunuz.

- Evet, siyasi bir kritiklikten bahsediyorum. Çünkü sağlıklı bir siyasi şemsiyenin, ekonomideki gelişmeye olacak ehemmiyetini çok iyi anlayanlardan biriyim.

AYŞEGÜL’ÜN TÜRKİYE’YE DÖNECEĞİNİ SANMIYORUM

Ayşegül Tecimer’le görüşüyor musunuz?

- Telefonla görüşüyorum. Çocuklarımın, iki çocuğumun annesidir. Özel hayatı bırakalım. Neden biliyor musunuz? That’s my life. It’s private and privately mine. (Bu benim hayatım. Özel ve sadece bana ait.)

Sadece bunu sordum. Zaman zaman görüşüyor musunuz?

- Tabii görüşüyorum. Sağlığı iyi.

Türkiye’ye dönecek mi?

- Ben Ayşegül’ün bir daha Türkiye’ye döneceğini sanmıyorum.


ELİMDEKİLER AZALMIŞ OLABİLİR AMA EN DEĞERLİ VARLIĞIM KUZEY KIBRIS DURUYOR

Bir zamanlar dünyanın en güçlü insanlarından biriydiniz. İşadamları, siyasiler... Yaşadığınız o dönemden sonra şimdi ne hissediyorsunuz bugün?

- Kendimi geliştirmeye çalışıyorum devamlı. İleriye dönük düşüncelerimde, hislerimin daima doğru olduğunu düşünmüşümdür ben. Şu anda tabii, daha kısıtlı bir coğrafi ortamda olduğum için belki çok arzu ettiğim bir konumda değilim. İkincisi, böylesi bir kritik ortamda, Kuzey Kıbrıs’ın ekonomik gelişmesine katkılarım olabilirdi. Bu beni üzüyor.

Bunların dışında kişi olarak kendi geçmişinizle hesaplaştığınızda ne hissediyorsunuz?

- Kendimi çok iyi hissediyorum. Neden biliyor musunuz?

Neden?

- Bütün bu felaketlere rağmen bir defa Türkiye’ye çok ciddi hizmetlerim olduğu inancındayım. Mesela Vestel sadece sıradan bir teknoloji şirketi değildi. Türkiye’de üretip, Uzakdoğu’ya ürün satmak bir ilkti Türkiye’de.

Aslında ben daha insani yönden soruyorum.

- Elimdeki bir sürü şey azalmış olabilir tabii. Ama benim en değerli varlığım, Kuzey Kıbrıs. O yerinde duruyor. Vatan sahibi olmanın değerini ölçebilen birisi varsa ve bana şu kadardır, derse belki rahatlayacağım. Ama değeri yok değil mi?
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!