Mucize Parkı

Güncelleme Tarihi:

Mucize Parkı
Oluşturulma Tarihi: Haziran 09, 2013 00:00

Bir hafta öncesine kadar ilerde nasıl bir hayata mahkûm olacağımızı düşünüyordum kara kara. Türkiye’nin mucize jenerasyonu 10 günde bize bambaşka bir ülke ve yeni bir hayat hediye etti.

Haberin Devamı

Gördüklerim rüya mı gerçek mi? Kendimi çimdikliyorum. Cumartesi gecenin köründe, sokakta karşıma dikilen bu güzel kız bana gerçekten “Hadi geç, barikata yardım et” diyor olabilir mi? Yukarı bakıyorum. Onun gibi 25-30 kişi Intercontinental Otel’den İnönü Stadı’na inen yokuşta elden ele kaldırım taşı uzatıyor.
5-10 dakika önce Gezi Parkı’nda “Beşiktaş’ta, Akaretler’de durum çok kötü. Polis sokakta insanlara saldırıyormuş. Yürüyün yardıma!” çağrısı yapıldı. Yola çıkıldı.
Bir grup, polisin Taksim’e çıkmasını engellemek için burada barikat kurmaya karar verdi, ayrıldı.
 “Çapraz durun, yüz yüze bakın, sürat kazanırsınız” diye bağırıyor genç kız. Sanki Sefiller’den Eponine!
Birkaç çocuk uzun pembe bir haladı dev reklam panosuna geçiriyor ve aşağı indiriyor.
10 dakika içinde üç dev pano barikatın omurgası yapılıyor.
Bunun gibi onlarca barikatın etrafını çevirdiği, devletin 13 gündür girmediği ama bu çocukların kendilerini hayatları boyunca en güvende hissettikleri yer oldu Taksim.

Haberin Devamı

SEN BİZİ NE SANDIN?

Barikatta böyle yazıyor. Sanki bana soruyorlar. Aşağıda gaz bombaları patlıyor. Polis stadın yanında. Çatışma yerine iniyoruz. Buradaki barikat 15-20 metre, tüm caddeyi kaplıyor. İçinde yan çevrilmiş bir araba var! Polis böyle bir kalabalığa yaklaşmak yerine gaz bombası atmayı tercih ediyor. Direnişçiler galeyana geliyor. Maçka, Dolmabahçe değil, Batı Şeria! Tülbentle ağzımı burnumu sarıyorum. Fotoğraf çekmeliyim. Plastik mermi ya da gaz bombası tüpü yememek için ağaçların arkasına yata yata ilerliyorum. Bir çocuk barikatın en önünde tek başına polise bağırıyor: “Gelin! Sıkın, daha çok sıkın!” Aniden bir motosiklet çıkıyor. Süratle polise sürüyor. Bildiğiniz kamikaze! Bir çimdik daha! 15-20 metre kala motorun arkasını kaydırıyor. Onlara arkasını vererek asılıyor boş viteste gaza. Polisi dumana boğuyor. Hoop, tam gaz geri.

BU GAZ BİZDE KAFA YAPIYOR!

Barikatın dibinde sotadayım. O gün gaz maskem, gözlüğüm yok. Birkaç fotoğraf çekip gazı yiyorum. Çarşı’nın çocuklarına resmen gaz işlemiyor! Ben nefessiz, canımı kurtarma derdindeyim. Etrafta kimse yok. Gözlerim zımbayla tutturulmuş gibi kapanıyor. Parmaklarımla tek gözümün iki göz kapağını aralayarak kaçıyorum. Ağaçların arasından çıkan bir kız beni kenara çekip, Talcid’li su püskürtüyor. Normal şartlarda bir yabancıya gözünüze bir şey sıktırır mısınız? Tereddüt etmiyorum.  
10 dakika sonra kendime geliyorum. Barikat taktiği bu. Önde polisi tutan, geriletenler, gazdan bitap düşünce arkada bekleyenlerle yer değiştiriyorlar. Böyle devam ediyor. 
Dört yıl önce Milliyet için İsrail’de bir sınır noktasına gittim. Cuma namazı çıkışı Filistinlilerle İsrail gözetleme kulelerine yürüdüm. Bütün gün İsrail askerlerinden gaz yedik, kaçtık. Yemin ediyorum, buradakinin yanında elmalı nargile. Bizim gaz prima! Polis kaliteden ödün vermemiş!
İsrail askerleri havaya nişan alıyor. Amaç alanı boşaltmak. İnsanları kör etmek, yaralamak değil. Tabii burası Türkiye, İsrail değil! Şu ana kadar 10 kişi kör oldu.

Haberin Devamı

Mucize Parkı

DİRENİŞİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

Ertesi gün meydandayım. Yan çevrilmiş arabalar, barikatlar… Kontrol direnişte. Ama hayat akıyor. Pastane, The Marmara açık. İnsanlar gazete- twitter okuyor, kahve içiyor. Önümde ince yüzlü, yakışıklı bir genç… Güneşten yanmış teni hafif sakalla örtülü. Boynunda kızıl bir fular, üzerinde devrimci montu. Meydanı arşınlarken gözlerindeki mükemmel tebessümü yakalıyorum. Hayatının tebessümü. Al sana Kundera romanından bir sahne!

STARBUCKS KLİNİĞİ

Dükkânlar açık, bankalar kapalı. Duvarları anti-kapitalist grafittilerle kaplı. “Hiçbir şey Garanti değildir” yazısını burada mı görmüştüm? 
Starbucks kapalı, bahçesi revir. (Yaşasın Tam Bağımsız Kurukahveci Mehmet Efendi)
Yanaşıyorum. Altı uzman doktor, dört pratisyen hekim, iki gönüllü var. “İşe güce gitmiyor musunuz?” soruma “Gitmiyoruz!” diye cevap veriyor.
Meydan okuma ruhuyla cansiparana çalışıyorlar.
Paket paket ilaç, yoğun trafikle açık hava acil servisi gibi.
Uzaklaşırken “İnanılmaz bir şey bu!” diye sayıklıyorum. Arkadan havalı bir yorum geliyor: “Çok iyi, değil mi!” Arkama dönüyorum. Uzun boylu çılgın saçlı, 30 yaşlarında bir genç. Zafer kutlaması yapar gibi gururla başını sallıyor öne arkaya. O, buranın organizasyonundan sorumlu. Yanındaki sandalyelerde fıstık gibi iki genç kız oturuyor. “Doktor musun?” soruma bıyık altından gülerek “İşletmeciyim” karşılığını veriyor. Beyoğlu’nda mekâncı, bu hastanenin başhekimi.
İki revir var meydanda. Diğeri parkın içinde Gezi Otel tarafında. Konuşmak istiyorum. Basın kartımı istiyor 18-19 yaşında bir genç. Birine gösterecek. Birazdan kapıdan haşince bir adam çıkıyor. Kartı elime tutuşturup, yüzüme bile bakmadan yanındakine “Hayır!” diyor. “Basın istemiyoruz. Kimseyi sokma, kimseyle konuşma!” Sistem insanı sayılmanın ezikliğiyle ikiliyorum.

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55eb306bf018fbb8f8b11e5b

HİÇBİR ŞEY BENİ DURDURAMAZ!

Gezi Parkı Koruma Güzelleştirme Derneği Başkanı Avukat Birkan Işık’la buluştuk. Hükümet “Parkı yıkacağım” der demez dernek kurmuşlar. “Burası bir göbek, agora, kalp. Kalbime dokunamazsın!  Tuttu halk o eli. ‘Haddini bil’ dedi. Burada olan her şey dalga dalga şehre yayılır. Üçüncü Köprü, Göztepe Parkı gibi değil. Başka şeyler de birikti. ‘Bunu içemezsin. Burada duramazsın! Bunu söyleyemezsin!’ ‘Ee, yeter be!’ dedi insanlar.  Bizim de hakkımız var. Biz de okuduk.”
Birkan’a bir Marlboro uzatıyorum. Cebinden Samsun çıkarıyor. Amerikan emperyalizmine de karşı. “Sonunda doğa kendi adına bizi isyan ettirdi. Ağaçların gücü işte! Bizim kalbimiz temiz. Bu işlere doğa, vatan, insan sevgisiyle girdik. Kimse beni durduramaz!” Söyleşiyi bitirip işinin başına dönüyor.

Haberin Devamı

ÜNİVERSİTE SINAVINA GİRMİYORUM!

Yüzlerce genç arasından bir grubun yanına çöküyorum. 16- 19 yaş arası iki grup yan yana. Yiğit Akyürek’in şakası yok: “Şu anda verdiğimiz başka bir sınav. Üniversite sınavına girmeyeceğim.” Kızlar “Bu kaldırımları biz yaptık” diye ekliyor gururla. CHP’liler mi acaba? Ortalama 18 yaşındaki grubun ortak demeci: “Muhalefet görevini yapsaydı burada olmazdık.”
Foto muhabiri Murat Şaka ile Cihangir’de Zeki Demirkubuz’a yetişmemiz lazım. Zor yönetmen, ters adam, devrim mevrim dinlemez. Büfelerin önünden geçerken Murat, “Ya abi aslında bu dükkânlar yıkılıp kilise açılınca baya da güzel bir görüntü çıkıyor ortaya” diyor. Cümlesini bitiremeden kahkahayı patlatıyoruz.

Haberin Devamı

KÜÇÜK GÖRDÜĞÜM İÇİN ÖZÜR DİLİYORUM. BU HALK GÜNLERDİR BENİ HER DAKİKA UTANDIRIYOR

Her filmini severim ama ‘Kader’i izlediğimde hiç bilmediğim Bursa’da kendimi tek başıma meyhaneye vurduğum geceyi unutmam. Hasta Beşiktaşlı, Çarşılı Demirkubuz, çubuklu siyah beyaz formayla açıyor kapıyı. Boca Juniors’ın ikinci formasıymış. Birinci forması ise sarı-lacivert!
Başbakan’dan umudu kesmiş. Ona değil, yanındakilere sesleniyor. Hareketi, insanların aptal yerine konmaya, yok sayılmaya itirazı olarak niteliyor. Ve halktan özür diliyor: “Bu halk beni altı gündür her dakika utandırıyor.” Ve çok ilginç bir taahhütte bulunuyor. (6. sayfadaki söyleşimizde okuyabilirsiniz.)
Söyleşi sonrası o da bizimle meydana çıkıyor. “Yanınıza maske, gözlük almayacak mısınız?” diye soruyorum. Utangaçça “Ya, maske takmayı gururuma yediremiyorum” diyor. Lahavle!
Şimdi İhsan Eliaçık ile buluşacağım. AK Parti’ye meydan okuyan Devrimci Müslümanların lideriyle. Demirkubuz, “Lütfen kendisine onunla aynı ülkede yaşadığım için gurur duyduğumu söyleyin” mesajını iletiyor.  

MÜSLÜMANLAR BU DEVRİM İŞİNİ SEVDİ

İhsan Eliaçık’ın anti-kapitalist Müslümanlık fikrini anlattığı 30 kitabı var. Bilmiyordum, utandım. Bir de eski gazeteci. Olaylar patlayınca basın doğru dürüst yayın yapmıyor diyerek kendini meydana vurmuş. Twitter’da canlı yayın yapmış. Yani mevsim normallerinde bir İslamcı değil: “Korkunç bir dezenformasyon yapılıyor. Yeni Şafak korkunç bir propaganda yapıyor. Anlamıyorum, istihbarat ajanları mı var, bu nasıl bir şey…”
Gezi Pastanesi’nde oturuyoruz. Herkes burada. Gazeteciler, gençler, bir tarafta Ergun Göknel takım elbisesiyle oturmuş, etrafa bakıyor. Çatışma bölgelerinde yabancı gazetecilerin takıldığı otel kafeleri gibi. Eliaçık kuşburnu çayı istiyor, sigarayı bırakmış, içeri geçiyoruz. Bana da bırakmamı söylüyor. Devrimci Müslümanlara katıl dese daha kolay olurdu.
Meydanı işaret ederek: “Cumhuriyet gibi bir şey var burada. Müthiş yaratıcı bir eylem. Yeni bir şey var, anlamaya çalışıyorum.” Şu günlerdeki en sevdiğim tavır: “Bilmiyorum, anlamaya uğraşıyorum” diyenlerinki.

WHATSAPP DİRENİŞ ÖRGÜTÜ

Twitter kontrolü yapmak için pastanenin bahçesine oturuyorum. 15 dakika haber almazsanız bertaraf oluyorsunuz. Televizyon yöneticisi bir tanıdığım ve kızıyla karşılaşıyorum. O benim gibi şaşkın, kızının gözlerinden ise kıvılcımlar çıkıyor. Mimar, 25 yaşında. Arkadaşlarıyla whatsapp adlı mesajlaşma sisteminde grup oluşturmuş. “İlk başta birkaç kişiydik. Şimdi 50’yi bulduk.

Bazıları evde kalıp insanları bilgilendiriyor. Diğerleri dışarda.” Binlerce genç böyle birleşti. Lider yok. Kimse kimseye komut vermiyor. Herkes gönüllü. Televizyoncu arkadaşım Le Monde’un Erdoğan’a ‘arogan’ yakıştırması yaptığı manşetten söz ediyor. Ama esas haber Le Monde’da filan değil, 25 yaşındaki kızının telefon ekranında: “Sabah işe giderken metro açık mı diye bile mesajlaşıyoruz. Gaz bombalarının nerede atıldığını söylüyoruz.”
Para toplamışlar. Kimi 5, kimi 30 TL vermiş. Battaniye, yangın tüpü, Talcid alıp Gezi Parkı’na ulaştırmışlar.

AŞIRI UCU OLAN VAR MI?

Parka çıkıyorum yine.
Biri bağırıyor: “Gezi Parkı’nda her şey bedava.”
Twitter’da uyarı vardı: Gezi Parkı’na gidecekler dikkat! Bazı teyzeler orantısız ısrar kullanarak zorla börek yediriyor. Çatlıycam. Provokasyona gelmeyin!
Yemek dağıtma noktasında pano: “Günlük stokumuz dolmuştur. Lütfen daha fazla yemek getirmeyin.” Bu ciddi. Sepetler bisküvi, gofret, simit, poğaça, açma dolu.
Sıkı direnişçi Aykut bir paket puro buluyor. Çıkarıp bir tane yakıyor. Hafif garipseyerek bakınca: “Devrim purosu yahu” diyor.
Tıbbi malzeme bölümündeki çifte sigara paketimi veriyorum. Dünya güzeli sağlık görevlisi “Miraç Kandili, içki içilmeyecek. Herkes birbirine söylesin” diye uyarıyor.
Acayip bir ahlak var. Herkes her Allah’ın günü çöp topluyor. Selva: “Sabah 11.00’de gel izmarit bulamazsın!” diyor. Gözlerimin içine bakıp yineliyor: İz-ma-rit!
42-43 yaşlarında bir adam telaşla “Arkadaşlar, megafon nereden alabiliriz? Yardım etmek istiyoruz?” diye soruyor. Selva “Bauhaus’da var” diyor.  Adam nefes almadan “En yakın Bauhaus nerede?” diyor. “Ya durun” diye araya giriyorum. Bir diğeri atılıyor: “Bu tür şeyleri Perşembe Pazarı’nda bulabilirsiniz.” Adamcağızı bıraksan Halkalı’ya kadar yürüyecek.

KURUDUK! NE DEVRİMMİŞ BE KARDEŞİM!

Herkes birbirine gülümsüyor. Ama en ufak bir flört yok. Milletin umurunda değil o işler. Daha büyük bir duygu hâkim. Esprili bir direnişçi “Ulan devrim mevrim diye sevişmeyi unuttuk. Ne devrimmiş be kardeşim!” diye yazıvermiş.
Havuzun üzerinde çömelmiş Buckingham Sarayı’ndaymış gibi satranç oynayanlar, bir bankta ‘Uluslararası Hukukun Esasları’ kitabını okuyan öğrenci, helak olurcasına tezahürat yapan Çarşı, Taksim’de müthiş özgür sloganlar atarak halay çeken kızlı erkekli Kürtler, hiperaktifçe ileri geri yürüyen gay ve lezbiyenler ve şu günlerde yine zirve yapan Gündoğdu Marşı’yla sosyalistler, Atatürkçüler… İlk kez aynı çimlerin üzerindeler. Uykusu gelmeyenler için çare: Sabaha karşı 04.30’da Kemal Sunal’dan ‘Köşeyi Dönen Adam.’
Daha neler neler…
İktidar hayalindeki gençliği 2023, 2053 ve 2071 kuşağı diye tasnif etti. Fakat ortaya ilk önce 1968, 1978 gibi bir 2013 kuşağı çıktı. Siyasetçiler, gazeteciler, sosyal bilimciler, bunu kimse görmedi.

BU İNSANLAR SAKLANIYOR MUYDU? UZAYDAN MI GELDİLER?

Öyle şeylere tanık oluyorsunuz ki sarf ettiğiniz sözler yavan kalıyor.  Lacancı bir bakış açısıyla: Devrimin dili olmaz. Konuştuğunuz anda dilin, dolayısıyla kurulu sistemin esiri olursunuz. Bu teoriyi test edip onayladım! İnsan günde 50 kez tekrarladığı sözlerden, esprilerden soğuyor. Pek konuşmak istemiyor.

DÜNYANIN VE TARİHİN MERKEZİ TAKSİM

Neden mi? Çünkü bu tür bir şey ilk kez yaşanıyor. 2013 yılının tüm imkânlarıyla donanmış müthiş bir gençlik… Karşılarında arkaik bir baskı düzeni. Bu tezat, kazanımı berraklaştırıyor. Occupy Wall Street ile anti-globalistlerle, bilgisayar korsanları Anonymous’la kıyaslanabilecek gibi değil. Yüz binlerce insan dünyanın başlıca metropollerinden birinin kalbinde resmen komün kurdu. Bu, Türkiye’nin değil, insanoğlunun tarihte ulaştığı yeni bir safhayı işaret ediyor olabilir.

JUST A PRIME MINISTER

Bir gece daha bitiyor ve eve dönüyorum. Arabalar kornayla sevinç gösterisi yapıyor. Yolun kenarında bir simitçi var. Onlar gittiğinde “Recep Tayyip Erdoğan, Recep Tayyip Erdoğan” diye şarkı söylüyor. Bu hareketin başarısının anahtarı o simitçinin de hayatını değiştirmeye talip olmak.
Yaşar Kemal geçen aylarda “Zulmün artsın ki zevalin çabuk gelsin” diye bir açıklama yaptı. Bence baskıcı anlayışın zevali geldi. Artık iktidarlar iki kez değil üç kez düşünecek insanların ruh haliyle oynamadan önce. BBC’ye konuşan genç direnişçi
çok iyi özetledi: “Bize ne içeceğimizi, ne yiyeceğimizi, nasıl yaşayacağımızı söyleyemez. O sadece bir başbakan.”

Korku eşiği aşıldı

Anti-kapitalist Müslümanlar, eylemlerin ilk gününden bu yana Gezi Parkı’ndalar. Liderleri İhsan Eliaçık’la buluştum

Kim bu hareketin kahramanları?
- Yeni bir gençlik. Kendi argümanları ve ağlarıyla geliyor. Gazeteciliğini kendi yapıyor. Klasik devlet anlayışı çöktü. Polis olmadığında her şey şen şakrak oluyor. Mustafa Kemal’in askerleriyiz, tek yol devrim, Allahü Ekber, özgürlük sesleri karıştı gitti. Tuhaf bir durum. Bizimkiler bu işi sevdi. Türkiye de sevecek.

Nasıl bir Türkiye bu?
- “Benim inancıma, inançsızlığıma, kimliğime, tercihlerime saygılı ol. Bunlara takılma. Birlikte diren. Bu daha güzel.” Sonuçlarını aldıklarında daha da hoşlarına gidecek. Demek ki olabiliyormuş.

Ak Parti içinde bir kırılma olur mu?
- Hemen olmaz. Oyun düştüğü, gerilemeye girildiği görülürse, umutlar yükselir. Güçsüzleştikçe helvadan yapılmış bir put gibi kendi putlarını kendileri yiyeceklerdir. Büyü bozuldu. Korku eşiği aşıldı.

Başkanlık sistemine geçiş zorlaşır mı?
- Evet zora girdi. Toparlaması için epey bir zamana ihtiyacı var.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!