Mavi boncuk kalmadı, plaket verelim

Güncelleme Tarihi:

Mavi boncuk kalmadı, plaket verelim
Oluşturulma Tarihi: Haziran 11, 1999 00:00

Haberin Devamı

Plaket yaptırmaya gelen kooperatif başkanı hayrete düşmüştü. Bir daha sordu; ‘‘Gerçekten 2-3 milyon liraya mı yapıyorsunuz bu plaketleri?’’ Şaşırma sırası bu kez plaket üreten firmanın sahibindeydi. ‘‘Evet’’ karşılığını verirken duraksadı. Kooperatif Başkanı, bir açıklama yapmak zorunda olduğunu farketti:

- Bu kadar değersiz olduğunu bilmiyordum...

Sonra anlattı. ‘‘Nasıl olur? Ben televizyonlardaki törenlerde büyük devlet adamlarının verdiği plaketleri gördükçe çok değerli şeyler olduklarını sanıyordum.’’ Kooperatifin eski yöneticilerine, anı olarak saklanabilecek değerli hediyeler vermek istiyordu, onun için gelmişti plaket yaptırmaya.

‘‘Siz nasıl birşey düşündünüz?’’ diye sordu firma sahibi. Başkan ise ıkına sıkıla yanıtladı. ‘‘Ne bileyim, altın falan...’’

Böyle sürüp gitti, konuşmanın sonunda kooperatif başkanını tatmin edecek bir formül bulundu. Plaketlerin üzerine birer Cumhuriyet altını yapıştırıldı. Böylece plaketler daha değerli hale getirildi...

Bu olayın tanığı, piyasanın en eskilerinden biri olan Salih Uzun. 1960'larda kurmuş Ümit Rozet-Plaket şirketini. O zamanlarda bugünkü gibi ‘plaket enflasyonu’ yokmuş tabii. Madalyalar ve kupalar gözdeymiş o dönemde. Tıpkı bugünkü gibi o zaman da insanlar, madalya ve kupaların çok değerli olduklarını sanırmış. Gazetelerde ünlü sporcuların madalyalarını gösterip, ‘‘İşte sermayem bunlar’’ sözlerini yansıtan haberler çıkarmış. Hatta parasız kalan kimi sporcular, Uzun'un kapısını aşındırmış:

- İki altın madalyam var, ne kadar yapar?

O da hep üzülmüş. Güçlükle anlatmış ki, madalyalar, bakır üzerine kaplamadır, altın niyetine satılamaz; manevi değeri yüksek olan madalyaların maddi değeri yoktur!

Şimdi aynı çelişki, plaketler için de geçerli. Plaketlerin de maddi değeri yok, asıl değeri manevi. Kötü olan, günümüzde yaşanan ‘plaket enflasyonu’. Çünkü böylece plaketlerin olması gereken simgesel değeri yok ediliyor!

Nerede, nasıl başladı bu plaket enflasyonu? Bu salgın nasıl oldu da bu kadar yayıldı? Uzun, bu sorulara hiç düşünmeden karşılık verdi. O da dertliydi plaket enflasyondan...

- Bu işin cılkı, 12 Eylül sırasında çıktı. Evren'in her gittiği yerde fahri hemşehrilik beratı, şehrin anahtarı ve plaket veriliyordu. Orada görenler yaptırmaya başladı. Sonra da moda haline geldi...

Sonra anlattı. 1950'lerde levha, madalya, etiket yapılıyormuş. Menderes döneminde Amerika-Türkiye ilişkilerinin artmasıyla birlikte şilt ortaya çıkmış. Plaketlerin öncülü olan şiltler, Amerika'dan örnek alınmış. İkinci değişim, 27 Mayıs 1960 sonrasında yaşanmış; Silahlı Kuvvetlerde bröve kullanılmaya başlanmış.

1960'larda etiket ve şiltin yanısıra rozet de yaygınlaşmış. Avrupa ülkelerindeki uygulama örnek alınarak tahta malzemeler kullanılmaya başlanmış. Yine de dönemin gözde promosyon ürünü anahtarlıklarmış. En büyük sükse yapan da İş Bankası'nın dağıttığı kabartmalarla süslü anahtarlıklarmış.

PLAKET MÜDAVİMLERİ

Plaketlerin, Türkiye'deki miladı 1970'lermiş. Yani plastiğin yaşamın her alanına sızdığı dönem. Bu sektöre de fiber ve pirinç malzemeler o yıllarda girmiş. Daha ucuza maloluyor ve daha gösterişli oluyormuş. İsim ve hatıra sözcükleri kazınmış bakır tabaklar ve bakır sürahiler, plaketlere göre daha pahalıya çıkıyormuş. Fiyatı çok yüksek olan gümüş tabakları herkes alamıyormuş. Cumhuriyet altını armağan etme geleneği de gerilerde kalmış. 1978-1979'da, plaket yapımı iyice gelişmiş Ankara'da. Ve 12 Eylül yöneticilerinin ödülseverliği, elverişli bir zemin bulmuş kendine. Sonuçta, 12 Eylül, ‘devrim’ yılları olarak kabul edilmiş plaket üreticileri tarafından...

Bugün ise plaket, artık günlük yaşamın bir parçası. Plaketsiz tören görmek mümkün değil. Öyle ki, bazan plaketi alan bile nedenini anlayamayabiliyor!

‘Metropolis - Ana Tanrıçalar Kenti’ kazısının Şubat ayında yapılan tanıtım töreninde yaşananlar bu tip durumlara ilginç bir örnek. Kültür Bakanı İstemihan Talay, kazıda amelelik yapan yerel halktan iki kişiye de plaket verdi. Plaketi alan ilk amele şaşırdı; neden ödüllendirildiğini anlayamadı! Kazma sallamış, ücretini almıştı! Plaketi, hemen yanında duran, kazının sponsoru Sakıp Sabancı'nın eline tutuşturup kurtulmaya kalktı. Ama başaramadı; plaketin kendisine ait olduğuna güçlükle de olsa ikna edildi...

Bir de sürekli plaket verilen, aldığı plaketleri koyacak yer bulamayanlar var. Sanatçılar, bilim adamları, iş adamları, sendikacılar, dernek yöneticileri, ‘plaket müdavimleri’nin başlıcaları. Onlar için plaketler ciddi bir sorun halinde. Nereye koyacaklar? Bir dolaba tıkıştıracaklar mı? Yoksa evlerinin ya da bürolarının gözalıcı yerinde sergileyecekler mi?

Özellikle askerler, aldıkları plaketleri, özel dolaplarda saklayan gruptan. Onlar, askeri birliklerden, arkadaşlarından aldıkları plaketleri özenle saklıyorlar. Hatta düşürdüğü plaketi tamir ettirebilmek için çalışan emekli askerlere de rastlanıyor. Onlar için plaketlerin manevi değeri çok yüksek...

Ancak öbür meslek gruplarında, plaketleri sergilemek yerine bir dolaba kaldıranlar giderek artıyor. İşte plaket üreticilerinin yeni arayışlara girişmesinin nedeni de bu. Üreticiler, bir kenara fırlatılamayacak kadar görsel çekiciliği olacak plaketlere yöneldiler.

Öncelikle plaketlerin malzemelerinde yenilikler oldu. Pirinç, fiber, bakır ya da Alman gümüşünün yanısıra tahta ve kristal de kullanılmaya başlandı. Tahtanın metalle, metalin-plastikle ya da kristalin tahtayla birlikte kullanıldığı estetik kaygıların gözetildiği modeller üretildi. Kristal görünümünde olan cam ya da akrilik, metal görünümünde olan plastik de hammaddeler arasına girdi. En büyük yenilik ise, 1994'ten itibaren başlayan tahta üzerine lazerle yakma yöntemi...

Lazer, plaket yapımında yeni ufuklar açıyor. Meditaş'ın sahibi Cem Örgey, lazerle yakmanın getirdiği avantajlardan yararlanan üreticilerden. ‘‘Böylece seçenekler çok arttı. Ahşap ile metalin birada kullanılmasıyla da daha sıcak, canlı modeller yapılabiliyor’’ dedi. Örgey, teknoloji ve çeşitlenen malzemenin alışılmışın dışında özgün modellerin ortaya çıkarılmasını sağladığı inancında.

EN BÜYÜK MÜŞTERİ

Yer yer sanatsal kaygıların öne çıkması, işte bu alışılmışın dışına çıkma çabasının sonucu. Sanatsal kaygılardan sözedenlerden biri de Tekpar'ın yöneticilerinden Mehtap Uyma, ‘‘Sanatsal değeri yüksek ve kaliteli plaketler yapmayı amaçlıyoruz’’ dedi. Asıl hedefleri, kalıcı ve dolaba kaldırılmayacak plaketler yapmak. En büyük müşterilerinden biri olan Cumhurbaşkanlığı'na çarpıcı ürünler sunabilmek.

Risk büyük! Ne de olsa, Çankaya Köşkündeki plaket törenleri kameralar nezaretinde yapılıyor! Kameralar yakın plan çekim yaptığında, televizyon ekranlarını kaplayan plaketin özel ve güzel olması şart!

Tabii bunu her zaman başarmak mümkün değil. Çünkü Demirel'in bir yıl içinde dağıttığı plaket sayısı, iki bini aşıyor. Her yıl başında toplu alımlar yapan Cumhurbaşkanlığı, zaman zaman da 100-150'lik ara siparişler veriyor. Bu alımların bir kısmı Tekpar'dan, bir kısmı da başka firmalardan karşılanıyor.

Zaten plaket sektörünün merkezi Ankara. Plaket üreten firma sayısı 50'den fazla. Onlarca firma da plaketlere kadife kutu yapmakla meşgul. Bu firmaların tümüne yetecek kadar iş var Ankara'da. Müşterilerinin çoğu da kamu kuruluşları, özellikle de silahlı kuvvetler...

İstanbul'da sadece plaket üretimini iş edinen firmalar daha az. Çoğunluğu, plaket üretimine, promosyon eşyaları üretiminin küçük bir birimi olarak bakan firmalar. Promosyon eşyaları üretimi, giderek genişleyen bir sektör. Bu alanda çalışan firma sahipleri, dernek bile kurmuş; EPİT. Eşantiyon, promosyon, hediyelik eşya ve tanıtım ürünleri imalatçıları.

Dernek Başkanı Tuna Yetkin'e göre, bu sektörün yıllık cirosu yaklaşık 100 milyon dolar. Müthiş bir rakam doğrusu. Tanıtım gereçleri için bu kadar para harcanması, sektörün büyüklüğü hakkında yeterince fikir veriyor...

Plaket üretimi de azınsanmayacak boyutta. Gerçi hiçbir rakam yok ortada. Ama üreticilerin tahmini tüm Türkiye'de bir yıl içinde dağıtılan plaket sayısının 400-500 bini bulduğu yönünde...

İnanılmaz! Düşünün ki, bir yıl içinde ‘ödüllendirilen’, başka bir deyişle ‘onurlandırılan’ insan sayısı 500 bini buluyor! Demek, mavi boncuk dağıtma geleneği bu yüzyılda da aynen sürüyor. Tek farkla! Mavi boncuk kalmadı plaket verelim abi...

Plaket üretimi azımsanacak boyutta değil. Gerçi hiçbir rakam yok ortada. Ama üreticilerin tahmini tüm Türkiye'de bir yıl içinde dağıtılan plaket sayısının 400-500 bini bulduğu yönünde... Sürekli plaket verildiği için aldığı plaketleri koyacak yer bulamayanlar var. Sanatçılar, bilim adamları, iş adamları, sendikacılar, dernek yöneticileri, ‘plaket müdavimleri’nin başlıcaları. Onlar için plaketler ciddi bir sorun. Nereye koyacaklar?



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!