Kaçamağı imkansız kahve Kaktüs

Güncelleme Tarihi:

Kaçamağı imkansız kahve Kaktüs
OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 13, 2003 00:00

BeyoÄŸlu'nun ara sokaklarından birinde 40-50 metrekarelik, yani küçücük bir mekan. Birbirine çok yakın, üstelik küçük, tıklım tıkış masalar. Gün ve gece boyu sürekli bir insan sirkülasyonu, uÄŸultusu. Böyle bir yer nasıl bağımlılık yaratır? EÄŸer mekanın adı Kaktüs'se soru gereksizdir. Çünkü orada personel ve müşteri aynı mahallede komÅŸuluk eden insanlar gibi, her gün birbirlerini görmeseler rahat edemez. Böyle olunca, sipariÅŸ vermeye bile gerek olmaz bazen. Personel yiyeceÄŸinizi, içeceÄŸinizi bilir ya da uygun görür sizin adınıza! Sinema öncesi ya da yemek sonrası en vazgeçilmez buluÅŸma noktası olarak BeyoÄŸlu'nda tabiri caizse bir çığır açan ve yüzlerce taklidinden sakınılamayan Kaktüs, önümüzdeki ay 10'uncu yaşını dolduruyor. Burası neresi, diye soracaklar için kısaca, ‘‘mahalle kahvesi’’, ama müdavimleri daha çok -entel dememek gerekirse- okuyan yazan çizen, muhalif tipler. Ä°ÅŸte 10'uncu yaÅŸgünü nedeniyle bir fenomen olarak Kaktüs'ün albümü... Alıntılar, tarihe sosyolojik bir kesit olarak sunulması amaçlanan Kaktüs kitabı için yazılmış yazılardan. Yalnız yeri gelmiÅŸken bir not düşelim: En sıkı müdavimlerin yazı ve çizilerinden oluÅŸacak kitap, doÄŸumgününe yetiÅŸemiyor, çünkü o müdavimler, bilindiÄŸi üzere aynı zamanda ‘‘ekabir’’ tayfasından. Yazılarını bir türlü göndermedikleri için kitap çıkamıyor, bu da bilinsin, özellikle onlar tarafından duyulsun istedik, eski bir Kaktüs müşterisi olarak...Gülsüm AÄŸaoÄŸlu, Nakiye Boran ve Ömer Erzeren, 10 yıl önce bir gün BeyoÄŸlu'nun bir sokağına saptıklarında, -ki burası o zamanlar baÅŸtan uca pavyonlarla dolu olan Ä°mam Adnan sokağıdır- penceresinde kiralık ilanı olan henüz kapanmış bir birahane görürler. Üçü de kendi iÅŸlerinde çok yoÄŸun çalışan, üstelik kahve, bar iÅŸletmeciliÄŸiyle uzaktan yakından alakası olmayan meslek sahipleridir; Gülsüm AÄŸaoÄŸlu kendi ÅŸirketinde doÄŸalgaz ve havalandırma projeleri yapan bir makine mühendisi, Nakiye Boran Yorum Ajans'ta reklamcı, Ömer Erzeren ise Almanya ve Ä°sviçre medyasına çalışan bir gazeteci.Buna raÄŸmen, o gün ‘‘dükkanı’’ kiralarlar. Çünkü ‘‘Şurada, gitmekten çok hoÅŸlanacağımız, kahve ya da içki içerken gazete okuyacağımız bir mekan olsa’’ düşüncesiyle galeyana gelirler! Paris'te, Viyana'da, Londra'da benzerleri bulunan, Türkiye'deki karşılığı da onlara göre ‘‘kıraathane’’ olan böyle bir mekan BeyoÄŸlu'nda yoktur o yıllarda. Ãœstelik bir zamanlar gecenin bir saatinden sonra o sokaklara herkes giremez. Ama Kaktüs o sokaklardan birinde, bir kara ördek gibi, 10 Mayıs 1993 tarihinde açılır. Gerçi Allah için kimse kara ördek muamelesi yapmaz; sokağın önceki yolcularına hiç benzemeyen bu tuhaf müşteri tayfasına tuhaf tuhaf bakmaz. Zaten yıllar içinde Kaktüs'e fotoÄŸraf makinesiyle, metrelerle gelenlerin sayısıyla birlikte, BeyoÄŸlu'ndaki bu tür kafelerin sayısı da artacak, pavyonlar bir bir kapanacak, ÅŸimdi sokakta Kaktüs'e komÅŸu sadece iki temsilci kalacaktır.DERÄ°N MAHALLE KAHVESÄ°Adını, ortaklar ve çevrelerindeki kadın kısmının, o zamanlar okuyup kendini yakın hissettiÄŸi Sosyalist Feminist Kaktüs dergisinden alır almasına ve ilk yıllarda ‘‘feministlerin kahvesi’’ olarak anılır. Ancak Kaktüs'ün bir o kadar da anti-feminist müşterisi olur, sonradan bir denge bulunur. Ve bu öyle bir denge olur ki, ‘‘Kaktüs Çevresi’’, hatta ‘‘kast’’ı diye bir cemaatten bile söz edilebilir. Bu, gazeteci, yazar, ÅŸair, çizer, reklamcı, sinemacı; muhalif, ağırlıklı olarak sol muhalif; yer yer anarÅŸist, içki ve sigaraya, siyaset ve sanata düşkün bir cemaattir. Ama aralarında saÄŸcılar, Ä°slamcılar, dizi oyuncuları, mankenler de yok deÄŸildir. Aslında toplu olarak konuÅŸmaya kalksalar, tek cümle üzerinde bile anlaÅŸamazlar ama Kaktüs onları biraraya getirir. Öyle ki Kaktüs'ün kapıları evet herkese açıktır ama ‘‘yabancı’’ birinin, eÄŸer içeri adım attığında ‘‘hey merhaba, nabeer’’ diye el sallayacağı biri yoksa, kendini yabancı hissetmemesi mümkün deÄŸildir. Öyle davranıldığından deÄŸil, herkes ‘‘tanıdık’’ olduÄŸu için. Hani Türkiye'de Osmanlı geleneÄŸinden gelme, zaman zaman ‘‘derin’’liÄŸini gösteren aşırı bürokratik bir devlet aygıtı vardır ya, Kaktüs de azıcık öyledir. Üç ortak tarafından deÄŸil, müşteriler ve çalışanların oluÅŸturduÄŸu bürokratik aygıt tarafından yönetilen ‘‘derin kahve’’dir orası. Aşırı kurumsallaÅŸmıştır. Türkçesi, patronlar dilediÄŸinde dekorasyonu ya da müziÄŸi deÄŸiÅŸtiremez; duvardaki bir çerçeveyi alıp yerine daha yenisini koyamaz; derhal ‘‘dengeler’’ kendini gösterir, her türlü deÄŸiÅŸiklik giriÅŸimi geri püskürtülür. O yüzden, fiyatlar, mönüdeki ufak deÄŸiÅŸiklikler ve müşterilerin saçlarının sakallarının aÄŸarması, kimi akÅŸamcıların yaÅŸlanıp artık sabahçı olması dışında hiçbir ÅŸey deÄŸiÅŸmemiÅŸtir Kaktüs'te on yıldır. ‘‘İstiklal Caddesi deÄŸiÅŸti; bu deÄŸiÅŸimin, en önemli göstergelerinden biri de Kaktüs'tür, Ä°stiklal Caddesi’ndeki yaÅŸamın demokratikleÅŸtiÄŸini de imler, aynı zamanda’’ der Atilla Birkiye ama Kaktüs deÄŸiÅŸmez. Zaten deÄŸiÅŸmemeyi savunur. Ömer Erzeren: ‘‘İstanbul'da sinir olduÄŸum ÅŸey, bir yere on yıl sonra gidersin hiçbir ÅŸeyi tanımazsın. Oysa bazı yerlerin bildiÄŸimiz gibi kalması gerekir. Kaktüs 20 yıl sonra da aynı olacak’’ diye anlatır bunu. Sadece mekan mı, masalarda en çok siyaset ve sanat konuÅŸulması da deÄŸiÅŸmeyenlerdendir; konjonktüre göre konular deÄŸiÅŸir sadece. Ebru Çapa, ‘‘müşterilerin her biri ÅŸiÅŸman bir ego olduÄŸu için’’ der, ‘‘bu egoların gerek çatışmasından, gerek fingirdemesinden her daim enteresan hikayeler döner ortada. Konsomasyon hiç bitmez. Masalar kombinasyon, korrelasyon mantığıyla birleÅŸir, dağılır. Habire el arttırılır, espri anlayışı bileylenir. Benim kahvaltıya oturup gece ikideki kapanıştan sonra küçücük bir kadroyla içmeye devam ettiÄŸim çok olmuÅŸtur. Bu arada belki bir sinemaya falan çıkar gelirsin, bazen onu bile yapmazsın.’’1994 yılında Ä°stanbul belediye baÅŸkanlıklarını alan Refah Partisi'nin BeyoÄŸlu'nda sokaklara masa çıkarma yasağını geri püskürten de aynı müşteridir: ‘‘Ben anlamam kardeÅŸim, ben burada otururum’’ deyip zorla masayı dışarı çıkartan. Zaten bu yasakla birlikte, ilk biraraya gelen birkaç mekandan biridir Kaktüs; hatırlayın, bir süre sonra öyle bir örgütlenme olur ki, BeyoÄŸlu'ndaki tüm mekanlar aynı gün aynı saatte tüm masalarını dışarı çıkararak bu yasaÄŸa karşı durur. Hatta masası olmayan büfeler bile dışardan masa getirtir, yasak kaldırılır. Kaktüs, Ãœmit Ãœnal'ın AÅŸkın Alfabesi adlı romanında Köpek adıyla yer aldığı gibi tuhaf kesiÅŸmelerin de mekanıdır. Şöyle: Duvarlar ayna kaplıdır. Kapıdan girince insanlara deÄŸil aynalara bakarsınız. Aynaların buÄŸulu kalabalığında tanıdık bir yüz size el sallar. Bir çeÅŸit Paris havasıdır ama sokaktan geçen insanlar pek Parizyen yüzler deÄŸildir. Affediniz, sokaktan pavyon fedaileri, çarÅŸafları, ÅŸalvarları ve beyaz takkeleriyle Tarlabaşı'nın aÅŸağılarında oturan dindar simalar, dandik pavyon ÅŸarkıcıları ve fahiÅŸeler, inÅŸaat işçileri, tiner koklayan çocuklar geçer. Hayır bu sonuncular geçmez, çoÄŸu zaman burada kalır bizi seyrederler.EVDE YOKSAM KAKTÃœS'TEYÄ°MMekanın küçük, masaların çok yakın olmasından dolayı dedikodusu bol, ‘‘kaçamağı’’ imkansız bir yerdir Kaktüs. Ama bir yandan herkes de yalnız kalmak isteyeni gözünden anlar. Bunu Tomris Uyar şöyle anlatır: ‘‘En sıkışık saatlerde bile bireysel özgürlüğünüzü koruyabileceÄŸiniz bir alan kalır size. DeÄŸil bir yazı bırakmak, bir haber iletmek, birisini görmek için kapıdan şöyle uÄŸrayan yüzler, Kaktüs'ü ikinci adreslerine dönüştürenler bile, istemezseniz yalnızlığınıza iliÅŸmezler.’’ Evet, Uyar'ın anlattığı gibi, doÄŸal ve büyücek bir ‘‘posta kutusu’’dur da Kaktüs aynı zamanda; kim kime not, kitap, zarf bırakacaksa, oraya getirir. Herkes paketini oradan alır. Figen Åžakacı'ya göreyse, her akÅŸam baÅŸka bir yer arama umuduyla çıksan da yola, mutlaka uÄŸrayacağın yerdir Kaktüs. Yani ‘‘evde yoksam Kaktüs'e bırak’’ durağı. Dün geceni yüzüne vurmayanlar koÄŸuÅŸu. Gittikçe ağırlaÅŸan bir misafir ağırlama salonu, bir nevi, lokal anestezi merkezi.Cüneyt Özdemir etraftaki tanıdıklara, sevilenlere deÄŸinirken, şöyle aÄŸzının ortasına çakmak için uygun bir an kollananlardan da sözeder. Ama Kaktüs'te aldırılmaz onlara, yanyana oturulsa bile umursanmaz. Çünkü içeri adım atılan andan itibaren müdavimlik müessesesinin garantili kollarındadır insan artık. Sigortalanmıştır. Kanat Atkaya'ya göre de sevdiklerini ve sevmediklerini bir arada görmek insanı diri tutar. Kaktüs, abartılı bir deÄŸiÅŸim yaÅŸamadığı sürece böyle devam edecektir. Ama iÅŸte Atkaya'nın aÄŸzından bürokrasi konuÅŸur yine: ‘‘Şimdi Film Festivali baÅŸlıyor, bir süre uÄŸranmaz. Herkes öyle elinde festival kitapçığı, tanımadığım bir sürü tip... Onlar sessizce dağılsın, biz yine gideriz.’’Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!