‘Kara kaş, kara gözle değil... Yürek ve oyunculukla ayakta kalmaya çalışıyorum’

Güncelleme Tarihi:

‘Kara kaş, kara gözle değil... Yürek ve oyunculukla  ayakta kalmaya çalışıyorum’
Oluşturulma Tarihi: Nisan 09, 2022 07:00

Rol seçimlerinde kendini tekrarlamıyor. Her defasında izleyeni şaşırtıyor, “Benim yolum farklı” diyor. Taner Ölmez’le buluştuk. Evliliğini, ilginç hayat hikâyesini ve kısa süre önce yaşadığı babalık heyecanını konuştuk: “Çok acayip bir teni var, ipek gibi. Mükemmel bir kokusu var. İlk gün refakatçi olarak ben kaldım. Gözünü açıp dünyayı karşılama gününe şahit oldum.”

Haberin Devamı

Bebeğini kucağına alalı henüz birkaç gün olmuşken buluşuyoruz. Hep parlayan gözleri bu sefer daha da çok ışıldıyor. Büyük heyecan içinde, adeta bir an önce eve dönüp kızı Zeynep’e kavuşmak için dakikaları sayıyor. Hayatından başlıyor, yeni işleriden, Neşet Ertaş rolünü neden kabul etmediğinden geçmişinin bilinmeyenlerine uzanıyoruz...

* Çok yeni baba oldun. Allah analı-babalı büyütsün. Neler hissediyorsun?
Tarifsiz, acayip bir duygu. Çok küçük, çok tatlı... Şoktayım ve hâlâ şoku atlatamadım.

* Onu ilk kucağına aldığında ne hissettin?
Ooo! Kucağıma ilk ben aldım ve ilk ten tene teması benimle yaşadı.

* Doğuma mı girdin?
Evet.

‘Kara kaş, kara gözle değil... Yürek ve oyunculukla  ayakta kalmaya çalışıyorum’


* Bazen babalar, annelerden çok heyecan yapıyor. Bayılanlar bile oluyor... Sen neler yaşadın?
Yok bayılmadım (gülüyor). Aslında beni kan tutar, doktor da bunu biliyordu. O yüzden bebek benim en görebileceğim durumdayken “Bakmak ister misin” dedi. Ayağa kalktım. Sadece “Ay ay ay” diyebilmişim.

* İlk temasta ne hissettin?
Çok acayip bir teni var, ipek gibi. Mükemmel bir kokusu var. İlk gün refakatçi olarak ben kaldım. Gözünü açıp dünyayı karşılama gününe şahit oldum. O uyumadı, ben de uyumadım. Nuri Bilge Ceylan filmi gibi birbirimize bakıyorduk. Konuşma yok, öyle birbirimize bakıyoruz... Tam bir ‘arthouse’...

Haberin Devamı

Bebek uyumadı, ben de uyumadım. Nuri Bilge Ceylan filmi gibi birbirimize bakıyorduk. Konuşma yok!

* Çok ağladın mı?
Ağlamadım dersem inanır mısın? Joker gibiydim. Ya da ‘Mona Lisa’... Yüzümün yarısı ağlıyor, yarısı gülümsüyordu. Delice bir şey. Önceliklerim değişiyor

* Adını Zeynep koymanızın özel bir sebebi var mı?
Zeynep ismini çok seviyorum, kanım kaynadı. Alternatifler de vardı ama ben hep Zeynep diyerek ortamı terk ettim. Önce çevremizdekiler Zeynep demeye başladı, sonra Ece... Ve adı Zeynep oldu. Anlayacağın taktik tuttu (gülüyor).

* Daha çok yeni ama sence hayatında ve ruhunda baba olmak nasıl bir değişim yaratacak?
Önceliklerim değişiyor... Bunları söylemek için daha erken ama içgüdüsel olarak yaptığım şeyler var. Bu konular hakkında çok fazla okuyup izlemedim, yaşayarak öğrenmek istedim ve öyle oluyor da. Aramızda bir bağ oluştuğuna inanıyorum. Benim görevim, şimdilerde onun gazını çıkarmak.

Haberin Devamı

Abim beni gördüğünde 5 yaşındaymışım

* Tuncelilisin. Çocukluğuna dair neler hatırlıyorsun?
İki kardeşiz. Babam kasap, annem ev hanımı. Ben doğduktan sonra annem ve babam yurtdışına gitmişler çalışmak
için. O yüzden iki kardeş bölünmüşüz. Beni İstanbul’da, anneannemin yanına, abimi de babaannemin yanına yolladılar.

* Birbirinizi görmeden büyüdünüz...
Evet, abim beni gördüğünde yürümeye başlamışım. 4-5 yaşındaymışım.

* Kardeşi olduğunu biliyormuş...
Evet ama daha önce görüşmemişiz.

* Bu durum sizi nasıl etkiledi?
Şartlar... Barışığız bu hikâyeyle.

* Anneanneyle büyümek hayatını nasıl etkiledi?
Mükemmel bir şeydi. Bir daha olsa bir daha anneannemi seçerim. Anneanne ve torun arasında ayrı bir ilişki var. O benim kahramanımdı, koruyucu meleğimdi.

Haberin Devamı

‘Kara kaş, kara gözle değil... Yürek ve oyunculukla  ayakta kalmaya çalışıyorum’


* Bunlar olurken oyunculuk nerede?
Ortaokulda üzerinde görevli yazan bir otobüs bizi alır, tiyatrolara götürürdü. Bir gün, yanımda da rehberlik hocası oturuyordu, dönüp “Bence yanlış oynuyorlar” dedim. O yaşta doğrusunu hissetmişim.Orada düştü içime oyunculuk. Bakırköy Belediye Tiyatrosu’nda çalıştım, konservatuvara girdim.

* ‘Kapalıçarşı’ dizisinde bir çaycı rolündeydin. O zamanlar bugünleri hayal eder miydin?
Harçlığımı çıkarmak için girmiştim o işe. Açıkçası pişmandım da... Hayalimdeki ortamı bulamamıştım. Her şey hızlı gelmişti. Üç-beş sahne çektikten sonra yönetmene gidip “Çıkmak istiyorum” dedim. Bana yardımcı oldu, açıları öğretti ve o rahatlattı.

* Hayali tiyatro yapmak olan oyunculardan mıydın?
Evet. Orada her şey bir mizansen, adımların bile sayılı. Güvenli hissetme durumu orada delicesine var.

* Biyografi filmleri gündemde. Müzikle ilgilisin. Kimi canlandırmak isterdin?
Müslüm Gürses’i. Zaten onun hayatını anlatan filmde de rol aldım. Bir de Neşet Ertaş oynamayı isterdim. Bana da rol teklif edildi ama oynayamayacağımı söyledim. Onu oynayabilecek kabiliyette değilim. Oyunculuk çok önemli tabii
ama çok sivri bir özelliği var rolün. Neşet’in bağlamayı çaldığı bir üslubu var. Onun alameti farikası enstrümandaki virtüozluğu. O rolü oynayacak kişinin sadece senin ya da oyunculuk yeteneğinin iyi olması değil çok iyi enstrüman bilmesi de gerekiyor bence.

Haberin Devamı

Aşkım bir kat daha depreşti

*Hayatının nasıl bir dönemindesin?
Anlatamayacağım. Hayatımın şoktaki bir dönemini yaşıyorum.

* 36 yaşındasın. 35 yaşında, yıldızının en parladığı dönemde evlendin. Hiç tereddüt ettin mi?
Hayır. Benim yolum farklı. Kara kaş, kara gözle değil, yürek ve oyunculukla ayakta kalmaya çalışıyorum.

* İmza attıktan sonra hayatında neler değişti?
Hiç! Biz zaten uzun süredir aynı evde yaşıyorduk. Koronavirüs olmasaydı da daha önce evlenmiş olacaktık.

* Evlendiniz, pandemi başladı... Aynı evin içinde sabahtan akşama vakit geçirmek sizi nasıl etkiledi?
Mutluydum. Zaten evciyimdir. Evde bol bol yemek yaptım. Sıkılmadım. Zaten kavgamız yok.

* İki oyuncu olunca evde senaryolar havalarda mı uçar?
Pandemiden önce özellikle bol bol sergilere giderdik. Ece de beni çok aşılardı. Ama evde hayır, iş konuşmayız. İşi eve getirmem. Hatta Ece bundan bazen rahatsız olur, ‘Neden hiç gününü konuşmuyorsun’ der. Ben set hakkında konuşmayı sevmiyorum. Ertesi gün çekim varsa halini hatırını sorduktan sonra direkt ezbere girerim.

* Ece Çeşmioğlu’na olan aşkını nasıl anlatırsın?
Ailesine teşekkür ederim, mis gibi bir kız çocuğu yetiştirmişler. Hamilelik sürecinde aşkım bir kat daha depreşti. Şimdi bakıyorum, anneliğin verdiği ayrı bir güzelliği de var.

Haberin Devamı

‘Buradan sağ çıkabilecek miyim’ diye düşündüm

* Son dizinde ilk kez bir polisi canlandırıyorsun. Bu yeni rol, farklı bir çalışma metodu gerektirdi mi?
Hayır. Bizim hikâyemiz biraz anlar ve bir sürü fotoğraftan oluşuyor. Çok taze ve sıradan bir polisin de bilemeyeceği hikâyeler var işin içinde. O yüzden bunu kendim bulmam gerekiyordu. Yönetmen ve senaristlerimizle kafa kafaya vererek çalışıp oynadım. Sevdim polisiyeyi, keyifliydi.

* Kapadokya’da yapıldı çekimleriniz. Nasıldı?
Harika ama çok da zor bir yerdi.

* Neden?
Uzun süre kaldım. O kasvet beni biraz yordu. İş biraz karanlık olduğu için gece çekimleri zordu. Hava çok soğuktu. Bu kadar sert soğuğu daha önce yaşamamıştım. Bazı mekânlarda ‘Ben buradan sağ çıkabilecek miyim’ diye düşündüm.

‘Kara kaş, kara gözle değil... Yürek ve oyunculukla  ayakta kalmaya çalışıyorum’


Onlar vişne suyuydu

* Bir önceki karakterin Ali Vefa, Türk dizi tarihine damga vurdu. Yeni karakterinle ilgili insanların beklentisi büyük oldu. Bu üzerinde baskı yarattı mı?
Olmuyor desem yalan olur. Ama ben iş seçebilen biriyim. Daha önce de böyle oldu, ‘Medcezir’den çıktıktan sonra 40 tane ‘Medcezir’ benzeri iş geldi bana. Hepsi aynı roldü. İstemedim.

* Ama bir yandan para kazanman gerekmiyor mu?
Evet ama bir sürü arkadaşım tiyatro yapıyor, geçinebiliyor. Bu, ne aradığına ve ne yaptığına bağlı. Benim gözüm açıkçası ‘hemen olsun’da falan değil. Ben maratoncuyum, 100 metre koşucusu değilim. Beden ve zihin temiz olduktan sonra ben burada varım ve yaparım. Bir de okuduğunda da iş kendini belli ediyor. Bu senaryoyu okuduğumda dişlerim çıkmaya başladı. ‘Bunu oynamam lazım’ dedim.

* O ne demek?
‘Kurdun dişine kan değdi’ derler. Öyle bir şey... Farklı bir kimyaya bürünüyorum. ‘Mucize Doktor’a da o şekilde gitmiştim. “Allah’ın emri peygamberin kavliyle ben bunu istiyorum” dedim, “Bana bunu vermeyecekseniz seçeceğiniz oyuncu, yönetmen ve senaristle değil, gitsin o ailelerle çalışsın” dedim. Nasıl istediğimi anladılar.

* Kan tutan biri olarak doktoru oynamak zor değil miydi?
Hayır canım, onlar vişne suyuydu. Sahneyi çekmeden önce içiyordum (gülüyor).

* Bir röportajında “Seyirci her şeyi unutur” demişsin. Unutulacak bir şey için bu kadar emek vermek, boşa kürek çekmek gibi hissettiriyor mu?
Çoğu zaman. Ama yapabileceğim bir şey yok. Televizyonda hayatta kalman, kanının son damlasına kadar savunman, mücadele etmen çok zor. Yaşlanırsın, bitersin... Mesela ‘Ne kadar benim karakterim bunu yapmaz etmez’ desen de yaptırırlar (gülüyor). Sen direnirsen belki ufak tefek değişiklikler yapabilirsin ama bütünü bozamazsın.

Aynaya takılı kalmıyorum

* Sen jön müsün?
Kendim için öyle bir şey diyemem. Ama ben yeri geldiği zaman her şey olabilirim. Bedenim ve zihnime sağlam baktığım sürece buradayım.

* Kendini beğenir misin?
Pek değil.

* Yakışıklı bulmaz mısın yani?
Bazı bazı.

* Hangi anlarda?
Bazen güneşte yanıyorum. Gözlük takıyorum, güzel de bir gömlekle iyiyim (gülüyor)... Bazen en paspal halimlede ‘iyiyim’ dediğim olur. Ama genelde aynaya takılı kalmıyorum.

* Kendini acımasızca eleştirsen...
Geçmişte yaptığım bazı şeyler var. Sinirli değilim diyorum ya, durgun sular birden patlayabiliyor. ‘Keşke ona fazla kızmasaydım’, ‘O duruma düşmeseydim’ dediğim tartışmalarım aklıma geliyor. Bir iş uğruna iki insanın yükselmesi... Keşke olmasaydı.

Müzikte zorlanıyorum

* Barabar isimli müzik grubunuzla sahne çalışmalarınız devam ediyor. Müzik grubunda olmak mı daha heyecan verici, oyuncu olmak mı?
Asıl işim oyunculuk. Müzikte daha çok zorlanıyorum.

* Neden?
Oyunculuk yaparken bir sahne içime sinmediğinde hemen hissedip harekete geçebiliyorum. Müzikteyse bazen tesisat iyi değilse ya da sesten kulaklarım şiştiyse yaptığım hataları fark etmiyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!