Ahlaksız soru

Güncelleme Tarihi:

Ahlaksız soru
Oluşturulma Tarihi: Eylül 30, 2004 18:34

Karl Marks’la ilgili fıkrayı beğenen bir sevgili okurun da gazıyla, size bir tane daha anlatacağım. Ama önce, bu eski ve bildik fıkra nereden aklıma geldi, onu söyleyeyim. Yonca Evcimik’in eski kocasıymış (herhalde adamcağızın daha elle tutulur bir sıfatı da vardır), bir film yapıyormuş. Sabah’la Günaydın “Siz olsaydınız ne yapardınız?” diye soruyor: “En iyi arkadaşınızın yaşaması için, karınızla sevişmesine izin verir miydiniz?”

Haberin Devamı

Önce Sabah’la Günaydın’ın haberi (30 Eylül) :

Herkes ahlak sorgusu yapacak

En yakın arkadaşınız ya ölecek ya da eşinizle sevişerek hayatta kalacak. Böyle bir durumda siz olsanız ne yaparsınız? Yönetmenliğini ve yapımcılığını Harun Özakıncı'nın üstlendiği 'Simbiyotik' bu soruya cevap arıyor. Cevap zor ama ünlü isimlerin görüşleri hayli ilginç....

Yönetmenliğini Harun Özakıncı'nın yaptığı 'Simbiyotik' adlı sinema filmi, izleyenlere "En yakın arkadaşınız donmak üzere. Ölecek veya eşinizle sevişerek hayatta kalmayı başaracak. Böyle bir durumda ne yaparsınız?" sorusunu yöneltecek. (...) Harun Özakıncı, aynı zamanda yapımcısı olduğu filmin çekimlerine başlamadan önce "Bu durumda siz olsanız ne yaparsınız?" diye ünlülere sordu.

Cem Yılmaz : Önce arkadaşımın donmaması için izin veririm. Sonra "Kayaktan niye zamanında dönmüyorsun?" diye dayaktan gebertirim. Bana ne? Kaybolurken bana mı sordu? Ben ne yapar-eder iğne bulurum. İğneyi bulamazsam dağdan bir ayı bulur postundan istifade ederim.

Zuhal Olcay : İnsan hayatından daha değerli olan ne vardır? Kadının erkeği donmaktan kurtaracak olması, onunla sevişeceği anlamına getirilmemeli. Önemli olan niyettir. Türkiye'de bu durumu kabullenmek çok zor. Bunun nedeni ise oluşacak toplum baskısıdır.

Şafak Sezer : Bula bula beni mi buldu? Hayır, izin vermem. Şu andan tezi yok, dağa çıkarken yanımda o iğneden bulunduracağım. Bana lazım olmasa da olur. Lavuğun biri kaybolur. Kaybolması bir şey değil, adamın başını belaya sokarlar.

Lale Mansur : Böyle bir olayda kadının erkekle sevişmesi namus meselesi haline getirilmemelidir. Çünkü en yüce kavram yaşamak ve yaşatmaktır. Namus meselesi haline getireceğim bir konu yüzünden bir insan ölecekse namus nedir? Nerededir? Böyle bir durumda erkeğin eşine izin vermesi gerektiğini düşünüyorum.

Güven Kıraç : Ne dağa çıkarım, ne de çıkarsam bir arama ekibine katılırım. Kardeşim niye zamanında otele dönmüyor? Niye menzil dışına çıkıyor? Adam keyfi için dağda bayırda dolaşacak, sonra ceremesini kocalar mı çekecek? Bu kocalık zor be kardeşim!

*

Haber ve ‘ünlüler’in görüşü böyle. Gelelim fıkraya...

(Bu fıkra aslında belli bir “dinî azınlığa” mal edilir ama hassasiyetleri dikkate alarak genelleyelim. Kahramanları - Türk fıkralarının en yaygın isimleri olan - Fadime, Dursun ve Temel olsun.)

Temel akşam eve dönerken, yıllardır görmediği arkadaşı Dursun’a rastlamış.

- Ne o? Yüzünden düşen bin parça, Karadeniz’de gemilerin mi battı?

- Yok be arkadaşım, ufak bir sağlık sorunu...

- Hayırdır?

O kadar ısrar etmiş ki Temel, sonunda nadir bir hastalığa yakalandığını anlatmış Dursun.

- Dur be oğlum, hemen koyuverme kendini, Allah’tan umut kesilmez. Vardır elbet bir çaresi...

Varmış gerçekten de, Dursun utana sıkıla onu da söylemiş:

- Bu hastalığın tek ilacı, yeni doğurmuş bir kadının sütünü emmek! Ama hangi kadın kabul eder ki böyle birşeyi, hangi koca he der ki?

Bir saniye bile tereddüt etmemiş Temel.

- Oğlum bak, demedim mi ben sana, çıkmamış candan umut kesilmez, iyi olacak hastanın arkadaşı Temel ayağına gelirmiş, yürü bizim eve gidiyoruz.

Uzatmayalım, Temel’in karısı yeni doğurmuş, bebeğine süt veriyormuş. Dursun hayatta kabul edemem, demiş, Temel, en yakın arkadaşımın canından kıymetli mi, demiş, neticede eve varmışlar. Fadime de en küçük bir tereddüt geçirmemiş Allah razı olsun:

- Kocamın bunca yıllık arkadaşı, hayat memat meselesi, insan hayatından kıymetli mi?

Temel bu sahneye şahit olmamak için kahveye kaçmış, Fadime gömleğinin düğmelerini açıp vaziyet almış, Dursun da alı al moru mor, başlamış cok cok cok süt emmeye...

Ama insanlık hali, “tedavi” sırasında Fadime başlamış huylanmaya, yerinde kıpraşmaya... Sonunda artık dayanamamış:

- Dursun, canın başka bir şey istemiyor mu?

- Yok, sağ olasın Yenge...

Beş dakika sonra, kanı iyice kaynamış halde, bir kere daha sormuş Fadime:

- Dursuuuun, emin misin canının başka bir şey çekmediğine?

- Hayır Yenge, sağ ol!

Cok, cok, cok...

Artık iyice kudurmuş Fadime:

- Bana bak Dursun, emin misin canının bir şey istemediğine...

Dursun meme emmeyi kesip kaldırmış başını:

- Peki Yenge, madem ki çok ısrar ettin, iki tane bisküvi rica edeyim!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!