Kadınlar beni hep sevdi

Güncelleme Tarihi:

Kadınlar beni hep sevdi
Oluşturulma Tarihi: Ocak 07, 2013 14:43

Ona futbol yorumcusu demek yanlış değilse de eksik bir tespit... Zira Kaya Çilingiroğlu hemen her kesimin yakından tanıdığı bir isim. Ve tanınmasının tek sebebi futbol değil. Boxer dergisi bu gerçekten yola çıkarak Çilingiroğlu ile yaptıkları röportajda her telden dem vurdu, her konudan konuştu. Ortaya ilginç bir söyleşi çıktı.

Haberin Devamı

Futbolda sizi en çok sinir eden şey nedir?       
- Bir futbolcunun yalandan yere kendisini yere atması.

Bunun haricinde sahada olmayan ama futbolun içinde olan neler sizi neler rahatsız eder?
- Yönetici veya başkanların gözlerimizin içine baka baka yalan söyleyip buna devam etmeleri. Utanma da yok. Ben bu kadar kötü bir iş yapsam devam etmem.

Türk futbol tarihinde gördüğünüz en kötü başkan kim sizce?
- Yıldırım Demirören. Tartışmam bile... Bunu sokaktan geçen çocuğa da sorsan aynı cevabı verir. Onun zamanında gelen başarılar var ama başarı dediğimiz sekiz senede bir milyar dolar harcayıp bir kere şampiyon olduk, iki de Türkiye Kupası var. Buna da başarı diyorsanız!

Aziz Yıldırım’ı çok eleştirdiniz ama size göre nasıl bir başkan?
- Türkiye’nin gelmiş geçmiş en başarılı başkanlarından biri... Fakat bana göre bu şike sürecinde istifa etmesi gerekirdi. Zaten mahkemeden de ceza aldı. Aklanıp öyle gelecekti. Zaten bu işi sadece o yapmadı, herkes yaptı diye düşünüyorum ama kabak ona patladı.

Aziz Yıldırım, temiz olduğunu düşünüyor ve bu yüzden başkanlığı bırakmadığını söylüyor.
- Bence yargılanma sürecinde sade bir vatandaş ile Fenerbahçe başkanını aynı kefede göremeyiz. O da bunu avantaja çevirmek istiyor. Fenerbahçe’yi kullandı ve kullanıyor.

Şike davaları hakkında çok konuşmayı ve futboldan uzaklaşmaktan pek hoşlanmıyorsunuz. “Telegol”de bunun tam ortasında kaldınız. Peki, sizin Telegol maceranızın dönüm noktası ne? Nasıl başladı Telegol?
- Zaten Serhat Uleren ile devamlı konuşuyorduk ama parada anlaşamıyorduk. Üç-beş program misafir olarak çağırdı sonrasında parada anlaştık. Ve devam etti.
Orada bazen sıkılıyormuşsunuz gibi geliyor...
- Yok aslında orada çok mutluyum. Çok eğleniyorum. Zaman zaman güzel tartışmalar oluyor.

Arada bir çekip gitmek istiyorsunuz?
- Arada bir değil, ciddi olarak bir kere öyle oldu. Anlatmayayım ama sinirlenmiştim biraz...

EKRANDA BEŞ SAAT DEDİKODU YAPMAKTAN MEMNUN DEĞİLİM
“Telegol” futbol yorumundan çok farklı yerlere de kayıyor...
- Telegol’de futbol, şov, magazin hepsinden biraz var. Ağırlıklı futbol konuşulmamasının nedeni de elimizde maç görüntülerinin olmayışı. Dolayısıyla görüntü olmayan bir yerde beş saat futbol konuşamazsın. Futbolun içinde olan ama futbolla ilgili olamayan şeyleri de sağ olsun futbolcular, hakemler ve yöneticiler bize sunuyor. Biz de oradan devam ediyoruz.

Bu konuda Aziz Yıldırım’ın dediği bir şey var: “Maç görüntülerinin verilmemesine karşıyım, futbol olmayınca dedikodu başlıyor, sabaha kadar dedikodu yapıyorlar.” Siz buna katılıyor musunuz?
- Güzel söylüyor, doğru söylüyor ama hepsinin yardımcı olması lazım; olmuyorlar. Yıldırım Başkan da bu konuda özellikle bu sezon farklı olacağını söylemişti.
Olmadı. Keşke görüntü olsa da sadece futbol konuşsak. Ben de beş saat dedikodu yapmaktan memnun değilim.

Dedikodu yapıldığını kabul ediyorsunuz...
- Tam dedikodu demeyelim de haftanın olaylarını tartışıyorsunuz. “Arda neden Fener kampına gitti?”, “Yıldırım Demirören trafikte mi yakalandı?”, “Aziz Yıldırım hangi hakem odasını basacak?” gibi tartışmalar yaratıyoruz.

Bazen abarttığınızı, uzattığınızı düşünmüyor musunuz?
- Mecburen uzatıyorsun. Ne yapacaktık?

Onun haricinde cacık olayı (Erman Toroğlu şike olaylarını hicvetmek amacıyla canlı yayında cacık yaptı), Alex heykeliyle röportaj, susma duruşu gibi aktiviteler var...
- Evet. Güzel şeyler var. Seyirci keyif alıp seyrediyor. Valla cacığın yapılacağını stüdyoda öğrendim.

Telegol’de susma duruşundan haberiniz vardı ama...
- Evet... RTÜK kararını protesto için onu yaptık. Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarının şikâyetiyle olmuştu. Serhat’ın fikriydi. Ben de bu karara uymak durumundaydım.

Bitse de otursak pozundaydınız ama…
- Ne yapayım!

Gökmen Özdenak gibi göbek içeride, göğüs dışarıda, eller yanda durabilirdiniz: Tam bir susma duruşu…
- Onu hiç fark etmedim. Bir ara bakayım.

Siz bunları tasdik ediyor musunuz? Yoksa karşı mısınız?
- Keşke gerçek futbol konuşsak dediğim oluyor. Hatta tüm spor bilgimi aktarabilsem... Ama işte öyle bir seyircimiz, şansımız, ortamımız ve görüntümüz yok.

HAYATIMDA HİÇBİR SPOR BENİ GOLF KADAR EZMEDİ
Golf yorum programı olsaydı...
- Golfü Türkiye’de 1000 kişi yapıyor. Bunun programı olur mu? Olmaz.

Golften ne öğrendiniz?
- O kadar çok mağlup oldum ki. Hayatımda hiçbir spor beni bu kadar ezmemişti. Hayatta yenilmenin de olduğunu öğrendim. Zaten bu dünyada kiracıyız. Sürekli hırsla yaşanmayacağını öğrendim.

Çoğu kimse bilmiyor ama sizin Genç Milli Futbol Takımı’na çağırılan iyi bir futbolcu olduğunuz gerçeği var.
- Evet. Fethi Demircan’dı Milli Takım Teknik Direktörü. Ben de herhangi bir kulübe lisanslı futbolcu falan değildim. O görüyor top oynadığımı, çağırdı, gitmedim.
Nasıl yani? Lisans yok, kulüp yok. Milli takıma çağırılıyorsunuz...
- İşte hoca beni sokakta bir yerde oynarken görmüş. Ayrıca bir dönem İstanbulspor ikinci kümedeyken kısa süre oynadım. Fakat şartlar şimdiki kadar iyi değildi. Hatta Fethi Hoca, Eskişehirspor’u çalıştırıyordu. Oraya da çağırdı. Milli Takım’a çağırdığında 14-15, Eskişehir’e çağırdığında 18 yaşındaydım. Bir şekilde istemedim. Zor geldi. Eyüp sahasında idmana çıkardık. Duşlar akmaz, saha balçık... Şimdiki gibi para kazanılmıyor.

Zorlamaya gelmiyorsunuz galiba...
- Futbolu da, oynamayı da severim. Zorlamaya gelmem. Ayrıca, çok küçük yaştan itibaren ciddi bir yüzme hayatı yaşadım; 6-15 yaş arası. “Kola içme”, “dondurma yeme”, “sundurmanın altında durma”, “terli terli su içme” gibi yanlış şeyler dikte ediliyordu. Senelerce bunu yapınca bunaldım. Günde 10 kilometre yüzdürüyorlardı. Futbol sonrası sporu bırakmadım. Tenis oynadım, golf oynadım, kayak yaptım...

HÜLYA BENİMLE TENİS OYNAYAMAZ FENERBAHÇE-PENDİKSPOR GİBİYİZ
Hülya Avşar’ın tenise merakı sizinle mi başladı?
- Yok. O benden önce de oynuyordu.

Karşılıklı oynar mıydınız?
- Çok nadir. Ben onunla karşılıklı pek oynamazdım. Bana kızıyordu çok.

Siz mi hep galip geliyordunuz?
- Tabii canım. Aramızda çok ciddi fark vardı. O benimle oynayamaz bile. Fenerbahçe-Pendikspor gibi düşün...

Okursa?
- Okursa okusun. Yalan değil o da kendini biliyor. Şimdi şu topal ayağımla bile set vermem... Fakat sporu çok severim. Su kayağı bile yaptım. Raketbol Türkiye Şampiyonluğum var, kimse bilmez. Squash oynadım, aletli jimnastik yaptım. Atletik bir vücudum vardı. Bir gün liseler arası yarışmalara götürdüler. Çok hızlı koşuyordum, 100 metre koşuyordum. Sonra, “400 metre atleti yok, koşar mısın?” dediler; koştum. “Gülle atar mısın?” dediler “Atayım” dedim. En son “Disk atar mısın?” dediler, “Bari gösterin nasıl atılıyor?” dedim. Onu da attım. Sırf okulda hava olsun diye. Yıldız Lisesi’nde voleybol takımındaydım. İyiydim. Onu da kimse bilmez. Uzun atlama yaptım ama uzun atlamayı balıklama yaptım. Sporun her dalıyla uğraştım, bilmediklerimi bile yapardım.

Çocukluğunuza dönseniz hangi sporu seçerdiniz?
- Keşke golfe 35 yaşında değil, beş yaşında başlasaydım. Favori iki sporum var. Formula 1 ve golf... Formula çok uzun bir süreç gerçi. O 22 adam, yüz binler arasında seçiliyor.

OKUL YILLARINDA ÇOK KAVGA ETTİM
Peki Türkiye liginde son şampiyonluk derbisi mi, Formula’nın son yarışı mı?
- Tabii ki Formula... Hatta son yarışı olmasa da Formula izlerim. Ağır sıklet boks maçını da derbiye tercih ederim. Wimbledon maçını, NBA Jordan’ın eski maçını bile derbiye tercih ederim.

Yüzmeden de futboldan da çok sıkılmışsınız...
- Hele yüzmeden öyle sıkılırım ki... Beni yüzerken göremezsiniz bile. Atlarım suya, iki kulaç atarım aynen çıkarım.

Gençliğinize dönersek, bıçkın delikanlılardanmışsınız...
- Öyle de denebilir. Hareketli bir gençtim. Biraz haşarıydım. Okul yıllarında çok kavga ettim.

Hatta bir kavganız sonucu bir ay hapis yatmışsınız...
- Evet, bir gazeteciyi dövmekten bir ay ceza aldım. Ama bana iyi tecrübe oldu. Kimse “İyi ki girdim cezaevine” demez ama ben şu yaşıma geldiğim için konuşuyorum. Hukuku hapiste öğrendim. Hepsi avukat gibidir. Raconlar, insanların nereden nereye geldiğini orada öğrendim.

KUMARBAZ DEĞİLDİM AMA ÇOK BARBUT ATMIŞLIĞIM VAR
Kumar tutkunuz varmış?
- Kumar tutkusu demeyelim ama kahveden çıkmazdım. Her türlü oyun oynardım. Oynamadığım yoktur. Tavlayı çok iyi oynarım. Poker, açık kapalı fark etmez. Fatih Hoca’yla çok oyun oynamışlığım var. Barbut atmışlığım var. Tabii, öyle bakma... Şişli’de Yılmaz Pasajı’nın üstünde Altan Kahvesi vardı, orada oynardık. Bütün futbolcular gelirdi. Selçuklar, Arifler, Kaleci Yaşarlar...

Fatih Hoca’nın parasını aldınız mı?
- Aldık, verdik. Orada kazanamazsınız zaten. Kasa her zaman kazanır.

Tüm bu yaşadıklarınızdan sonra “Bırakıyorum, tamamen bu şeylerden arınıyorum” dediniz mi?
- Günlük tutardım. Hatta Fransızca yazardım. Orada neler yazmışım. Bir daha onu yapmayacağım, bunu yapmayacağım diye... İnsan çok çabuk unutuyor. Bir iki ay sonra eski hayatınıza dönüyorsunuz.

Peki hiç yapmadığınız?
- O günden bugüne yumruk yumruğa hiç kavga etmedim. Kavga etmemek için limitlerime kadar zorlarım. Çocuklarıma-aileme biri zarar vermek istiyorsa, işin rengi değişir. Riskleri de var. İnsanı öldürebilirsiniz.

Haberin Devamı

KADINLAR HEP SEVDİ BENİ
Kadınlarla aranız hep iyi mi oldu?
- Kadınlar hep sevdi beni.
Siz?
- Ben de o sevgiye karşılık verdim.
Bir kadını elde etmenin kolay yolu var mı?
- Hiç düşünmedim böyle şeyleri... Hayatımda hiçbir kadını elde etmedim desem yeridir. Bir şekilde oldu. Onlar beni elde etti herhalde.
Sert bir duruşunuz var...
- Aslında çok komiğimdir. Kadınlar bende hep heyecan bulmuştur. Her gün başka bir adamım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!