Büyük patronlar bile hela temizleyecek

Güncelleme Tarihi:

Büyük patronlar bile hela temizleyecek
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 08, 2001 01:34

Herkes krizden söz ediyordu, ama o bir yazı yazdı, hayatımız kaydı. Birdenbire kendimizi -sanal bile olsa- yurtdışında 150, 200 dolara hela temizlerken bulduk.

Hepimizi işsiz bırakan, yurt dışına çalışmaya gönderen ünlü iktisatçı Güngör Uras, Filipin ekonomisiyle Türk ekonomisini kıyaslıyordu. 80'li yıllarda bugün bizim yaşadıklarımız, Filipinliler'in başına belaydı. IMF, Filipinler'e kredi verdi, ama siyasi soygun düzeni durmadı. IMF çekip gidince de Filipin ekonomisi toptan çöktü. Filipinliler, Cidde'de hela temizlemek zorunda kaldılar. Bu örnekten yola çıkan Uras, Allah benzetmesin ama böyle giderse Türkiye'nin de sonu budur diyor. Uras'ın yazısı yayınlandıktan sonra Serdar Turgut da aynı görüşleri paylaştığını anlattı. Ne var ki, Osman Ulagay ‘‘hooop’’ dedi. Olayın kaynağına gittim. Hem Güngör Uras'a hem Ali Rıza Kardüz'e sordum...

Bu ‘‘hela temizleme operasyonu’’ Rahmi Koç, Sakıp Sabancı, Mehmet Emin Karamehmet gibi patronları ve üst düzey holding yöneticilerini de kapsıyor mu?

- Ee tabii. Herkes nasibini alacaktır.

Siz de yani.

- Esas ben işsiz kalırım!

Kimler yırtabilir peki?

- Yurt dışına servet transferi yapanlar. Onlar yurt dışına gidebilirler. Ama benim gidebileceğim bir yer yok. Yaşım geçti, hela da temizletmezler, ne yapacağım diye kara kara düşünüyorum. Bu toplam bir çöküntüdür. İki ekmek yerken bir ekmekle idare ederim değil yani. Sistem çöktüğü zaman, Koç buzdolabı satamaz, Karamehmet de cep telefonundan gelir sağlayamaz. Çökecek bu sistem...

İşte yine aynı şeyi yaptınız! Salı yazınızı da insanları korkutmak için mi yazdınız?

- Ben olacakları anlatıyorum. Korkutmak değil amacım. Seçim, Yüce Türk büyüklerinin. Türkiye'yi öyle bir yere götürmek istiyorsak götürelim. Yok, eğer bize yakışmaz bu diyorsak, oturup düşünmemiz lazım. Avrupa’da kişi başına üretim 30 bin dolar, bizdeyse son on yıldır 3 bin dolar. Ama biz Avrupalılar nasıl yaşıyorsa, öyle yaşıyoruz. O zaman ne oluyor? Gelirimizin üzerinde bir yaşamı sürdürebilmek için sürekli borçlanıyoruz. Duvara tosladık sonunda. Gelirimiz kadar yaşamaya razı olsak bile borçlar başımızda duruyor. Kellemizi kesecekler. Para istiyorlar. Vururum seni ayağından diyorlar. Vurulmak ne demek, hela temizlemeye gitmek!

Sizce Kemal Derviş bir kurtarıcı mı yoksa dışarıdan ekonomimizi batırmak için gönderilmiş bir ajan mı?

- Ne kurtarıcı ne ajan. Normal bir ademoğlu. Elinden geldiği kadar bu zor duruma omuz vermek istiyor. Ama Türkiye, tek bir kişiyle kurtarılabilecek durumda değil. Derviş ne yapsın? O bir teknisyen. Şeyhe demişler ki ‘‘Siz geceleri uçuyormuşsunuz, nasıl beceriyorsunuz?’’. Şeyh de gülmüş, demiş ki, ‘‘Evladım, şeyhler uçmaz. Şeyhleri müritleri uçurur’’. Biz de önce uçurduk zavallı Kemal Derviş'i, şimdi yere düşsün diye bekliyoruz.

DERVİŞ MESİH DEĞİL?

IMF, Türkiye'yi soymaya kararlı bir tefeci mi?

- Değil tabii. Zorla eline kırbaç alıp reçetemi uygulamak zorundasın demez IMF. 17 kere biz çağırdık, çünkü hep burnumuz pisliğe girdi. Ama IMF neye bakar? Ödemeler sisteminin düzgün işlemesine. IMF, bir ülkenin dengede olmasını sağlar. Dengede olsun da, fakirlikte mi, zenginlikte mi, onu ilgilendirmez. IMF bize tedbirler empoze ediyor, ama bizim üretimimize imkan vermiyor deniyor. Saçma. Üretimi düşünmek bizim işimiz.

Şu anda yabancılar bizi sömürüyor mu?

- Yabancı sermaye gelip bizi sömürüyorsa bu bizim suçumuz. Yabancılara karşı değilim ki ben. Sadece onlarla işbirliğinin dengeli olması taraftarıyım.

İçme suyunda Fransızlar’la, gıdada İsviçreliler’le, sigarada ve elyafta Amerikalılar’la, lastik ve otomobilde Japonlar’la işbirliği yapan bir şirketler topluluğunda sorumluluğunuz var. Çelişki değil mi? Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz?

- Ben iktisatçı olarak neyin yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Makro konuşuyorum.

Patronlarınız da sizinle aynı görüşleri paylaşıyor mu?

- Türkiye gelişti, artık patronlar ‘‘Bu adam benim gibi düşünmüyor, bunu göndereyim’’ demiyorlar. Zaten çalıştığım kurumun çıkarlarına aykırı şeyler söylemiyorum.

Ekonomiye ve mali sisteme güven sağlanmadan üretim artar mı?

- Üretim ancak planlamayla artar. Benim anlattığım eski tüfek planlama değil! Türkiye'nin uzun vadeli bir stratejisinin olması gerekiyor. 15 yıllık bir perspektifi göreceksin.

Kemal Derviş ve ekibi bunları düşünmüyor. Öyle mi?

- Düşünüyorlarsa da bize haber vermiyorlar.

Kemal Derviş'e neden güvenmiyorsunuz?

- Öyle demiyorum ki, bunlar da yapılsın diyorum.

Onu da diğer Ankaralı bürokratlarla bir mi tutuyorsunuz?

- Ankara bir bütündür. Kemal Derviş mesih, diğer adamlar tu kaka değil. Ben kimden soracağım, planlama yapılıyor mu yapılmıyor mu diye? Planlama Teşkilatı'na gidecek halim yok ya. Merkez Bankası Başkanı'na mı hesap soracağım? Madem ki bu işin patronu Derviş, iyilikler de kötülüklerden ondan sorulur. Yoksa benim onun kişiliğiyle derdim yok, kendisi de hanımı da gayet zarif insanlar.

Hangi suçlama sizi daha çok yaralıyor a) Felaket tellalı b) Komplo teorisyeni c) Ekonomiden anlamıyor, anlar geçiniyor.

- Hiçbiri. Çünkü ben buyum. Benim adım Hıdır, yapabileceğim budur. Öğrendiğimi bildiğimi aktarıyorum. Herkes yapsın. Benimkiler yanlışsa özür dilemesini de bilirim. Saf ve bakir bir Anadolu çocuğuyum ben.

POPÜLİZM YAPMIYORUM

Peki yaşam standardınız saf ve bakir bir Anadolu çocuğu standartı mı?

- Ben normal bir Türk insanı değilim ki. Ait olduğum kuşak ve yaşım dolayısıyla herşeyi gördüm. Gusulhaneden jakuziye kadar. En kötüsünü de en iyisini de biliyorum. Bu bir şanstır. Son bir kaç yıldır bir takım nimetlere kavuşmuş biriyim. Ama diğer yaşamdan da hiç korkmadım. Ve yıllarca devlette çalıştım ben. Bugün bile devlette öğrendiklerimi satıyorum. Bizi devlet okuttu, hayatımızı değiştirdi. Ben dünyayı Planlama'da çalışırken gördüm. Devlet farklı bir şeydir, ona hizmet etmek de öyle.

Anlattıklarınız popülizm olarak değerlendirilebilir mi?

- Bilmiyorum ki. İnandığım şeyleri söylüyorum. Yanlışsa vebali bana aittir.

Kemal Derviş yerine size teklif yapılsa kabul eder misiniz?

- Bizim zamanımız geçti. Ben haddimi bilirim. Ama çok iyi planlama yaparım. Devlet Planlama Teşkilatı'nda çalışırım. Kemal Derviş'in yerine soyunmam, soyunamam.

Osman Ulagay'ın Derviş gitsin, Uras gelsin teklifine güldünüz mü?

- Herkes her türlü şeyi söylemekte serbest.

SERDAR’I SEVİYORUM

Serdar Turgut'un sizi cansiperane savunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Biz aynı şeyleri savununca o beni müdafaa mı etmiş oluyor? Serdar Turgut'u önce yazılarından seviyordum, sonra kendisini tanıdım, şimdi insan olarak da seviyorum. Onun beni sevip sevmediğini bilmiyorum. O da planlama olsun, üretim olsun diyor.

Tepkilerini belli etmemeyi son derece iyi beceren Osman Ulagay'ı sinirlendirmeyi nasıl becerdiniz peki?

- Onunla da gayet iyi ilişkilerim olduğunu sanırdım. Bilmiyorum ki.

Türkiye ekonomisi gerçekten mi çok kötü? Üçüncü kriz ne zaman?

- Türkiye hata üstüne hata yapıyor. Her kriz geçiyor ama delip geçiyor. O telefon tepişmesi yüzünden IMF, kredileri iki hafta erteliyor. Mühim değil efendim diyemezsiniz. Herşeyin faturası var. Ankara'dakiler sürekli bir entelektüel mastürbasyon içindeler. Onlar mastürbasyon yapıyor, bedellerini biz ödüyoruz...

Üçüncü kriz?

- Bizim kuyruğumuzu dik tutacak halimiz yok artık. Ümid ediyoruz ki IMF elimizden tutsun da, belimizi doğrultalım. Tam adamlar elimizden tutuyor, kaldırmaya çalışıyor, bu sefer de tekme atıyoruz...

Ortalığı karıştırmış olmaktan mutluluk duyuyor musunuz Güngör Bey?

- Ortalığa çıkmaktan hoşlanmam. Korkarım. Ortalığı karıştırmış olmak benim için çok büyük bir vebaldir. İstemem. Ama bir tehlikeyi farkediyorsam da uyarırım. Sadece ben değil başkaları da yapıyor bunu.

Ali Rıza Kardüz artık hayattan zevk alamıyor

Ali Rıza Kardüz sizinle aynı fikirleri paylaşıyor mu?

- Ali Rıza Kardüz, benim dedem. Milli Mücadele'de subay olarak Düzce'ye geçmiş, emekli olunca da manifaturacılık yapmış. İlkokula onun yanında başladım. Müthiş bir yerdi Düzce. Bilyalı gazozlar içerdik. Panayır kurulurdu. Büyükbabam manifaturacı ya, ben de çadırda yatar mal beklerdim. Kimse çalmasın diye. Çadır tiyatrosu gelirdi, cambazlar, dansözler. İşte Ali Rıza Kardüz'ün yazılarında benim çocukluğumun insanları ağır basar. Anadolu adamıdır Kardüz. Ekonomik olayları mizahla anlatmaya başladı, sonraları lokanta yazıları yazdı. Güngör Uras yazıları ise memur çocuğu Güngör'ün kaleminden çıkmıştır.

Güngör Uras'ın hela temizlemek zorunda kalacak insanları, Kardüz'ün önerdiği lokantalarda hangi parayla yemek yiyecekler?

- Köfte bile yiyebilirlerse çok şanslılar! Çünkü yanlış politikalarla hayvancılığı bile öldürdüler. Dışarıdan et gelmezse, artık Türkiye et bulamayacak. Halkımız fakirlikten et yiyemiyor, ileride parası olan da ancak ithal et yiyebilecek.

Siz hangi türü daha çok severek yazıyorsunuz?

- Ekonominin geleceğinden kişisel olarak zarar göreceğimi bildiğim için Güngör Uras yazılarına ağırlık verdim. Ali Rıza Kardüz artık hayattan zevk alamıyor!

Dünyada en çok sevdiğiniz lokanta hangisi?

- New York'taki Baltazar. Orada mutlu oluyorum.

Çok iyi yemek yazarıdır ama yemek yemeyi sevmez. Yemek seçer, insanı yediğine yiyeceğine pişman eder diyorlar. Doğru mu?

- Doğru. Hiç hoşlanmam. Öğle yemeği yemem, uykum gelir. Akşam yemeği yemem, uykumu kaçırır. Ama güzel ortamlardan, güzel dostluklardan hoşlanırım. İstanbul'da bunu bulmak zor. Çünkü dostluklar maalesef parasal dengelere göre kuruluyor ve tamamen sahte oluyor.

Sizi hep çok hoş ve bakımlı kadınlarla görüyorum. Bu bir tesadüf mü?

- Güzel hanımlardan hoşlanırım. Herkes hoşlanır da, ben daha fazla hoşlanırım. Bizim karı koca ilişkimiz arkadaşlıktan evliliğe dönmüş bir ilişkidir...

Planlama'da aşk yaşanabiliyor muydu?

- Bizim zamanımızda aşk yoktu. Elele bile tutuşmazdık. Aşk dediğin o zamanlar, gece ikiye kadar çalışmaktı. Sonra da işkembecide yemek yiyip kızı eve bırakmak...

Fotokopi çekerken, çaktırmadan dokunmak filan...

- Nerdeee? Fotokopi makinası bile yoktu. Teksir vardı...


Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!