Türk resminin öncüsü Avni Lifij’in kebapçı tabelásının mekánı olan mezarını hayranları kurtardı

Güncelleme Tarihi:

Türk resminin öncüsü Avni Lifij’in kebapçı tabelásının mekánı olan mezarını hayranları kurtardı
Oluşturulma Tarihi: Ekim 04, 2006 00:00

Avni Lifij, Türk resminin ve "1914 kuşağı" adı verilen ressamlar grubunun en önemli isimlerindendi. Hayata 1927’de veda etti, Eyüp sırtlarına defnedildi ve ressamlarla sanat meraklılarının ziyaretgáhı olması gereken mezarı seneler sonra bir kebapçının tabelá mekánı haline geldi. Mezar bundan ancak birkaç ay önce, hayranlarıyla akrabalarının sessiz-sadasız başlattıkları teşebbüsler sayesinde kurtarılabildi. Darısı, hayatlarını sanata ve kültüre vakfetmiş diğer önemli isimlerin tahrib olan mezarlarının başına...

Hüseyİn Avni Lifij, Türk resminde "1914 kuşağı" denilen akımın en önemli isimlerindendi. 1886’da Samsun’da doğdu, 1927’de İstanbul’da öldü.

1909’da o senelerde şehzade olan ileriki yılların "Son Halife"si ressam Abdülmecid Efendi tarafından Fransa’ya gönderildi ve Paris’te 1912’ye kadar Fernand Cormon’un atelyesinde çalıştı. Türkiye’ye dönüşünden sonra ölümüne kadar o devrin Güzel Sanatlar Akademisi olan "Sanayi-i Nefise Mektebi"nde ders verdi.

Sonraki senelerde en yakın arkadaşları tarafından bile unutulur hále gelen Avni Lifij, láyık olduğu mevkie ancak 1980’lerden sonra hanımının, akrabalarının ve sanatına meraklı olanların çabalarıyla yükselebildi. Avni Lifij bugün "Türk resminin öncülerinden ve önemli isimlerinden biri" olarak kabul ediliyorsa, bu değerlendirme, sevenlerinin senelerce devam eden gayretleri sayesindedir.

Hayata 1927’nin 2 Haziran’ında veda eden Avni Lifij, Eyüp Mezarlığı’nın Piyerloti tarafına defnedildi. Mezarı çok daha sonraları, 1970’li senelerde iki mimar, Muhsin Türkmen ve Niyazi Duranay tarafından şık ve modern bir şekilde inşa edildi.

Aradan seneler geçti ve Avni Lifij’in ressamlarla resim meraklılarının ziyaretgáhı olması gereken mezarı, çok daha başka bir maksatla kullanılır hále geldi: Hemen ilerideki bir kebapçının fiyat tabelásının mekánı oldu. Üzerinde ressamın imzasının bulunduğu mermer plaka kaybolmuş ve yerini "acılı kebap", "dürüm", "beyti" ve "láhmacun" sözlerinin yazılı olduğu renkli bir tabelá almıştı.

Birkaç ay öncesine kadar işte bu vaziyette olan mezar şimdi neyse ki bakımlı ve tertemiz bir halde. Değişiklik, Lifij meraklısı bir dostumun, Mesut Ilgım’ın gayretleriyle yapılabildi.

Mesut Bey, mezarın vaziyetini ressam arkadaşı Mustafa Pilevneli ile yaptığı bir İstanbul yürüyüşü sırasında farketmiş ve işe poşetlerle, inşaat artıklarıyla, çimento torbalarıyla ve çöplerle dolu yabani otları elleriyle kopartmakla başlamışlar. Sonra, ressamın hanımının yeğeni Prof. Şazi Sirel ile temas kurulmuş; Büyükşehir Belediyesi ile temasa geçilmiş ve mezarın kurtarılması işini belediye bünyesindeki "İstanbul Turizm Atelyesi" sağlamış. Atelye, İsmail Hakkı Gülal’ın koordinatörlüğünde mezarı iki ay içerisinde temizleyip restore etmiş ve ressamın kaybolan imza plaketinin yerine hayat hikáyesinin yazılı olduğu bir başka plaket yerleştirilmiş.

Hayranları, Avni Lifij’e duydukları saygının gereğini yerine getirdiler. Darısı, hayatlarını sanata ve kültüre vakfetmiş diğer önemli isimlerin tahrib olan mezarlarının başına...

Ciğer çorbası

Bu çorba her çeşit ciğerle yapılabilir ama kuzu ciğeriyle pişirileni daha lezzetli olur. Kuzu ciğeri bulunmadığı takdirde koyun ciğeriyle de yapılabilir. Yeteri kadar ciğer suda haşlanır, ince ince kıyılıp bir kaşık yağda iyice kavrulur. Üç yumurta sarısı, kokusu gidinceye kadar çırpılarak pişirilir, ciğerle karıştırılır ve sirke, maydanoz ve nane iláve edilir. Pişmesi tamamlandıktan sonra derince bir kaba konur, üzerine biber ve tarçın serpilir. Ekşi olması arzu edilirse, limon veya sirke de konabilir (Ali Eşref Dede’nin "Yemek Risalesi"nden).
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!