“YAPMAK İSTEDİĞİM ŞEY BİRAZ ORTALIĞI KARIŞTIRMAK”

Güncelleme Tarihi:

“YAPMAK İSTEDİĞİM ŞEY BİRAZ ORTALIĞI KARIŞTIRMAK”
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 12, 2012 14:22

Elif Şafak'ın yeni kitabı 'Şemspare'nin tartışma yaratan 'çalıntı kapak' iddialarının ve her haliyle rafta size göz kırpan yeni kitabı ‘How are you BOB?’un başrol oyuncusu Uğurcan Ataoğlu ilk kez konuştu...

Haberin Devamı

Alametifarika reklam ajansının kurucu ortağı ve kreatif direktörü, “25 Kuruş” nam-ı diğer ortası delik kitabının sahibi, Özgür Kız, Bonus Ailesi, 12 Dev Adam gibi zihnimize kazınan reklam filmlerinin gizli kahramanı, sıkı bir Ordulu; Uğurcan Ataoğlu...

Geçtiğimiz haftanın en çok üzerine konuşulan ve tartışılan konusunun ve kapağı, dokusu, yazı fontuna kadar her şeyiyle rafta size 'al beni' diye göz kırpan kitabı ‘How are you BOB?’un başrol oyuncusu...

İskender romanında olduğu gibi yeni kitabı Şemspare’nin de kapak fotoğrafını tasarlayan Ataoğlu hakkında yine pek çok şey söylendi. Tarlabaşı’nda evlerin arasında asılı şemsiyeyle yaptığı çalışmayı İspanyol sanatçılardan çaldığını, yaratıcı olmadığını iddia ettiler. Herkes çok konuştu bu konuyu ama o hiç sesini çıkarmadı ve suskunluğunu hurriyet.com.tr için bozdu.

Kendisi de kabul ediyor; bu kadar yaratıcı ve içten gülen bir adamın ağzından cümleler zorla çıkıyor. Ama her şeye rağmen sorduğum tüm soruları içtenlikle cevapladı. “Yıllardan beri içimde biriktirdiklerime bir el atacak, beni çalıştıracak bir temizlikçi gelse diye hayal ederken çıka geldi” dediği ve beraber ‘How are you BOB?’u  kaleme aldıkları Selin Akıncı da sohbete  katılınca bol kahkahalı çok samimi bir söyleşi gerçekleşti.

Bu arada, röportajın sonunda soracağımız soruya doğru yanıt veren 20 kişi, Uğurcan Ataoğlu ve Selin Akıncı imzalı ‘How are you BOB?’ kitabını kazanacak. İpucu röportajın içinde. Bol şans...

“İYİ BİR KİTAP OKUYUCUSU DEĞİLİM”

Nereden geliyor bu kitap aşkı?
Benim asıl derdim kitap yazmak değil, kitap yapmak. Kendimi kitap yaparak ifade etmeyi seviyorum. Yazarak, çizerek nasıl gerekiyorsa. Kitap olmazsa olmaz. Çocukluk yıllarında da evdeki kitaplarla iç içeydim. O kitaplarla hala beraberim. Bu yayınlanan dördüncü kitabım. Kitabı yapan da, basan da yayınlayan da biziz. Bu güne kadar çıkardığımız kitaplar baskı maliyetini karşıladı. Zaten kâr etme beklentimiz yok. İnsanların söyleyecek sözü bitmedikçe kitaplar hep olacak.

/images/100/0x0/55ea30f6f018fbb8f8708875


Peki iyi bir kitap okuyucusu musunuz?
Değilim.

İyi bir kitap tasarımcısısınız o halde
Grafik tasarım eğitimi aldığım için tasarımın her yönüyle ilgileniyorum. Afiş tasarımı, kitap tasarımı, kapak tasarımı, logo tasarımı… Asıl dert duygularını ifade eden birtakım şeyler ortaya çıkarmak. Bu kitap da olabilir, başka şey de olabilir.

Kitap kapağının iyi olması, içeriği ne kadar güçlü/güçsüz olursa olsun, o kitabın satışını etkiler mi?
Valla bu soru çok soruluyor ama bilmiyorum ki... Ama ben alıyorum. Mesela yurt dışına çıktığımda bir kitapçıda gördüğüm ve kapağını çok beğendiğim ama içeriği İspanyolca olan ve asla okuyamayacağım bir kitabı alıyorum.

“BU İŞİ PARA İÇİN YAPMIYORUM”

Sadece Elif Şafak’la mı çalışıyorsunuz?
İlk kitap kapağı tasarlamaya Elif’le başladık ama ardından geldi. Mazhar Alanson’un ‘Mazharolmak’ isimli kitabını, Akın Öngör’ün ‘Benden Sonra Devam’ kitap kapağını yaptım.

İsmi hiç tanımadığınız yeni birinin kitap kapağını yapmayı tercih eder misiniz?
Kesinlikle yaparım. Tabii karşımdakinin beni ikna etmesine bağlı. ‘Ben bu kitabın kapağını senin yapmanı istiyorum çünkü ....’ cümlesinin boşluklarını iyi doldurursa, beni ikna ederse, bir de kitabın içeriğiyle ve duygusuyla yakınlık kurarsam neden yapmayayım ki.

Kitap tasarımcılığından çok para kazanıyor musunuz?
Ben bu işi para için yapmıyorum. Sonuçta ben Robin Hood’um, yardım için yapıyorum bu çalışmaları.

“YAPMAK İSTEDİĞİM ŞEY BİRAZ ORTALIĞI KARIŞTIRMAK”

Piyasadaki kitap tasarımlarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bir grafikçi ve hoca olduğum için üzülüyorum. Kitap tasarımlarını gördükçe mutsuz oluyorum. Bu kadar çok satan bu kadar çok okunan yazarların kitapları neden daha iyi olmasın diye kendi kendime çok söylüyorum.
Aslında benim içten içe kitap tasarımcılığı konusunda yapmak istediğim şey biraz ortalığı karıştırmak. Yani yayınevlerinin dikkatini çekmek. Ben yapıyım diye demiyorum, özen gösterilmesi için söylüyorum. Piyasada işler vasat maalesef.

Bir de Kuran-ı Kerim tasarımını yapmak istediğinizi okudum...
Evet çok istiyorum. Kuran çağırıyor sanki beni... Ve baştan sonra tasarlamak istiyorum.
/images/100/0x0/55ea30f6f018fbb8f8708877


“DURMADAN SALDIRDILAR”

Size neden bu kadar saldırıyorlar? Çekemeyenler mi var ?
Aşk’la başladı. ‘Niye pembe kapak, neden çok klişe bir kalp kullandınız’ diye... Bundan sonra durmadı bu saldırılar. Yani biz bir iş yapalım da sansasyon yaratsın diye yola çıkmıyoruz. Benim bütün refleksim yazarın kitap kapağını yaparken hem yazarı, hem yayınevini mutlu etmek. Bunun için onların bir tür geyşası olmak lazım.

Şemspare’nin kapağı için hiçbir şey söylemediniz ve açıklamadınız. Nedir hikayesi? Nasıl karar verdiniz bu kapak için? Kapak fotoğrafının fikir nasıl çıktı peki?
Elif Şafak Londra’da görmüş bu şehir süslemesini. Beğenmiş, fotoğrafını çekmiş. Hatta Twitter’dan da paylaşmış. Fikir Elif’ten gelince yaptım ama yaparken de “Bu daha önce yapılmış acaba sorun olur mu, yapmasak mı?” gibi sorular hiç aklıma gelmedi.

Haberin Devamı

Uygulama aşaması nasıl oldu?
İnternette biraz araştırdık benzer fotoğraflar neler diye. Açıkçası ben bunu anonimleşmiş bir çalışma olarak değerlendirdim. Zaten bir esinlenme söz konusu değil, tamamen enstalâsyonun varyasyonunu yaptık. İstanbul’a uyarladık.

“İSPANYOLLARIN ÇALIŞMASINI MİLAD OLARAK KABUL EDEMEYİZ”

/images/100/0x0/55ea30f6f018fbb8f8708879


Gerçekten enstalasyon çalışmasını ilk olarak İspanyol sanatçılar mı yapmış araştırdınız mı?
İlk defa İspanyol sanatçılar tarafından yapıldığını zannetmiyorum. Sokaklara şemsiye asmak dünyanın pek çok şehrinde giderek bir şehir süslemesi haline gelmiş. Yani İspanyol sanatçıların yaptığı çalışmayı milat olarak kabul edemeyiz. Onda önce de başka birileri mutlaka yapmıştır. Sokağa şemsiye asmak fikri başta olmak üzere hiçbir fikir daha önce yapılmamış değildir. Ve bana göre her fikir birbirinin devamıdır.

Aklınıza gelen başla örnekler var mı?
Birkaç gündür araştırma yapıyorum. Mesela Damien Hirst’ün o elmaslarla giydirdiği meşhur kurukafayı daha önce Ruslar yapmış, Indiana Jones’taki kurukafanın alnındaki mücevher... Bu tür örnekler vermekle bitmez.
Ama herkes kendi stilini yaratıp ufak nüanslar getiriyor. Başarı orada. Sonuçta biz büyük bir sıçrama yapmadık. Var olan bir fikrin aynısının İstanbul uyarlamasını Tarlabaşı’nda yaptık.
Picasso bile demiş; ‘işime gelen her şeyi çalarım ben.’

FARKLI SANATÇILAR TARAFINDAN YAPILMIŞ BENZER ENSTALASYONU ÇALIŞMALARI

Haberin Devamı

İNTERNETE YAZIN HER ŞEY GÖRÜNÜYOR ZATEN”

Acaba bu durumu kitabın kıyısına köşesine iliştirse miydiniz?
Ki daha önceki özellikle İskender'in kapağından tecrübelisiniz... Bunu nasıl kitap içerisinde cümle haline gerebilirdik ya da yazsaydık bu kadar kıyamet kopmaz mıydı ondan da emin değilim. İspanyol sanatçıların yaptığı sokak süslemesini milat olarak kabul edemediğim için de yersiz bir açıklama olacaktı benim için.

Çalıntı fikir diye eleştirenler var.
İnternete “umbrella art installation” yazın, her şey çıkıyor zaten. Japonya’da, İngiltere’de yapılan tüm çalışmaların fotoğrafları görünüyor.

Yani sütten o kadar ağzınız yandı ve siz yine de yoğurdu üfleyerek yemediniz...
Valla düşünmedim. Boş bulunduğumu da düşünmüyorum. Elif Şafak’ın diğer kitaplarının kapaklarında kullandığımız çalışmaların hepsinden izin aldık. Şehrin Aynaları kitabının kapağında Hüseyin Çağlayan’ın bir kıyafet enstalasyonunu kullandık. Pinhan’ın kapağında kullanılan tablo Mercan Dede’nin imzasını taşıyor.
'Reklamcı tasarımcılar her şeyi malzeme olarak görürler' gibi gaddar bir yargılama var. Hem de beğendiğim ve takip ettiğim insanların eleştirileri bunlar. Gereksiz bir hiddet ve yargılama...

Bu saldırılılara üzüldünüz ki Elif Şafak’ın açıklama yazısında sizi kolladığınız hissettim.
O da Elif Şafak’ın annelik içgüdüsü olabilir...

Haberin Devamı

“İNSAN MEMLEKETİNDEN KOPUNCA MEMLEKETİ KENDİSİNİ RAHATSIZ EDERMİŞ”

Siz Ordu’ya, Ordulular da size hayran sanırım. Nereden geliyor bu Ordu sevdası?
Uğurcan:
Ben İstanbul’a üniversite okumak için geldim. Orada doğdum büyüdüm. İlk başlarda yoktu ama yıllar içinde fark ettim ki meğer Ordu’yla ciddi bir bağım varmış. Bu duygusal yükü bir profesyonel olarak işlerime dökmeye çalıştım. Ondan sonra katlanarak büyüdü olay.

Haberin Devamı

Aynı zamanda Orduspor’un ikinci başkanısınız...
Uğurcan:
Orduspor’un ikinci başkanıyım evet. Ayrıca Ordu’da sergiler, kitap fuarları düzenliyoruz. Orduspor’la ilgileniyoruz. Sürekli bir şeyler yapıyoruz. Her şey Ordu için.
Selin: Ordu’ya aşığıyım de bitsin gitsin yani. Ordu aşkı bu başka bir şey değil.
Uğurcan: Evet. Dediğim gibi bunu bir iş olarak, malzeme olarak kullanmayı seviyorum.
Selin: Bir de kitapta “Oradakiler sanki benden gizliden gizliye sürekli bir şeyler bekliyorlar, onlar için bir şeyler yapmamı istiyorlar. Kendimi hep onlara borçlu hissediyorum” diyor.

Somut bir beklentiye şahit oldunuz mu yoksa vicdanen mi?
Uğurcan:
Vicdanen tabii çünkü insan memleketinden kopunca memleketi bir şekilde kişiyi rahatsız edermiş. Orada bıraktığın eksikliği doldurmanı beklermiş. Bende de o hipnotize olma durumu var. Hatta şimdi Ordu’yla ilgili Selin’le bir uzun metrajlı bir film senaryosu yazıyoruz. How Are You BOB?‘daki metin çalışması da senaryoya ısınmak için bir ön hazırlık oldu.

Haberin Devamı

“YAPMAK İSTEDİĞİM ŞEY BİRAZ ORTALIĞI KARIŞTIRMAK”
SORUYU BİL İMZALI KİTABI KAZAN!
20 şanslı hurriyet.com.tr okuyucusu bizden Uğurcan Ataoğlu ve Selin Akıncı imzalı 'How are you BOB?'u kazanacak
Detayı için tıklayınız

“ ‘HOW ARE YOU’ CÜMLESİNİN ANLAMINI BİLMEYEN YOKTUR"

KİTABIN TANITIM VİDEOSU / WEB TV

Kitabın adı İngilizce içeriği Türkçe... Riskli bir seçim değil mi?
Uğurcan:
Aslında kitabın ismine İngilizce gözüyle bakmamak lazım. Çünkü “How are you?” cümlesinin anlamını bilmeyen herhangi birinin olduğunu düşünmüyorum. Bu klişe bir cümle, buna sadece İngilizce demek yanlış olur.

Peki kim bu BOB? Nereden geliyor bu isim?
Uğurcan: Bir gömleğim vardı Bob yazıyordu göğüs kısmında. Etrafımdakiler Bob aşağı Bob yukarı… Adım Bob kaldı. Daha sonra üzerinde düşününce ‘B’ ve ‘O’ harflerini ‘ben’ ve ‘o’ olarak nitelendirdim. Bunu fark edince havalara uçtum. Proje yatıyordu bilgisayarda. Sonra Selin’le çalışmaya başladık. Onun da el vermesiyle bu kitap çıktı ortaya.

Kitabın arka kapak yazısı çok etkileyici ve anlıyoruz ki bu kitap biraz hayal biraz gerçek. Yani kitaba ismini veren ‘BOB’ Uğurcan Ataoğlu mu, değil mi?
Selin:
Aslında bu konunun altını çizmeye çalışıyoruz. BOB Uğurcan Ataoğlu’nun özelinde ya da birebir hayatını anlatan bir kitap değil ama kitabın arkasındaki cümle doğru. “Bu kitapta yazılanlar tamamen hayal ürünü olup, gerçekle hiçbir ilgisi çoktur” Oradaki alegori onun için var aslında.
Sadece şöyle bir şey var; Uğurcan’ın, her insanda olduğu gibi, hayat boyu biriktirdiği ve kusmak istediği bazı şeyler var. O duygulardan, birikimlerden konuşmak, içinden atmak istedikleri; bunun içinde anılar da olabilir, onun etrafında dönen herhangi bir şey de... O yüzden her bölümde aslında bir duygu işleniyor. Mesela “çocukken insanlar röntgencilik yapar.” Hah tamam buradan bir şey çıkar. Mesela anneyle baba ölümü, memleket hasreti, para mevzuu, aşk mevzuu, aldatma…

“YAPMAK İSTEDİĞİM ŞEY BİRAZ ORTALIĞI KARIŞTIRMAK”
ELİF ŞAFAK, GENCO ERKAN, NİL KARAİBRAHİMGİL ...
SANAT DÜNYASININ ÜNLÜ İSİMLERİ “HOW ARE YOU BOB?” HAKKINDA NELER SÖYLEDİ
Detayı için tıklayınız



“KENDİMLE DAHA ÇOK KONUŞUYORUM”

Zor konuşan bir adamın içerisinde fırtınalar kopuyor ki böyle bir kitap ortaya çıkabiliyor...
Uğurcan:
Kitabın asıl çıkışı da oradan. Ben kendimle daha çok konuşan bir insanım.

O halde günlük hayatta söyleyemedikleriniz ya da yazmadıklarınız bu kitapta diyebilir miyiz?
Uğurcan:
Beynimin ürettiği şeyleri normal hayatta konuşamıyorsam, bir şekilde dile getiremiyorsam onları kendi kendime konuşuyorum. Kitap da işte böyle ortaya çıktı.

Deşarj oldunuz mu peki? İçinizdeki her şeyi bu kitapla atabildiniz mi?
Uğurcan:
Bir kısmını attım sayılır. Ama bu öyle bir şey ki, bir kısmını içinden çıkarınca daha çoğunu atmak istiyorsun.  Bende de öyle oldu.

O halde bundan sonra ‘How are you BOB? 2’  mi gelecek?
Uğurcan:
Yok ama film olabilir, başka bir çalışma olabilir. Ama yine kendi geçmişimden, yine kendi köklerimden oluşan bir malzemeyi değerlendirmeyi düşünüyorum.

Aslında 2 kişi üzerine yazılmış bir kitap ama okuduğunuzda bir kişi iç sesiyle karşılıklı konuşuyor değil mi?
Uğurcan:
Aynen öyle, evet. BOB’u oluşturan harfler konuşuyor aslında. ‘B’ konuşuyor, ‘O’ konuşuyor. O ikisi bir bütün, BOB.
Selin: Bir adam bir iç ses diyebiliriz.

“‘O’ GAİPTEN GELEN ‘B’ İSE FİZİKSEL”

Harfler arasındaki bir matematik var o halde.
Uğurcan:
Aynen
Selin: ‘O’ zaten gaipten gelen. ‘O’ ilham, ‘O’ fikir. ‘B’ daha fiziksel bir dünyada yaşıyor.

Kurgu hikayesini merak ediyorum.  Doğaçlama yazılmış hissi yaratıyor okuyucuda.
Selin:
Biraz öyle zaten.
Uğurcan: Ben bir cümle attım, Selin cevap verdi. Beraber yazdık yani her şeyi.

/images/100/0x0/55ea30f6f018fbb8f870887b


“İÇİMİZDE DURACAĞINA RAFTA DURSUN DEDİK”

Kitap; türü, tarzı ve anlatım biçimi olarak çok farklı, içerik olarak da biraz aykırı bir çalışma. Satış konusunda herhangi bir endişeniz var mı?
Selin:
İlk bakışta evet biraz ‘cool’ görünebilir ama aslında içeriği herkese hitap ediyor. Herkes yaşıyor aynı şeyleri.
Uğurcan: Endişem yok ama 3 bin tane bastık ve satılmasını tabii ki arzu ediyorum. Asıl derdimiz kitap yazmak değil içimizdekileri ortaya çıkarmak. Dolayısıyla bunun bir benzeri olur mu, çok kişiye ulaşır mı önemli değil. Önemli olan top bizden çıksın da…
Selin: İçinde kalıp dert olacağına dışarı çıkıp mert olsun.
Uğurcan: Ya da içinde duracağına rafta dursun.

Bir yandan da kısa cümlelerle su gibi akıp giden bir kitap...
Selin:
Cümlelerin upuzun olmamasına, bir şeyleri manzume gibi anlatmamasına çok dikkat ettik. Okuyucu dağılmasın diye hep böyle kısa kısa, daha kompakt yazdık.
Uğurcan: Ama okuyanlar hep “sen konuşuyormuşsun gibi sanki bu cümleler” diyorlar. Ben de böyle kısa cümlelerle, kesik kesik konuştuğum için bunu kitaba da taşıdık.

Twitter cümleleri gibi yani... Kısa ve öz.
Selin:
Aslında kitapta kendi Twitter hesaplarımızdan da yazdığımız bir sürü cümle var. (https://twitter.com/selinnio)
Uğurcan: Yeri gelenleri aldık oradan. Ya da çok beğendiğim bir cümle varsa, “Ya bunu mutlaka kullanalım bir yerde” deyip onun üzerine inşa ettiğimiz şeyler de oldu. (https://twitter.com/howareyoubob)

“YALAYARAK SAYFA ÇEVİRMEK GEÇMİŞ MEDENİYET DAVRANIŞI OLACAK”

‘How Are You BOB?’un giriş sayfasında kitabın 42 sayfasını yazdığınız daktilonun kısa bir hikâyesi var. Daktilonun adı da “Model O”. Tamamen tesadüf mü oldu?
Uğurcan:
O Selin’in hikayesi.
Selin: O daktilo benim doğumgünü hediyem aslında. Her zaman bir daktilom olmasını çok istedim. Bu kitaba da başladığımızdan beri Uğurcan’la konuşuyorduk “eski olsa, daktilo gibi bir fontu olsa” diye. Sonra niye daktiloyla yazmayalım ki dedik ve Çukurcuma’ya. O dükkan senin bu dükkan benim gezerken gördük ve “Budur! Budur!” diye bağırdım. Sonra piyasada çok az kalan bir daktilo tamircisi bulduk ve tamir ettirdik. Kitabın bizim için en önemli kısımları onunla yazıldı. Kalanı da başka bir daktiloyla yazıldı. Font daktilo olunca gerisi de geldi. Mesela kağıt, saman kağıdı olsun, arkaya geçtiği için soldaki sayfalarda yazı olmasın… Daktilo dünyasında siyah vardır, kırmızı vardır, başka bir renk kullanmayalım gibi…

Günümüz teknolojisi ilerlerken siz ters istikamette bir yol aldınız. Artık insanlar e-kitap okuma alışkanlığı kazanırken bu kitapla eskiye dönüşü hissediyoruz. Kitabın kokusu, dokusu, fontları...
Uğurcan:
E-kitap, bence kaynakların el altında olmasını sağlar ama edebiyat eserlerinin basılarak üretilmesine alternatif olamaz. Ama yine de belli olmaz. Çünkü teknolojinin hızına çok çabuk uyum sağlıyoruz. Kütüphanemizdeki kitapların çok daha fazlasını bir tabletin içinde tatilde yanımıza alabiliyoruz. Ciltlenmiş kağıtlardan oluşan bir kitabı elimize alıp parmağımızı yalayarak sayfaları çevirmek belki de geçmiş medeniyet davranışı olacak. Tarihin ilk metinleri taş tabletlere yazılıyordu, bu gidişle son metinleri de elektronik tabletlerde yazacak.
Kitabın akıbetine ait çeşitli ihtimaller var. O günler gelecek ama bu kitabı tasarlarken yazdığımız metnin duygusu bizi geleceğin değil geçmişin üretim biçimine götürdü. Bütün metin daktiloyla yazıldı. Kitabımızı alıp okuyanlar, bilgisayarlarımızdaki elektronik fontlardan önceki bir yazma yöntemine de tanıklık etmiş olacaklar. Aslında el yazması bir kitap diyebiliriz. Harf harf basılarak yazıldı.

Peki bu ‘How Are You BOB?’ ile ilgili son soru; halihazırda bu kitabı okumayanlar neden okusunlar?
Uğurcan:
Türkiye’nin gündemi çok gürültülü. Onlara, biraz onlardan sıyrılıp kendi içlerinin seslerini duymaları gerektiğini söyleyebiliriz. Kendileriyle biraz konuşsunlar. Başkalarıyla kavga etmektense kendileriyle kavga etsinler.
Selin: Kişilerle değil de fikirlerle…

https://twitter.com/deniz_oner 

doner@hurriyet.com.tr

 

 


 

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!