Rejisörün yatak odası lafı çapulcular için

Güncelleme Tarihi:

Rejisörün yatak odası lafı çapulcular için
Oluşturulma Tarihi: Nisan 27, 2004 01:15

Türk sinemasının duayeni Türker İnanoğlu’nun, Doğan Kitap’tan yayınlanacak ‘Bay Sinema’ adlı kitabıyla ilgili açıklamaları sürüyor. Dizinin ikinci gününde söz kadınlara geldi. Türkan Şoray’la flört yaşadığını anlatan İnanoğlu, Filiz Akın’la 10 yıl sürecek evliliğini de gizlice yaptığını söyledi. ‘Rejisörün yatak odası’ sözünün ise sektördeki çapulcular için geçerli olduğunu belirtti.

Türkan’ın ilk yıllarıydı

Kelebek’te dün yayınlanan açıklamalarıyla ses getiren Türker İnanoğlu, dünkü açıklamalarında Türkan Şoray’ı nasıl keşfettiklerini anlatmıştı. Dizinin ikinci bölümünde söz kadınlarla ilişkisine gelince İnanoğlu, Şoray’la yaşadıklarını şöyle anlattı: ‘Türkan’ı yeni keşfettiğimiz zamandı. Ben de çocuktum, o da çocuktu. Öyle bir yakınlaşma oldu aramızda ama sonra geri çekildik ikimiz de. Buna aşk diyebilir miyiz bilmiyorum ama vardı bir şeyler, hafif flört oldu demek daha doğru olabilir.’

Bakışları etkileyiciydi

Türker İnanoğlu, Türkan Şoray’la nasıl tanıştığını ise şu sözlerle anlatmıştı: ‘Emel Yıldız sete çok güzel bir genç kızla birlikte geldi, onbeş-onaltı yaşında bir genç kızdı. Kara gözlüydü. İnsanın yüreğinin içine dalan bakışları vardı. Müthiş güzeldi, o ana kadar sinemaya böyle bir güzel gelmemişti.’

Filiz Akın’la gizlice evlendik

Demir-Çelik’in lokalinde şerefimize bir parti verildi. Ertesi gün Hürriyet gazetesinin birinci sayfasında bir haber çıktı, ‘Karabük’te nişan yaptılar’ diye. Bu gazete haberi, seyahatler, Filiz’le aramızdaki bağı daha da pekiştirdi. Bu olaylardan sonra Filiz’le konuştuk, ‘Evlenmeye var mısın?’ dedim. ‘Varım’ dedi. Üç gün sonra yakın dostum Onnik Nazar’ın evinde yıldırım nikáhımız kıyıldı.

- Bu kadar film, bu kadar dizi yaptınız. Ulusal ve uluslararası başarılarınız var. Ama bir türlü sinema eleştirmenlerine yaranamadınız. ‘Yeşilçam filmi, Türk filmi’ diye küçümsendi yaptıklarınız. İşin ilginç tarafı, onların beğendiği filmler de neredeyse boş salonlara oynadı.

Valla ben bir defa eleştirmenlere bayrak açmıştım ve ‘siz kimsiniz’ diyordum. ‘Halk benim filmlerimi izliyor mu, benim filmlerim hasılat rekorları kırıyor mu, benim filmlerim beğeniliyor mu? Ben buna bakarım. Ben sizin için film yapmıyorum’ diye bayrak açtım bunlara.

- Sonra da ortaya ‘entel sinema’ diye bir şey çıktı. O filmleri izler miydiniz siz?

Gidiyordum bazen. Ama bir şey anlamadan da çıkıyordum. Muhtemelen adına eleştirmen denilen insanlar da bir şey anlamıyordu ama anlamış gibi yapıyordu işte.

- Ticari sinema-sanat sineması ayrımına ne diyorsunuz? Rahatsız ediyor mu sizi?

Dünyanın her tarafında var bu. Birine sanat filmi, diğerine gişe filmi diyorlar. Ben gişe filmini tercih ettim ve başarılı oldum.

- Siz gişe filmi yapıyorsunuz ama kitapta da belirtildiği gibi, çok net ahlaki endişeleriniz var. Mesela şiddet yok filmlerinizde, seks yok.

Şiddet ve seks gibi unsurları kullanmamaya hep dikkat ettim. O devirlerde televizyon da olmadığı için tek eğlence aracı sinemaydı. Kadını, çoluk-çocuğu rahatsız edecek, onu sinemadan soğutacak bir şey kullanmadım ben. Türkiye’de seks filmleri yapılırken ben bu işlere hiç bulaşmadım ve işi hafifletip sinemalar aldım.

- Bu sizin muhafazakár yapınızdan mı kaynaklanıyor?

Hayır, sonu olmayan bir maceraydı o. Zaten o filmler halkı sinemadan kaçırdı.

- Siz bu çizginizi özel hayatınızda da sürdürüyorsunuz. Filiz Akın’la olan evliğiniz on yıl sürüyor. Gülşen Bubikoğlu’yla hálá evlisiniz zaten. Buna dikkat ediyorsunuz galiba.

Evet, dikkat ediyorum. Ben hareketlerimde de, düşüncelerimde de bir hayli ölçülüyümdür. Özel hayatımda da bilhassa dikkat ederim buna.

- O ünlü, ‘Başarıya giden yol rejisörün yatak odasından geçer’ sözü doğru değil mi?

Ben kendi etrafımda da, arkadaşlarımda da, diğer büyük firmalarda da hiç böyle bir şey görmedim. Görmediğim gibi duymadım da.

- Nereden çıkmış peki bu söz?

Her meslekte bir çapulcu tayfası vardır ya, bizim meslekte de var tabiatıyla. Ama bu büyük sinemalarda gösterilen, o çok sevilen filmleri yapan kişiler değil onlar.

Türkan’la flört ettik

- Kitapta, hafif kapalı geçilmekle birlikte Türkan Şoray’la bir gönül ilişkisi yaşadığınız belirtiliyor. Nasıl oldu bu?

Türkan’ı yeni keşfettiğimiz zamandı. Ben de çocuktum, o da çocuktu. Öyle bir yakınlaşma oldu aramızda ama sonra geri çekildik ikimiz de.

- Aranızda bir aşk vardı diyebilir miyiz?

Aşk diyebilir miyiz bilmiyorum ama vardı bir şeyler, hafif flört oldu demek daha doğru olabilir.

- Sinema master’ınızı Lütfi Akat’la yaptığınızı söylüyorsunuz. Lütfi Bey ne kazandırdı size?

Bir defa senaryo üzerinde çalışmayı, sanatçıyla olan münasebeti, sanatçıya oyunu tarif edişi ve işin ciddiyetini Lütfi Bey’den öğrendim ben. Tam mesuliyet verdi bana ve acaba becerebilir mi diye dönüp arkasına da bakmadı. 24 saatimiz beraber geçiyordu. Nasıl düşündüğünü, nasıl çalıştığını yakından görüyordum. Gördüklerimi de tatbik ediyordum daha sonra. Benim için Lütfi Akat bir okuldur.

- Halkın ne istediğini sezmenizde faydası oldu mu?

Hayır, o tamamen benim kendi kişiliğimin ürünüdür.

Hürriyet Gazetesi’nde çıkan nişan haberi evliliği hızlandırdı

Galadan sonra Yenişehir’de, Demir-Çelik’in lokalinde şerefimize bir parti verildi. Orada Filiz Akın’la dans ederken resmimiz çekildi. Ertesi gün Hürriyet gazetesinin birinci sayfasında bir haber çıktı, ‘Karabük’te nişan yaptılar’ diye, halbuki böyle bir şey yoktu, bu gazete haberi, seyahatler, Filiz’le aramızdaki bağı daha da pekiştirdi ve kendi aramızda bir nişan yaptık.

Bu olaydan birkaç gün sonra Filiz’le Tarabya’daki Filiz Restoranı’na gittik, yemeğimizi yedik. Dönüşte arabayı Filiz Akın kullanıyordu ama ehliyetini henüz almamıştı. O sıralarda Şükrü Balcı trafik müdürü olarak İstanbul’a yeni tayin edilmişti (Sonradan İstanbul Emniyet Müdürü oldu) ve Tarabya kavşağında, ekibiyle birlikte trafik kontrolü yapmaktaydı. Etrafında da onlarca gazeteci, fotoğrafçı vardı. Ben polis ekibini görünce hemen Filiz’le yer değiştirdim. Fakat işlem esnasında bir dakikalık bir duraklama yapmıştık. Şükrü Balcı’nın yanına gittiğimizde, ‘Neden durdunuz? Yer mi değiştirdiniz?’ diye sordu.

Önce inkár ettim, Şükrü Balcı, ‘Doğruyu söyleyin, işlem yapmayacağım’ dedi. ‘Evet yer değiştirdik’ dedim. Bu konuşmalar yapılırken gazeteciler siyah gözlüklerini takan Filiz Akın’ı önce tanımadılar, beni fark edince flaşlar patlamaya başladı. Filiz’i de tanıdılar. Ertesi gün gazetelerin birinci sayfasında ‘Filiz Akın-Türker İnanoğlu ikilisi geceyarısı, Boğaz yolunda yakalandı’ diye haberler manşet oluyordu. Bu olaydan sonra Filiz’le konuştuk, ‘Evlenmeye var mısın?’ dedim. ‘Varım’ dedi ve evlenmeye karar verdik’ diye anlatıyor İnanoğlu, ‘Ama bir engel vardı. Filiz’in annesi bu evliliğe karşıydı ve bu zamana kadar bu yüzden önemli sorunlar yaşamıştı. Hiç kimseye ve de basına haber vermeden evlenecektik.

Böylece büyük bir gizlilik içinde işlemler tamamlandı. Üç gün sonra yakın dostum, Şan Sineması’nın sahibi Onnik Nazar’ın evinde çok yakın birkaç dostumuzun bulunduğu yıldırım nikáhımız kıyıldı. Bu evlenmeye ilk etapta karşı duran Filiz’in annesi Leman Hanım’a Filiz, ‘Anne ben evlendim’ diye telefon etti.

Bir albay kapıya dayanıp Yumurcak’a su verin dedi

O sıralarda Ankara’da, günde iki üç saat siyah-beyaz deneme yayını yapan TRT vardı. Mete Akyol bu televizyona bir program hazırlıyordu. İlker ile Filiz’i programına konuk etmek, canlı yayına çıkarmak istedi. Tabii o günlerin TRT’si bugünün TRT’si değildi. Stüdyolar, platolar henüz inşa edilmemişti. Küçük ve tavanı basık bir odada, büyük spotların altında çekim başladı. Bir süre sonra İlker sıcaktan ve terden susadı, boğazı kurudu. Konuşmakta güçlük çekiyor, ikide bir ‘Su... Su...’ diye bağırıyordu.

O günün anlayışına göre canlı yayın bozulmaz, bir görevli girip su veremez düşüncesiyle çekim devam ediyordu. Mete lafı değiştiriyor, İlker’e şirinlik yapmaya çalışıyor, ama İlker ‘Su... Su..’ diye feryat ediyor. İnanır mısınız, bir anda TRT’nin tüm telefonları kilitlendi. ‘Çocuğa su verin, vicdansızlar’ diye izleyiciden büyük tepkiler geldi. Bu da yetmedi, TRT’nin kapısına elinde bir sürahiyle bir albay dayandı, ‘Çocuğa su verin’ diye görevlileri azarladı.

Erdoğan’ın kabiliyetini hemen fark ettim

Yasemin Yalçın’ın büyük kabiliyeti, ilk sete çıktığı an belli olmuştu. Televizyon programlarındaki komedi oyunları ve skeçlerde, senaryoları Yasemin’in üzerine inşa ettiriyordum. Onda izleyiciyi hemen avucunun içine alabilen bir sihir vardı. Show TV’ye Yasemin üzerine kurulmuş bir dizi teklifi verdim. ‘Haşlama Taşlama’ adlı bu dizinin yazarı da Yılmaz Erdoğan’dı. Yazarlık konusunda Yılmaz’ın da müthiş bir kabiliyet olduğunu verdiği ilk sayfadan anlamıştım. Ofisimin arkasında Yılmaz’a özel bir daire verdim. Senaryoları yazmaya başladı. Ama içinde oyunculuk kıvılcımları vardı. Bir gün bana, ‘Ben de oynayabilir miyim?’ dedi. ‘Tabii’ dedim. Müthiş bir hevesle kendine de tipler yazmaya başladı. Bir süre sonra Yasemin, Yılmaz’ın rollerini kıskanmaya başladı. Neticede bu dizilerden Türk televizyonlarına, sahnelerine iki müthiş star patladı.

Arabesk filmi nasıl tamamlandı

Film çekimi gayet neşeli bir şekilde başladı. Çekimlerin birinci haftasında Ertem Eğilmez’in rahatsızlığında bir ilerleme hissedildi. Kendisine, ‘Bir süre ara verelim’ dediğimde şiddetle itiraz etti. Ben de kendisine sette rahat etsin diye bir karavan araba aldım. Çok mutlu oldu, çok sevindi. Artık sete karavanla gidip geliyordu, sette boşluklarda yatıp istirahat ediyordu. Ertem her şeyini bu filme bağlamıştı. Neredeyse bu filmle yatıp bu filmle kalkıyordu (...) Şener ve Müjde, ‘Ertem Ağabey çok rahatsız, yalnız fiziksel değil, fikren de zaman zaman gidip gelen bir rahatsızlık başgösterdi. Bu filmi ya başka bir yönetmene çektirelim ya da üç beş ay sonraya Ertem Bey’in iyileşme sürecine dek erteleyelim’ dediler. Bu filmi başka bir yönetmene çektirmek, projeye tüm benliğiyle bağlanan Ertem’i yıkmak demekti. Ertem’in iyileşmesini beklemek ise çok uzun bir süre geçmesi anlamına geliyordu. Bunun için bir plan yaptık. Filmin zaten yüzde 75’lik bölümünü Ertem çekmişti. Kalan sahneleri de Ertem’in yatağından vereceği talimatlarla ekibinden Yavuz Turgul, Başar Sabuncu ve oğlu Ferdi Eğilmez’e çektirecektik. Ertem’e konuyu açtık, önce istemedi, ‘Ben iyileşeceğim’ dedi, ama sonunda ikna oldu. Doğrusu biz ikna oldu zannettik, bir türlü filmi başkasının çekmesine razı olmuyordu.

YARIN: Kıskandığım filmler... Gülşen Bubikoğlu’yla gizlice evlendik.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!