Çok çalışan arkadaşlara karşı mahcubuz, istemeden oldu

Güncelleme Tarihi:

Çok çalışan arkadaşlara karşı mahcubuz, istemeden oldu
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 23, 2006 00:00

Galatasaray Lisesi’nin haytaları olarak disiplin cezaları vardı, hatta tasdikname almış ama atılmaktan son anda kurtulmuşlardı, mezuniyet törenleri bile Galatasaray tarihinde ilk kez idare tarafından iptal edilmişti. Peki sonunda ne oldu? Osman Berker Yağcı, Yiğit Cem Öztürk ve Okan Çalışkan sınav sistemine nanik yaptı.

Kendi deyimleriyle, idareye cevaplarını sahada verdiler: Öztürk, ÖSS Türkiye sıralamasında Sözel 2’de, Yağcı, Fransızca yabancı dilde, Çalışkan ise Sözel 1 ve Eşit Ağırlık’ta birinciliğe yerleşti. Üç şampiyon, başarılı öğrenci portresinde azımsanamayacak değişiklik yaptı. Hayatı ıskalamadan, hatta fazlaca eğlenerek de birinci olunabileceğini gösterdi. Hayta öğrenciler cephesine tezahüratı hak eden bir şampiyonluk hediye etti.

Galatasaray Lisesi’nin 138’nci devresi Nevizade’deki Aslanım meyhanesinde, yani her zamanki yerlerinde ÖSS başarılarını kutluyor. Kolay değil, ÖSS’deki ilk 100’e bu devreden 20 öğrenci girdi. Sayelerinde Galatasaray, yılın en başarılı lisesi seçildi. Gruba her dakika yeni biri ekleniyor, masa büyüyor, sandalyeler ekleniyor. Her gelen önce köşede oturan Yiğit, Berker ve Okan’ın elini sıkıp tebrik ediyor: "Oğlum naptınız lan siz öyle!" Galatasaray’da yatılı okumuş üçlü, aynı dilde cevap veriyor arkadaşlarına: "Abi, ne bilelim, bir anda oldu, biz de anlamadık."

Yiğit, bugüne kadar eve hiç teşekkür ya da takdir belgesi getirmedi. Arada kırık da aldı ama güç bela sınıfını geçti. Berker ile Okan’ın ise bu yılki mezunlar arasındaki sıralamada ikinci ve üçüncü sıraya yerleşmesi bekleniyor. Ama bugüne kadar evlerine takdirden çok uyarı ve kınama belgesi gitmiş. Haylazlıkları lise yıllarında rastlanan türde olaylar: Kavgaya karışmak, içkili yakalanmak... Ama bunları ağızlarından duyamıyoruz, ne de olsa Galatasaray Liselilik ser verip, sır da verdirmiyor. Dedikleri, "Aile içindeki sorun, aile içinde kalır"dan ibaret.

EVLADIM SEN NE ARA ÇALIŞTIN

Üçü de orta gelirli ailelerin çocukları. Berker’in babası ticaretle uğraşıyor, Okan’ınki makine, Yiğit’inki elektronik mühendisi. Başlangıçta hepsinin ailesi biraz tedirgindi. Bu çocuklar hiç çalışmıyor, ÖSS’de ne yapacaklar, diye düşünüyorlardı. O kadar ki, Yiğit ve Berker’in babası evdeki bilgisayarı, oyun oynayıp vakit harcamasınlar diye ortadan kaldırmıştı. O yüzden bu sonuç onları da çok şaşırttı. Berker’in annesi "Evladım sen ne ara çalıştın da yaptın" deyip duruyordu. Okan ise birinci olduğunu televizyondan öğrendi. Kafasını çevirdi, "Aaa benden bahsediyorlar" dedi, gülümsedi ve yürüdü gitti.

Birinci olduklarını öğrendikleri gün, bir gazetenin yazdığı gibi onların en mutlu günü filan da değildi. Çünkü sınav sonucunu başarı olarak görmüyorlar. Onlara göre başka sorular olsaydı, hatta sınav başka bir gün yapılsaydı başkaları birinci olurdu. "Geleceğimizi belirlediği söylenen bu sistem aslında tamamen şans üstüne kurulu. Biz bunu gösterdik bir bakıma" diyorlar.

KAPIDA BEYOĞLU VARKEN OT OLUNMAZ

Onların böyle düşünebilmelerini sağlayan ne acaba? Bunun cevabı için 5 yıl öncesine, Galatasaray Lisesi’nin büyük kapısından girdikleri güne geri dönmek gerekiyor. Daha ilk gün, o zamanki müdürleri şimdiki YÖK Başkanı Erdoğan Teziç onlara şöyle demişti: "Siz farklı olacaksınız. Beyoğlu’na çıktığınızda insanlar size özenecek. Çünkü siz Galatasaraylısınız."

Galatasaraylılığın gerçekten de özenilen ve öğrenilen bir gelenek olduğunu sonradan anladılar. Bu okulda okuyup "ot olmak" mümkün değildi. Her şeyden önce kapının dışında Beyoğlu vardı. Ha babam ÖSS hazırlığına imkan ve gerek yoktu. Bu arada ayrıca eğer "ot"luk ve disiplin cezası arasında ters bir orantı varsa, 138 devresi bu konuda rüştünü fazlasıyla ispat etmişti zaten. Yiğit bu durumu şöyle açıklıyor: "Haylazdık, okuldan kaçtık falan filan ama zaten bizim okulda disiplin cezası almamış insan yok gibi bir şey. Babamın çekmecesini açıyorsunuz uyarılar fışkırıyor."

Gerçi onlar, bu işi biraz ileriye götürenlerden. Yine Yiğit giriyor lafa: "Bize tasdikname veriyorlardı, ’Yok, sağolun biz almayalım’ dedik. Sonradan o ceza okuldan uzaklaştırmaya döndü."

Bu kadar sistem dışı, bu kadar hayta görünürlerken, bir yandan çok farklı bir yönleri var ama. İş, Galatasaray içindeki "abilik" meselesine gelince anlıyorsunuz bunu. İdareyle ne kadar kapışırlarşa kapışsınlar, ne kadar haylazlık yaparlarsa yapsınlar, "abi"lerinden yani üst devrelerinden bahsederlerken bir anda değişiyorlar. Aralarından birinin sağlık sorunu olduğunda, para gerektiğinde, başları belaya girdiğinde yanlarında buldukları "abi"lerini anlatırlarken, müthiş bir saygı hissediyorsunuz. Berker anlatıyor: "Mezun olduk ama bundan sonraki hayatımızı da abilerimizle paylaşarak geçirmek niyetindeyiz. Onları sevmesek, korksak böyle bir şey yapmayız. Annen, baban gibi saygı duyuyorsun çünkü. Elbette otoriteleri var ama çok da severiz birbirimizi."

BİZE KOYAN MEZUNİYET TÖRENİ DEĞİL ŞAMATA’YI YAPAMAMAK

Bu kadar başarılı bir devresiniz ama mezuniyet töreniniz bile yapılmıyor. Neden?

- Mezuniyet törenini yapıp yapmamak idarenin bileceği bir şey. Sebebini de bilmiyoruz ama zaten öyle çok kep giyelim hevesinde de değildik. Bize asıl koyan Şamata’nın yapılmaması.

Tişörtünüzde "Şamata Gelenek Yeri Tevfik Fikret" yazıyor. Ne demek bu Şamata?

- Şamata yıl sonunda mezun olan devrenin Tevfik Fikret Salonu’nda sahneye çıkıp şarkılar söylediği, hocalarla dalga geçen skeçler hazırladığı bir etkinlik. Bizim skeçlerimiz bile hazırdı ama olmadı. Son sekiz senedir okulda Şamata’nın yapılmasına izin vermiyorlar çünkü bizden büyük sınıflarla ilgili kötü anıları var.

Bir de loyloy diye bir şey yapıyormuşsunuz. O nedir?

- Bakın o yasak değil, isterseniz şimdi de kalkıp size gösterebiliriz. Ortada bir çekirdek kişi olur. Etrafında yuvarlak halinde dizilirsin, birbirini omzundan tutarsın. Çekirdek, Galatasaray şarkılarından birine başlar, gazı verir, sonra onun çevresinde o şarkıyı söyleyerek deli gibi dönersin.

İDAREYE KİN TUTMAYIZ, EN İYİ CEVABI SAHADA VERDİK

Müdürümüz Doç. Dr. Gün Kut bizi arayıp tebrik etmedi. Ama müdürümüze kızgın değiliz çünkü o da bizim okuldan mezundur, abimizdir. Aile içinde kin tutmak olmaz ama bazı bizi üzen olaylar olmuştur. Biz de onlara en iyi cevabı sahada verdik. Bu saatten sonra "Bize mezuniyet töreni yapmadınız, ne cezalar verdiniz" demek şık olmaz.

YİĞİT CEM ÖZTÜRK (18)

İki hafta kala Aslanım’da sabahlamıştım

Tamamiyle sistematik ve mantıklı düşündüm. Türkiye’de çok fazla sözel öğrencisi yok, olanlar da pek başarılı değil, oradaki boşluktan yararlanayım dedim. Gerçekten de tahminimin üzerinde bir başarı sergiledim, hatta abartarak birinci oldum. Şimdi amaçladığım parayı alacağım. Ne güzel. Ayıp olacak belki ama bunun için de kendimi çok hırpalamadım, ÖSS’ye iki hafta kala Aslanım’da sabahlamış, ertesi sabah dershanenin deneme sınavında sıraya kafamı koyup uyumuştum.

OKAN ÇALIŞKAN (19)

Dershaneye okuldayız, okula dershanedeyiz deyip biramızı içerdik

Biz test canavarı değiliz. Dersaneye de gittik okula da ama gerektiğinde ikisini de astık. Dershaneye okuldayız derdik, okula dershanede. Sonra gider biramızı içerdik. Zaten hiçbirimizin amacı gidelim şu ÖSS’yi kazanalım değildi. Önümüze ne geliyorsa, canımız ne istiyorsa yaptık. Aslında bizden çok daha fazla çalışan insanlar vardı, bir ara birinci olduk diye utandık neredeyse, ayıp diğer arkadaşlara diye.

OSMAN BERKER YAĞCI (18)

Haftada 3-4 Nevizade toplantılarını hiç kaçırmadım

Birinci olduğum yabancı dil sınavına öylesine girmiştim. O sınava biliyorsunuz ÖSS’den bir hafta sonra giriliyor. O kadar coştuk, içtik ki bir haftanın nasıl geçtiğini hatırlamıyorum. Sınavdan önceki gün de üç saat uyudum. Şans işte. Esas hazırlandığım sayısal bölüme de öyle çok çalıştığımı söyleyemeyeceğim. Hani geçen senelerde çıkıp günde 5 saat çalıştım, her gün 600 soru çözdüm diye anlatan birinci arkadaşlar gibi bir hikayem yok ne yazık ki. Evet dershaneye gittim ama her hafta futbol maçımı da yaptım, Nevizade’deki meyhane toplantılarımıza da katıldım. Ki bu Nevizade toplantıları haftada 3-4 kez olurdu. Çok çalışan arkadaşlara karşı mahcubuz.

GRAND COUR’A İDARE GİRMEZ FUAYE İSE SADECE KRALIN YERİDİR

Okulun içinde futbol sahasının da bulunduğu yere Grand Cour denir. Burası sadece lise devrelerinin girebildiği, sigara içilebilen yerdir. Yöneticiler buraya uğramamayı tercih eder. Gelenek böyle. Bir de mesela okulda fuaye diye bir yerimiz var, oraya da sadece Kral girer. Yani son sınıflar. Bize hep fuayeye küçük sınıflar girince ne oluyor, dövüyor musunuz diye sorarlar. Hiç öyle bir durum olmadı çünkü küçük sınıflar oraya gerçekten girmez. Bizde böyledir, zaman geçtikçe bazı şeyleri yapmaya hak kazanırsın yoksa hakkın olmayan bir şeyi yaşamak için boşu boşuna çırpınmazsın. Öyle bir şey.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!