Paris’in son terzisine veda

Scherrer’le, tasarımcı olarak 10 yıl sürecek işbirliğimin imzasını, Montaigne Caddesi’nde bulunan minimalist tarzda döşenmiş muhteşem ofisinde attım. Onunla çalışmak, yaratıcılığı, moda olgusunun gerçek değerlerini, kültürü, disiplini ve lüksü simgeliyordu. Her koleksiyon öncesi karar verilen tema doğrultusunda yapılan araştırmalar, Hindistan’dan Saint Petersburg’a, Buckingham Sarayı’ndan Chyperus heykelcikleriyle dolu koleksiyon mağazalarına uzanan geniş bir coğrafya içinde gezmek, öğrenmek demekti. Onunla dost olmaksa Deauville’deki muhteşem evinde ünlü yazar ve ressamlarla, sanatçılarla bir araya gelerek sohbet etmek demekti.
Ünlü bir psikanalistin oğlu olarak dünyaya gelen Jean Louis Scherrer, klasik dansa olan hassasiyetini bir yana bırakıp moda eğitimi alır. Saint Laurent’le aynı dönemde Christian Dior’un atölyesinde çalışmaya başlayarak lüks dünyasına adım atan Scherrer, 1963’te bir bodrum katı kiralayıp kendi imzasını taşıyan ilk koleksiyonunu sunarak ismini duyurur. 1970’te Ornano ailesinin finansal desteği sayesinde modaevleriyle ünlü Montaigne Caddesi’ne taşınan Scherrer, kısa sürede haute couture konusunda en fazla özel müşteriye sahip modacı olarak parlar. Yeni unvanına paralel olarak New York’tan Londra’ya, Brüksel’den Tokyo’ya dünyanın birçok şehrinde açılan butikleriyle şöhretini pekiştirir. Kadınsı ve sofistike tarzına kattığı oryantalist dokunuşlarla marka kimliğini oluşturan ünlü modacı, zamanla Raquel Welch, Claudia Cardinale, Sophia Loren gibi dönemin en ünlü sinema yıldızlarını, Françoise Sagan, Jackie Kennedy, Farah Diba, Belçika Prensesi Paola gibi mühim figürleri giydirir.
Profesyonel meslek hayatımdaki önemi dışında ‘Monsieur’ olarak hitap ettiğim Jean Louis Scherrer, saygı ve sevgi duyduğum bir insan olarak hayatımda var olmaya devam etti. Geçen perşembe sabahı gözlerini yumana kadar.