O mavi gözler neler gördü neler

Güncelleme Tarihi:

O mavi gözler neler gördü neler
OluÅŸturulma Tarihi: Mart 08, 2005 00:00

Semiha Es... 1950’li yılların en ünlü gazetecisi Hikmet Feridun Es’in eÅŸi, aynı zamanda dünyanın ilk kadın savaÅŸ fotoÄŸrafçısı. Bu sembol kadın, kapılarını Kelebek’e açtı.Semiha Es, bugün 92 yaşında. Hayatının 70 yılını paylaÅŸtığı, tek aÅŸkını kaybettikten sonra da, onun anılarıyla yaÅŸamayı sürdürmüş. Vücudunu saran romatizma hastalığı yüzünden baston yardımıyla yürüyor. Ama, yaÅŸadıklarını hatırlaması için kimsenin yardımına ihtiyacı yok...AÅŸkının peÅŸinden Semiha Es, görür görmez aşık olduÄŸu ve evlendiÄŸi Hikmet Feridun Es ile dünyayı Türk okurunun ayağına getiriyordu. Afrika ormanlarından, Pasifik’teki küçük adalara kadar birlikte geziyorlar, kocası bu maceralı seyahatleri kaleme alırken, kendisi de fotoÄŸrafları çekiyordu.Savaşı da gördüSemiha Es, birçok güzelliÄŸin yanı sıra savaÅŸlara da tanık oldu. 1950-1953 yılları arasındaki Kore Savaşı’nı cephede izleyen, Türk askerlerle dirsek dirseÄŸe günler geçiren Es, ÅŸimdi 13 yıl önce kaybettiÄŸi eÅŸinin resmine bakarak eski günleri yadediyor. n 4’teÇİNLÄ° ASKERE HEDEF OLMADISemiha Es, eÅŸiyle birlikte Kore Savaşı sırasında, ölümle burun buruna yaÅŸadığı günleri gülerek anlatıyor: ‘Bir keresinde, bir Çinli asker, beni öldürmek için bayağı uÄŸraÅŸtı. Besbelli Allah istemeden kimsenin ölemeyeceÄŸini bu zavallı bilmiyordu. Çinli asker beni öldüremedi ama sonra bize esir düştü. Zavallıcık yaralanmıştı. Onun hastaneye gönderilmesini saÄŸladım, yaralarıyla ilgilendim.’Küçük ama aydınlık ve insanın birden içini ısıtan sevimli bir salon. SokaÄŸa bakan pencerenin önüne karşılıklı yerleÅŸtirilmiÅŸ iki koltuk. Birkaç tabure ve sehpa. O koltuklardan birinde oturan açık sarı saçlı, mavi gözlü kadın gülümseyerek, tam karşısındaki duvara bakıyor. Duvarda bir erkeÄŸin sevgi dolu bakışlarla gülümseyen fotoÄŸrafı asılı. Koltukta oturan kadının mavi gözlerinde tuhaf bir pırıltı var. Odada baÅŸkalarının da varolduÄŸunu unutmuÅŸ, fotoÄŸraftaki erkeÄŸin gözlerinin içine bakıyor.‘Ben günlerimi burada, Hikmet’le bakışarak geçiriyorum. O beni hiç terk etmedi. Dertlerimi ona anlatıyorum. Bana yardım etmesini istiyorum. Hikmet, bana hep o sevgi dolu gözleriyle bakıyor ve inanın her zaman bana yardımcı oluyor.’Semiha Es, bugün 92 yaşında. Hayatının 70 yılını paylaÅŸtığı, tek aÅŸkını kaybettikten sonra da, onun anılarıyla ve fotoÄŸraflarıyla yaÅŸamayı sürdürmüş. Vücudunu saran romatizma hastalığı yüzünden ayakta durmakta zorlanıyor. KoltuÄŸunun yanında asılı duran bastonunun yardımıyla yürüyor. Ama, yaÅŸadıklarını hatırlaması için hiç kimsenin yardımına ihtiyacı yok...Basında bizim kuÅŸağın ustalarından Hikmet Feridun Es, genç meslektaÅŸlarına ‘Bir yazının okunması için ilk cümlesinin çok çarpıcı olması gerekir. O ilk cümle merak uyandırırsa, yazının devamı okunur. Siz siz olun her zaman yazılarınızın giriÅŸ cümlesine ayrı bir özen gösterin’ derdi. Bu röportaja etkileyici bir giriÅŸ cümlesi aramam gerekmeyecek. Türkiye’nin ve dünyanın ilk savaÅŸ foto muhabiri, aynı zamanda Hikmet Feridun Es’in eÅŸi Semiha Es’in inanılmaz anılarını bizimle paylaÅŸtığını açıklamak sanırım yeterli olacak.Semiha Hanım, gelin hikayenizi en başından anlatın. Siz de bir zamanlar çocuktunuz. O günlere dönelim mi? Ben varlıklı bir ailenin çocuÄŸu deÄŸildim. Babam, Fransızlara ait yolcu vapuru iÅŸletmelerinde bilet memuruydu. Biz üç kardeÅŸtik. Vefa’da küçük bir evde oturuyorduk. Babam, çat pat Fransızca bilirdi ve bize de bildiklerini öğretmeye çalışırdı. - Öğrencilik yıllarından bahseder misiniz?15 yaşına geldiÄŸim zaman eve yardımcı olmak için çalışmaya baÅŸladım. Fransızların telefon idaresinde santral memuresi olacaktım. Yaşım küçük diye, ablamın ismini kullanarak, kurslara baÅŸladım. O dönemde telefon santralında çalışmak hiç de kolay deÄŸildi. Durmadan fiÅŸleri çıkarıp baÅŸka yere takmak kollarımı nasıl yoruyordu bir bilseniz. - Hikmet Beyle nasıl ve nerede tanıştınız?Abidin Daver, babamın dostuydu. Cumhuriyet Gazetesi’nin düzenlediÄŸi güzellik yarışmasına girmem için babamı ikna etmiÅŸ. Fakat yaşım küçük olduÄŸu için yarışmaya katılamadım. Ä°ÅŸte o günlerde genç gazeteci Hikmet Feridun Es ile tanıştırıldım. Ve aÅŸkımız o gün baÅŸladı.- Sizin genç kızlık hayallerinizi süsleyen genç adam o muydu?Ben baÅŸka genç kızlar gibi hayal kurmaya fırsat bulamadım. Hikmet ile tanıştıktan sonra hayatımı onunla birlikte geçireceÄŸimi anlamıştım. Kısa bir süre sonra evlendik. O zamanlar gazeteciler çok az para kazanırlardı. Biz de evliliÄŸimize büyük sıkıntılar içinde baÅŸladık. ÇocukluÄŸum yoksullukla mücadele ederek geçtiÄŸi için çok kıt imkanlarla evi çekip çeviriyordum.YÄ°RMÄ°NCÄ° YÃœZYILIN EVLÄ°YA ÇELEBİ’SÄ°Semiha Es, pembe hayaller kurmaya fırsat bulamadan, hayatta ne yapmak istediÄŸini düşünme hakkına bile sahip olamadan kendini ilginç bir maceranın ortasında buluvermiÅŸti. Çocuk denecek bir yaÅŸta bir aile kurmanın zorluklarını, bugün bile fotoÄŸrafından gözlerini ayıramadığı tek aÅŸkı uÄŸruna üstlenmiÅŸti.- FotoÄŸraf çekme merakınız nasıl baÅŸladı?Öyle bir merakım yoktu. FotoÄŸraf makinesinin nasıl kullanıldığını bile bilmiyordum. Kocam seyahat röportajları yapmaya baÅŸlayınca, beni de yanında götürmek istedi. FotoÄŸraf çekmesini bana öğrettiler. Ondan sonra da yarım yüzyıl fotoÄŸraf makinesini elimden hiç düşürmedim.***Semiha Es, okullu deÄŸil alaylı foto muhabiriydi. Zaten onun gençlik yıllarında gazetecilik sadece heves ve yetenekle öğrenilen bir meslekti. Hikmet Feridun Es, yirminci yüzyılın modern Evliya Çelebi’siydi. Semiha Es de onun yanından hiç ayrılmayan hayat arkadaşı, serüvenlerini ölümsüzleÅŸtiren foto muhabiri... EvliliÄŸin gerçekte bir ‘hayat arkadaÅŸlığı’ olduÄŸunu onlar, evlendikleri gün kabullenmiÅŸlerdi. Özellikle Semiha Es, kocasının en yakın yardımcısı olmayı baÅŸtan benimsemiÅŸti.Es çiftinin ilk yurtdışı seyahati de olaylı baÅŸlamıştı. Binecekleri askeri uçağın merdiveni yoktu. Semiha Es, o anı şöyle anlatıyor: Kapının iki yanındaki demirlere tutundum. Kendimi çekmeye çalışırken, beni arkamdan ittiler. UçaÄŸa girince, rahat bir nefes aldım.Semiha Es’in savaÅŸ anıları arasında Kore SavaÅŸlarının apayrı bir yeri var. O günleri anlatırken, sanki çevresinde mermiler uçuÅŸuyormuÅŸ, karşısında bombalar patlıyormuÅŸ gibi tedirgin oluyor:Haftanın beÅŸ gününü Kore’de cephelerde geçirirdik. Hafta sonlarında askeri uçakla Tokyo’ya giderdik. Hafta boyunca, karargahlarda, kadın gazetecilere ayrılan barakalarda yatardım. Tahta ranzalarda, soyunmaya bile fırsat bulamadan kıvrılır, uyumaya çalışırdım. Cephede bir bölgeden ötekine giderken, bomba yüklü kamyonlarda, sandıkların üzerinde otururduk. Çevremizde mermiler uçuÅŸurken, ölümden korktuÄŸumu hiç hatırlamıyorum.Semiha Es, paçaları mandallarla tutturulmuÅŸ asker pantolonlarını, asker keplerini yıllar yılı, şık kadın kıyafetleri yerine seve seve giymiÅŸ. O kadar ki... Bazen Hikmet’le birlikte, karargahlarda ya da elçiliklerde verilen davetlere çaÄŸrılırdık. Kadınlar süslenirler püslenirler, takıp takıştırırlardı. Ben ise, gene o asker pantolonuyla davete giderdim. Kocam da böyle kalabalık toplantıları hiç sevmediÄŸi için bizim davette görünmemizle kaybolmamız bir olurdu.Kadınlar... Pazar yerlerini dolaÅŸmayı severler. Semiha Es de pazar yeri tutkunlarından biri. Uzak ülkelerde, vahÅŸetin kol gezdiÄŸi Afrika kasabalarında, köylerinde, fırsat buldukça pazar yerlerini dolaşırlardı. Bir keresinde, Semiha Es, gezdikleri pazarı pek etkileyici bulmuÅŸ ve pazar yerinin fotoÄŸraflarını çekmek istemiÅŸti. Hikayenin devamını ondan dinleyelim:Pazar yeri çok hoÅŸuma gitmiÅŸti. Çıplak dolaÅŸan yerli halkın pazar alışveriÅŸini enteresan bulmuÅŸtum. FotoÄŸraf makinemi hazırlayıp, resim çekmeye baÅŸlayınca ortalık karıştı. Yerlilerin üzerime geldiklerini gördüm. Hikmet’in yüzü sapsarı kesilmiÅŸti. ‘Canına mı susadın Semiha’ diye bağırdı. Beni o çılgın kalabalığın arasından ite kaka uzaklaÅŸtırdılar.Ä°STASYONDA SON TRENÄ° BEKLÄ°YORUMSemiha Es’in fotoÄŸrafçılık dönemi, eÅŸi Hikmet Feridun Es’in çalışmayı bırakıp evine çekilmesiyle noktalanmıştı. Sordum...- Kocanız emekli olunca, neler yaptınız?O emekli olmadı. Çok hastaydı. Çalışmayı bıraktı. Daha sonra sevgili dostumuz Eser Tutel’in uyarısı ve yardımlarıyla Hikmet’e emekli maaşı baÄŸlandı. Kocamın parayla hiç ilgisi yoktu. Hikmet, gerçekten çok hastaydı. Kan dolaşımı durmuÅŸtu. Kalbi, ciÄŸerleri, midesi... Kısaca tüm iç organları hastaydı. Doktorlar, Hikmet’e üç ay ömür biçtiler. Ben onu hastaneye göndermedim. Evde kendim baktım. Ve de ‘üç ay yaÅŸamaz’ denilen hastayı beÅŸ yıl yaÅŸattım. Ayacıkları acımasın diye ona yün patikler örüyordum. 24 saat baÅŸucundaydım. Ta ki öldüğü güne kadar...O sıcacık sevimli odada birdenbire ölümün soÄŸuk rüzgarı esmeye baÅŸlamıştı. Semiha Es’i, kocasının cenazesinden uzaklaÅŸtırıp, bugüne döndürmek istedim:- Günlerinizi nasıl geçiriyorsunuz?Semiha Es, tatlı bir kahkaha attı: ‘Ben istasyonda, son trenin gelmesini bekliyorum.’Beni vurmaya çalışan Çinli askeri hastaneye yolladımSemiha Es, Kore savaşından bir anısını kahkahalarla gülerek anlatırken, gözlerini yine karşısında duran merhum eÅŸinin fotoÄŸrafına dikmiÅŸti. Sanki olanları ona anlatır gibiydi:‘Bir gün, bir uçağın yakınlarımızda bir yere düştüğü haberini almıştık. Hemen ciplere atlayıp uçağın bulunduÄŸu yere gittik. Aslında uçak düşmemiÅŸ, mecburi iniÅŸ yapmıştı. UçaÄŸa koÅŸtum. Parmağımı deklanşöre basmak üzereyken Hikmet büyük bir telaÅŸla geldi, beni hızla geriye savurdu ve kendisi fotoÄŸraf çekmeye baÅŸladı. O anda kocamın, önemli bir görüntüyü yakalama ÅŸansını bana bırakmak istemediÄŸini düşündüm. Ama daha sonra Hikmet’in uçağın infilak edeceÄŸini düşünerek benim hayatımı kurtarmak istediÄŸini öğrenince çok duygulandım.’Semiha Es, cephelerde, her zaman ölümle burun buruna yaÅŸadıklarını anlatıyor: ‘Fakat bir keresinde, bir Çinli asker, beni öldürmek için bayağı uÄŸraÅŸtı. Ama sonra bize esir düştü. Zavallıcık yaralanmıştı. Onun hastaneye gönderilmesini saÄŸladım, yaralarıyla ilgilendim.’ Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!