Mirasını kime bağışlayacak

Güncelleme Tarihi:

Mirasını kime bağışlayacak
Oluşturulma Tarihi: Kasım 01, 2011 00:00

Seyfi Dursunoğlu, mirasını Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı’na bağışlamaktan vazgeçti.

Haberin Devamı

FOTOĞRAFLARLA SEYFİ DURSUNOĞLU

“Kızdırdılar beni. Bunu, bir röportajımda da belirttim. Okumuşlar, fakat bana dönmediler. Üç ay bekledim. Bayram geldi, tebrik bekledim yok! Bayramdan bir hafta sonra telefon açtım, ‘Kusura bakmayın anlaşmayı bozuyorum’ dedim. Mirasımı rahmetli Türkan Saylan’ın Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı’na bırakacağım.”

Yaşlandım ama hâlâ seks isteğim var 

Yıllardır sahnede... Gencinden yaşlısına herkes ona gülüyor... Hiç kimse zekasıyla baş edemiyor. Doritos reklamlarında da karşımıza çıkan Seyfi Dursunoğlu’yla röportajımız bittiğinde gülmekten ağzımı kapatamıyordum!

Çok formda görünüyorsunuz. Dikkat ediyor musunuz yediğinize, içtiğinize?
- Evet. Dikkat etmemin nedeni de sakat kalmadan gitmek! Gitmeye korkmuyorum. Pat diye gidersin ama bir şey olacak, inme inecek, bilmem ne olacak diye korkuyorum.

Böyle şeyler söylemeyin ama...
- A kızım, 80 yaşına gelmişim, herhalde İnönü gibi 110’a kadar yaşayacak halim yok! Zaten istemiyorum. Yüzüme bakılır, yatılır durumdayken öleyim. Başka türlüsünü istemem.

Konuştuğum herkes, internete yorum yazanlar, sizin için “Ömrü çok uzun olsun, çok yaşasın” diye dua ediyor...
- Seviyor insanlar. Bir de şuna bağlıyorum; yıllardır sahnelerdeyim, hiçbir zaman sansasyonel bir olay yapıp bir yere gelmek istemedim. İhtiyaç da hissetmedim buna. İlla bir azgınlık, delilik yapıp insanlara “Aaa!” dedirtmenin anlamı yok. Yapmadığım halde hâlâ sevilen bir sanatçıyım. İş teklifleri tahmin edemeyeceğiniz kadar geliyor. Günay’ın yeni sahibi yalvarıp yakarıyor, evime kadar geliyor. Çiçekler, miçekler... Adama tembih ettim; “Solan çiçek değil, saksı çiçeği getir” diye. Nasıl olsa birkaç kere daha gelecek o!

Kabul etmediniz mi Günay’a çıkma teklifini?
- Hayır, etmedim. Hakikaten bıktım. Maddi olarak da ihtiyacım yok hiçbir şeye. Kıyafet desen, bir siyah kazak! Artık açık renk de giyemiyorum, beni zayıf göstermez diye. Belli şeyler yiyorum. Köpeğim var, havuzum var, çiçeğim var. Ne olacak kazan, kazan?

Hep deniliyor ya ‘sanatçı egosu’ diye. O var olma isteği, yüzünü unutturmama isteği... Bir yandan da o var ama.
- Tamam ama kendini sevdiriyorsan unutmuyorlar. Arada göründüğün zaman da severek izliyorlar. Ben öyle düşünüyorum.

CEM YILMAZ, TEKSTİ DOĞAÇLAMA GİBİ SUNUYOR

Siz çok zeki bir insansınız. Peki sizin zekasından etkilendiğiniz biri var mı?
- Ben kendimi çok zeki bulmuyorum ama pratik bir zekam var. Yaptığınız işte esprili olacaksınız. Sizi kabul ettiren olay bu. Karşımdakinin ağzından daha laf çıkarken; “Bunun nesine, nasıl espri yapabilirim” şeklinde kafam çalışıyor. Metin ezberleyerek olacak bir iş değil bu. Spontane olup, aniden gelecek bir şey.

Yani kimsenin zekası sizi etkilemiyor, öyle mi?
- Böyle bir işi yapan yok Türkiye’de. Doğaçlama espri yapan yok. En revaçta olan Cem Yılmaz, çalıştığı yerler ağzına kadar dolu. Ama o da bir tekste bağlı. O teksti doğaçlama gibi sunuyor. Kimseden esinlenmiş değilim, çünkü bu işi yapan yok.

Eminim siz bir manav ya da bakkal olsaydınız da gelen müşteriye şimdiki gibi espri yapardınız...
- Tabii. Ama o zaman sadece çok esprili bir manav olacaktım.

“Keşke bu mesleği yapmasaydım” dediğiniz oluyor mu hiç?
- Hayır, demiyorum. Ben istifa ederken, müdürüm “Sen çok çalışkan bir memursun, üç kişinin yaptığı işi yapıyorsun. Git, sivil hayatta yapamadığın taktirde gel. Ertesi gün seni bu masaya yeniden oturturum” dedi bana. Bu çok büyük bir garantiydi. Yoksa 18 sene çalışmışım, iyi kötü aldığım parayla evimin kirasını ödüyorum, yiyorum, içiyorum, giyiniyorum. Bunun hepsi birden bitebilirdi. Cesaretimi bu sözlerden aldım. “Demek ki açıkta kalmayacağım” dedim. Bunu garanti ettikten sonra istifa ettim ve tuttu bu iş de.

Ne olurdu çocuklarınız olsaydı da sizin şu hazırcevaplığınız onlara da geçseydi...
- Benim babamdan bana bir şey geçmedi, angut herifin tekiydi. Ne konuşmasını bilirdi, ne espri yapmasını. Yemek masasında konuşturmazdı bizi. Çorbayı höpürdeterek içerdi. Beklerdim ki çorbasını bitirsin, masaya öyle oturayım.

RTÜK’Ü BİLE HİZAYA GETİRDİM

Türkiye, muhafazakâr bir ülke. Böyle bir ülkede yaptığınız esprilerin tutması ve sizin de sevilmeniz enteresan değil mi sizce?
- O muhafazakâr insanlar da kabul ettiler beni. Gülmenin cibilliyeti yoktur. Muhafazakâr adam da gülüyor. Belki biraz müstehcen geliyor, onun düşüncelerine aykırı geliyor ama gülüyor. RTÜK’ü bile hizaya getirdim.

Gençlerin ve çocukların ahlâkını bozduğunuz gerekçesiyle ekranlarda olmamanız gerektiği söylendiğinde çıldırdınız mı?
- Bu durum benim lehime oldu. İngiltere’de Ekonomist gazetesi bu olayı yazdı. “Avrupa Birliği’ne girmek isteyen Türkiye, Seyfi Dursunoğlu adlı sanatçının televizyona çıkmasına mani oldu” diye. “Nasıl alırız biz bu düşüncede olan insanları AB’ye” gibi bir durum oluştu. Hayatta böyledir; çok sevilen bir insanın aleyhine konuşmayın. Bugün Zeki Müren’in aleyhinde konuşursanız, siz antipatik olursunuz. O adam bir şekilde kendisini sevdirmiş. “Ama özel yaşamı şöyleymiş...” “Bana ne!” diyor halk; “Bu adam şarkı söylediği zaman bana hitap ediyor mu, şuramı titretiyor mu? Bitti.” Beni eleştirenler sonunda dedi ki; “Bu adam sevilen bir adam. Buna mani olmakla biz antipatik oluyoruz. Daha modern, geniş görüşlü olmalıyız.” Nitekim teklif geldi, gittim çalıştım. En ufak bir ikaz yok. Eskiden “Şunu şöyle yapma, bunu böyle yap” diye dolaylı olarak laf gelirdi. Şimdi hiçbir şey gelmiyor. Ama üzüldüm. Böyle doğaçlama bir iş yapan yok. Eğer birisi yapıyorsa onun kıymetini bilin. Biraz müstehcenlik nedir yani? Dört tane erkek bir araya geldiği zaman ne konuşuyorlar sanki!

MİRASIM, TÜRKAN SAYLAN’IN VAKFINA

Doritos Akademi projesinin nesi size cazip geldi?
- Parası! Bundan evvel gelen reklamlara fiyat veriyorum bir gidiyorlar, bir daha gelmiyorlardı. Anladım ki ben fiyat vermesini bilmiyorum! Ajans prodüktörü Gülengül Hanım geldi bir fiyat söyledi, çok büyük para değilmiş gibi “Peki olsun bari” dedim. Benim aklımdakinden üç katı fazlaydı. Akıllılık etmişim fiyat vermeyerek. Bankaya koydum parayı. Bankada bayılıyorlar bana, kırmızı halılar falan seriyorlar. Paramı çekmiyorum ya hiç.

Mirasınızı Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı’na bağışlayacaktınız. Ne oldu da vazgeçtiniz?
- Kızdırdılar beni. Bir gün geldiler, bir davetiye verdiler bana. “Alaeddin Yavaşça’ya bir gece yapıyoruz. Siz de sunuculuğunu yapın. Size de şilt vereceğiz” dediler. Onlar gittikten sonra düşündüm, “İyi de ben de sanatçıyım. Alaeddin Yavaşça’nın gecesinde bana bir şilt veriliyor da bana bir gece tertip edilip şilt verilmiyor” dedim.

E vazgeçmeden önce bir konuşsaydınız yetkililerle...
- Konuşulmaz artık. Onlar düşünüp taşınmışlar en uygun bunu bulmuşlar. O ara bir röportajda bunu belirttim. Okumuşlar. Fakat bana dönmediler. Üç ay bekledim. Bayram geldi, tebrik bekledim yok. Bayramdan bir hafta sonra telefon açtım, “Siz beni sevemediniz. Beni sevmediğiniz için size bırakacağım malın değerini bilemeyeceksiniz. Ben öldükten sonra bile hoşuma gidecek şekilde değerlendiremeyeceğiniz kanısına vardım ve bir pardon demenizi bekledim. Kusura bakmayın anlaşmayı bozuyorum” dedim. Yandılar yakıldılar ve öylece iptal oldu. Şimdi rahmetli Türkan Saylan’ın Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı’na vereceğim.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
- Yaşlandım ama hâlâ seks isteğim var. Yazın bunu, kısmet çıkar belki!

Haberin Devamı

TOPUKLUYA ALIŞTIM TERLİK RAHATSIZ EDİYOR

O topukluların üstünde nasıl yürüyorsunuz yıllardır?
- Evde terlik giyersem rahatsız oluyorum, o kadar alışmışım ki! Şaka bir yana, hiç düşünmüyorum ayaklarımı. Düz ayakkabıyla çıksan olmaz. Onun için sahnede topuklu giymenin zorluklarını unutuyorum.

Haberin Devamı

ŞARKICI OLMAMA ZEKİ MÜREN ENGEL OLMADI  

Siz aslında zamanında şarkı söyleyerek de var olmak istemişsiniz ama Zeki Müren buna engel olmuş. Doğru mu bu?
- Zeki Müren engel olmadı. Zeki Müren benim okul arkadaşımdı. Arabada Şile’ye gidiyoruz, radyoda da bir erkek şarkı söylüyor. Ben de arkadan iştirak ettim. Bana, “Sakın şarkıcılığa özenme. İşte böyle Ekrem Kongar olursun, başka da bir şey olamazsın” dedi. Ekrem Kongar da kalın sesli, “mö mö mö” diye okuyan bir adamdı... Benim ses sanatçısı olayım diye bir çabam yoktu. Fiziğimi kaybettiğim zaman da geçerli olabilecek ne yapabilirim diye düşünüyordum yalnızca. Çünkü ben 40 yaşında falan sahneye çıkmaya başladım. 40 yaşında çıktığıma göre bu fizik kalmayacak, bozulacaktı. Ama komedyenin fiziği değil önemli olan, ağzından çıkan önemli. “O zaman komedi yapmam lazım” dedim. Allah’tan onu yapmışım. 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!