Olduğum gibi bir kadınım

Güncelleme Tarihi:

Olduğum gibi bir kadınım
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 03, 2008 00:00

Hande Ataizi, kazandığı paraları biriktirmemiş olmasından duyduğu pişmanlığı anlattı.

Haberin Devamı

HANDE ATAİZİ FOTOĞRAFLARI

Hande Ataizi, İstanbul Life'a verdiği röportajda, kazandığı paraları biriktirmemiş olmasından duyduğu pişmanlığı anlattı. Zaman zaman Türkiye'den gitmek istediğini belirten Ataizi, "Eğer bugüne kadar kazandığım paraları istiflemiş olsaydım şu anda gidebilirdim de... Dünyaya geliyoruz ve aynı şehirde ölüyoruz. Bu çok büyük bir kısırdöngü. Sayısız ülke var, kültür var. Bu tamamen paraya endeksli bir yaşam" dedi.

İlerde bir gün hayatınızın filmi yapılsa, ilk sahne ne olurdu?Hiç öyle egolarım yok aslında... Ama nereden başlardı? Ödülle başlardı belki de...

Altın Portakal’la mı?

Evet. Ondan öncesi ve sonrası da flashback’lerle verilebilirdi belki.

O ödülü aldığınız anda ne değişti sizin için?

Benim için çok önemliydi. Konservatuvarda dört sene okuduktan sonra New York’a gitmeyi planlıyordum. Orada farklı bir kültürde yaşamak istiyordum. Film söz konusu olunca dedim ki bir sinema filmim olsun, bir çentik atalım. 11 tane ödül aldım ilk filmimle. Bir anda başka şeyler oldu. Belki daha idealist yürüyecek bir kariyer, küçük yaşta para kazanmanın da etkisiyle bambaşka bir yöne kaydı. Ben insanın hayatında hep böyle mihenk taşı

Hürriyet
denilebilecek anlar olduğuna inanıyorum.

Haberin Devamı

Kırılma noktaları...

Evet, zaten hayatın güzelliği hep sürprizler sunması... Sürekli değişken olması, hayatı daha çekilesi yapıyor. Bu da benim için hiç beklenmedik bir şeydi. Negatif etkisi de oldu, pozitif etkisi de. O yüzden filme de oradan başlamak isterdim.

Negatif kısımlar, sonrasında gelişti sanırım...

Evet. Sürüklenmek gibi. Çünkü ödül aldığımda 22 yaşındaydım. İnsan o yaşta, ergenlikte en yoğun duyguları içeren bir dönem yaşıyor. Herkes yaşıyor. Ama ben bunu ister istemez medyanın önünde yaşadığım için garip, alacakaranlık kuşağı tadında oldu. Farklı bir imaj oluştu. Sonrasında özel hayatın kısıtlanmasının verdiği zorluklar geldi. Ben çok normal bir tip değilim. Hayatımda hiçbir zaman çok stratejik olmadım. Artık bu yola girdim, özel hayatıma dikkat etmem lazım, şöyle davranmam lazım demediğim için çok ortada yaşandı her şey.

Haberin Devamı

İstemeden ikinci bir Hande mi oluştu?

Evet, kesinlikle öyle. Belki ben de reaksiyon verdim bu kadar önde olduğum için. Ama bir kere içine girdikten sonra evden çıkmasan da fark etmiyor.

Kontrol dışı mı oluyor?

Evet, sürekli hikayeler içindeler. Evleniyorum, boşanıyorum, yok efendim olmayan şeyler oluyor, gitmek istediğim yerlere gönderiyorlar beni sağolsunlar. Olmayan şeylerin mış gibi, muş gibi lanse edilmesi hoş olmuyor. Ben halkla birebir bütünlük içerisinde değilim. Şarkıcı olsam daha yakın olabilirdik, daha birebir ilişkide olabilirdik. Karakterim böyle. İnsanlar Hande Ataizi’yi gazeteden, medyadan takip ediyorlar. Onun dışında Zinnur oluyorum, Binnur oluyorum, Ruhsar oluyorum. Farklı karakterlerle ekrana yansıyorum. Gerçekten nelerden hoşlanırım, nasıl bir insanım, etik değerlerim nelerdir bilinmiyor. Veya gerçekten bu kadar renkli miyim acaba? O zaten çok fazla önemli değil. Onların yarattıkları imaj doğrultusunda yürüyüp gidiyorsun.

Haberin Devamı

Tam da bu yüzden film fantezisi ile başlamak istedim. Asıl olan sizin kendi filminiz...

Evet. Kapalı bir toplumuz, ne olursa olsun. Ama dışa kapalıyız, içerde her şey yaşanabiliyor. Ben olduğum gibiyim. Sıkıcı bir genç kız tiplemesi olmak istemedim hiçbir zaman. Zaten öyle değilim, neysem oyum. İnsanlara o belki biraz fazla geldi. Şimdi gerçi dış basından biraz alıştılar bu durumlara, ama bahsettiğim şey 15 senelik kurulmuş bir düzen. Bu imajın yaratılması... O zamanlar insanlar böyle şeylere pek açık değildi belki. Veya herkes daha gizli kapaklı, saklı yaşıyordu. Şimdi insanlar her yaşın bir dinamiği olduğunu anlıyor. O yaşlarda o yaşanmalı. Etrafımızdaki mutsuz ilişkilerden görüyoruz. 16-17 yaşında evlenen insanlar, gençliklerini 40 yaşında yaşamaya kalkıyorlar, komik duruyor.

Haberin Devamı

Çok anlamlı olmuyor tabii...

Ben 20 yaşımı 20 yaşım gibi yaşadım. 30’umu da öyle yaşıyorum. Ama yani 40-50 yaşımda görmek istediğim kadın çok daha başka. Zaten hayat onu bir şekilde getiriyor.

Nasıl bir kadın mesela?

Herkes yaşına göre giyinsin, yaşının güzeli olsun. Onun eğlencesini yaşasın. 20 yaşımda barın tepesine çıkıp dans ediyordum. 45 yaşındayken bar tepesinde dans eden bir kadın çok komik durabilir.

Ama öyle de hissedebilirsiniz aslında...

Evet, ama birtakım normlar var. Onların çok fazla dışına çıkmamak lazım. Sonuçta bir toplumun içinde yaşıyoruz. O iç dinamizmini kaybetmeden ama biraz daha sakin, biraz daha dingin ilerlemek lazım. 50’nin güzelliği, 60’ın hoşluğu olmalı. Mesleki anlamda da öyle... İddialar da biraz basitleşip sakinleşmeli bence.

Haberin Devamı

Tarif ettiğiniz gibi  örnek bir kadın var mı aklınızda?

Betûl Mardin var mesela çok beğendiğim. Tipik saçları, kendine özgü giyim tarzı, bu yaşında elinde bastonu ile hayatın çok içinde... Hiçbir zaman dışına çıkmamış. Çok güzel bir kadın.

HürriyetYaşıma göre giyinir yaşımın güzeli olurum

İlerde bir gün hayatınızın filmi yapılsa, ilk sahne ne olurdu?Hiç öyle egolarım yok aslında... Ama nereden başlardı? Ödülle başlardı belki de...

Altın Portakal’la mı?

Evet. Ondan öncesi ve sonrası da flashback’lerle verilebilirdi belki.

O ödülü aldığınız anda ne değişti sizin için?

Benim için çok önemliydi. Konservatuvarda dört sene okuduktan sonra New York’a gitmeyi planlıyordum. Orada farklı bir kültürde yaşamak istiyordum. Film söz konusu olunca dedim ki bir sinema filmim olsun, bir çentik atalım. 11 tane ödül aldım ilk filmimle. Bir anda başka şeyler oldu. Belki daha idealist yürüyecek bir kariyer, küçük yaşta para kazanmanın da etkisiyle bambaşka bir yöne kaydı. Ben insanın hayatında hep böyle mihenk taşı denilebilecek anlar olduğuna inanıyorum.

Kırılma noktaları...

Evet, zaten hayatın güzelliği hep sürprizler sunması... Sürekli değişken olması, hayatı daha çekilesi yapıyor. Bu da benim için hiç beklenmedik bir şeydi. Negatif etkisi de oldu, pozitif etkisi de. O yüzden filme de oradan başlamak isterdim.

Negatif kısımlar, sonrasında gelişti sanırım...

Evet. Sürüklenmek gibi. Çünkü ödül aldığımda 22 yaşındaydım. İnsan o yaşta, ergenlikte en yoğun duyguları içeren bir dönem yaşıyor. Herkes yaşıyor. Ama ben bunu ister istemez medyanın önünde yaşadığım için garip, alacakaranlık kuşağı tadında oldu. Farklı bir imaj oluştu. Sonrasında özel hayatın kısıtlanmasının verdiği zorluklar geldi. Ben çok normal bir tip değilim. Hayatımda hiçbir zaman çok stratejik olmadım. Artık bu yola girdim, özel hayatıma dikkat etmem lazım, şöyle davranmam lazım demediğim için çok ortada yaşandı her şey.

İstemeden ikinci bir Hande mi oluştu?

Evet, kesinlikle öyle. Belki ben de reaksiyon verdim bu kadar önde olduğum için. Ama bir kere içine girdikten sonra evden çıkmasan da fark etmiyor.

Kontrol dışı mı oluyor?

Evet, sürekli hikayeler içindeler. Evleniyorum, boşanıyorum, yok efendim olmayan şeyler oluyor, gitmek istediğim yerlere gönderiyorlar beni sağolsunlar. Olmayan şeylerin mış gibi, muş gibi lanse edilmesi hoş olmuyor. Ben halkla birebir bütünlük içerisinde değilim. Şarkıcı olsam daha yakın olabilirdik, daha birebir ilişkide olabilirdik. Karakterim böyle. İnsanlar Hande Ataizi’yi gazeteden, medyadan takip ediyorlar. Onun dışında Zinnur oluyorum, Binnur oluyorum, Ruhsar oluyorum. Farklı karakterlerle ekrana yansıyorum. Gerçekten nelerden hoşlanırım, nasıl bir insanım, etik değerlerim nelerdir bilinmiyor. Veya gerçekten bu kadar renkli miyim acaba? O zaten çok fazla önemli değil. Onların yarattıkları imaj doğrultusunda yürüyüp gidiyorsun.

Tam da bu yüzden film fantezisi ile başlamak istedim. Asıl olan sizin kendi filminiz...

Evet. Kapalı bir toplumuz, ne olursa olsun. Ama dışa kapalıyız, içerde her şey yaşanabiliyor. Ben olduğum gibiyim. Sıkıcı bir genç kız tiplemesi olmak istemedim hiçbir zaman. Zaten öyle değilim, neysem oyum. İnsanlara o belki biraz fazla geldi. Şimdi gerçi dış basından biraz alıştılar bu durumlara, ama bahsettiğim şey 15 senelik kurulmuş bir düzen. Bu imajın yaratılması... O zamanlar insanlar böyle şeylere pek açık değildi belki. Veya herkes daha gizli kapaklı, saklı yaşıyordu. Şimdi insanlar her yaşın bir dinamiği olduğunu anlıyor. O yaşlarda o yaşanmalı. Etrafımızdaki mutsuz ilişkilerden görüyoruz. 16-17 yaşında evlenen insanlar, gençliklerini 40 yaşında yaşamaya kalkıyorlar, komik duruyor.

Çok anlamlı olmuyor tabii...

Ben 20 yaşımı 20 yaşım gibi yaşadım. 30’umu da öyle yaşıyorum. Ama yani 40-50 yaşımda görmek istediğim kadın çok daha başka. Zaten hayat onu bir şekilde getiriyor.

Nasıl bir kadın mesela?

Herkes yaşına göre giyinsin, yaşının güzeli olsun. Onun eğlencesini yaşasın. 20 yaşımda barın tepesine çıkıp dans ediyordum. 45 yaşındayken bar tepesinde dans eden bir kadın çok komik durabilir.

Ama öyle de hissedebilirsiniz aslında...

Evet, ama birtakım normlar var. Onların çok fazla dışına çıkmamak lazım. Sonuçta bir toplumun içinde yaşıyoruz. O iç dinamizmini kaybetmeden ama biraz daha sakin, biraz daha dingin ilerlemek lazım. 50’nin güzelliği, 60’ın hoşluğu olmalı. Mesleki anlamda da öyle... İddialar da biraz basitleşip sakinleşmeli bence.

Tarif ettiğiniz gibi  örnek bir kadın var mı aklınızda?

Betûl Mardin var mesela çok beğendiğim. Tipik saçları, kendine özgü giyim tarzı, bu yaşında elinde bastonu ile hayatın çok içinde... Hiçbir zaman dışına çıkmamış. Çok güzel bir kadın.

Kazandıklarımı istifleseydim şimdiye ççekip gitmiştim

Mesleğinizle ilgili neler var ufukta?

Bir sene hiçbir şey yapmayacağım demiştim kendime. Ama şimdi Şafak Sezer’le Star TV’de "Eşimle Başım Dertte" adlı yeni bir yarışma programına başladık. Eğer kazandığım paraları istiflemiş olsaydım şu anda gidebilirdim de.

Nereye?

New York’a giderdim, ne bileyim istediğim yere... Öyle bir hayat da var. Dünyaya geliyoruz ve aynı şehirde ölüyoruz. Bu çok büyük bir kısırdöngü. Sayısız ülke var, kültür var. Bu tamamen paraya endeksli bir yaşam aslında. Tabii ki çok şanslıyım, en azından sevdiğim işi yapıyorum. Bu çok önemli. Hep çok güzel yaşadığım için o kopuşu daha gerçekleştiremedim. Ama dedim ki bu sene bir dinleneyim, biraz durayım. Çünkü bir dönüm noktası aynı zamanda benim için. 34 yaşındayım. Biliyorum ki çalışmadan yapamam. Ama insan bunu o boşlukta daha iyi anlıyor.

Benim filmim Floransa’da sona erecek

- Bu masalsı "Hande Ataizi’nin Hayatı" filminin son sahnesi nasıl olurdu sizce? Başka bir ödül mü, ölüm mü?

(Bir saniye kadar gözlerini kapıyor...) Floransa’da güneşli bir gün... Başımda hasır şapkam, ayağımda düz terliklerim, üstümde düğmeli bir bluz. Bir elimde bir kadeh kırmızı şarap, öbür elimde kitabım. 85 yaşındayım.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!