Öyle bir tutku ki...

Güncelleme Tarihi:

Öyle bir tutku ki...
Oluşturulma Tarihi: Eylül 08, 2008 11:42

Bizi yaşama bağlayan, hayatla kucaklaşmamızı sağlayan nedir? Tutkular! Anlatılamayan, yaşanan… Peki nedir sizin en büyük tutkunuz?

Haberin Devamı

İnsan; duygularının anlaşılmadığını, gözüne değen bakışların anlamsızlaştığını gördüğünde, samimiyetlerin yalan, kalplerin vefasız olduğunu anladığında, ince bir sızı ateş olup gizliden gizliye içini yaktığında, ruhunu taşımaktan yorulduğunda, canının zamansız çöktüğünü hissettiğinde ve de yüzüne bakmak istemediğinde yaşamın, bulunduğu eşikten atlayıp öyle bir yere gitmek, öyle bir şeye sığınmak istiyor ki…

Böyle anlarda, düşerek dizini kanatmış, sızlana sızlana annesine koşan çocuklar gibi; bir şiire, bir şarkıya, bir kitaba, gerçek – katıksız - karşılıksız bizi kucaklayacağını bildiğimiz bir sevecenliği hissedip, güzel şeyleri ruhumuza nakşetmek istiyoruz.

Bizi inciten şeyleri alt edip, yeniden hayata karışabilmek için ayağa kalkmamız gerekiyor. Aynı zamanda sıkı sıkı yapışmamız gerekiyor yaşama, kalbimizdeki ve ruhumuzdaki güzelliklerle. Kaldığımız yerden yolumuza devam edebileceğimiz, bizi zorlayacak olan hayatın inadına…

Haberin Devamı

İşte hemen hepimizin karşılaştığı, yaşadığımız bu zor durumlarda; kucağına sığındığım, beni şefkatiyle saran, yaralarım - kırgınlıklarım olduğunda, onları onarıp beni daha güçlü bir şekilde hayata hazırlayan bir şey var.

Ne mi o?

Zaman hızla akarken, hayat sürüp giderken nefes aldığım sürece; beni heyecanlandıran, mutlu eden, ‘Neden varım?’ sorusunun cevabı olan, yaşadığımı hissettiren, gülümseten bazen de ağlatan, aşk gibi tutkuyla bağlı olduğum, bundan sonra da aynı tutkuyla devam edeceğim, sevda gibi vazgeçemeyeceğim bir şey var. O da yazı yazmak.

Bana ‘Neden yazıyorsun?’ diye sorduklarında, İrlandalı oyun yazarı, romancı, şair ve eleştirmen Samuel Beckett’in dediği ‘Başka bir halta yaramadığım için yazıyorum’. cümlesiyle cevap veriyorum. Aynen ben de öyle. ‘Başka bir halta yaramadığım için yazıyorum!’

Hangi konuda olursa olsun yazmak; her zaman aşk, tutku ve mutluluk gibi heyecanlandırmıştır beni. Kâh kalemin kağıt üzerinde dans edişini izleyerek kâh düşüncelerimi mantık süzgecinden geçirerek yazmanın, heyecan yaratması normal bir olgudur diye düşünüyorum.

Haberin Devamı

Bir laf vardır. ‘Söz uçar, yazı kalır’ diye, boşuna dememişler. Bunu daha iyi anlıyorum şimdilerde. Buna dayanarak, dahiyane (!) fikirlerimi, duygu ve düşüncelerimi sonsuza kadar yaşatmak amacıyla yazma eylemine kendimi adamış bulunmaktayım. Şu koskoca evrende, unutulmamanın, ölümsüzlüğün, yaşanmışlığın ta kendisinden küçücük bir parça olmak için... Nokta kadar bile olsa!

Yazı, insanoğlunun beyninde, bilinçaltında bastırdığı duygu ve düşüncelerinin, kalbinde biriktirdiklerinin, kağıda yansıması, bir bakıma duyguların kağıt üzerinde somutlaşmasıdır. Ya da şöyle diyelim; duyguların, omuzuna yaslanmasıdır kağıdın, yazı!

“İki şey var” diyor, Ahmet Altan. İnsan kendini kaybedermiş, o iki şeyi yaşarken. Birisi (hayır bilemediniz ‘sevişmek’ değil ) cinayet işlerken, diğeri de yazı yazarken!

Haberin Devamı

İlki, cinayet işlerken kendini kaybetme hazzını (!) yaşamadığım için bilemiyorum. (Allah uzak etsin, böyle bir şeyi düşünmek dahi istemem.) Ama yazı yazarken kendini kaybetme hazzına, ayrıcalığına katılıyorum.

Yazı yazarken resmen kendinizi kaybediyorsunuz!

Tuhaf bir şey bu. Nasıl desem... Deli nehirler gibi coşup, taşıyor yüreğinizdeki duygular. O an ruhunuz bedeninize dar geliyor sanki. O an buharlaşıyor muyuz ne!

Sıfırdan, yoktan bir şeyler yaratıp, ortaya çıkarıyorsunuz. Düşündüğünüz; aklınızdan geçen düşünceler, içinizden geçen hisler kağıt üzerinde hayat buluyor. İnsanlara ulaşıyor. Bu nedenle bana göre, Sayın Zülfü Livaneli’nin de dediği gibi, yazmak mucize bir şey.

Öyle değil mi?

Haberin Devamı

Yazı yazanlar anlayacaktır sanırım ne demek istediğimi.

Yazı öyle bir güce sahip ki… Yaptıramadığı şey yok. Hislerinizin tercümanı, duygularınızın dökümü olur yaprak yaprak, satır satır. Gülümsetir, ağlatır, kızdırır, sevindirir. Küstürür barıştırır. Yakınlaştırır, uzaklaştırır. Uçurur, süründürür. Kalbinizin kapısını aralar, bazen ruhunuzu yaralar.

Sevincinize serpilen hare, derdinize derman olur cümlelerle, kelimelerle, harflerle…

Bir yerde okumuştum. ‘Yazı, bir iç dökme seansıdır, konuşma özürlülerin’ diye. Çok hoşuma gider bu söz. Bir insan konuşma özürlü olsun ya da olmasın, yazdıklarına bakınca anlarsınız ancak, o insanın gerçek yüreğini. En yalın, en katıksız halde…

Haberin Devamı

Bir nevi yazdığı satırlarda gizli, insanoğlunun hayatı.

Ayrıca bir şeyler için ‘Ah’ dedirtiyorsa ya da yeri geldiğinde bir parça gülümsetiyorsa bir yazı, gücünü ortaya koymuyor mu bir kez daha? Duyguları en çıplak haliyle yansıtarak hem de. Bir nevi konuşuyor sizinle, o satırlar.

Yazmak, benim için ‘nefes almak’ demek. Yazmak, benim için bir tutku, tıpkı ‘aşk’ gibi. İnanmayacaksınız ama ilk flörtüm yazıyla oldu benim. Ve biliyor musunuz, hiç aldatmadı beni. Bu yüzdendir ki ben de hep ona adadım kendimi.

Öyle bir şeydir ki yazı yazmak, arınmasıdır ruhunuzun o anki kötülüklerden, olumsuzluklardan. Kurtulmasıdır ruhunuzun o anki yüklerden.

Öyle bir şey ki yazı yazmak, kimseye söyleyemediğiniz şeyleri söyletir size. Kalbinizdeki düğümleri çözer en başta. Varsa içinizdeki en sert duyguları bir nebze de olsa yumuşatır, sizi şeffaf bir insan yapar.

Yaşadıklarınızı ve içinizdekileri aktarabilmenin, anlatabilmenin en güzel ve en özel yoludur yazmak. İçinizden geldiği gibi... Yazarken sözünüzü kimse kesmez, kesemez.

Öyle bir şey ki yazı okumak, ‘bu beni anlatıyor’ deyip saklarsınız o kağıt parçasını. Ta ki sararıp buruşana, yırtılana kadar.

Okuduğunuz yazı, bazen ruhunuzu silkeler, ne olduğunu anlayamazsınız. Kalbinizdeki bir zamanlar tuz basıp da unutmaya çalıştığınız en derin yaraları kanatır kelimelerle. Bazen de sevinçten bulutlara uçurur, el ele tutuşturur sizi gökteki imrendiğiniz yıldızlarla.

Bir yazı ki, yazarken veya okurken kimi zaman düşündürür, kimi zaman sorgular. Kimi zaman ağlatır kimi zaman da güldürür insanı, deliler misali. Tıpkı hayat gibi...

Sevgili Can Dündar’ın dediği gibi ‘Her yazı bir hayattır!’

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!