Yoğun bakımdan çıkan birinci

Güncelleme Tarihi:

Yoğun bakımdan çıkan birinci
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 10, 2011 00:00

Emre Dincel yıllarca hastaneden okula, okuldan hastaneye koştu, bir sürü hastalıkla boğuştu. Ama hiç yılmadı, Türkiye’nin en yüksek puanlı üniversitelerinden İTÜ’de iki bölümü birden birincilikle bitirdi

Haberin Devamı

İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Ayazağa Kampusu Stadyumu’ndaki 2010-11 öğrenim yılı mezuniyet töreninde herkesin gözü Kontrol Mühendisliği ve Elektrik Mühendisliği bölümleri birincisi Emre Dincel’in (22) üzerindeydi. Stadyumdaki binlerce kişi Dincel’in diplomasını aldıktan sonra koşarak gelip gözyaşları içinde annesi Çiğdem Dincel’e sarılmasını izledi. Anne-oğul birlikte Emre’nin başarısının haklı gururunu yaşıyordu.

Nasıl yaşamasınlar? Emre Dincel, iki bölümü de birincilikle bitirmişti. Ama bir yandan da buruk bir sevinçti bu. Bütün organları ters tarafta doğmuş, bu yüzden yıllarca tedavi görmüş, üniversite giriş sınavına bile hastanedeki yoğun bakım odasından gitmişti Emre Dincel...

Dincel’in öğrenim hayatının bir kısmı hastanelerde geçmişti. Hastanede değilse bu kez evde yoğun bakım odası gibi hazırlanmış odasında oksijenini aldıktan sonra derslere gittiğinde, bu durumu en yakın arkadaşlarından bile sakladı. Çünkü, kimsenin kendisine acımasını ya da başka bir gözle bakmasını istemiyordu. Tek amacı vardı: Hastalığını yenmek ve daha da önemlisi, sevdiği bölümü en iyi öğrenci olarak bitirmek.

Haberin Devamı

Daha da eskiye, hikâyenin başlangıcına gidersek... İlkokul mezunu Çiğdem-Fikret Dincel çiftinin ilk çocuklarıydı Emre. Ama doğumundan itibaren aksilikler üst üste geldi. Önce doktorları organlarının vücudunda ters tarafta olduğunu söyledi. Bunun tek başına bir sakıncası yoktu. Ancak, aileyi asıl yıkan doktorların koyduğu lösemi teşhisiydi. Tetkiklerden sonra bunun lösemi değil, vücutta morluklar, nokta kanamalarla kendini gösteren ITP hastalığı olduğu anlaşıldı. Küçük Emre’yi zor bir hayat bekliyordu..

Konfeksiyon işçisi baba Fikret Dincel, bir yandan ailenin geçimini sağlamaya çalışıyor, kirasını ödemek için cebelleşiyor, bir yandan da oğlunun hastalığını tedavi ettirmeye çalışıyordu. Oğullarını okutmak da istiyorlardı. Okula giderken cebinde hep ilaçları yanındaydı. İlköğretim sıralarında, sınıf öğretmeni Fatma Gökçe, en büyük destekçilerinden biriydi. Bu dönemde Devlet Parasız Yatılı Sınavları’nı kazandı. Bu başarıyla babasının yükünü azaltacaktı.
Emre, komşularının ve öğretmenlerinin desteğiyle ilköğretim diplomasını aldı. 2003 Lise Giriş Sınavı’nda, Türkiye’nin en yüksek puanlı okullarından Adnan Menderes Anadolu Lisesi’ni kazandığında çok mutluydu. Ancak, bir sorun vardı. Sınavı kazandığına dair belge Milli Eğitim Bakanlığı’ndan gelmemişti. Lisenin müdürü Mehmet Bengli, yüksek puanlı Emre’yi okula kayıt ettirmek için babasının cebine otobüs parasını koyarak belgeyi alması için Ankara’ya göndermişti.
Nihayet okula kaydını yaptıran Emre’nin bu sevinci uzun sürmedi. Lise hazırlık sınıfında ITP hastalığı ciddi bir atak gösterdi. Doktorları bu kez umutsuzdu. Hatta annesine, “Bu çocuğu boşuna Anadolu Lisesi’ne gönderme. Nasılsa fazla yaşamaz!” diyerek ailenin bütün ümitlerini kırmışlardı.

Haberin Devamı

EVE OKSİJEN ÜNİTESİNİ OKUL MÜDÜRÜ ALDIRDI

Hastalık çilesi ITP’yle sınırlı kalmadı Emre’nin. Çünkü hastanedeki tedavi sırasında bu kez tüberküloz kapmıştı. Tüberküloz zaten zayıf akciğerine daha da büyük zarar vermişti. Başka bir hastanede üç aylık bir tedaviyle kendine geldi. Bu sürede annesi ona sınıf arkadaşlarından yolladığı notları taşıyor, Emre de hasta yatağında bu notlardan çalışıyordu. Hastaneden çıkar çıkmaz okuluna koştu.

Doktorlarının, ufacık bir mikropla karşılaşmasının bile hayati tehlike yaratacağı uyarısını da pek önemsemedi. Annesi karşı çıkıyordu kendisine bu kadar yüklenmesine: “Bazen okula gideceği zaman doktorlara imza verirdik. Emre, kolundaki kateterin üzerini kapatırdı, arkadaşları görmesin diye. Benim için sağlığı daha önemliydi. Ancak, onun için okul daha önce gelirdi. ‘Oğlum yavaş yavaş okursun, hiç gidememekten iyidir’ dediğimde bana kızardı.”
Öğretmenleri ve arkadaşları okulda bir kampanya düzenleyerek Emre için eve oksijen ünitesi aldırdı. Hastalığın nüksettiği dönemlerde bazı sınavlara evinde girdi: “Ama hiç yılmadım. Liseyi bu durumda 5 üzerinden 4.76 not ortalamasıyla bitirdim. Hastalığım çalışmama engel olmadı. Annem, hem dershaneden hem de okuldan ders notlarını bana taşıdı.”

Haberin Devamı

Ancak, ÖYS öncesi bir ay boyunca hastaneye yatmış, yoğun bakımdan sınava girmek zorunda kalmıştı. ÖYS sonrası Emre’nin tercih listesi İTÜ’nün farklı bölümleriyle doluydu. En başta bilgisayar mühendisliğini istiyordu. Sınavdaki puanı onu tercih listesindeki üçüncü bölüme yerleştirdi. Kontrol Mühendisliği her ne kadar üçüncü tercihiyse de, gönlünde birinci sıradaydı. İyice araştırmış, bu bölümün kendisine uygun olduğunu görmüştü. Liseden sonraki yaz tatilinde bu kez İngilizce kursuna gitti. Bu sayede İTÜ’nün hazırlık sınıfını da atladı.

HASTALIĞINA RAĞMEN YAZ SICAĞINDA DERS
Kontrol Mühendisliği Bölümü’ne başlayan Emre, buradaki derslerin kolay olduğunu gördü. Bununla yetinmeyecekti. Yakın bir ders programına sahip Elektrik Mühendisliği Bölümü’nden de ikinci sınıfta dersler almaya başladı. Aynı anda iki bölümü birden götürecekti. Hatta dersleri çabuk verebilmek için yaz okuluna gitti. Boş zamanlarında elektrik bölümünün laboratuvarından çıkmadı: “Matematiği de çok seviyorum. Elektrik olmasaydı matematiğe başvururdum. Sonuçta her iki bölümü de 4 üzerinden 3.77 ortalamayla bitirdim. Planım akademik kariyer. Yurtdışına da gitmeyi istiyorum” diyor.

Haberin Devamı

ANNE ÇİĞDEM DİNCEL
Oğlumla uzun bir yolculuk yaptık

Ben de, eşim de ilkokul mezunuyuz. Eşim konfeksiyon işçisi. 800 lira maaş alıyor, 600 lira kira ödüyoruz. Oğlumun hem okuması, hem tedavisi masraflı. Üniversitede koruyucu ilaç ve kullandığı antibiyotikler nedeniyle çok fazla hastaneye yatmadı. O statta kimseye bakmadım, koşarak oğluma gittim. Onun bana sıkı sık sarılışını hiç unutamıyorum. Ağlamayla gülme arasında gidip geldim tören boyunca. Emeklerimi, çabalarımı toplama günüydü, gülmem lazımdı. Ama buruk bir sevinçti benimki. Herkesten daha farklıydı. Oğlumla zor ve uzun bir yolculuk geçirdik. Oğlum aç yattı, biz de aç yattık. Evde tüpümüzün bile olmadığı günler hatırlıyorum. Kimi zaman oğlumun ayakları ıslanmasın diye onu sırtımda ilkokula taşıdım. Ne yoğun bakımı, ne de oğlumun çektiği acıları unutabilirim.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!