Yaptığım işi hiç sevmedim

Güncelleme Tarihi:

Yaptığım işi hiç sevmedim
Oluşturulma Tarihi: Aralık 14, 1998 00:00

Haberin Devamı

‘‘Hayatın keyfinden, zevkinden, neşesinden ve özellikle heyecanından hiç kopmadım. Yaşıma yakışmayan dinçlikte olmamım sebebi bu.’’

‘‘Sahnede kullandığım beyaz mendil titrememin görünmemesi içindir. Anormal titiz bir adamım. Kulisteki odamda iki saat ayakta dururdum.’’

Orhan Boran BBC'nin 1956 yılında açtığı sınavı 200 kişi arasından birincilikle kazandı. Türkçe Yayınlar Servisi'nde en üst dereceye kadar gelen Boran, kurumun üç yıl daha uzattığı sözleşmeyi kabul etseydi İngiliz pasaportu taşıyacaktı. Galatasaray Lisesi'nin 1946 mezunu olan Orhan Boran Beşiktaş tutkunu. Çalışma odasındaki kütüphanesini dev bir ‘‘Kara Kartal’’ süslüyor. Boran, Yener Süsoy'a ‘‘Bende imalat hatası var’’ diyerek kendine özgü incelikle bir açıklama yaptı.

Mikrofonların büyük ustası Orhan Boran şu anda 7l,5. yaşının keyfini Şaşkınbakkal'daki mütevazı evinde üç tutkusuyla birlikte yaşıyor: Eşi Güler, oğlu Dr. Burak ve köpeği Haydut. Çoklukla küçük çalışma odasında hem TV izliyor, hem de daktilosunun tuşlarında geziniyor. Dillere destan İstanbul beyefendiliği, kusursuz Türkçesi ve amansız alçak gönüllüğü yine yerli yerinde. Çocuksu yanını da kaybetmemiş ama bunu belli etmiyor.

‘‘70 yaş, bunaklığın birinci basamağıdır derler. Onun için bu tarafımı saklıyorum. Hayatın keyfinden, zevkinden, neşesinden ve özellikle heyecanından kopmadım. Yaşıma yakışmayacak dinçlikte olmamın sebebi bu galiba. Son bir yıldır naçizane yağlıboya resim yapıyorum, bunun da moral katkısı var. Ne yapacaksın, katımız yok, yatımız yok.’’

İlk adımı olarak 1946'da İstanbul Şehir Tiyatrolarına girmesini olarak kabul edersek, Orhan Boran kendi deyimiyle 52 yıllık hem ‘‘Kelâm işçisi’’, hem ‘‘Kalem işçisi’’. Yarım yüzyıllık meslek yaşamında İstanbul Radyosu'nda unutulmaz programlar yaptı, dünya turnelerine çıktı, BBC'de dört yıl çalıştı. Rahmetli Adnan Menderes'in Londra yakınlarında düşen uçağının haberini BBC'den ilk o dünyaya duyurdu. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca'yı su gibi konuşur. Ama bu satırları okurken bile ‘‘Aman estağfurullah’’ diye zıpladığından emin olabilirsiniz.

İLK ÜÇ DAKİKA

Orhan Boran'ın kulisleri de bir başka olurdu. Öyle çat kapı girilmezdi içeri. Bir heyecan, bir titreme yaşardı ki, sanırdınız ilk defa sahneye çıkıyor. Sahnedeyse, elinde sakız beyazı mendiliyle çok rahat ve şık bir kahkaha tufanı. Boran mikrofonda kaldığı sürece müşteriler ne yerler, ne de içerlerdi.

‘‘İki saat öncesinden kulisteki odama girip, kapımı kapatırdım. Komiden başka odama kimse girmezdi. Sahneye çıkana kadar odamda ayakta bir şeyler yapardım, hiç oturmazdım. Programın ana çerçevesinin hazırlanması her gün en az dört saatimi alırdı. Korkumdan perde arasından salonda kimler var diye bakmazdım, koşullanırım da paniğe kapılırım diye. Çünkü ayaküstü gırgır yapan birinin ilk üç dakikası son derece zordur. Elimdeki ünlü mendili o dakikalardaki titremem gözükmesin diye kullanırım. Ayrıca zincirleme konuştuğum için araya bir alkış, kahkaha vakfesi girsin diye mendille terimi silerim. Anormal titiz bir adamım. Evde yazı yazarken bırak odamın içinde kimsenin dolaşmasını, kapıyı açsalar tedirgin olurum. Çünkü her çalışma benin için bir imtihandır. Daktiloda bir satır kayarsa o kağıdı yırtarım, sayfayı baştan aşağı yeniden yazarım. Durmadan ayağa kalkıp kolonyalar sürerim, krizler geçiririm.’’

Orhan Boran yarım yüzyıl ekmek yediği,emek verdiği ‘‘Ayaküstü gırgır’’ için neler söyler?

‘‘Kimsenin bilmediği bir şeyi burada sana anlatıyorum Yener oğlum. Ben bu ayaküstü gırgır dediğim şeyin hiçbir saniyesini severek yapmadım. O benim sürüklendiğim bir işti. Adamın dediği gibi; ‘Nefret ediyorum' deyince, ‘Bıraksana' deyince ‘Çok geç, çünkü meşhur oldum' demiş. Benimki de aynen öyle. Severek yaptığım işler radyoculuk, yazı yazmak ve üniversitede hocalıktır. Bir elbette uçak.’’

İnanılır gibi değil! İnsan nefret ettiği işinde bu kadar büyük yıldız nasıl olur?

‘‘Herhalde sevmediğin için çok üstüne düşerek, çalışarak yapıyorsun. Bu meslek benim karakterimin dışında. Sen beni 30 yılı aşkındır yakından tanırsın Yener'ciğim, son derece mahçup, içine kapanık bir adamım. Buna kimse inanmaz. Güler'le evlenmeden önceki bazı zafiyetlerimin sebeplerinden biri de, o kişilik çatışmasından kaynaklanıyordu. Öyle şen şakrak bir adam değilim, bunun için beni suratsız bulurlar. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesindeki öğrencilerime hep söylediğim şuydu: ‘Doğruyu bulursanız, güzele kendiliğinden varırsınız.' Doğruyu bulmak için çalışmak, okumak lazım. Ne okursan kardır. Hala elinden kitap düşmeyen, yarı meczup biriyim. Bakıyorsunuz dün tanınmamış, bugün manken, yarın önemli bir mikrofonun başında. Kumkapı'da bıçak, Çankaya Köşkünde striptiz, ardından talk show. Bu arada 17 yaşındaki VJ hanım kızlarımızın felsefi görüşlerinden de çok faydalanıyoruz! İşler bu kadar kolay olunca, İletişim Fakültelerine girecek öğrenci bulamazsınız. Bana ‘İş bulmak için mutlaka güzellik yarışmasına mı girmemiz gerekiyor' diye sorduklarında verecek cevap bulamıyorum.’’

Yılların‘‘One-Man Show’’ ustasına biraz da günümüzün ‘‘Stand-up’’ yıldızlarını soralım.

‘‘Cem Yılmaz yıllar yılı bu işi yapıyormuş kadar rahat. Adamın yüzünde de öyle bir şirinlik var ki. Bence; biri salondan sana laf attığı zaman vereceğin cevap, evvela onu güldürmezse makbul değildir. Çünkü mikrofon sende, ışıklar senin üstünde, istersen onu yerin dibine batırıp alkışını alırsın. Ama o şikedir, belden aşağı yumruk atmaktır. Ama buna karar vermek bir saniyenin kaçta kaçıdır, bilmiyorum. Cem o kadar şirin bir adam ki, tersine bir cevap verse bile cevabı alan adam kahkahayla gülüyor. Cem'in karizması çok kuvvetli.’’

Türk Dil Kurumu'ndan tescilli ‘‘Usta’’ Boran, güzel konuşmak isteyenlere bir öğüt vermeli:

‘‘Güzel konuşmak istiyorsanız, çok yazacaksınız. Hikaye, roman yazın demiyorum, arkadaşınıza mektup yazın, hatıra defteri tutun, o gün gördüğün bir filmi sanki birine tavsiye ediyormuş gibi otur o filmi yaz. Çünkü yazarken kelime zenginliği akla daha çok gelir.’’

GENÇLERE TAM NOT

Bakalım Beyaz, Mehmet Ali Erbil, Ferhan Şensoy ve Yılmaz Erdoğan için ne diyecek?

‘‘Beyaz cin gibi, tam bir aile çocuğu. Hiçbir tarafı rahatsız etmiyor insanı. Ama o da bir trende girmiş gibi. Geçenlerde ‘Çüş, oha' dedi. Bir keresinde eliyle de göstererek ‘Nah alırsın' dedi. Çok şeker ama biz biraz irkildik. Ferhan Şensoy bir fenomen, ona hayranım. Cem Özer baştan beri aykırı olmaya karar vererek değişik bir tip çiziyor. Basınla ilişkilerinden tut, sahnede, TV'lerde yaptığı işlere kadar aykırıya kaçarak dikkat çekiyor. Tuttuğu yol bence tutarlı, gayet iyi gidiyor. Tipi de, sesi de aykırı gitmeye uygun. Ama spontane esprilerinde duraklamalar olduğunda ağzına ve aklına geleni hemen söylüyor. Mehmet Ali Erbil dört kol çengi, ona kimse kızamaz. Neler yapıyor ve batmıyor. Ona herşey yakışıyor. Yılmaz Erdoğan da bir fenomen. Yazarlığı da çok iyi. Hisli bir insan olduğu şiirlerinden belli. Bayağı köklü bir birikimi var.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!