‘Umarım birçok kalbe dokunuruz

Güncelleme Tarihi:

‘Umarım birçok kalbe dokunuruz
Oluşturulma Tarihi: Mart 30, 2014 01:07

Ahu Türkpençe, bu hafta gösterime giren ‘Köksüz’deki performansıyla dikkat çekmiş ve Adana Altın Koza’da ‘En iyi kadın oyuncu’ ödülünü rol arkadaşı Lale Başar’la paylaşmıştı. Türkpençe’yle filmi, rolünü, tiyatro oyunculuğunu ve dizi dünyasını konuştuk.

Haberin Devamı

Ahu Türkpençe, bu hafta gösterime giren ‘Köksüz’deki performansıyla dikkat çekmiş ve Adana Altın Koza’da ‘En iyi kadın oyuncu’ ödülünü rol arkadaşı Lale Başar’la paylaşmıştı. Türkpençe’yle filmi, rolünü, tiyatro oyunculuğunu ve dizi dünyasını konuştuk.

Öncelikle ‘Köksüz’ü ve canlandırdığın ‘Feride’ karakterinin yorumunu senden alsak...

‘Umarım birçok kalbe dokunuruz

‘Feride’ oynamayı çok sevdiğim, benim için özel olan rollerden biri. Daha önce böyle bir karakter oynamamıştım, o yüzden bu tipleme üzerinde daha fazla ayrıntıya girip seyirci için sürprizi kaçsın istemiyorum. Filme gelince; ‘Köksüz’, babasız kalan bir aileyi anlatıyor. Yaşadıkları kaybın arkasından ailenin hayatının nasıl değiştiğini ve parçalandığını görüyoruz. Ama film tüm bunları o kadar naif ve sade bir şekilde aktarıyor ki, seyirci anında kendisini hikâyeye kaptırıyor. Yani en azından şu ana kadar seyredenlerin söylediği bu, umarım vizyon esnasında da böyle devam eder.

Haberin Devamı

İlk filmlerin kendine özgü kafa karışıklıkları vardır ve bu bazen güzeldir de. Ama bazen de her konuya el atma refleksi problem yaratır. ‘Köksüz’ bu dertlerden muaf bir çalışma olmuş. Sen bu konuda neler söylersin?

Bu tabii ki yönetmenimiz Deniz’in (Akçay Katıksız) başarısı. Sanırım içinde anlatmak istediği o özel hikâyeye sadık kalmasıyla alakalı. Zaten anlattığı hikâye yeterince dolu... Başka şeyler eklemek Deniz gibi iyi bir kalemi de olan bir yönetmenin yapacağı bir hata değil!..

Canlandırdığın rol fazlasıyla sahici, fazlasıyla ikna edici... Böyle bir karaktere nasıl hazırlandın?

Feride’nin annesiyle yaşadıkları bana uzak olsa da hikâye yabancı değil. Etrafımızda o kadar çok Feride gibi kadın var ki, sanki onu tanıyormuşum gibi. Ama tabii duygu yoğunluğu olarak zor bir karakterdi. Özellikle de bazı sahneler vardı ki, “Üç, iki, bir; kayıt...” dendiğinde en yüksek noktadan başlamak gerekiyordu. Diğer sahnelere nazaran bunlara çok daha yoğun bir ön hazırlık yaptım. Ama her sahneyi çok severek ve isteyerek oynadım.

Haberin Devamı

Film geçen yıl ilk kez festivallerde gösterildi ve sonra yoluna çoğunlukla ödüller alarak devam etti. Aradan geçen zaman diliminde bugüne kadar filme ve senin performansına yönelik yorumları nasıl değerlendiriyorsun?

Hep çok güzel şeyler duyduk. Böyle güzel tepkiler aldıkça da “Yaşasın, derdimizi anlatabilmişiz” diyerek mutlu oluyorum. Bizim derdimiz seyirciyi kalbinden yakalamak, umarım vizyon serüveni boyunca da hikâyemizle birçok kalbe dokunuruz...

Dizilerle tanındın ve daha sonra sinema sektörüne adım attın. Yani iki cephede de bulundun. Bir kıyaslama yapabilir misin?

En büyük farkı zaman... Her ikisi de yaklaşık 100 dakika ama diziyi bir haftada, filmi ise minimum bir ayda çekiyoruz. Doğal olarak filmler daha özenilmiş işler olarak karşımıza çıkıyor. Filmdeki her sahne çok önemli ve anlamlı oluyor, oysa dizilerde zaman doldurmak için çekilen ve atılsa, hikâyede hiçbir eksiklik yaratmayacak gereksiz sahneler oluyor. Yine de tüm bunlara rağmen ben her ikisine de eşit şekilde yaklaşıyorum. Benim için her zaman öncelik çekeceğim sahneyi sevmek ve samimi oynamak.

Haberin Devamı

Diziler popülerleşme yolunda daha önemli işlevler görüyor ama galiba sinemanın yeri ayrı, çünkü dizi sektöründeki herkes (yönetmeninden oyuncusuna) film çekmeyi sanki daha çok önemsiyor. Bunun psikolojik ve sanatsal anlamı sence nereden kaynaklanıyor?

Kendi cephemden cevaplandırayım; sinema oyuncuya performans gösterecek çok daha geniş bir alan sunuyor ve bir önceki soruda bahsettiğim ‘Zaman’ avantajını da ekleyince ortaya çıkan işler ‘Ölümsüz’ olabiliyor. Bu yüzden sinemanın büyüsü çok daha başka...


‘İYİ Kİ TANGOYA BAŞLAMIŞIM’

Bir de ‘Tango’ tutkun var, nasıl başladı ve devam ediyor, ondan bahsedelim.

İki yaz önce bir sinema filmi çekecektik. Ama bir türlü çekimlere başlayamadık ve bekleme sürecine girdik. Aynı dönemde yine oyuncu olan başka bir arkadaşım sürekli “Tangoya başlamalısın” diyordu. Ben de “Hazır bekliyoruz, vaktim var, bari başlayayım” dedim. Aslında tamamen vakit geçirmek için başlamıştım. Bu kadar seveceğimi ve devam etmek isteyeceğimi bilmiyordum. Şimdi ise tango öğrenme sürecini bırakmayı asla düşünmüyorum. Bir yandan oyunculuğa da etkisi olduğu kanaatindeyim. Vücut hâkimiyetini, kulağını, koordinasyonunu ve doğaçlamanı geliştiriyor. Yani farkına varmadan bir taşla iki kuş vurmuşun, iyi ki tangoya başlamışım.

Haberin Devamı

Aynı zamanda tiyatro da yapıyorsun. Önce sizin tiyatronuz özelinde yaşadığınız mekânsal sorunu anlatır mısın? Sonra da tiyatroyla sinemayı karşılaştırsan...

Birlikte oyun sergilediğimiz meslektaşım Emre (Kınay), ‘Duru Tiyatro’ya çok emek verdi. Uzun süre bu sahnede kalmak üzere bir sözleşme yapıp sahneyi ve salonu yeniledi. Ama şimdi durup dururken tek taraflı olarak sözleşme feshedilip ‘Tiyatrodan çıkın’ deniyor bize. Dava devam ediyor ve biz de son güne kadar oynamaya kararlıyız sahnemizde.

Kıyaslamaya gelirsek, sinemayı tiyatrodan ayıran en önemli şey teknoloji bence. Tiyatroda asla yapamayacağın bir şeyi sinemada yapabilirsin. Mesela uçabilirsin ya da bir anda mavi renge dönüşüp sonra pembe olabilirsin, birden boyun uzayıp sonra kısalıp yok olabilirsin... Yine de teknoloji ne kadar gelişip sinemayı başka noktaya taşırsa taşısın tiyatro hiç bir zaman yok olmayacak... Çünkü onun da güzelliği farklı. Aynı oyunu oynuyorsun, her seferinde replikler aynı olsa da oyun bambaşka oluyor. Öyle anlar var ki salondaki seyirciyle birebir bağlantı kuruyorsunuz ve bunu karşılıklı çok net hissediyorsunuz. Elle tutulamayan ama kalbinizle hissettiğiniz bir bağ bu...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!