Türkiye’ye özgü tatlarla yeni çikolatalar yaratacağım, bana kayısı fındık ve lokum gönderir misiniz?

Güncelleme Tarihi:

Türkiye’ye özgü tatlarla yeni çikolatalar yaratacağım, bana kayısı fındık ve lokum gönderir misiniz
Oluşturulma Tarihi: Şubat 23, 2008 00:00

O, 60 ülkede, 400 butikte ve 9 bin 300 satış noktasında satılan, dünyanın en lüks çikolata markasının yaratıcısı. Ülker Grubu tarafından satın alınan Godiva, Godiva olduysa onun nefis çikolataları sayesinde... Pierre Draps, bugün tam 88 yaşında. Godiva’nın Brüksel’deki ilk mağazasının tekrar açılması şerefine özel bir koleksiyon hazırladı.

Biz bu vesileyle onu tanıdık. Hayatı boyunca burnundan çikolata kokusu, damağından çikolata tadı eksilmediğinden mi bilmem, sanki dünyanın en mutlu insanı. Godiva artık onun markası olmasa da Pierre Draps üretmeye devam ediyor. Başlıkta okuduğunuz gibi Türkiye’ye özgü tatlarla yeni çikolatalar yapmak istiyor. Ve giderayak bana fındık, lokum ve kayısı ısmarlıyor.

Çocukluğu deyince aklına gelen ilk karede 125 kiloluk babası Pierre Draps var. Başını ellerinin arasına almış iki büklüm, bir masa başında oturuyor. Boğazı düğüm düğüm, gözleri dolu dolu: "İşini kaybetmişti. Yıllardır çikolata ustası olarak çalıştığı fabrikadan ortada hiçbir neden yokken kovulmuştu."

Sonra çocukluk kahramanı olan babasının dimdik ayağa kalktığı günleri hatırlıyor. Önce onu işten atan fabrikaya bir tazminat davası açıyor. Harika bir çikolata ustasını sıradan bir işçi maaşı ile yıllarca çalıştırmanın ne demek olduğunu onlara gösteriyor: "Babamı o dönemin en iyi avukatlarından yakın bir arkadaşı savunmuştu. Hatta o kişi sonradan Avrupa Birliği’ni kuran kişilerden biri oldu. Babam sayesinde yüklü bir tazminat kazandı. Tam tamına 10 bin frank!."

1926 yılında Pierre Draps bildiği işi yapmaya devam etti. Draps Çikolata diye bir firma kurdu ve kendi çikolatalarını yaptı. Çocukları ve karısı da ona yardım ediyordu. Karısı terzi olduğu için çikolata süslemelerinde ve dekorasyonunda çok iyiydi.

Babası, anneleri ve ağabeyleri yeni markaları için gece gündüz çalışırken küçük Pierre altı yaşındaydı. Ve hayatında hiç çikolata yememişti, ailesinin güzel kokan bir şeyler yaptığının farkındaydı ama yenilebilir olduğunu bile bilmiyordu.

Tam iki yıl sonra babası büyük, çok katlı mağaza ile sözleşme imzaladığında ilk çikolatasını yedi. Çünkü o sözleşme sefaletten kurtulabileceklerinin ilk işaretiydi: "Babamın o güne kadar bize çikolata yedirmemesinin nedeni bu tadı bir kez alanın bir daha bırakamayacak olmasıydı. Yani aslında beni düşünüyordu. Tadını bilmezsem olmadığı zaman da üzülmezdim."

Ortaokula başladığında aile işine o da dahil oldu. Gündüzleri okula gidiyor, geceleri kutulara çikolata diziyordu. Okulun en popüler çocuğuydu. Çünkü her zaman çikolata kokuyordu. Okulda başarılıydı ama o çoktan babasının izinden gitmeye karar vermişti. Çikolata ustası olmaktan başka hiçbir şey düşünmediği için liseyi okumadı. Gece gündüz babasının yanından hiç ayrılmıyor, onun yeteneğini ve becerisini süngerin suyu emdiği gibi emmek istiyordu. İlerleyen yıllarda acele ettiği ve sabırsız davrandığı için sevinecekti.

GODIVA İSMİNİ 1945’TE BULDULAR

1937’de annesi kanserden, babası ise 1938’de böbreklerindeki bir sorun yüzünden vefat etti. Ne acı tesadüftü ki, ölüm onları aynı hastanenin, aynı odasında yakalamıştı. İkisi de öldüklerinde 45 yaşındaydı.
/images/100/0x0/55eabfb1f018fbb8f89438fd


Draps Ailesi için kötü günler başlamıştı. Pierre 17 yaşındaydı. Ağabeyleri Joseph ve François ise 20’lerini sürmekteydi. 1939’da İkinci Dünya Savaşı başladı. 1945 yılına, yani savaş bitene kadar gerçek anlamda bir yaşam mücadelesi verdiler. Savaş süresince zar zor sattıkları üç beş kutu çikolata sayesinde karınlarını doyurdular. Savaş bittiğinde ortanca ağabey François, çikolata işini bırakmaya karar verdi. Joseph karşı çıktı. Pierre "Hayır, ölürüm" diye haykırmak istese de küçüktü ve ona susmak kalıyordu.

Babalarının bankacı bir arkadaşı üç erkek kardeşi karşısına alıp şu tarihi konuşmayı yaptı: "Birlikte kalmalısınız. Çok iyi bir mesleğiniz var. Bir sepet harika bir elmaya sahipsiniz, bir tek en üstündeki elma kurtlanmış durumda. Çok çalışarak o elmayı yok edebilirsiniz. Ama isteksiz davranırsanız üstteki elmanın kurtları hepsine bulaşır. Asıl o zaman varınızı yoğunuzu kaybedersiniz. Bir marka yaratarak başarılı olabilirsiniz."

Marka yaratma fikri üçünün de aklına yattı. Çikolatayı çağrıştıracak feminen bir isim aradılar. Tam o günlerde Joseph’in karısı Gabriel hayatında belki de üçüncü kez kuaföre gitti. Saçları çok uzamıştı, biraz kısaltmak niyetindeydi ama olmadı. Kuaför kesmedi, açık bıraktı ve dağınık taradı. Bu haliyle Lady Godiva’ya benzediğini söyledi. Markanın adı böyle ortaya çıktı. Godiva çikolata ile uyumlu bir isimdi. Feminendi ve her dilde kolayca söylenebiliyordu. Pierre Draps’ın Godiva markası için ürettiği ilk çikolata trüf oldu. Yuvarlak formlu, kabuğu sert, içi yumuşak bu çikolatalar Belçika’da ilk kez yapılıyordu.

DAHA FAZLA GOLF OYNAMAK İÇİN SATTI

1966’ya kadar üç erkek kardeş keyifle çalıştılar. Günde 18 saatleri fabrikada geçiyordu ama kimsenin gıkı çıkmıyordu. Godiva yavaş yavaş dünyaya yayılıyordu. Pierre mutfaktan sorumluydu. Sürekli yeni ürünler geliştiriyor, yeni lezzetler yaratıyordu. Kaliteye ve hijyene her şeyden çok önem veriyordu. Dünyanın dört bir yanından aldığı kakaoları kendi reçetesine göre harmanlıyor, böylece o eşsiz lezzeti yaratıyordu. Joseph mali işlerden sorumluydu. Tam bir işadamıydı. Yeni mağazalar açma görevi ise François’ya aitti. Küçük kız kardeşleri de ağabeylerine dekorasyonda yardımcı oluyordu. Eşler bilinçli olarak işten uzak tutuluyordu.

Joseph markayı satmayı 1960’lı yılların başında düşünmeye başladı. Kendisinin de François’in de sağlık durumu pek iyi değildi. Çocuklar desen hiç biri çikolatacı olmaya heves etmiyordu. Başka hayalleri vardı ve onların peşinden koşuyorlardı. İkna edilmesi gereken tek kişi küçük kardeş, çikolata aşığı Pierre Draps’dı. İkna süreci altı yıl sürdü. Pierre biraz ağabeylerine saygısından biraz da daha fazla golf oynamak istediğinden kabul etti.

Godiva’yı 1966’da Amerikalı bir çorba üreticisi satın aldı. Pierre Draps, 1980’e kadar marka için çalışmayı sürdürdü. Bildiklerini oradaki uzmanlara öğretti. Bu süre içinde ağabeylerini de kaybetti. 80’de karısıyla birlikte İsviçre’ye taşındı. Ama şirketle olan bağlantısını hiç koparmadı. Evinin mutfağında sabah akşam çikolata yapmayı sürdürdü. Bulduğu yeni tatları komşularının üzerinde test etti. Yiyenler Pierr Draps’ın pralinlerinin dünyanın bir numarası olduğunu düşünüyordu.

Pierre Draps gibi özel bir yetenekten tekrar faydalanma fikri, Godiva’nın Avrupa CEO’su Nicolas Bouve’ün başının altından çıktı. İki yıl önce Draps’ı İsviçre’deki evinde ziyaret etti ve Godiva için özel bir koleksiyon hazırlayıp hazırlamayacağını sordu. Pierre Draps kulaklarına inanamamıştı. "O an çikolata şelalelerinin altında yıkandığımı hissettim. Hayatımda aldığım en güzel teklifti" diyor. Pierre Draps’ın özel koleksiyonunun satışı, Godiva’nın 1956’da Brüksel’de açılan ilk mağazanın yenilenmesine denk getirildi. Mağaza yeni dekorasyonu ile 20 Şubat’ta tekrar açıldı. Pierre Draps koleksiyonu da aynı gün raflardaki yerini aldı. Çikolatalar, Brüksel’deki muhteşem Grand Place’ın genel görüntüsünü yansıtan bir mücevher kutusu içinde sunuluyordu.

LADY GODIVA EFSANESİ

Lady Godiva, krallıkta, halkına zulm eden kocası Lord Leofric’in aksine, İngiltere Coventry’de güzelliği ve cömertliğiyle bir efsane haline gelmişti. Lord Leofric’in halkına uyguladığı ağır vergileri protesto eden Lady Godiva, kocasından vergileri yükseltmemesini istedi. Lord güldü ve karısına şöyle bir teklif sundu: "Köy meydanında çırılçıplak dolaşırsan vergileri yükseltmeyeceğim." Bu teklifi yaparken karısının bunu kabul edeceğini aklının ucundan bile geçirmedi. Çünkü Lady Godiva çok muhafazakar bir kadındı. Ama kabul etti. Köylüler bu durumu öğrenmişti. Efsaneye göre Lady Godiva’nın köyde dolaşması için herkes evlerine çekildi ve kepenklerini kapattı. Köy tamamen boşalmış gibiydi. Lady Godiva çırılçıplak bir vaziyette atına binerek köyü turladı. Vücudunu örten tek şey saçlarıydı. Sonunda Lord Leofric sözünde durdu ve vergileri yükseltmedi.

UZMANINDAN ÇİKOLATA ÖĞÜTLERİ

En iyi çikolata bitter çikolatadır. Kakaonun yoğun tadını alırsınız, sütün ve şekerin baskın lezzetleri damağınızı esir almaz.

Günde bir kez çikolata yemek istiyorsanız bunu mutlaka öğleden önce yapmalısınız. Böylece enerjisi ve verdiği mutluluk gününüze yansır.

Çikolata ciddi bir afrodizyaktır. Düzenli yerseniz başka bir şeye ihtiyacınız kalmaz.

Alkolsüz bir içecek ile yenilecekse kahve, alkollüyse şampanya öneriyorum.

Godiva mağazalarında çok satıyor ama ben o çileğe batırılmış çikolataları pek sevmiyorum.

Kadınların çikolatayı daha çok sevdiği bir gerçek. Bence onlar hayatın zevklerinden daha iyi anlıyorlar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!