Sübyan ve vicdan

Güncelleme Tarihi:

Sübyan ve vicdan
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 30, 2004 00:00

Marc Dutroux’ya ilişkin rivayetler nedeniyle, sakallı Marx’ın deyimini değiştirirsem, artık tüm Avrupa’da sübyancı hayaleti dolaşıyor. Yaşlı kıta, ‘kaymak tabaka’ya ‘taze et’ temin eden ‘ahtapot kolları’na inanıyor.GAZETELERİN iyi bir üçüncü sayfa okuyucusu olduğum söylenemez.Yani, o sayfa sütunlarına cinayet, hırsızlık, tecavüz, karmanyolacılık gibi ‘vaka-i adiye’ olarak yansıyıp, sonra da hukuk devletinde ‘vaka-i adliye’ye dönüşecek olan haberleri pek o kadar yakından takip etmem.Zaten, fi tarihinde varolan ve piyasaya daima ‘üçüncü baskı’ (!) olarak çıkıp, vapur iskelesindeki çığırtkan müvezzilerin ‘Yazıyooor! Annesini satırla kesen, babasını testereyle doğrayan, kardeşini çakıyla biçen Samatya’nın korkunç katilini yazıyoor’ feryadıyla sattığı o akşam ceridelerine de hiç itibar etmezdim.* İYİ bir üçüncü sayfa okuyucusu olmadığımı söyledim ama yine de olay sonraki günlerde de sürüyorsa, tabii ki izlemeye koyulurum.Başka bir deyişle, cinayet, hırsızlık, tecavüz, karmanyolacılık, toplumsal aynamızın ‘negatif suret’ini bize gösterir. Tıpkı, Belçika’da ‘yüzyılın olayı’ addedilen ve diri diri gömmek dahil, Marc Dutroux adındaki hergelenin küçümen kızlara reva gördüğü alçaklıklar zinciri gibi.* BURADA, olayın detaylarına girecek değilim.Yalnız şu kadarını söyleyeyim ki, yedi yıldan beri ülke kamuoyunun çok önemli bir bölümü, Dutroux adındaki psikopat herifin aslında bir ‘şebeke’ (!) için çalıştığına ve kraliyet ailesi dahil, ülkenin ‘kaymak tabaka’sına sübyan temin ettiğine inanıyor.Delil? Yook! İspat? Yook! Tanık? O da yook!Mevcut olan tek şey, ‘rivayetin şayiasının söylentisi’!‘Elinin körü’ ama ‘komplo teorileri’ yalnız Türkiye’de üretilmiyor ki...Ahmaklar inanadursun, şimdi sınırın hemen öteki tarafına, Belçika’ya taş atımlık mesafedeki bir Fransız köyüne geçeceğim.* METAFİZİK tesadüf, söz konusu köy ‘Outrou’ tabelasını taşıyor ve önüne Voltaire dilinin yer eki geldiği takdirde de, ‘d’Outrou’, yani ‘dutru’ diye okunuyor. İşte, öte yakada ikamet eden o ‘Dütru’ telaffuzlu Dutroux canisiyle garip bir isim yakınlığı olan bu mekan, bir süre önce pis bir ‘vaka-i adiye’ye sahne olmuştu.Yine ayrıntıyı geçeyim, mahut Marc Dutroux’dan bir kaç sene sonra, karşı köyde de iki çift ana babanın öz be öz kendi çocuklarıyla ‘alem’ (!) yaptığı anlaşıldı.Artık ‘anne’ (!) denilebilirlerse, o iki kepaze kadın sorgulama sırasında, alemlerine köy fırıncısından taksi şoförüne; kilise papazından haciz yargıcına, yöredeki pek çok kişinin de katıldığını ‘açıkladılar’ (!).Yanılmıyorsam da, toplam on yedi kişi apar topar kodese tıkılıverdı.Unutmayalım, o sıra Belçikalı hergelenin ‘ün’ü (!) artık tüm dünyayı sarmıştır.Herkes de her yerde ‘sübyancı’ (!) ve uluslararası şebeke’ (!) keşfetmektedir.Dolayısıyla, hatunların ‘ifşaat’ından (!) ötürü zindanı boylayan ve kelimenin tam anlamıyla hayatları sönen insanlar istedikleri kadar ‘Biz masumuz. Ne çocukları, ne ebeveynleri tanırız’ diye feryat etsinler, onları kim takar.Dutroux’ya ilişkin rivayetler nedeniyle, sakallı Marx’ın deyimini değiştirirsem, artık tüm Avrupa’da ‘sübyancı hayaleti dolaşmaktadır’. Yaşlı kıta kamuoyu, her ülke ‘kaymak tabaka’sına ‘taze et’ temin eden ‘ahtapot kolları’na inanmaktadır.Böyle bir toplumsal konjonktürde de zaptiyenin, savcının, yargıcın ‘masum’ sözüne pek aldırmadan ‘silleli’ davranmasını biraz ‘normal’ (!) karşılamak gerekir.* FAKAT yukarıdaki ‘normallik’ (!), ancak yıllar sonra başlayabilen o ‘Fransız köy sübyancıları’ (!) davasında, önceki hafta birdenbire berhava oluverdi.Zaten dengesizliği baştan beri göz çıkartan rezil ‘ana’lardan (!) bir tanesi, ‘Tüm ifşaatım yalandı. Evet, ‘alemler’i kendi çocuklarımızla yalnız biz iki çift gerçekleştirdik’ demez mi!Ayıkla pirincin taşını...Hatun sonra yine ağız değiştirdi ama, ‘adli mevzuat’ nedeniyle pek çoğu hálá şu an bile demir parmaklıklar arkasında yatmakta olan ve iftiradan ötürü hayatları sönen on üç masum insan, Belçika’daki ahmaklık psikozundan etkilenerek ‘sübyancı şebeke’ atmasyonuna itibar etmiş olan Fransız ‘sessiz çoğunluk’u, yani dolayısıyla ‘kamu vicdanı’ tarafından aklandı.Sıra, adaletin de resmen aklamasına geldi.* PEKİ, korkunç boyutundan dolayı sübyancılık konusunda haklı olarak duyarlı davranan ‘kamu vicdanı’, o duyarlılığında çizmeyi fena halde aşıp ve kendisini adaletin yerine koyup ‘komplo teorileri’ uydurmaya vardırdığı için, özünde hiç şüphesiz sorumluluğunu taşıdığı bu ‘masum mahkumiyeti’nde sızlamayacak mı?‘Kamu vicdanı’ da bazen ‘vicdansızdır’ ve de zaten adalet onun için vardır.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!