Set dışında çok sıradan biriyim

Güncelleme Tarihi:

Set dışında çok sıradan biriyim
Oluşturulma Tarihi: Mart 14, 2013 03:00

İlk olarak bir şirketin reklam kampanyasında gördük onu... Sonra “Melekler Korusun” ve “Yerden Yüksek” dizileri geldi. Şimdi ise “Beni Böyle Sev”in Ömer’i olarak ekranda... Bu istikrarlı yükseliş öyküsünü bir de Alper Saldıran’dan dinleyelim istedik.

Haberin Devamı

Yeni diziden başlayalım mı konuşmaya? “Beni Böyle Sev” nasıl bir iş, nesi cezbetti seni?        

- Daha önce işlenmemiş bir hikayesi var bir kere... Biz şimdiye kadar hep iki sevgilinin kavuşmasını izledik. Bu hikaye direkt evlilikle başlayıp tersına akıyor. Bu süreci anlatan bir dizi. Zeynep Çamcı, Güven Kıraç, Altan Gördüm, Lale Mansur, Mert Durak gibi isimlerden oluşan çok iyi bir kadromuz var. Sıcak bir dizi. Benim çok içime sindi.

Peki sen nasıl bir karakteri canlandırıyorsun bu dizide?  

- Karakterin ismi Ömer Karatepe... Mimarlık fakültesi öğrencisi. Çok zengin bir ailenin steril büyümüş çocuğu ve artık hayatı öğrenmek istiyor. Fotoğraf çekmek en sevdiği şeylerden biri. Vizörün arkasından hayatı izliyor. Çocuk gibi bir saflığı var. Hayatımda ilk kez bu kadar ağırbaşlı ve vakur bir adamı oynuyorum. Şimdiye kadar oynadığım bütün karakterlerin bir manyaklığı vardı! Benim için de enteresan ve keyifli bir çalışma oluyor.

Zeynep Çamcı ile uyumunuz nasıl?

- Zeynep çok tatlı biri... Güleryüzlü, şeker ve komik. Çabuk alıştık birbirimize. Kankayız şimdi (gülüyor).   

Onun rolü neydi?

- Okumak için Trabzon’dan İstanbul’a gelmiş Ayşem’i canlandırıyor. Tam bir Laz kızı. Okulda tanışıyor ve evleniyoruz. Benim oynadığım karakter çatal bıçak tutmayı biliyor, Zeynep’se soğanı eliyle kırıyor, öyle zıtlar.

Zıt kutupların çekimi durumu var yani...

- Evet, aynen öyle... Ömer’in ailesi kızı kabullenme konusunda problem çıkarıyor ama...

HANIMEFENDİYİ OYNAMAK PSİKOLOJİMİ BOZMUŞTU

Dizideki karakterinin fotoğraf çekmeyi çok sevdiğini söyledin. Senin fotoğrafla aran nasıl?


- Fotoğrafçı dostlarım var. Onların çektiklerine bakarak belki bir şeyler kapmışımdır.

Fotoğraf çekmeyi değil, çektirmeyi daha çok seviyor gibisin...

- İster istemez... Fotoğraf çektirmek çok keyifli. Fethi Karaduman ve Mehmet Turgut iyi arkadaşlarım. Onlarla sadece fotoğraf değil bir hikaye çekiyoruz. Çeken de çektiren de keyif alıyor. 46 dergisi için bir çekim yapmıştık, çıkan sonuca şaşırdık. İnsanın yaptığı şeye şaşırması dünyanın en güzel duygularından biri bence.

Peki kendini oynarken izlediğinizde şaşırıyor musun?

- Evet, şaşırdığım oluyor.

En çok hangi rolün şaşırttı seni?

- “Hizmetçiler” diye bir oyunda hanımefendi karakterini oynamıştım. İki hizmetçinin hanımefendisiydim. “Ah ne kadar kötü bir rol” demiştim. Rejisör de Müge Gürman’dı. O ayrı bir deha. Ortaya o kadar kıvrımlı bir rol çıktı ki...

Epey etkilemiş bu rol seni...

- Ne kadar iğrenç bir rol diye psikolojim bozuldu. Bunu yapmamak lazım tabii. O zaman öğrenciydim. Kırmızı topuklu ayakkabılar üzerinde yürümeyi de öğrendim.
 
Nasıldı kadını oynamak?

- O apayrı bir şey. Gerçi ben bir kadını taklit etmekten ziyade kadın duygularıyla oynamaya çalıştım. Hep kadın ile erkek birbirini anlamaz diye konuşulur ya hani, ben orada kadın duygularını ortaya çıkarmak istedim. Sonuçta bilimsel olarak da yüzde 30 östrojen taşıyoruz yani...

24 YAŞINA KADAR CİDDİ OLAMADIM

Dizi dışında “Çehov Makinesi” adlı oyuna da devam ediyorsunuz bildiğim kadarıyla, yanılıyor muyum?


- Evet... Ve yine Müge Gürman ile çalışıyoruz. Ben “Martı” oyunundaki Treplev’i oynuyorum.

Oyun içinde kaç oyun var?

- Bu oyun, yazdığı bütün karakterlerin Çehov’la yüzleşmesini konu alıyor. 11 tablodan oluşuyor. Gerçekten ilginç bir oyun. Çehov bütün oyunlarında karakteri bir yerde bırakır. Sanki orijinal oyun bitmemiş, biz devamını getiriyor gibiyiz. Bütün karakterler yazarla yüzleşiyor. Çehov’u Uğur Polat canlandırıyor. Kadroda Levent Öktem, Hakan Taşdöğen, Ayça Bingöl, İsmet Vural, Gözde Çetiner, Fatih Sönmez gibi isimler var. Epey büyük bir prodüksiyon.

Dizi var, tiyatro var, tempo yoğun... Peki Alper’in olağan bir günü nasıl başlar, nasıl devam eder?

- Sabah güne bir bardak kahve ve bir bardak çay içerek başlıyorum. Güne başlamak için yarım saat kadar sessizliğe ihtiyacım var. Dünyaya adapte olmam için bu şart. O sırada adımı bile sorsalar hatırlayamam herhalde. Sonra sete gidilir, çalışılır, çalışılır, çalışılır. Arada çay gelir, bir yudum alırsın, çekim başlar. Sete gitmediğim günlerde de evde vakit geçirmeyi seviyorum. Kitap okurum, film izlerim... Dünyanın en sıradan insanı gibi olurum. Freddie Mercury’i çok severim. Adam sahneye çıkınca bambaşka biri oluyor. Ama röportajını okuyorsun, dünyanın en durgun, en sıradan insanı. Ben de böyle olmak istiyorum dedim kendi kendime. Çocukken de çok yaramaz bir çocuktum. İnanılmaz hiperaktiftim. İnsanlara illallah dedirtirdim. İnsanların tansiyonunu en tepeye çıkarıp sonra yüzlerine şirin şirin bakardım; bunu bilerek yapardım. Bunları yaşamış olmak güzel. Şimdi daha sakin bir hayatım var. 24 yaşına kadar ciddi olamadım. Yaramaz bir çocuktum. Şimdi ise sakin bir insanım. Bir de at biniyorum.

“MANYAK, KENDİNİ ASKER SANIYOR!”

Ne zamandır at biniyorsun? 


- Bir yıldır. Bir film için öğrenmem gerekiyordu. Ben ikinci gün atın üzerinde kılıç sallamaya başladım. “Mahmut ile Meryem” adlı filmde oynayacaktım. Sonra yönetmen değişti, kadro değişti, olmadı. Bu film vesile oldu, at binmeyi öğrendim. Sonra bırakmadım, devam ettim. En son at ile 30 km yol yaptık. Benim için deşarj olma yöntemi artık...

“Anadolu Kartalları” filminde de pilotu canlandırıyordun... O filmden pilotluk konusunda öğrendiklerin oldu mu?

- Çok pilot arkadaşım oldu o film sayesinde. Çekimim olmasa bile pilot kostümlerimi giyiyordum. Hatta yönetmenimiz Ömer Vargı “Manyak, kendini asker sanıyor” demişti (gülüyor)... Filoya gidip pilotlarla kahvaltı ediyordum. Pilotlarla o kadar çok vakit geçiriyordum ki, arada “Ben biraz oyuncularla da takılayım, ayıp oldu onlara” dediğimi biliyorum! Orada merak sardım uçmaya. Boş vaktim olursa lisans almak istiyorum. Müzikle de alakalıyım bu arada... Bas gitar, bateri, keman, trompet çaldım bir süre. Evde çalışıyordum. Piyano var şimdi.

Komşular biraz talihsizmiş... Sesten rahatsız olmuyorlar mı?

- Baterinin içine yorgan koyup çalıyordum (gülüyor)... Gerçekten. Yorgan sesi kesiyor çünkü. Trompetin üzerine de bez koyuyordum. Trompeti aldıktan sonra komşuya indim, “Ben trompet aldım. Bu sefer bunu bırakmayacağım. Ama size söz, akşam 21.00’den sonra çıt duymayacaksınız” dedi. Mecburen “tamam” dediler. Şimdi de okulda yarım bıraktığım şan derslerime devam ediyorum. Arya falan söylemeye çalışıyorum.

Haberin Devamı

BANA UKALA DİYEN KESİN O KADINDIR

İnternette sizin için “Çok ukala” diye yazılar okudum...


- Kesin o kadın yazmıştır (gülüyor)...

Hangi kadın?

- Bir gün kaza yaptım otomobille... Elimde telefon, bir yere de yetişmem lazım, panikteyim. Kadın geldi, “Fotoğraf çektirebilir miyiz?” dedi. Şimdi böyle bir durumda ne diyeceğim o kadına yani. “Hayır çektiremeyiz, görmüyor musunuz durumu?” dedim. Haksız da değildim ama. Evet evet, o kadın yazmış olabilir (gülüyor).

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!