Serdar kurada Rusya’yı çekti

Güncelleme Tarihi:

Serdar kurada Rusya’yı çekti
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 11, 2003 20:00

Hıncal Abi, pazar günü annesini yazdı. Çok genç yaşta (44 yaşındaymış) kaybettiği anacığının, yedeksubay oğlu Hıncal askerlik için Ankara’dan uzaklaşacak diye ne kadar ağladığını, emekli asker ve milletvekili babasının torpil yapmayı reddettiğini anlattı. Genç Hıncal’ın da (azıcık bir ömrü kaldığını bildiği anacığına) “Madem ki sen bu kadar istiyorsun, ben de Ankara’yı çekeceğim... Sen bu gece dua et yalnız” diye, iman gücüyle nasıl kuradan Ankara’yı çektiğini pek güzel yazdı. Benim de askerlik anılarımı depreştirdi yine... (BU VESİLEYLE, BİRAZ GEÇ DE OLSA, BÜTÜN ANNELERE SEVGİLER!)

Haberin Devamı

Aslında bir başka vesile daha oldu da... şimdilik gizli tutuyorum. Yok yok sizden gizli değil... anlatacağım yakında! Bazı arkadaşlarım henüz bilmesin istiyorum.

*

Aralık 1982’de Tuzla Piyade Okulu’na teslim oldum, bir akşamüstü. Allah için, nereye gittiğimi, başıma nelerin geleceğini bilmiyordum; öyle, tatile gider gibi, elimde torba, girdim nizamiyeden içeri.

Neyse, dört aya yakın bir süre, yat-kak, tüfek çat’tan sonra, kuraya sıra geldi.

Herkes sus pus, kimseyi uyku tutmuyor. Mart 1983, daha PKK’nın adı Apocular. Çatışmalar yeni yeni başlıyor. Savaşa gitmek diye bir endişemiz yok o tarihte, uzağa, “kötü yerlere” gitmek var.

Herkes asabî, yemeden içmeden kesilmiş... Serdar şen şakrak! Çünkü yabancı dil imtihanını kazanmış, özel kura geleceğini biliyor. Hatta puanı epey yüksek olduğundan, nereye gideceğini bile fısıldamışlar kulağına: Ankara! Genelkurmay Protokol Daire Başkanlığı emrine tercüman...

İçim rahat, müjdeyi eve de vermişim. Ankara’da yer ayarlamışız karımla. Arkadaşlarım ağlaşırken, takılıyorum onlara:

- Yahu çocuklar, vatanın her yeri kutsaldır, her yeri güzeldir. Önemli olan, gittiğiniz yerin güzelliklerini keşfedebilmek. Ne var bunda kızacak? Siz Hoşap Suyu’nun kenarında çay içeceksiniz, ben de Gölbaşı’nda!..

İllet oluyorlar...

Böyle kimileri sinir içinde, kimileri sinir ederken... kura günü geldi.

Sabah, keyifle içtimaya çıktım ben, ardından başladı Özel Kura sonuçları açıklanmaya.

Yabancı dil sınavını kazananlar:

Ahmet oğlu Mehmet, 75 puan ... işte ne bileyim Genelkurmay Protokol Dairesi / Ankara
Mehmet oğlu Ahmet, 65 puan ... Işıklar Lisesi’ne öğretmen / Bursa

... böyle gidiyor.

- Allah Allah, dedim, benim adımı unuttular. Puanım 95, önce benim adımı okumaları gerekirdi?

Sigara molasından yararlanıp, hemen Ankara’dan gelen kurmay subayının yanına koştum:

- Komutanım, ben yabancı dil sınavından 95 puan almıştım, benim adımı okumadınız?

Elindeki kağıtlara bile bakmadan sordu:

- Senin adın Devrim mi?
- Evet!
- Sen ...... olduğun için, özel kura Genelkurmay’ın emriyle iptal edildi. Herkesle kuraya gireceksin!

Rengim ne oldu bilmem. Ama bir haftadır fitil ettiğim arkadaşlarım bu konuda hiç şaka yapmamak nezaketi gösterdiler, bizim gruptan çıt çıkmadı.

Omzumda pençe gibi bir el hissettim: 2.Bölük Komutanımız Servet Köksal Yüzbaşı. (Buradan kendisine selam söylüyorum. İstanbul’da ve yazışıyoruz zaman zaman.)

- Üzülme Serdar, dedi davudî sesiyle, üzülme! Allah büyüktür, bak göreceksin, İstanbul’u çekeceksin kurada.

- Ben Kars’ı çekerim Komutanım!

Elindeki listeye şöyle bir baktı Servet Yüzbaşı:

- 67 yerin içinde bir tane Kars var. İstesen de çekemezsin.
- Çekerim Komutanım, bir tane varsa, onu da ben çekerim!

*

Niye Kars? diyeceksiniz.

Çünkü böyle işlerde benim düztabanlığım, kısmetsizliğim meşhurdur. Herkes benimle dalga geçer. Ben de o zaman, nedense, askerlik için gidebileceğim en kötü yer olarak (en küçük bir fikrim bile olmayan) Kars’ı bellemişim, aylardan beridir “Kars’a gideceğim” deyip duruyorum.

(Sonradan Kars’ı ne kadar sevdiğimi artık biliyorsunuz.)

*

Kura için sıraya girdik.

Numara sırasıyla başladık çekmeye:

- Ağrı Patnos
- Muş
- Edirne Süloğlu
- Çankırı...
- Kıbrıs

Kalbim çarpıyor, iki kişi kaldı.

İki önümdeki çekti kurasını:

- Hasdal!

Neredeyse ağlayacak asteğmen, Hasdal’ı Doğu’da bir kasaba filan zannediyor. “İstanbul’u çektin oğlum, ne ağlıyorsun!”

Önümdeki çekti:

- Çatalca!

Ulah peşpeşe İstanbul çıkıyor, ister misin...

Ya Allah ya Bismillah, attım elimi torbaya. Rulo yapılmış, üzerine halka takılmış küçük kağıtlar. Birini aldım, elimden kaçtı. İkincisini çekip uzattım masada oturan albaya.

Albayın yanında da Servet Yüzbaşı.

Dizlerim titriyor, bayılacağım...

- Nerelisin ? diye sordu albay.
- İstanbullu’yum.
- İstanbul’da nerede oturuyorsun?

Ağğğhh, demek ki İstanbul’da bir yer çektim...

- Levent’te Komutanım!
- Eh uzak sayılmaz... KARS!

Servet Yüzbaşı’nın sesini duydum hayal mayal:

- İnsaf yahu!

*

O gece uyuyamadık. “Kötü” kura çekenler yatakta döndü durdu. “İyi” yerlere gideceklerse, sanki utanarak sevinemediler bile. 

Tek tesellimiz, Sarıkamış’ı çektiği için bütün gece ağlayan sivilceli asteğmendi.

Dört ay boyunca bizi deli edecek kadar iğrenç torpilliydi, bundan da zevk alıyordu. Daha imtihana girdiğimiz gün, dosyasını bir kurmay subay almıştı onun yerine. Evciler ancak cuma akşamı çıkarken, o perşembeden kaçar, bizim gibi pazar dönmez, pazartesi içtimaya lütfen gelirdi. Dört ay boyunca bize nasıl toprilli olduğunu, “evinin önünde” askerlik yapacağını anlatmıştı. Sarıkamış’a gitti!

*

Tuzla Piyade Okulu’nun bahçesindeki telefon kulubesinde sıra ancak gece 1’de geldi bana. Babam açtı heyecanla telefonu:

- Kars...
- Hayırlı olsun!

*

Ama bu hikayenin asıl sonu güzeldir.

En büyük şoku büyük kayınvaldem yaşadı.

Tabii haber hızla kayınvaldeme, kayınbabama ulaşmış. Oradan da büyük kayınvaldeme. Yani karımın anneannesine. Yabancı memlekette, yaşı seksen küsur. Kars’ın neresi olduğunu ne bilsin. Kadıncağız açıp ansiklopediden bulmuş Kars’ı.

Ve hemen kızını aramış telefonla:

- Yahu, çocuğu niye ta Rusya’ya göndermişler?
- Ne Rusya’sı anne, demiş kayınvaldem, Kars, Rus sınırında, ama Rusya nereden çıktı?
- Olur mu! diye ısrar etmiş ihtiyar, Petit Larousse’a baktım, Kars için “Rus şehri” diye yazıyor...

Elindeki ansiklopedi 1905 baskısıymış meğer!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!