Psikiyatrın kaleminden yaşanmış hikayeler

Güncelleme Tarihi:

Psikiyatrın kaleminden yaşanmış hikayeler
OluÅŸturulma Tarihi: Ekim 20, 2004 00:00

30 yıllık psikiyatr Gülseren BudayıcıoÄŸlu, hastalarının ilginç yaÅŸam öykülerini ‘Madalyonun İçi’ adlı kitapta topladı. Kitaptaki yaÅŸanmış öykülerden birinde ÅŸizofreni hastası kadın, iÅŸ arkadaÅŸlarının kendisini kameraya aldığını sanıyor, bir diÄŸerinde evli çift bozulan iliÅŸkilerini, internette birbirlerine mail göndererek yeniden canlandırıyor.- Hastalarınızın çoÄŸu kadın. Bu tesadüf mü, yoksa ilginç olanlar kadın hastalar mı? Bana gelen hastaların üçte ikisini kadınlar oluÅŸturur. Kadınlar sadece psikiyatriye deÄŸil, tıbbın diÄŸer dallarına da erkeklerden daha fazla baÅŸvururlar. Ä°kinci etken de psikiyatrinin ağır ve ciddi hastalıkları daha çok genç erkeklerde görülürken, nörotik hastalıklar daha çok kadınları sever. Psikiyatrinin en sık görülen hastalıkları ise nörotik hastalıklar. Yani fobiler, depresyonlar, panik ataklar, obsesif bozukluklar. Ve son olarak kadınlar sorunlarını anlatmayı, paylaÅŸmayı, ilgi görmeyi, önemsenmeyi daha çok ister ve yardım istemekten çekinmezler. Erkekler ise ancak son aÅŸamada ve çaresiz kaldıklarında doktora gelirler.- Hastaların bazılarının hasta olduÄŸu yıllarca anlaşılmamış bile. Aramızda bu kadar çok hasta mı dolaşıyor?MeslektaÅŸlarımız arasında ‘Asıl gelmesi gerekenler sokakta gezer, bize gelmek daha çok onların yakınlarına düşer’ sözü sık söylenir. Ciddi ruhsal problemi olan insanların pek çoÄŸu maalesef gelmiyor. Psikiyatrlara eskiye göre çok daha kolay baÅŸvurulsa da sokakta gezen, hiç tedavi görmeyen hastaların sayısı hálá fazla. - BaÅŸvuranlar en çok hangi sorunlarını anlatmakta zorlanıyorlar? Hiç taraf oluyor musunuz?Ãœlkemizde tabu kabul edilen cinsel sorunlar, hastaları zorlayan sorunların başında gelir. Ayrıca illegal iliÅŸkilerini de hasta, doktora yeteri kadar güvenmeden anlatmaz. Zaman zaman bilinçli olarak taraf oluyorum. EÄŸer bana baÅŸvuran kiÅŸinin yanlış yöne gittiÄŸini hissedersem, açıkça taraf olurum. - Ä°nsanın akli dengesinin bozulması kolay gibi geliyor...Bu yorumunuza katılmıyorum. Akıl saÄŸlığının tamamen bozulması yani halk arasındaki adıyla ‘delilik’ (psikotik hastalık) çok kolay bir ÅŸey deÄŸil. Öyle biraz sıkılmakla, akut travmalarla veya dertlerle insanlar hemen psikotik olmazlar, olamazlar. Her ÅŸeyden önce yapısal özellikler gerekir. Genlerde böyle bir yatkınlık yoksa kiÅŸinin deli olabilmesi pek mümkün deÄŸil. Ancak genlerde varsa, çok genç yaÅŸlarda bu hastalık birdenbire ortaya çıkabilir. BÄ°Z DE YALPALARIZ- Terapistler ne zaman yalpalar? En çok hangi hastalar, durumlar sizi zorluyor?Terapistler de sık sık yalpalar ve el yordamı, göz kararıyla, kendi bilgi ve deneyimlerine dayanarak bir çıkış bulmaya çalışırlar. Psikiyatrın kendine has bir tarzı ve yöntemi vardır. Yani psikiyatri bilimi, uygulamada bir sanattır. Psikiyatrın kiÅŸiliÄŸi, geçmiÅŸi ve yaÅŸam ÅŸekli bile bu süreci etkileyebilir. ÖrneÄŸin hiç evlenmemiÅŸ, özgürlüğüne düşkün, yalnız yaÅŸayan bir psikiyatr, boÅŸanmalara daha sıcak bakabilirken, anne-babası o küçükken boÅŸanmış, parçalanmış ailenin sancılarını bizzat yaÅŸamış bir baÅŸkası veya evliliÄŸi kutsal sayan, iyi bir evliliÄŸi olan biri, kendisine baÅŸvuran ve boÅŸanmak isteyen insanlara farklı davranabilir, farklı doÄŸruları savunabilirler. Bir erkek psikiyatr erkekleri, kadın psikiyatrlar ise kadınları daha kolay anlayabilir ve kendi hemcinslerini açıkça destekleyebilir yani taraf olabilirler. - Siz terapiye ihtiyaç duyuyor musunuz? Psikiyatristler dağılmaz mı hiç acaba?Terapiye ihtiyaç duyuyor muyum bilmiyorum ama kendim gibi bir doktorum olsun isterdim. Çünkü bazen çok dolu hissediyorum kendimi ve birine bunları bütün açıklığı ile anlatabilmek istiyorum. Psikiyatrlar aslında çok yalnız insanlardır. Çevreniz, en yakınlarınız bile size ‘nasılsın’ demeyi unuturlar. Siz de tek göreviniz baÅŸkalarını dinlemekmiÅŸ gibi, özel hayatınızda bile bu alışkanlığınızı sürdürürsünüz. Önce dayak yiyor sonra seviÅŸiyordu Jale, kendisinden üstün meziyetlere sahip olduÄŸunu düşündüğü, yakışıklı eÅŸiyle tutkulu bir aÅŸk yaÅŸadıktan sonra evlenmiÅŸti. Duygusal, romantik, hassas ve kırılgan olan Jale, dünyaya gelen bebeklerine bizzat bakmayı üstlenince iÅŸlerden çabuk yorulmuÅŸtu. Yüzü gülmemeye baÅŸlamıştı. EÅŸiyle iliÅŸkisi her anlamda bozulmuÅŸtu. EÅŸinin onu sevmediÄŸi düşüncesiyle yataÄŸa bile düşmüştü. En son gittiÄŸi psikiyatrist depresyon tanısı koydu. Tedavi baÅŸladıktan sonra iÅŸine döndü. Bir gün iÅŸyerine imzasız gelen bir mektupla ve ardından maillerle ateÅŸli yazışmalara baÅŸladı. Bir gün bu mektupların sahibiyle buluÅŸmaya karar verdi. AnlaÅŸtıkları yere gidince, mailleÅŸtiÄŸi ve aşık olduÄŸu adamın kocası olduÄŸunu gördü. ‘Sen kötüsün, sana asla güvenmeyeceÄŸim’ diyen kocası, Jale’yi dövdü. Dayakların arkası kesilmedi. Ama dayağın ardından hiçbir ÅŸey olmamış gibi seviÅŸmeleri Jale’yi mutlu ediyordu nedense. Ä°kisi de bundan ÅŸikayetçi deÄŸildi ama evde çocukları vardı. Yine psikiyatriste gitti Jale. Psikiyatristi yazışma dışında iletiÅŸim yolu bulamayan çifte internet üzerinden mesajlamaya devam etmelerini önerdi. Ä°ÅŸe yaradı! Arkadaşım tuvalete kamera koymuÅŸGenç mühendis Rezzan, ÅŸizofreni hastasıdır. Aynı iÅŸyerinde çalışan ve kendine aşık olduÄŸunu sandığı meslektaşının içindeki cini çıkardığını söyler. Ãœstelik bu arkadaşı tuvalete, odasına bile kamera sokarak Rezzan’ın tüm yaÅŸamını kaydediyordur. Ä°ÅŸyerinde herkes Rezzan’dan kaçıyordur. O da uyku uyuyamıyor, kiÅŸisel bakımını dahi yapamıyordur. Yapılan terapilerde Rezzan’ın titiz, kuralcı, toleranssız bir annesi, boyun eÄŸen bir babası olduÄŸu, aralarında iletiÅŸim bulunmadığı, ‘ölüler evi burası’ diyen ablasının, annenin baskısına dayanamayarak çocuk denilecek yaÅŸta intiharı seçtiÄŸi öğrenilir. Babasının ‘kendi halinde, çalışkan, terbiyeli, gezmeyi tozmayı sevmez’ diye tanımladığı, hiç arkadaşı olmayan Rezzan doktorunu uÄŸraÅŸtırır. Ama sonrasında terapiler ve ilaçlarla, iÅŸine geri döner. Hatta kuaföre giderek, kendine giysiler alarak bakımlı bir genç kadın olmaya baÅŸlar. Hastalığını tam olarak atlatamaz belki ama en azından aklından geçenleri etrafıyla deÄŸil doktoruyla paylaÅŸmayı öğrenir. Ä°ÅŸini sürdürebilir. Çocukları seviyor ama saymıyoruz Ben ‘Madalyonun İçi’ni en çok annelerin, babaların okumasını istiyorum. TopraÄŸa ektiÄŸiniz çiçekler bile birbirinden farklı büyür. Aynı tohumu ektiÄŸiniz halde kimi kısa sürede rengarenk çiçekler açar, kimi yaprak bile veremeden kavrulur kalır. Ä°nsanlar da çiçekler gibidir. EÄŸer yeteri kadar sevilmez, korunmaz, kollanmaz, önemsenmezse gelecekte saÄŸlıklı, mutlu, huzurlu, güvenli, çevresine saygılı, baÅŸarılı biri olamaz. Böyle çocuklar ne kendilerini, ne de baÅŸkalarını sevmeyi öğrenir, ne kendilerine ne de hayata bir ÅŸey veremeden göçüp giderler. Çocuklarımız bizim vasıtamızla dünyaya gelirler ancak onların sahibi biz deÄŸiliz. Onlar, yine onlara aittir. Özellikle bizim gibi aile baÄŸları çok kuvvetli, birbirine bağımlılık derecesinde düşkünlük gösteren ülkelerin çocukları bu anlamda hem çok ÅŸanslı hem çok ÅŸanssız. Onları seviyor ama saymıyoruz. Kendi doÄŸrularımızı kabul ettirmekte çok zorluyoruz onları. Ä°stemeseler de bol bol veriyor ve borçlandırıyoruz gençleri. Bir türlü ödemekle bitiremeyecekleri borçların altında yıllarca eziliyorlar.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!