Pierre Cardin adında biri için çalışan bir işçi Pierre Cardin

Güncelleme Tarihi:

Pierre Cardin adında biri için çalışan bir işçi Pierre Cardin
Oluşturulma Tarihi: Haziran 25, 2006 00:00

Avangart tasarımcı, haute couture ustası, terzi çırağı... Kariyeri boyunca şu cümleyi çok sık tekrarladı: "Ben Pierre Cardin adında biri için çalışan bir işçiyim." İşçi ama aynı zamanda otel sahibi, aynı zamanda bir tarihçi. Heykeltıraş ve tiyatro yöneticisi. Devrimci ve gezgin... Tasarımın büyükelçisi, Venedik doğumlu bir maceracı...

Günün 17 saatini çalışarak geçiriyor. Ölümsüz bir enerjiye sahip. 84 yaşındaki büyük modacı Pierre Cardin, hafta içinde İstanbul’daydı. Aydınlı Grup ile yaptığı lisans anlaşmasını kutladı, kendi adıyla yarattığı markanın 60. yılı için kendi moda tarihini yansıttığı "Dünden Bugüne PIERRE CARDIN" defilesini sergiledi. Anlaşmanın ve defilenin detaylarını hafta içinde okudunuz. Biz, ona hayat hikayesini sorduk.

1922 yılında Venedik’te altı çocuklu yaşlı bir anne ve babanın yedinci ve son çocuğu olarak dünyaya geldi. O doğduğunda babası 54 yaşındaydı. (Bugün yaşasa 140 yaşında olacaktı.) Aile, geçimini topraktan sağlıyordu. Şarap üretiyor, hastanelere satmak için buz imal ediyorlardı. Bir de ihtiyacı olanlara at arabası kiralıyorlardı.

Küçük yaştan itibaren kostüm ve mimariye meraklıydı. Kadın dergilerine bakıp bakıp "Keşke böyle şeyler yapabilsem" diye iç geçirirdi. Kumaşlara, perdelere, halılara dokunmayı çok severdi. Ortaokula giderken aynı zamanda bir terzinin yanında çırak olarak işe başladı. Dikiş makinesiyle, iğneyle, iplikle, prova mankenleriyle o yıllarda tanıştı. Daha 14 yaşındaydı.

1939 yılında başlayan İkinci Dünya Savaşı, 1943-1944 yıllarında İtalya topraklarına sıçradı. Savaş, Cardin Ailesi’ni kötü etkiledi. Aile, tüm mal varlığını kaybettiği için Fransa’ya göç etmek zorunda kaldı.

Fransa’nın da durumu pek parlak değildi. Almanlar ülkeyi işgal etmiş, onlarla işbirliği yapan Vichy Hükümeti kurulmuştu. 22 yaşındaki genç Pierre, Kızıl Haç’a katıldı. Ne iş varsa yaptı. Orada öğrendiklerinin ilerleyen yıllarda bir dünya markası yaratırken çok işine yarayacağından habersizdi.

Savaş bittiğinde ne yapmak istediğini çok iyi biliyordu. Kumaşlarına, kalıplarına, dikiş makinesine geri dönmek istiyordu. Bir arkadaşı sayesinde Paris’in ilk haute couture ustalarından Madame Paquin’e asistan oldu. "Paquin çok büyük bir firmaydı. 1200 kişi çalışıyordu. Bir süre çalıştıktan sonra Jean Cocteau’ya geçtim. Cocteau o yıllarda ’Güzel ve Çirkin’ filminin kıyafetlerini hazırlıyordu. Dolayısıyla ben de sinema kostümleri üzerine çalıştım. Ama sinema için kostüm yapmak devamlılığı olan bir iş değil. Çünkü bazen film var, bazen yok. Bu yüzden Cocteau’dan ayrıldım."

AYRILDIĞINDA DIOR GİBİ OLMAMAYA ANT İÇTİ

Ve böylece üç yıl sürecek Christian Dior macerası başladı. 18 Kasım 1946’da Christion Dior’un couture salonunu açtığı gün Dior’a asistan oldu. Marka için takım elbise ve ceket tasarlamaya başladı. İlk koleksiyonu 12 Şubat 1947’de tanıtıldı ve çok ses getirdi. Amerikalı gazeteciler defile haberlerini "Yeni bakış" başlığıyla duyurdular. Yuvarlak omuzlar, ince beller, volanlı büyük etekler ve dar büstiyerler çok ilgi çekti.

Kendi moda evini 1950’de açtı. Dior deneyimi ona çok şey öğretmişti. En az onun kadar başarılı olmaya ama asla onun gibi olmamaya ant içti. Bu yüzden hep alçakgönüllü davrandı. "Her ikimizin de Madeleine’de yeri vardı. Dior basına röportaj verirken altın varaklı tahta otururdu. Ben tavan arası gibi bir yerde tahta sandalyelerde insanları ağırlardım. Çünkü ben İtalyan’ım. İtalyanlar Fransızlardan çok farklıdır. İtalya’da en basit insan bile çok kültürlüdür."

1953 yılında, ilk haute couture koleksiyonunu sundu. 1954’te tasarladığı "balon elbiseler" ise sıçramasına, parlamasına yardımcı oldu. 1959’da ilk hazır giyim koleksiyonu, 1960’ta da ilk erkek hazır giyim koleksiyonu piyasaya çıktı. Her iki koleksiyonun satışı için Paris Haussmann Bulvarı’ndaki Printemps mağazasıyla anlaştı. Bu o günler için tam bir devrimdi. Bugün dünyaca ünlü markaların çok katlı mağazalarda satılmasına alışığız ama o günlerde böyle bir şey tek kelimeyle çılgınlıktı.

Bilimkurgu ve astronomiye çok meraklıydı. Bu merakı, 1963’te dünyayı tayt çılgınlığı ile tanıştıran CosmoCorbs koleksiyonunu doğurdu. Renkli taytlar ve renkli pantolonları giymeyen ve bilmeyen kalmadı. İlk çocuk koleksiyonunu da 1966’da piyasaya çıkardı.

TUVALET KAĞIDINDA İSMİNİN BAŞ HARFLERİ

Yıl 1968. Haute couture atölyelerinin mabet gibi olduğu yıllar. Pierre Cardin’den, Dior’dan, Jean Patou’dan ancak iltimasla randevu alınabiliyor. Öğrenci olayları o ilkbaharda patladı ve moda evlerinin şaşaalı dönemi bitti. Christian Dior Modaevi, çareyi mağaza açmakta buldu.

Dior’da tayyör 25 bin franga, gece elbisesi 100 bin franga satılırdı. Ünlü modaevi, mağazanın vitrinine, lacivert, üzerinde Dior yazan altın düğmeli bir ceket koydu. Fiyatı 3 bin frank. Şaka gibiydi. Açılışın ertesi gün, Le Monde ve Le Figaro ’Haute Couture sokağa düştü’ diye manşet attı. Aynısını Pierre Cardin de yaptı. Hatta çok daha fazla ileri gitti. Çakmağa, klozet kapağına ve tuvalet kağıdına, "PC" diye isminin baş harflerini bastı. Pierre Cardin, tuvalet kağıdı yüzünden eleştirilmesine hiçbir zaman anlam veremediğini söylüyor: "Tuvalet kağıdı herkes tarafından kullanılan bir şey, neden onun markası olmasın... Tepki verenlerin psikolojik sorunları olduğunu düşünüyorum. Ben her zaman limitleri zorlamayı sevdim."

Yalnızca bir moda tasarımcısı olarak kalmadı. Mobilya, aksesuvar, otomobil hatta uçak tasarladı. Cardin’in formal dili, geometrik şekillerden ve bazı işaretlerden oluşuyordu. İnsan vücudunu kendine has bir dille tanımladı. Hiç kimsenin tasarlamaya cesaret edemediği şeyler yarattı. Defilelerinde podyuma çıkan mankenler bazen dünyalıdan çok uzaylıya benziyordu. Üç türlü tasarım yaptı ve bu üçlüyü şöyle anlattı: "Birinci grupta benim tercih ettiğim elbiseler var, ikinci grup başka bir hayat için tasarladığım elbiseler, üçüncü grup elbiseler ise yarının dünyası için."

BEATLES’IN TARZINI BELİRLEYEN MODACI

1978’de, hiçbir modacının aklına gelmezken Çin’e gitti. Çünkü başından beri, ticaret vizyonu, Paris’teki dar bir burjuva kitlesinin yenilik merakına hitap etmekten çok küresel bir pazara yönelmekti: "Neden sadece zengin insanlar için çalışayım ki? Bütün krallarla tanıştım. Ben sokaktaki insanlara iş yapmak istiyorum." Vatkalı ceket ve paltolarıyla Çinli kadın ve erkekleri büyüledi.

1961’de, erkekler için hazır giyim koleksiyonu çıkarmıştı, 1963’te kadınlar için aynı reyonu hazırladı. O sırada Beatles Grubu’nun tarzını belirledi: İnce kesimler, yakasız ceketler, dar ve koyu renkli pantolonlar, beyaz gömlek ve siyah kravat. Bu kıyafetler, Beatles’ın "All you need is love" şarkısı içindi. Bir yandan da grubun hızla büyüyen hayran genç kız kitlesi için kısa etekler ve şeffaf çoraplar tasarladı. Ten rengi ve desenli külotlu çoraplar, dar ve uzun çizmeler müzik ve özgürlüğü simgeliyordu.

İngiliz televizyonlarında oynayan "The Avengers" (Tatlı Sert) dizisinin kahramanları için yarattığı plastik ve yapay deri pantolon kostümler de, sokaktan uzaya kadar moda oldu.

1980’de o 30’uncu sanat yılını kutlarken "New Wave" çağı sessizce geldi. İç tasarımı da dahil, her şeyini kendi çizdiği bir jet uçağı ile iç ve dış yapısıyla sokak jetini andıran 300 Cadillac tasarladı. Modada ise alışılmış tarzına devam etti ve her sezon için 400 parçalık kreasyon yaptı. Kendini sosyal değişime adapte etti. Günlük giyim, bilgisayar ve teknoloji ile sunulmaya başlandı.

Mücevherler, kemerler, gözlükler, cüzdanlar, dolmakalemler ve daha pek çok şey tasarladı. Tasarıma ilgiyi harekete geçirmek için müzayede evleri, müzeler, sanat evleri, dükkanlar açtı. 1981’de Paris’teki efsanevi Maxim’s restoranlarını satın aldı ve Maxim’s markasıyla, lisanslı ürünler çıkardı: Şarap, çikolata, su... Bugün hálá Maxim’s restoranlarının sahibi: "Benim restoranlarıma gelen insanlar çok şık giyinmek zorunda. Şık giyinmek için ise Pierre Cardin’den alışveriş yapmalılar. Yani iki iş birbiriyle çok ilgili. Bazıları çikolata satmamı ayıplıyor. Onlara sadece gülüyorum."

MOSKOVA KIZIL MEYDAN’DA 200 BİN KİŞİYE DEFİLE YAPTI

1990’da Londra’daki Victoria Albert Müzesi, Cardin’in bir retrospektif sergisine yer verdi. Bir diğer sergi ise, 1991’de Montreal’deki Güzel Sanatlar Müzesi’nde düzenlendi. Aynı yıl haziran ayında, Moskova Kızıl Meydan’da 200 bin kişiye defile yaptı. Yine aynı yıl UNESCO temsilciliğine seçildi ve UNESCO’nun Çernobil kurbanlarına yardım için başlattığı kampanya için dekoratif bir heykel ve madalya tasarladı. Yeni butik ve restoranlar açtı, yeni parfüm ve koleksiyon lansmanları yaptı. Bu arada Fransız Güzel Sanatlar Akademisi’ne kabul edildi ve ölümsüzlüğü temsil eden bir kral tacı tasarladı.

Pierre Cardin’in moda çalışmalarının odak noktası, kendine ait, asla kaybolmayan ve sürekli gelişen bir stilinin olması. Hacimli montlar ve ceketler, vücuda oturan elbiseler, dizlerde etekler, balonlar, kontrast halindeki renkler ve renksizler, yünlü malzemeler, plastik malzemeyle zenginleştirilmiş deriler, dörtgenler, çemberler, üçgenler, kareler...

Bugün zeytinyağından kiremite, sardalye konservesinden ortopedik yatağa, kendi markasıyla 900’den fazla ürün satıyor. 2003 yılında The Independent’a verdiği röportajda durumun ne hale geldiğini şöyle anlatmıştı: "Sabahları kalktığımda kendi tıraş bıçağımla tıraş olabilir ve kendi aftershave’imi sürebilirim. Ardından kravattan pantolona, gömleğe kendi kıyafetlerimi giyebilirim. Sonra kendi Pierre Cardin restoranım Maxim’s de Paris’e ya da Pierre Cardin Tiyatrosu’na gidebilirim. Ayrıca yiyip içtiklerim dahil evimdeki her şey yine Pierre Cardin’dir."

HÁLÁ ÇEKLERİNİ KENDİ İMZALIYOR

Pierre Cardin’in lisans imparatorluğu, 180 ülkede 200 bin kişiye iş imkanı sağlıyor. 450 lisansörü ve yıllık 6 milyar doların üzerinde cirosu var. Ama hálá çeklerini kendi imzalıyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!