Otello ve zilcinin dramı

Güncelleme Tarihi:

Otello ve zilcinin dramı
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 08, 1998 00:00

Kanat ATKAYA
Haberin Devamı

Geçtiğimiz haftasonu, 5. Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali'nin kapanış gösterisi için Antalya'daydık. Çoğul yazmamın nedeni, iki yıldır çeşitli ayrılık dönemlerini saymazsak komşuluk ilişkilerimizi başarıyla sürdürdüğümüz Ayşe Arman ve Tempo'yu temsilen Sanlı Ergin'in de olay mahallinde bulunmalarıydı.

Önce bir itiraf; ‘‘Operanın o’sundan anlamam’’ diyemem, ama duruma çok hakim bir kişi olduğum da söylenemez. Cumartesi gecesi Gürcistan-Batum Devlet Opera ve Balesi, Giuseppe Verdi'nin ‘‘Otello’’sunu sahneledi. Aspendos'un ortamı hakikaten çok görkemli. Zaten antik tiyatroyu dolduran ve büyük bir çoğunluğunu Türkiye'de tatil yapmaya gelmiş yabancıların oluşturduğu seyirci topluluğu, sahnede olan bitenden çok, bulundukları ortamdan etkilendiler.

Bu yıl ilk kez uluslararası bir festival olan Aspendos Opera ve Bale Festivali, Türkiye'ye gelen turistler üzerinde inanılmaz olumlu bir etki yaratıyor. Yabancı turistlere rakı, şiş kebap, lokum, güneş ve denizin ötesinde bir Antalya, dolayısıyla da Türkiye imajı sunmak hakikaten çok havalı.

Otello'ya gelince... Antalya sıcağında dört perdelik bir opera, biraz ağır geldi haliyle. Tabii ki haddimi bilip, ‘‘Operaların yazlık versiyonunu da yapsınlar, dört perde yerine iki perde oynasınlar’’ gibi dahiyane bir fikir üretmeyeceğim. Ama ne bileyim, daha eğlenceli bir final gösterisi olabilirdi belki.

Operadan çok anlamadığımı itiraf ettim zaten. Anlayan kişiler, laf olsun diye değil, hakikaten bu işten anlayan kişiler de Otello'nun final için çok doğru bir seçim olmadığını söylediler. Gürcü ekip ise bazı yönleriyle çok başarılı, bazı yönleriyle yetersiz bulundu.

Gösteri öncesinde; sıcak havalarda operaların dört perde yerine üç perde olması gerektiğini, aksi halde, bu dört bölümü ‘‘giriş’’, ‘‘gelişme’’, ‘‘kanırtma’’ ve ‘‘sonuç’’ şeklinde değerlendirmek zorunda kalacağımızı ileri sürmüştüm. Gösteri sonunda bu iddiamdan vazgeçtim. Neticede Antalya-Aspendos arasındaki yolda düşündüğüm kadar sıkıcı olmadı Otello gecesi.

Gecenin keyifli yönü ise gösteriyi izlediğimiz noktadan kaynaklanıyordu. Orkestranın sol tarafını gören, Gürcü müzisyenlerle neredeyse burun buruna diyebileceğimiz bir yerdeydik. Gece boyunca, davulcuyu, perküsyoncuyu ve zil çalan kişiyi takibe aldık. Bu üç kişi, tabiri mazur görün, ilkokuldan hatırlayabileceğiniz ‘‘tembeller masası’’ gibiydi. Bu insanlar tabii ki tembel değildi, ama partisyonları çok azdı. Özellikle zil çalan kişi, dört perdelik gösteri boyunca, taş çatlasın dört kere falan görev yaptı. Bunun dışında bıyığını tutarak, derin düşüncelere daldı. Biz de haliyle ‘‘Yahu bu adam her gece diğer orkestra elemanları deli gibi çalarken, neyi düşünür? Evini mi, bankadaki hesabını mı, Gürcistan'ın politik durumunu mu, akşam yemekte ne yediğini mi, neyi, neyi, neyi?’’ diye tartışıp durduk.

Bu arada yanılmıyorsam üçüncü perdenin finalinde, zilci yeniden ayağa kalktı. Biz de tabii ki onu seyretmeye başladık. Çünkü, hakikaten az bir bölümde görev yapsa da hakkını vermek lazım, işini çok ciddi yapıyordu. Ayağa kalktı, zilleri iyice kavradı, zamanlamasını yaptı ve tam zamanında zilleri birbirine çarptı. Daha sonra, bir kez daha bir kez daha... Biz tam, ‘‘Zilci solosunu atıyor’’ diye sevinmeye başlamışken, korkunç olay gerçekleşti. Zili vurduktan sonra gayet havalı bir şekilde havada çeviren zilci, sol elindeki zili bir türlü çeviremedi. Zil, turunu tamamlayamadı ve sıcaktan elleri terlediğinden olsa gerek, elinin üstünde takıldı kaldı. Haliyle zilci arkadaşımız da çıkartması gereken sesi çıkartamadı.

Nasıl sinirlendiğini görmenizi isterdim. Sıkıntılı bir şekilde yerine oturdu, sol elindeki zile bir süre suçlayan bir ifadeyle baktı, gözlerini Aspendos'u aydınlatan muhteşem aya dikti, bir kez daha zile baktı, daha sonra zili elinden çıkartıp karşısındaki iskemleye fırlattı. Vicdan sahibi insanlar olarak tabii ki üzüldük.

Gece boyunca, ‘‘Tek bir hatadan dolayı işini kaybedebilecek bir kişi varsa, o da zilcilerdir’’ demiş biri olarak ben bile ‘‘Hayat, bazen hakikaten acımasız oluyor’’ diye içimden geçirdim...






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!