ÖLÇÜYÜ KAÇIRMAMAK…

Güncelleme Tarihi:

ÖLÇÜYÜ KAÇIRMAMAK…
Oluşturulma Tarihi: Ekim 10, 2005 18:03

Hele 3 Ekimden sonra karışık, gizli, kirli, bulaşık, dandik işlere ve bunun adına “icraat” demeye tevessül etmek mümkün olamayacak.

En azından öyle olması gerekir gibi geliyor bize.

Yani bir gün önce söylediğini “yanlış hatırlamışım” diye U dönüşü yapmak, ya da “ görüştümse görüştüm, kime ne?” türünden oryantal kıvırmalar artık sökmez, sökmemeli.

Başbakan Tayyip Erdoğan ve bakanları, bürokratları, sözcüleri ve akil adamları her attıkları adımın, söyledikleri sözün, aldıkları kararın ölçülü, inandırıcı, açık ve şeffaf olmasına dikkat etmezlerse AB komiserlerinin hışmına uğrayacakları gibi halkın güvenini bir anda kaybedebilirler.

Zaten gidişat da öyle.

Eski güven ve inandırıcılıkları örselenmiş durumda.

Her iktidar gibi oy kaybetmeye başladıkları biliniyor.

Hele hele anamuhaletsiz ve muhalefetsiz bir ortamda “tek tabanca” iktidarlarında böylesine güven kaybı çıtası yükseliyorsa, yarın öbür gün esaslı bir muhalefet cephesinin oluşmasıyla daha da güç durumda kalmaları kaçınılmazdır.

AKP yönetimi AB kapısını açmakla belki doğru karar aldı. Ancak AB’nin Türkiye’nin önüne kuyduğu ve hiç bir aday ülke için geçerli olmayan istisnaları görmezden gelmek mümkün değil.

İşin şakası yok.

Adaylığın ucu açık olması ne kadar doğal ve doğrudur, tartışılmalı.

Hazmetme kapasitesi ne kadar isabetli, neden değil, irdelenmeli.

Kıbrıs Rum kesimi lehine açık bırakılan kapılar ne türlü sorunlar yaratabilir, kesinlikle açıklığa kavuşturulmalı.

Nato olmasa bile diğer uluslararası kurum ve kuruluşlara Kıbrıs Rum yönetimin girmesi meselesi netleşmeli.

Aslında Türkiye’nin önüne çıkarılan barikatlar bununla kalsa iyi.

Niceleri çıkarılacak.

Ama bu noktada adama belki “…. Sür eşeğini Niğde’ye” diyebilirler demek ne kadar doğru tartışılabilir.

Madem ki ucu açık bir durumdayız, bu saatten sonra da pazarlık gücümüzü ortaya koyabiliriz. Madem ki AB, her aday ülkeyi saflarına katarken yeni yeni koşullar ortaya koyuyor, bazen de koydukları istisnaların fazla olduğunu idrak edebilirler.

Pazarlık etmekle ne kaybedeceğiz ki bu saatten sonra.

Hiç olmazsa “ortak aklı” daha iyi biçimde önlerine koyabiliiriz.

“Ne koparılırsa kârdır” mantığı uluslararası pazarlıklarda hâlâ geçerli akçe nasılsa.

Tabii ki batılılaşma, Avrupalılaşma, Avrupa insanının günlük yaşantısında hissetttiği normlar ve insanımızı yaşam standardının yükselmesi vaadi, bize altın tas içinde sunulmayacaktı.

AB kararına erken sevinmenin ilanihaye sürmesini beklemeden, gerçekleri görüp, ileride nelerin yapılması gerektiği süratle halka anlatılmalı, varsa (A) veya (B) planları da tüm açıklığı ile ortaya konmalı.

“Zafer sarhoşluğu”na kapılıp kürsülerde “kabadayıvari” nutuklar atma yerine, işi sulandırmadan ve şımarmadan halkın önüne yeni projeler konmazsa, halkın beklentileri ertelenir ve “daha önümüzde iki var nasılsa” denirse, devamlı desteğini aldığı medyanın, her an “rüzgargülü” dönemini başlatabileceği de akıldan çıkarılmamalı.

Çıkaranlar yakın geçmişte bunun bedelini ağır ödediler de.

Hatırlatalım dedik.

Sevgiler,

Sezai 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!