Güncelleme Tarihi:
- Bütün paramı kaybettim. Yakınlarımdan topladığım borç paraları da bu dolandırıcıya kaptırdım. Verdiği adresler de yanlış çıkıyor. Şaşkınım, öleyim mi, bulunca öldüreyim mi?
- Aman ha. Ne öldür, ne öl.
- Niye?
- Öldürürsen katil olursun. Ailenin eline kaybettiğin para geçmez. Zaten parasızsın, bir de avukat masrafı çıkartmış olursun, yazık değil mi geride kalanlara.
- İyi o zaman intihar mı edeyim?
- Onu da yapma. Geride kalanlara bir yararı olmaz. Seni dolandıranı da sevindirmiş olursun. Ona bu şansı tanırken, ailene yine parasal zorluk yaşatırsın. Cenaze menaze...
- Peki çözüm nedir, çözüm?
Bu sırada bir başka kapıcı araya girer:
- Ben buldum. İki yanlış bir doğru yapmaz arkadaş. Ölmek de öldürmek de çözüm değil. Önce seni dolandıranı unut, Allah’a havale et. Sana bir yararı olmaz. Yapacağın tek şey dolandırıcılığı, sahtekârlığı ve üç kağıdı öğrenmen. Hazır önünde örnek var. Öğrenmenin yaşı yok. Bir baksana çevrene. Üçkağıtçılar, köşe dönücüler, sahtekârlar, hortumcular cirit atıyor. Yakalandıklarında bir iki yıl ceza ile yırtıyorlar. Sonra da krallar gibi yaşamlarına devam ediyorlar…
- Peki de bu bir yetenek işi değil mi?
- Hiç bir insan böyle bir yetenekle doğmaz. Sen hiç “Anasından hırsız doğdu” diye bir haber işittin mi? Hepsi sonradan olmadır. Yetenekli olmasan da bir dene. Doğru olmasa da, ölmek ve öldermekten iyidir arkadaş.
Evet Serdar. Bu felsefi (!) ve sosyolojik (!) tartışma kelime kelimesine aynen yaşanmıştır. Yüce halkımıza bir vesileyle duyurayım dedim.
Sevgiler,
Sezai