'O bebek ölür' dediler, doğurdum

Güncelleme Tarihi:

O bebek ölür dediler, doğurdum
Oluşturulma Tarihi: Aralık 11, 2013 13:19

“O Ses Türkiye” yarışmasıyla girdi hayatımıza. Hayat hikâyesinin bir bölümünü bile dinleseniz halinize bin kere şükredersiniz, günlük hayatta üzülüp dertlendiğiniz şeyler aklınıza gelir, utanır yerin dibine girersiniz. Geçirdiği trafik kazası sonucu bir bacağı kopan, bir yılda sayısız ameliyatla hayata dönen Çiğdem Bezci (30), tek bacağı olmamasına rağmen anne oldu, 4 kilo tosun gibi bir oğlan doğurdu ve 22 ay emzirdi. Uyarmadı demeyin, ülkenin yeni umut ilacının hayatını detaylı okuduğunuzda tokat yemişe döneceksiniz.

Haberin Devamı

Babasız büyüyen kızlardandı. Abisi de Çiğdem de çok küçüktü annesi ile babası boşandığında... Öğretmen baba ile yerel bir gazetede çalışan annenin ayrılık sebebi klasikti: Şiddetli geçimsizlik. Annesi ikinci bir evlilik denedi. Biri ona ve yavrularına sahip çıksın isterken alkolik bir adama denk geleceğini, insanlık dışı bir şiddete maruz kalacağını nereden bilebilirdi... Bir yıl süren ikinci evliliği bedeninden çok ruhunda derin yaralar bırakarak bitti.
Babası da ikinci kez evlendi Çiğdem’in... Evde bir kadın olursa çocukları ile daha çok vakit geçirebileceğini söyledi. Ama tam tersi oldu. Yeni karısı Çiğdem’i ve abisini hiç istemedi, eve sokmadı...

Kendini bildi bileli şarkı söylüyordu Çiğdem. Okul korosunun solisti, düğün dernek, kadın toplantılarının şakıyan bülbülüydü: “Arkamda orkestra ile ‘O yana da dönder sar beni, bu yana da dönder sar beni’ diye şarkı söylediğimde altı yaşındaydım.” Kendini kadın gibi hissettiğinde ise Ünzile gibi sekizindeydi daha: “Annem de abim de çalışıyordu. Ispanak yemeği ve mercimek çorbası ile başlayan mutfak maceram kısa sürede mantı açma boyutuna geldi.”
Çiğdem 18’ini geçtiği sıralarda annesi profesyonel bir ekip tarafından dolandırıldı, evleri ellerinden gitti. Psikolojisi hiç de sağlam olmayan anneye bu darbe çok ağır geldi: “Karar verdim, bir şeyler yapacak ve o evi kurtaracaktım. Abimin yanına gittim, ‘Annemizi kaybediyoruz, izin ver barlarda şarkı söyleyeyim’ diye yalvardım, zor oldu ama ikna oldu.”

BABASININ ÖLDÜĞÜNÜ GAZETEDEN ÖĞRENDİ

Antalya barlarında şarkı söylemeye başladı. Kazandıkları ile annesini tekrar hayata bağlayabildiği için mutluydu. Çünkü bir tek annesi vardı işte: “Vefasızlığı yüzünden babamı silmiştim. Cenazesi şuradan geçse dönüp bakmam diyordum. Büyük konuşmuşum. Babam öldürüldü. Ve ben bunu gazeteden öğrendim. Cenazesine nasıl gittiğimi bilmiyorum. O toprağa dokunduğum an onsuz geçen yıllarıma ne çok ağladım bilemezsiniz...”
25 yaşına gelmişti... Antalya gece hayatının tanınan ve sevilen bir sesiydi artık. İyi kazanıyordu, iyi de harcıyordu. Erkekler konusunda çok kapalıydı ama. Kimse yanına yaklaşamıyordu. Bu yüzden çalıştığı barın işletmecisi Alper’in aşkını bir türlü fark edemedi. Ta ki Alper bir gece yarısı evinin önüne gelip evlenme teklif edene kadar...

Alper’in dürüstlüğü, aşkının şiddeti ve şefkati çok etkiledi Çiğdem’i. Üç ay sonra nişanlandılar. Nişanlısı kıskanıyor diye sahneyi bıraktı, küçük bir sabun dükkanı açtı.

KAZAYI RÜYASINDA GÖRDÜ

O günlere gördüğü bir rüya, başına geleceklerin ilk sinyali oldu: “Rüyamda Aşk-ı Memnu’nun Adnan Bey’i sevgilim. Bir ameliyathanede kapalı kalıyoruz. Adnan Bey, annem, ben ve kocaman bir arı. Ama şekli yusufçuk... Arı öldürmesin diye annemle Adnan’ı dışarı atıyorum. Benim sağ bacağımı sokuyor. Olduğum yere yığılıyorum. Kapıyı kırıyorlar, annem ‘Yavrum öldü’ diye dövünüyor. Sıçrayarak uyandım.”

Bayramın yaklaştığı günlerde Alper sabuncu dükkanına elinde bir araba anahtarıyla girer. Bir araba kiralamıştır, Çiğdem’e birlikte Ankara’ya gitmeyi teklif eder. “Annem ve babam Ankara’da. Hem onları alır, Alanya’ya evlerine bırakırız hem de akrabalarımla tanışmış olursun” der. Çiğdem bu sürprize hiç sevinemez: “O an içime bir kaya oturdu. Gitmek istemedim. Abim izin vermez zaten dedim.”

Aksi gibi abisinin izin vereceği tutar. Yola çıkarlar. Ankara’ya sağ salim giderler. Akrabaların ellerini öpüp, anne ve babayı alıp yola çıkarlar. Alanya’ya da kazasız belasız varırlar: “Kayınpederim ve kayınvalidemi bıraktık ve hiç dinlenmeden yola çıktık. Yolda Alper’in dizine yattım. Alper de uyuyakalıyor. Zemin de yağ gibi kaygan. Çarptığımız bariyer sağ tarafımdan giriyor, bacağımı kesiyor. Dokuz kaburgam kırık, solunum yok. Olay yerinde ölüyorum. Üzerime gazete örtüyorlar.

Bir polikliniğin önünde kaza geçiriyoruz. Ex raporum tutuluyor. Poliklinikte yılda bir kez nöbet tutan bir profesör nöbetçi. Açıyor yüzümü, ‘Makinaya bağladınız mı?’ diye soruyor. ‘Bağladık hocam’ diyorlar. ‘Bir daha bağlayın’ diyor. Sekiz saat sonra tam anlamıyla hayata dönüyorum. Sonra Alanya’dan Antalya’ya sevk ediliyorum. Göğüs cerrahının akciğerime batan kaburgaları onarması gerekiyor çünkü. Göğsümün hemen altına bir boru batmış. O boruyu çıkardıkları yerde dört kanatlı bir yusufçuk izi var.”

KOVMASINA RAĞMEN GİTMEDİ

Bir yıla yakın hastanede yattı. Nişanlısı Alper yanından hiç ayrılmadı. “Hastanede ona neler yaptım! Her gün üç posta kovdum. Bu kazayı yaptığı için benimle evlenmek zorunda değildi çünkü. Kovduğumda hastanenin önündeki banka gidiyordu. Yağmurun, soğuğun altında üç gün oturduğunu bilirim. Lavman yapıp popomdan kakaları elleri ile temizledi. Kesik bacağıma pansumanı yaparken akan kanlı irinleri öptü. Hastaneden çıktığımda ben yine ayrılmak istedim. ‘Aşkıma ikna olmak için tamamen eşit olmamızı ister misin? Bir bacağımı kesmek benim için çok kolay’ dedi. O an dondum kaldım. Gerçekten yapacak gibi bakıyordu.” Üç ay sonra evlendiler...

“O BEBEK ÖLÜR” DEDİLER İNAT ETTİ, DOĞURDU

Alper havaalanında işe başladı. Çiğdem eski sahne kıyafetlerini sattığı bir butik açtı. Çok geçmeden bir tuhaf karın ağrısı baş gösterdi. Hastaneye gitti ama tedavi olmadı. Kocası üzerinden faydalandığı SSK’nın, dükkan açtığı için iptal olduğu ve otomatikman Bağ-Kur’a geçtiğini bilemezdi. Ve çıkan Bağ-Kur borcunu mümkünü yok ödeyemezdi. Acıya katlanmaya çalıştı, bir gün bayılana kadar direndi. Alper kucağında soktu acil servise: “Safrakesem patlıyor, vücudumu zehirlemiş. Muayene sırasında hamile olduğumu fark ettiler. Genel cerrah ‘Önce kürtaj yapacağız, sonra ameliyata gireceksin’ dedi. ‘Çocuğumu alamazsınız’ dedim. Sayfalarca ‘Ölümümden ben sorumluyum’ yazdım, imzaladım. Ve düşmedi bebeğim. Dokuz ay sonra oğlum Kutsal, o yaşamaz dedikleri bebek dört kilo doğdu. Onlara göre eksik olan çocuk, altı parmakla fazla fazla dünyaya geldi.”

“O Ses Türkiye” elemelerine Alper’in evlilik yıldönümlerinde yaptığı sürpriz sayesinde katılmış Çiğdem. Seçileceğini hiç tahmin etmiyormuş: “Bu yarışma sayesinde ruhum uyandı. İlk kez ekrana çıktığımda şarkım bitince mikrofonu öptüm ben. O kadar özlemişim ki. Dönmeselerdi de o alkışı tekrar duyduğum için tatmin olmuştum. Birincilik hedefim falan yok. Orada daha iyi sesler var. Ben küllerimden doğdum, bu işe daha iyi bir şekilde dönemezdim. Beş yıl sonra bir bar kapısına gidip ‘Abi bana iş ver’ diye dönmek var, bir de böyle dönmek var. Ben mezardan gökyüzüne yükseldim. Şimdi tek hayalim engelli insanlar için şarkı söylemek. Bir albüm yapıp onların yararına satmak.”

Haberin Devamı

HAYATTAN VAZGEÇMİŞ İNSANLARDAN MEKTUP YAĞIYOR

Haberin Devamı

Hayattan vazgeçmiş insanlara ulaşmak istiyordum, başardım. Çok güzel mektuplar alıyorum. Ertesi gün saat 10.00’da kürtaj olacak, akşam beni izledikten sonra “Allah beni kahretsin, ben nasıl bu çocuğa bakamayacağımı düşünürüm” diye yazmış biri. Yine bir engelli arkadaşım “İntihar edecektim, planlarım hazırdı, seni gördükten sonra çok utandım” demiş.

GÖKHAN BENİ HİSSEDİYOR

Bu hafta Sibel Can’dan “Padişah”ı söyledim. Eteğimi savura savura dans bile ettim. Düşmekten çok korktum ama başardım. Şarkı bitince Gökhan “Türkiye’nin en neşeli şarkılarından birini söyledin ama ben ağlamak istedim” dedi. O beni hissediyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!