Ne olduğumu anlamaya çalışıyorum

Güncelleme Tarihi:

Ne olduğumu anlamaya çalışıyorum
Oluşturulma Tarihi: Haziran 08, 2012 21:56

Genç sanatçı Server Demirtaş, büyük ebatlı kinetik heykellerini ‘Aşk-Öfke’ adıyla Çağla Cabaoğlu Galeri 2’de sergilemeye başladı. Boksör, Öpücük, Gözler adlı işlerinde dikkat çeken en önemli unsurlar yalınlık. Aslında resim bölümü mezunu olan ama son yıllarda hareketli heykelleriyle adından söz ettiren Demirtaş’la son sergisini konuştuk.

Haberin Devamı

- Aslında resim bölümü mezunu olmanıza rağmen, neden hiç resimle uğraşmadınız?
- Malzemeyle uğraşmak bana, problemi anlatabilmek için daha olanaklı bir alan gibi geldiği için resimle ilgilenmedim. Malzemeye şekil vermek, onunla oynamak, olanaklarını kullanmak bana daha yakındı. Çocukluğum içinde matkaplar, motorlar ve bir yığın malzeme olan bir atölyede geçti. Babam eğitim enstitüsü mezunu olduğundan, çeşitli işlerin yapıldığı bir atölyemiz vardı. Bu şekilde metalin işlenmesi, tesviye edilmesi, biçimlendirilmesi anlamında ilk derslerimi severek almıştım.
- Hep mekanik kurgular üzerinde mi çalıştınız?
- Erken çalışmalarım mekanik değildi. Yaşamımı sürdürebilmek için değişik firmalara kutu tasarımları ve alışveriş merkezleri için dekor çalışmaları yaptım. Ne zaman bir malzemeden ürün yapsam doğal olarak onlar sanatıma heykel olarak giriyorlardı. Oluklu mukavvalar, plastik plakalar kat kat kullanılarak sanat malzemesi olmuşlardı.

Haberin Devamı

AKSAMLARI BİLE BEN HAZIRLIYORUM

- Nedir size göre resim ya da stabil işler ile mekanik kurgular arasındaki fark? İzleyiciyle kurduğunuz ilişkide bu farklar nasıl bir avantaj yaratıyor?
- Bir çalışmanın anlam veya duygu olarak etkili olabilmesi için resim, heykel veya hareketli bir obje olması gerekmez. Bazen bir resim çok can alıcı şekilde etkili olabiliyor. Ancak hareketli bir çalışma doğal olarak ilgi ve merak uyandırır. İzleyiciyle kurduğum ilişkide çalışmalar sadece hareketli olduğu için başarılı olduğunu söylemek doğru olmaz. Yapıtın mekanik kurgusundan öte, onun nasıl çalıştığı, biçimlendirildiği ve nasıl ele alındığı çok önemli. Onun sadece hareket yapıyor olmasından daha fazla hızı, ölçüleri, insani boyutlarda olup olmadığı, kısaca verdiği etki önemli benim için. Bütün bunlar yerli yerinde olmazsa, tabii ki dezavantaja dönüşebilirler.
- Kinetik heykeller yaratmak, stabil heykeller ya da resim üretmekten daha zor ya da kolay mı?
- Bütün sanat biçimlerinin kendine göre zorlukları olduğunu düşünüyorum. Sizin birikiminize, deneyiminize, duyarlılığınıza bağlı olarak hepsinin kendi içinde zorlukları var. Mekanik bir kurgu yaratmak, aslında teknik olarak bir sürü sistem ve çalışma prensibi açısından doğru mühendisliği gerektirir. Deneylerden kazanımlar oldukça bazıları kolaylaşabilir. Örneğin amaç sadece yürüyebilen bir adam yapmaksa bu teknik açıdan çözülebilir. Ancak bu adamla neyi ve hangi duyguyu anlatmak istemişsek ve olmuşsa artık o sadece bir ‘yürümekte olan adam’ değildir. Benim istediğim şekilde etki yaratabilen bir adamı yapabilmişsem o zaman doğrudur, diyebilirim.
- Kinetik eserlerinizin mekanik aksamlarını da siz mi hazırlıyorsunuz? Bunun için bir eğitim aldınız mı?
- Hareketli objelerin tüm bölümlerini, mekanik aksamları dahil ben üretiyorum. Teknik olarak bir eğitim almadım.

Haberin Devamı

SANAT YAPARAK KENDİMLE UĞRAŞIYORUM

- Daha önce verdiğiniz bir röportajda, kullandığınız malzemelerin büyük ebatlı olmasını ‘kişisel ego’nuza bağlamışsınız. “Kendimi arıyorum. Çok uğraşıyorum kendimle” diyorsunuz. Hâlâ bu durum söz konusu mu? Neden kendinizle bu kadar uğraşıyorsunuz? Sanatınızın devamı için bu gerekiyor mu?
- Üretilen ‘şey’in büyük olmasının gerekli haller dışında genel olarak egoyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Sadece sanatçılar değil, aslında hepimiz, içimizin ne kadar zengin, duyarlı, hassas ve dolu yaratıklar olduğumuz konusunda, bunu anlatabilmek için yaşamımız boyunca didinir dururuz. Birbirimize çok benzesek de esasında hepimiz tek tek tamamıyla orijinal ve biricik yaratıklarız. Herkes kendine özgü. Mutluluk alanlarımız, tepkilerimiz çok farklı. Ve öyle sanıyorum ki başkalarından ‘onay’ almak veya bir ‘aferin’ için yapmadığımız şey yok gibi. Ben de doğal olarak şu dünyaya atılmış diğer insanlar gibi ‘ne olduğumu’ anlamaya çalışıyorum. Kendimle uğraşıyorum aslında sanat yaparak. Bir anlam yaratma çabası sanat için çok gerekli.
- ‘Aşk-Öfke’ adlı son serginize geçecek olursak, ne zaman düştü aklınıza bu başlık? Neydi sizi bu konu üzerine çalışmaya iten?
- Aşk-Öfke’yi kendime konu başlığı olarak seçerek, ona göre işler üretmedim. Son dönem çalışmalarıma baktığımda genel olarak bu konularla ilgili olduklarını sonradan fark ettim. Ve bu başlığın uygun olduğunu düşündüm. Robotik özellikleri olan çalışmalarda, ‘insan halleri’ ilgimi çok çekiyor. Farkında olmadan yaptığımız bazı davranışlar, ruhumuzla ilgili fazlasıyla ipucu veriyor. Bende bunu kullanmayı istedim. Sırtı duvara yaslayarak yapılan küçük salınımlar vb. küçük şeyler pek çok şeyi anlatıyor gibi...
- Biraz önce de söylediğiniz gibi ‘kendimle uğraşıyorum’ demiştiniz bir röportajınızda. Bu sergideyse genel anlamda insan doğası, halleri, hisleri dikkat çekiyor işlerinizdeki yansımalarda. Bu kez istisnai bir durum mu oldu? Genele mi yöneldiniz, yoksa aslında yine kendi içinizdeki aşk ve öfkeyi mi yansıtmaya çalıştınız?
- Meseleyi anlatabilmek için, ben de pek çok şeyi bahane ediyorum. Kimsenin Afrika’daki aç insanlarla gerçekten ilgili olduğunu düşünmüyorum. Ezilen insanlara karşı pek duyarlı olduğumuzu söyleyemem. Sanki ‘öyleymiş’ gibi yapıp, kendimizin ne kadar değerli, özel, farklı ve duyarlı olduğunu anlatma derdindeyiz. Güncel olanın içinde bulunmak geride kalmadığımızı gösteriyor sanki...

Haberin Devamı

Gözler
Uzun kirpikleriyle gözler tabii ki şaşkınlar. Arayışımın bir sembolü gibiler belki...

Öpücük
Çocukluğumuzdan beri nelerle beslenip, nelerden mahrum olduğumuza bağlı olarak, istemesek de aşk da var, öfke de... Öpücük’te aşk var. Sempatik, basit. 50 liraya Çukurcuma’dan severek aldığım bu oyuncak, oynayabileceğim bir kurgunun malzemesi oldu. Basit bir öpücük. Saftirik olsun, sadece mutluluk versin istedim. Daha karmaşık bir şey yok içinde.

Boksör
Kimse kavga etmiyor aslında. Derdimiz tamamen kendimizle. Öfkemiz, tahsil etmemiz gereken diğer bütün duygularımız gibi bize özel, içimiz yanardağ gibi dopdolu. Her an hazırız kızmaya, aşka da tabi... Boksörlerde tüm mekanizma açıkta duruyor. Hiçbir yerini kapatmak istemedim. Nasıl hareket edebildiği görünsün istedim. Belki de hiçbir yerde gizemli bir şey yok demek istercesine...

Haberin Devamı

Server Demirtaş’ın ‘Aşk-Öfke’ sergisini 25 Haziran’a kadar Çağla Cabaoğlu Gallery 2’de görebilirsiniz. (212) 291 37 91.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!