Meriç Sümen yeniden sahnede

Güncelleme Tarihi:

Meriç Sümen yeniden sahnede
Oluşturulma Tarihi: Haziran 18, 2005 00:00

O, benim hayatımda hep vardı. Annemden ötürü. İkisi de balerin ya. Pardon Mami! Diyeceksiniz ki, ‘Annen de herhalde artık kendini onunla kıyaslamaz’Ne yazık ki, buna olumlu bir cevap veremem. Çünkü hiç belli olmaz. İmrenmek onların doğasında var. Neyse lafı uzatmayayım, Meriç Sümen, benim için bütün zamanların baş balerini, bu ülkenin yetiştirdiği en müthiş dansçılardan biri. Hatta en müthişi. 1972, 1979 ve 1982 senelerinde Moskova Bolşoy Balesi’nde, ‘Giselle’i oynayarak, Bolşoy tarihinde başrol üstlenen ilk yabancı prima balerin oldu. Oley! Bu cümle bile işi bitirmeye yetiyor. Pek çok ülkede konuk dansçı olarak Türkiye’yi temsil etti, hocalık yaptı, birincilik ve onur ödülleri aldı. Olağanüstüydü yani. Şimdi yeniden, zembille gündemimize düşmesinin nedeni, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ndeki yeni görevi. Olay şu: Modern Dans Topluluğu’nun kurucusu Beyhan Murphy, kurumun baş koreograflığına atanıyor, eski Genel Müdür ve Sanat Yönetmeni Suat Arıkan da onu görevden alıyor. Bunun üzerine Kültür Bakanlığı Müsteşarı da Suat Arıkan’ı görevden alıyor. Ondan boşalan yere de -bu ateşten gömleği giymek üzere- Meriç Sümen atanıyor. Bütün bu olanlar bize çalkantılı gelse de, Sümen’e göre son derece normal, ‘Olur böyle şeyler’ diyor. Buyrun burada okuyun...Hoş geldiniz. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?- Gayet iyi. Biraz heyecanlıyım tabii. Heyecan, benim hayatımdan hiç eksik olmadı ki. Bunun faydasını da gördüm, zararını da. Bazen güzel yapıtlar yaptım, bazen de o güzel yapıtları yıktım. Hep heyecandan...Siz mükemmeliyetçi bir tip misiniz?- Hem nasıl. Temsil biter, benim içim içimi yer. Herkes alkışlar, tebrik eder, ben ‘Niye tebrik ediyorsunuz, şuralar şuralar hiç iyi değildi!’ der, hayatı kendime zindan ederim. Yetmez yani bana hiçbir şey... Bu yeni göreve gelince, devletin bana verdiği bir görevdir, müdürlüktür, ofis işidir...Peki bir sanatçı, müdürlüğe uygun biri midir!- Tabii neden olmasın? Ama bazı yerlerde operalar, sanatçılar tarafından yönetilmiyor. Mesala Scala Operası’nı bir ayakkabı satıcısı yönetiyor. Ama bizim kanunlarımız, bu görevin ancak bir sanatçıya verilebileceğini yazıyor.Sizin bu görevle ilgili bir vizyonunuz ve bir misyonunuz olacak mı?- Ben palavra atmam, boş da konuşmam. Henüz repertuvar kitabını yeni çalışıyorum. Tabii ki hayallerim sonsuz. Ama onlara ulaşabileceğimi sanmıyorum. Güzel eserler için büyük paralar lazım. Devletin bana verdiği bütçeyle bu hayallerimi hayata geçiremem. Ama oturup bekleyecek halim de yok. Bütçem dışında paralar bulmaya çalışacağım. Bulamazsam da ayağımı yorganıma göre uzatacağım...Her şey sadece parayla mı ilgili?- Öyle. Parayı verirseniz, dünyanın en büyük rejisörlerini de getirirsiniz... İnsan sizin isminizi duyunca acayip heyecanlanıyor ‘Şimdi o kim bilir neler neler yapar’ diyor...- Dur, daha her şey çok yeni. Bugün bir, yarın iki. Ben hata yapmaktan korkmayacağım. Çünkü hata yapmak güzel bir şeydir. Hata yapmazsan doğruyu öğrenemezsin. Kocama kalsa bu görevi asla kabul etmemem gerekiyordu. ‘Becerirsin becermesine de, seni yıpratırlar. Çok göz önünde bir pozisyon...’dedi, ‘Kabul etme...’ Tereddütleriniz oldu yani...- ‘Ben bir daha görev istiyor muyum?’ diye düşündüm. Çünkü yıllarca çok ağır çalıştım. Benim dansçılık hayatım bir hayli uzun sürdü...Kaç yıl?- En son Kamelyalı Kadın’ı oynadığımda 48 yaşındaydım. Afife’de ise, gerçi modern drama gibi bir şeydi, 55 filandım...Ayıptır sorması şimdi kaçsınız?- 62... Üç sene sonra emekli oluyorum... Ben İstanbul ve Ankara’da baleyi idare ettim ama bu çapta bir göreve ilk kez geliyorum. Son imzalar burada atılır.Evrak-mevrak imzalamak sizi sıkmaz mı?- Sıkar. Üstelik ben hayatım boyunca idari görevlerden kaçtım. Bürokrasi de ruhuma uygun değildir ama madem bu görevi kabul ettim, gereğini yapacağım. Ama zannetme ki, sürekli bu masanın arkasında oturacağım? Mesela, kaçıp kaçıp, opera öğrencilerinin provalarını izleyeceğim. Vücut dilini kullanmaları bana göre eksik. Evet, onlara şarkı söylemeyi öğretemem ama sahneye nasıl girilip çıkılacağını, sahnede nasıl durulacağını, seyirciye nasıl selam verileceğini öğretebilirim...BEN DE MÜDÜRÜMLE ANLAŞAMADIM, NE VAR BUNDABeyhan Murphy hadisesini nasıl değerlendiriyorsunuz?- Bu kadar abartılmasını anlamıyorum. O kadar doğal bir anlaşmazlık ki. Ben de müdürümle anlaşamamışımdır. Ne var bunda? Ya o seni görevden alır, ya da sen ayrılırsın. Bunlar bizim kaçınılmaz kavgalarımız. Üstelik Suat Bey’le gayet dostça ayrılmışlar.Yapmayın...- Valla öyle. Bir şey yok ki ortada, Suat Bey, Beyhan’ı istememiş, onu görevden almış...Siz Beyhan Murphy’yi geri mi getireceksiniz?- Şu aralar Beyhan’ı sallamak istemiyorum. Çünkü bir eser üzerine çalışıyor. Ve hakikaten anormal çalışkan bir kız. İstiyorum ki, iyice işine yoğunlaşsın. Ve tabii bir sakinlik olsun. Sular durulsun. BEN KISKANMAM İMRENİRİM!Niye İstanbul Opera ve Balesi’nde bir türlü sular durulmuyor? Sürekli bir itiş kakış var...- Ben de anlamıyorum. Hayatım boyunca hiçbir sanatçıyı itelemediğim için bu soruya cevap veremeyeceğim. Bana hocalarım kıskanmayı değil, imrenmeyi öğretti... İyi de neden burada herkes birbiriyle kavgalı?- Sanatın doğasında var bu. Dünyanın her tarafında böyle. Bolşoy’da kantin 4’e ayrılmıştı. Dört koldan birbirleriyle kavga ediyorlardı. Montreal’de de durum farklı değildi...Tartışmalı bir yere gelmek insanda nasıl bir psikoloji yaratıyor? Savunma mı direkt saldırı mı?- Yok. Ben tartışmam da, saldırmam da. Ancak saygıyı yitirirlerse üzülürüm ve çok güzel cevap veririm. Bir şeyi sevmeyebilirsiniz ama saygısızlık edemezsiniz.Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük isimlerden birisiniz. Siz bu görevi hak ettiğinize inanıyor musunuz?- Gayet tabii. Pek çok insan, ‘Çok çok geç verilmiş bir görev’ diyor.Taciz soruşturmalarının olduğu bir yere geliyorsunuz. Bir kadın ve yönetici olarak ne hissediyorsunuz?- Valla bilmiyorum. Bu tür şeyleri bilmek de istemiyorum.Ülkemizde balenin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?- Yerleşik bir sanat politikamız yok ama yetenek olağanüstü kardeşim! Ne var ki, iş yetenekle bitmiyor. İmkan, sahne, yer, bir sürü şeyler vereceksin. Yetenek gelmiş senin karşında duruyor, sen bir şey vermiyorsun... Olmaz ki.Çağla da Selin de fazla uzadı o boyla hiçbir şansları olamazdıSizden sonraki balerin kuşağının bir kısmı manken olmayı tercih etti. Sizce neden?- Çağla’yı (Şikel) okuldan biliyorum, küçücük, çırpı gibi bir kızdı. Çok da güzel dans ederdi. Yine bir gün ders veriyorum okulda, oğlum yanıma geldi, ‘Anne Çağla’yı gördün mü?’ dedi, ‘Duvarlara kadar uzamış.’ ‘Nasıl yani?’ dedim. Bir baktım inanamadım, sırık gibi bir şey olmuş. Yetenekliydi ama o boyla hiçbir şansı olamazdı. Çok kısa boy nasıl dezavantajsa, çok uzun boy da öyle. Selin’in de boyu fazla uzadı. Sanem’e (Çelik) gelince, ben onu okuldan tanımıyorum, iyi dereceyle mezun olmuş, ama kalbinde tiyatro yatıyormuş...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!