Kazanma hırsı

Güncelleme Tarihi:

Kazanma hırsı
Oluşturulma Tarihi: Haziran 19, 2011 00:03

Orta yaştaki adamın hayattan istediği tek şey ‘en’ olmak. En hızlı, en başarılı, en görkemli, en enerjik, en heybetli, en iyi, en büyük.

Haberin Devamı

Beyazperdede izlediğimiz adam bugün Fransa’da cumhurbaşkanlığı görevine kadar yükselmiş olan siyasetçi Nicolas Sarkozy. Fransa’da ilk defa cumhurbaşkanlığı görevini sürdürmekte olan bir liderin filmi sinemalarda gösteriliyor. Xavier Durringer’in yönetmenliğini yaptığı ‘La Conquete’ filminde Sarkozy’i Denis Podalydes, eski eşi Cecilia’yı Florence Pernel, Dominique de Villepin’i Samuel Labarthe, Jacques Chirac’ı ise Bernard Le Coq büyük başarıyla canlandırıyor.
Nicolas Sarkozy geçtiğimiz günlerde Cannes Film Festivali’nde ilk gösterimi yapılan filmi görmeyeceğini söylemiş ve kendisini canlandıran Denis Podalydes’in ‘çok narin’ olduğunu iddia etmişti...
Bahsedilen oyuncu Denis Podalydes’nin Fransa’nın devlet tiyatrosu Comedie Française’de sahneye çıktığı her oyun kapalı gişe oynuyor ve oyuncu Fransız sinemasının en ilginç karakterlerini başarıyla beyaz ekrana taşıyor. Sarkozy’nin çok narin bulduğu Denis Podalydes Fransa’nın en kuvvetli oyuncularından biri.
BEN BİR FERRARİ’YİM
Podalydes’i ekranda koyu renk takım elbisesi ve kısa kesilmiş kıvırcık şaçlarıyla gördüğümüz ilk an Sarkozy’e benzetemiyoruz. Saniyeler geçip parmaklar, eller, kollar hareketlenmeye başladığı zaman fikrimiz değişmeye başlıyor. Dünyanın ‘en’ büyük lideri olmak için uğraşan adamın ses tonunu duymamızla birlikte hiçbir şüphemiz kalmıyor. Ekranda Sarkozy var! Podalydes Sarkozy’i abartmadan, ustaca canlandırıyor. Beyazperdede izlediğimiz adam karanlıkta güneş gözlüklerini takıp evlilik alyansıyla oynayan, heyecanlandıkça çikolata yiyen, çalışanlarına “Ben bir Ferrari’yim, arabayı açarken beyaz eldivenlerinizi takmalısınız” diyen bir adam.
RÜZGAR SATICISI
Xavier Durringer’in filminde Sarkozy, Fransız siyaset hayatının en yüksek görevi için adaylığını koyduğu zaman 20 yıllık evliliği de çökmeye başlıyor. Fransız siyasetçinin partisinin liderliğini kazanacağı kongreyi hazırlaması için davet ettiği reklamcıya aşık olan eşi Cecilia zamanla Nicolas Sarkozy’den uzaklaşıyor. Cumhurbaşkanı Chirac’la yaptığı bir görüşmenin ortasında toplantıyı unutup kaybetmekte olduğu eşinin telefonuna bir mesaj gönderen Sarkozy soruyor: “Rüzgar satıcısıyla ne işin var? Ben seni zirveye taşıyacağım...”
Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin ’La Conquete’ filminden hem uzak durması, hem de yakın çevresinin film hakkında yorum yapmasını yasaklaması önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerle ilgili. Kamuoyu araştırmaları popülaritesi oldukça düşük olan Sarkozy’nin oylarının sustukça, iddialı sözler söylemekten vazgeçtikçe yükselişe geçtiğine dikkati çekiyor...
2012 yılında Fransız seçmenini fethetmenin yolu sessizlikten mi geçecek dersiniz? Belki, ama ‘La Conquete’ filmini seyrettiğiniz zaman Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin sabrının taşmasının sadece bir an meselesi olduğunu da anlıyorsunuz.
Hayat bir tiyatro sahnesi değilse nedir?...

Haberler

Haberin Devamı

- İtalya’nın en büyük müzisyenlerinden Franco Battiato ülkesinin birleşmesinin 150. yılını 12 Haziran akşamı Roma’da verdiği ‘Diwan, L’essenza del Reale’ konseriyle kutladı. Farklı ülkelerden gelen 9 müzisyenle hazırlanan bu konser serisinin amacı Arap şiirinin İtalya’nın kültürüne armağanını hatırlamak. Bu konser serisinin hemen ardından Battiato 15 Temmuz’da Roma’da başlayıp 15 Eylül’de Torino’da bitecek yeni turnesinde rock müziğine yer verecek.

Haberin Devamı

- Belçikalı ünlü yazar Amelie Nothomb edebiyat yaşamının en başarılı romanlarından ‘Stupeur et Tremblements’ın 22 Haziran tarihinde Avrupa’da  piyasaya sürülecek yeni baskısının bütün gelirini Japonya’ya yardım fonuna bırakacağını açıkladı. Roman Nothomb’un Japonya’da yaşadığı deneyimlerden esinlenerek yazılmıştı.

30 yaş olgunluğu

Rekabetin had safhada olduğu klasik müzik dünyasında piyanist olmak kolay değil. İster istemez büyük ustaların gölgesinde kalan genç piyanistler ise farklarını ortaya koyma konusunda iddialılar. Bu piyanistlerin bazıları piyano tekniklerinden fazlasını konuşturmak ihtiyacını duyabiliyorlar.
İşte bu yüzden bazı genç piyanistler ne kadar başarılı olsalar da piyano çalmayı bir gösteriye çevirmek zorunda hissediyorlar kendilerini. Dolayısıyla onları zaman zaman ölçüsüz, seyirciyi rahatsız eden, mübalağalı vücut dilleriyle piyano çalarken seyredebiliyorsunuz.
Pierre Boulez’nin öğrencilerinden genç, yetenekli Fransız piyanist David Fray duygusal performanslarıyla son yıllarda müzikseverleri rahatsız etmese de yine de ilgiyle izlenen bir piyanist olarak isminden söz ettiriyordu. Müzisyenin Paris’te Salle Pleyel’de Finli Esa-Pekkan Salonen’in yönetimindeki Paris Orkestrası’yla geçtiğimiz günlerde verdiği konserden bahsetmek istiyorum.
Yaratıcı, duyarlı piyanistin Ravel’in piyano konçertosunu çaldığı konserde kendisine eşlik eden orkestra aynı zamanda Debussy’nin ‘La Mer’ ve Beethoven’ın 7. senfonisini çaldı. David Fray’ın Ravel performansında Mayıs ayında 30 yaşına basan piyanistin olgunluk dönemine geçtiğinin işaretleri vardı. Yaklaşık 10 dakika boyunca alkışlanan ve müzikseverlerin 9 kere Pleyel sahnesine geri çağırdıkları mütevazı piyanist Londra’da bu Ağustos ayında ilk kez Proms’a  (Henry, Wood Promenade Konserlerine) konuk olacak ve yine bu yıl Konzerthaus’la Carnegie Hall’da resitaller verecek.
Finli orkestra şefi Esa-Pekka Salonen’in yönetiminde Paris Orkestrası’nın da özellikle Beethoven’ın 7. Senfonisi’nde parladığını söylemeden geçmemeliyiz. Salonen’in 7. Senfoninin başlarında ceketinin sağ kol altının sökülmeye başladığını fark eden seyirciler senfoninin sonunda söküğün omuzda en üst noktaya kadar çıktığına şahit olacaklardı. Müzikseverler iki gece üst üste doldurdukları Pleyel salonunda program bitiminde Finli şefle Parisli müzisyenleri uzun bir süre alkışladılar. Aynı programın çalındığı ve ceketin henüz sökülmeye başlamadığı ilk gece konserini internette www.liveweb.arte.tv adresinde seyredebilirsiniz.

Haberin Devamı

Rüyaların efendisi

Bu sezon Paris’te açılan en başarılı sergi en ünlü ressama ait değildi. Monet’den sonra Manet’nin sergisi ne kadar Paris’lilerin en çok konuştukları ve ziyaret ettikleri sergi olsa da, asıl başarı Grand Palais’de Mart ayından beri açık olan ‘Au-dela du Reel... Odilon Redon’ sergisine ait.
Fransa’nın Bordeaux şehrinde doğan ve Odilon Redon adıyla tanınan Bertrand-Jean Redon, 1840-1916 yılları arasında yaşamış olan sembolist bir ressamdı. Empresyonist ressamların çağdaşı olan ve kategori edilmesi oldukça güç bu ressamın verdiği eserleri görmek bir anlamda rüyalara, düş alemine bir yolculuğu da beraberinde getiriyor.
Büyük bir okur olan Odilon Redon, Edgar Allan Poe ve Baudelaire’in şiirlerinden ilham alarak yaptığı çizimlerden sonra olgunluk döneminde ışık ve renklerin ustası olduğunu kanıtladığı ‘gülümseyen’ örümcek (L’araignee souriante’), ‘les Yeux clos’ ve ‘la Cellule d’or’ gibi resimlerle zamanının en büyük ressamları arasına girmişti.
Odilon Redon için 1956 yılından beri hazırlanan bu ilk büyük sergi Paris’te sona erdikten sonra, 7 Temmuz’dan itibaren Montpellier şehrinde Fabre Müzesi’nde sanatseverlerle buluşmaya başlayacak.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!